1 Mayıs 2024 Çarşamba

Cumhuriyetimizin İkici Yüzyılı için Ormancılık Önerileri Doç.Dr.Yücel Çağlar

 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için ormancılık önerileri (3):

30 Nisan 2024

Merhaba;
Orman ekosistemlerimizde yılda ortalama 25 milyon m3 odun kökenli ürün hasat ediliyor.
Bu amaçla ben diyeyim 250, siz deyin 300 bin kişi çeşitli çalışma düzenlerinde ve konum-
larda “yüklenici”, “müşteri” vb konumlarla emek harcıyor. Bunların çok büyük bir kısmını
“orman köylüsü” sayılan yurttaşlarımız oluşturuyor. Bu yurttaşlarımız neredeyse tümü, gü-
nümüzde bile köhneleşmiş bir düzende çalışıyor ama çeşitli nedenlerle hukuksal olarak
“işçi” sayılmıyor. Dolayısıyla da başta grevli toplu sözleşme haklı sendikalaşma olmak
üzere Anayasal hakların pek çoğundan yararlanamıyor. Öyle ki, “işçi sınıfı” söylemini dil-
lerinden düşürmeyen siyasal partiler, sendikalar, kişiler çoğunlukla “onların” varlıkların-
dan haberdar bile değil.
Öte yandan; odunsu ürün hasadı, gereği gibi yapılmadığında orman ekosistemlerinin
“ayakta ölmesine” de yol açabiliyor. Sağ olsunlar, çevre/doğa/orman... korumacı dostları-
mız bu gerçeği henüz tartışma gündemlerine bile almış değil.
Kısacası, “onlar”, gözden uzakta oldukları için gönüllerden de uzak” insancıklarımızdır.
Bu “...Sessiz Tartışmalar”da “anlatılmaya çalıştığım onların öyküsüdür.”
Bu vesileyle tüm emekçilerin, bu kapsamda ormancı çalışanların, özellikle de ağaç kesme,
sürütme, yükleme, taşıma işlerinde çalışan ama çoğunlukla bayramlarının ayırdında bile
olmayanların**
“Birlik Mücadele ve Danışma Günü”nü kutluyorum.
Selamlarımla.

Yücel ÇAĞLAR
Yaşam her alanda ve her boyutuyla hızla çeşitleniyor. Bununla birlikte değerler, kavramlar da deği-
şiyor. Kimileri gündemden tümüyle çıkarken kimileri giderek ikincilleşiyor ve sürekli olarak yenileri
gündeme getiriliyor. Ancak, ekonomik, toplumsal, kültür yaşamın temel belirleyicilerinden üretim iliş-
kilerinin etkenliği, içeriği ve biçimi ile koşulları değişse de sürüyor. Sözgelimi, çalışmak/çalıştırmak
ile bölüşüm bu türden ilişkilerdendir. Toplumsal yaşamın belki en çatışmalı alanı, bu ilişkilerin dü-
zenlenmesine yönelik savaşımlardır –“mücadelelerdir”- Bu savaşımların öncelikli alanları, yöntemleri,
* Fotoğraflarını kullanmama izin veren meslektaşlarım Taner Gökçek ve Ufuk Coşgun ile yazım yanlışlıklarını
titizlikle düzelten arkadaşım –“düzeltmenim - Günal Şahin’e içtenlikle teşekkür ediyorum.
**Ormancılığımızda ağaç kesme, sürütme, yükleme, taşıma çalışmalarını yapanları bu “...Sessiz Tartışmalar”da
yalnızca “onlar” olarak anıyorum. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için ormancılık önerileri (3):
*
*Fotoğraflar: Orman Yüksek Mühendisi Taner Gökçek ile Prof.Dr. Ufuk Coşgun.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için ormancılık önerileri (3):
*
*Fotoğraflar: Orman Yüksek Mühendisi Taner Gökçek ile Prof.Dr. Ufuk Coşgun.
):
“DÜNDEN”
“BUGÜNE”...
ONLAR
2
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
teknikleri, araçları ile söylemleri de sürekli olarak değişiyor. Ne var ki bu ilişkiler artık toplumsal sınıf
ve katmanların çok geniş bir kesimince “Tanrı vergisi” – “fıtrat”, kader” vb- değişmez ya da değiştirile-
mez gerçeklikler olarak algılanıyor. Bakın, kapitalist üretim ilişkilerinin “olmazsa olmaz” olgularından
birisi olan doğa ve emek sömürünün birlikteliği bile neredeyse neredeyse tümden gözden kaçırılır
oldu; varsa yoksa “yoksulluk”, “yoksunluk”... Yahu söz konusu olan, giderek yoğunlaşan ve yaygın-
laşan, kesinlikle ayrıştırılmaması gereken emek ve doğa sömürüsüdür; emek ve doğa sömürüsü !
Öyle ki, şimdilerde “kaza”, “iş cinayeti” vb “yakışıklı”, dahası “fıtrat” vb saçma sapan söylemlerle anı-
lan bireysel ve toplu yıkımlar bile temelde sömürü koşullarının biçimi ve yoğunluğunun bir sonucudur.
Ancak, geçmişte “işçi sınıfı”, “sömürü” vb söylemleri dillerinden düşürmeyenlerin kimileri de –“çoğun-
luğu”?- “çevreci”, “yeşilci”, “ekolojist”, “doğaperest” vb oldu. Ne yazık ki, “yoksulluk ve yoksunlukların
temel nedeninin sömürü olduğunun ayrımında olan “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gitti*
. Bu
yalın toplumsal gerçek gerektiğince kavranmadığı içindir ki, sözgelimi, ilgili Bakanlığın Ocak 2024
verilerine göre ülkemizde toplam 16,4 milyon “işçi” varken sendikalılar ancak 2,4 milyondur (%15,2!).
Öyle ki, kamu kesiminde çalışan “işçilerin” %80,7'i sendikalıyken bu oran özel kesimde ancak
%7,4tür.1 Bu durum, Avustralya yerlilerinin bumerangı gibi geri dönüp toplumsal, siyasal ve kültürel
yaşamı etkiliyor. Sözgelimi; “orman” denildiğinde akla çoğu durumda artık yalnızca orman ekosis-
temlerinin ekolojik, güzelduyusal –“estetik”- işlevleri ile yıkıcı gelişmelerin sergilenmesi geliyor. Or-
mancılık alanındaki üretim ve bölüşüm ilişkilerinin içeriği –“niteliği”?- ile bu ilişkilerdeki değişmeler ise
hemen hemen hiç sorgulanmıyor, tartışılmıyor. Oysa, ormancılığımızın bu alanlarında da yaşamsal
önemde değişmeler yaşanıyor ve bu da hem onları hem de orman ekosistemlerini çeşitli biçim ve
düzeylerde ama çoğunlukla olumsuz biçimde etkiliyor. Ne yazık i bir “orman popülizmidir” almış ba-
şını gidiyor; aklı başında sanılan kimi kişi ve kuruluşlar da bu gidişe bilerek ya da bu bilmeyerek
katkıda bulunuyor. Bu durumdan kaçınmak için çoğu okurun belki de gereksiz bulabileceği kimi açık-
lamalar anmsatmalar yapmayı yararlı gördüm.
• İçinden kolay kolay çıkamadığım kimi kavram ve terimler...
Çalışma yaşamının da gündelik kullanımdakinden farklı anlamlar taşıyan kavramlardan, terimlerden
oluşan özgün biri dili var. Bu nedenle, en azından aynı biçimde anlaşılmasını sağlamak amacıyla
ilgili hukuksal düzenlemelerde ayrıntılı açıklamalar –“tanımlar”- yapılması gerekiyor. Öte yandan;
özellikle toplumsal ve ekolojik konulara tarihsel süreç içinde bütüncü olarak ele alınmasının, “tartış-
maların” ortak bir kavramsal ve terimsel bir evrende yapılmasının, popülist söylemlerden kaçınılma-
sının yöntemsel bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum. Ne var ki, çoğunlukla bu gerek ve zorunlu-
lukların yerine getirilmiyor, fotoğraf çekercesine durum saptamalarıyla yetiniliyor. Oysa, böylesi tu-
tumlar, gerçeğin kavranmasını ve açıklanmasını büyük ölçüde güçleştiriyor, kimileyin de olanaksız-
laştırıyor, bağışlayın, “sapla samanın karıştırılmasına” yol açıyor. Bunun özellikle de akademik ev-
rende yaşanıyor olmasını “fena halde” yadırgıyorum.
Kısacası, doğru anlaşılabilmek, olabildiğince üretken olabilmek için öncelikle çalışma yaşamına özgü
kavramlara, terimlere açıklık getirmenin özellikle çalışma yaşamı ve ormancılık alanlarıyla gerekti-
ğince tanışık olmayanlar için yaralı olabileceğini düşündüm. Bunu yaparken de, başta 2003 yılında
çıkarılan 4857 sayılı İş Kanunu olmak üzere ilgili hukuksal düzenlemelerdeki tanımlardan çokça ya-
rarlandım. Umarım yanlışlarım az olmuştur.
*
İş: Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlüğü’nde “iş” terimi için tam 21 açıklama yapılmış. İlk
sıradaki tanım şöyle:
“Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma”
İkinci sıradaysa “Bir değer yaratan emek” açıklamasına yer verilmiş. Ben bu açıklamaları, haddim
olmasa da ekonomi politik yönden eksik buluyor, bu bağlamda;
“Kişi ya da kurum/kuruluş için ücret ya da bedel karşılığında yapılan çalışma”
açıklamasını yeğliyorum. Bu açıklamada geçen “ücret” ile “bedel” kavramlarının bölüşüm ilişkilerinin
niteliğinin belirlenmesi yönünden yaşamsal önemde olduğunu düşünüyorum çünkü.
* Yaşar Kemal, “Demirciler Çarşısı Cinayeti” başlıklı romanından: “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip
gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.”
3
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
İşveren: İşçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar. 4857
sayılı yasanın 4. maddesinde sayılan “istisnalar” dışında her yer “işyeri” sayılıyor.2
İşçi: Bir “iş sözleşmesine” dayanarak çalışan gerçek kişi. (Bu açıklamada belirleyici olan “iş sözleş-
mesi” terimine, önceki 1475 sayılı İş Kanunu’nda (1971) “hizmet akdi” olarak yer verilmiş; 2003 yı-
lında 4857 sayılı İş Kanunu çıkarılıncaya değin de bu terim kullanılmıştır.)
İş Sözleşmesi: Bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın da (işveren) “ücret” ödemeyi
üstlenmesinden oluşan sözleşmedir (4857 sayılı yasa, Madde 8). Ancak kimi düzenlemelerde hâlâ
“hizmet akdi” olarak kullanılıyor. Belirteyim: Yasaya göre düzenlenmiş bir “iş sözleşmesine” dayan-
mayan çalışma düzeninde çalışanlar, hukuksal olarak “işçi” sayılmıyor. Dolayısıyla “işçi” sayılanlara
sözgelimi, 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun sağladığı haklardan yararla-
namıyor. Örneğin 2. maddesine göre “ç) Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve
hizmet üretimi yapanlar”, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndan yararlanamıyor.
İstisna Akdi: 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 355. maddesinde “İstisna, bir akittir ki onunla bir
taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini
iltizam eder.” olarak açıklanmıştı. “Vahidi fiyat” düzeniyle çalışma da uzunca yıllar böyle değerlendi-
rilmişti. Ancak terim, 2011 yılında çıkarılan ve 818 sayılı yasayı yürürlükten kaldıran 6098 sayılı ya-
sanın 470. maddesine göre artık “Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser
ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme” biçiminde açıklanan “eser sözleşmesi” olarak anılıyor.
Hizmet akdi: İşçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işve-
renin de ona zamana veya yapılan işe göre “ücret” ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. İşçinin işverene
bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet
sözleşmesidir. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, Madde 393). Bir kimse, durumun gereklerine göre
ancak ücret karşılığında yapılabilecek bir işi belli bir zaman için görür ve bu iş de işveren tarafından
kabul edilirse, aralarında hizmet sözleşmesi kurulmuş sayılır (Madde 394).
Ücret: Kapitalist üretim biçiminin ayırt edici özeliklerinden birisi olan ve iş karşılığı yapılan bir ödeme
biçimidir ve ekonomi politiğin –“politik ekonominin”- temel kavramlarından birisi olan “bölüşüm” iliş-
kilerinin temel ulamıdır –“kategorisidir”-. İlgili yasalarda şu tanımlar yapılmış:
“Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve
para ile ödenen tutardır” (4857, Madde 32)
“İşveren, işçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan du-
rumlarda, asgari ücretten az olmamak koşuluyla emsal ücreti ödemekle yükümlüdür”; (6098, Madde 401).
“4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a)* ve (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlara saatlik, günlük,
haftalık, aylık veya yıllık olarak para ile ödenen ve süreklilik niteliği taşıyan brüt tutarı,.” (5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Madde 3/12)
Çalışan: “Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam
edilen gerçek kişi” (6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Madde 3).
İş ilişkisi: İşçi ile işveren arasında kurulan ilişki.
İşyeri: İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile
işçinin birlikte örgütlendiği birim.
Odun kökenli ürün: OGM’nin en son 2019 yılında çıkardığı, 2023 yılında güncelleştirdiği 310 sayılı
Oduna Dayalı Orman Ürünlerinin Üretim İşlerine Ait Tebliğ’de “Oduna dayalı orman ürünü” olarak
geçen ürünler:
“Devlet ormanlarındaki dikili ağaç, ağaççık ve bunlardan elde edilen odun ürünleridir. Tomruk, tel ve
maden direği, sanayi odunu, kağıtlık odun, talaş odunu, lif-yonga odunu, sırık, çubuk, yakacak odun vb.”
olarak açıklanmıştır. (Sayfa 21)
*
“ a) Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar, ...” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
4
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Odun kökenli ürün hasadı: Ormancılık yazınında “üretim” olarak geçen ve 310 sayılı bildirgeye
göre bu çalışmalar
“... birim miktardaki odun hammaddesinin elde edilme süreci; kesim (kesme-devirme, dip düzeltme, dal-
uç alma, ölçme-işaretleme, tomruklama ve ibrelilerde kabuk soyma), bölmeden çıkarma, yükleme, ta-
şıma ve istifleme iş ve işlemlerinden oluşan alt süreçleri içermektedir.” (Sayfa 58)
Tarımsal faaliyet: 5510 sayılı yasanın 3. maddesinin 19. bendinde;
“Kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde veya kamuya mahsus ma-
hallerde ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yoluyla yahut doğrudan doğruya tabiattan isti-
fade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünleri elde edilmesini ve/veya bu ürünlerin yetiştiricileri
tarafından muhafazası..., taşınması... veya pazarlanması...” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
olarak tanımlanmıştır.
Kendi adına ve hesabına çalışmak: 1983 yılında çıkarılan 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2. maddesine göre
“Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dı-
şında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın 3 üncü maddenin (b) bendinde
tanımlanan tarımsal faaliyetlerde bulunanlar, bu Kanuna göre sigortalı sayılırlar.”
Yasanın 3. maddesinin “b” bendiyse şöyle:
“Kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde
ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek
suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tara-
fından muhafazasını, taşınmasını sağlayanları veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak su-
retiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar...” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
İsteğe bağlı sigorta: 5510 sayılı yasanın 50. maddesine göre
“... kişilerin isteğe bağlı olarak prim ödemek suretiyle uzun vadeli sigorta kollarına ve genel sağlık si-
gortasına tâbi olmalarını sağlayan sigortadır.”
Ancak, koşulları var ve bunlardan birisi de
“Bu Kanuna tâbi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmamak veya sigortalı olarak çalış-
makla birlikte ay içerisinde 30 günden az çalışmak ya da tam gün çalışmamak,...”
Dikili ağaç satışı: Orman ekosistemlerinde kesilmesine karar verilen ağaçların dikili durumdayken
“açık artırmalı”, “tahsisli” olarak satılması. 2021 yılında çıkarılan Orman Ürünlerinin Satış Usul Ve
Esasları Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesine göre “İşletmelerce üretilen orman ürünlerinin piyasa
satışları ile dikili ağaç satışlarında açık artırma usulü esastır.” Yönetmeliğin 9. maddesine göre ise
“k) Sınırları içinde Devlet ormanı bulunan köylerde ve nüfusu 2500’den aşağı olan kasabalarda, orman
köylerini kalkındırma kooperatifleri ile köylerdeki gerçek kişilere amenajman ve silvikültür planlarına göre
ormanlardan çıkarılacak dikili ağaçlar”
ö) Orman köylerini kalkındırma kooperatifleri ile köylerdeki gerçek kişilerin iş güçleri ve tahsisli dikili
ağaç satış talepleri de dikkate alınarak yıllık odun hammadde işleme kapasitesi yirmibeşbin metreküp
ve üzeri olan fabrika ve tesislere, yıllık kapasite kullanım miktarlarına göre Genel Müdürlükçe belirle-
nen oranlarda odun ve dikili ağaçlar,
“p) Devlet ormanlarında Orman Kanununun 16, 17 ve 18 inci maddeleri kapsamında izin verilmiş yer-
lerdeki sahadan çıkarılması gereken dikili ağaçlar, işin aciliyetine binaen talepleri halinde izin sahiple-
rine veya yapım yüklenicilerine...”
tahsisli satışlar da yapılabiliyor.
FSC: Ormancılığımızda neredeyse “devrimsel” bir uygulamaymışçasına bir belgelendirme düzenini
gündeme getiren ve yaygınlaştıran “Forest Stewardship Council’’ adlı ülkelerarası gönüllü kuruluşun
kısaltılmış adıdır. FSC, odun kökenli ürün üreticisi, kullanıcısı, ilgili meslek ve gönüllü
kuruluşun katılımıyla oluşturulmuş “kâr amacı gütmediği” öne sürülen 1200 dolayında
üyesi bulunan bir kuruluştur. OGM’nin açıklamasına göre “Dünyadaki tüm ormanların en
uygun şekilde yönetilmesini teşvik etmek, ormancılığın sürdürülebilir orman yönetimi
5
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
ilkelerine göre yürütülmesine yardımcı olmak, orman alanlarının korunmasını ve kalıcı varlığını sağ-
lamak, bu uygulamaların uluslararası anlamda yaygınlaşmasını amaçlayan bir ...” bir kuruluşmuş.
3
Aynı kaynakta belirtildiğine göre, bu uygulamanın amacı özetle, “... kereste ve kereste dışı orman
ürünlerinin ormanın biyolojik çeşitliliğine, verimliliğine ve ekolojik süreçlerine zarar vermeden elde
edilmesi... ormanlara yönelik her türlü müdahalenin, içinde bulunduğu ekosistemi ve toplumun den-
gesini bozmayacak derecede kar amacı güdülerek...” yapılmasıymış. OGM’ye bakarsanız, uygu-
lama “yerel halkın ve orman çalışanlarının haklarının korunmasına yardımcı” olurmuş. Ülkemizde de
FSC tarafından yetkilendirmiş çok sayıda belgelendirme kuruluşu, istemde bulunan kuruluşların üre-
tim süreçlerinin FSC’nin belirlediği göstergelere uygunluğunu denetliyor, uygun bulduklarında “FSC
Belgesi” düzenliyor. Belge “bir orman ürünün iyi yönetilmiş bir kaynaktan sağlandığının” gösterge-
siymiş. Ne var ki, son yıllarda çok sayıda ülkesel ve ülkelerarası kuruluş çeşitli kaygılarla FSC’den
desteğini çekmiştir. Ancak OGM, bu uygulama doğrultusundaki çalışmalarıyla 2024 yılına değin 101
orman işletme müdürlüğünü kapsayan “orman” sayılan 8,3 milyon hektar için “orman yönetim belgesi
almış.4
Üyeleri arasında ülkemizden nedense TARIM ORMAN İŞ SENDİKASI (Tarım Orman Hayvancılık
ve Çevre Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası) üyeymiş. İlginçtir; onlar için de önemli olan bu
belgelendirmenin gerçek amacı ile çeşitli yönlerden olası getiri ve götürüleri gerektiğince tartışılmı-
yor. Neden acaba?
Ulusal meslek standartları ve mesleki yeterlilik belgelendirme: Ülkemizde 1992-2000 döne-
minde Dünya Bankası’nın parasal desteğiyle yürütülen “İstihdam ve Eğitim Projesi” sonrasında ça-
lışma yaşamında köklü değişikliklere yol açan hukuksal ve kurumsal düzenlemeler de yapılmıştır.
Bu süreçte 2006 yılında çıkarılan 5544 sayılı Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanunu’yla ülkemizdeki ça-
lışma yaşamında köklü değişikliklere yol açan düzenlemeler gündeme gelmiştir. İzleyen yıllarda pek
çok düzenlemesi yürürlükten kaldırılan, yanı sıra, değiştirilen yasayla amacı
“...ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak, teknik ve meslekî alanlarda ulusal yeterli-
liklerin esaslarını belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya
ilişkin faaliyetleri yürütmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek”
olan MYK (Mesleki Yeterlilik Kurumu) kurulmuştur. 2015 yılında MYK tarafından Ulusal Meslek Stan-
dartlarının ve Ulusal Yeterliliklerin Hazırlanması Hakkında Yönetmelik çıkarılmıştır. Yönetmeliğin 3.
maddesinde bu bağlamda da önem taşıyan tanımların kimileri şunlardır:
Ulusal meslek standardı: Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından yürürlüğe konulan bir mesleğin başarı ile
icra edilebilmesi için gerekli görev ve işlemleri içeren belge...,
Ulusal yeterlilik: Ulusal meslek standardı veya uluslararası standartlar temel alınarak hazırlanan, Mes-
leki Yeterlilik Kurumu Yönetim Kurulu tarafından onaylanan, belgelendirme ve eğitim akreditasyonu sü-
reçlerinde kullanılan belge...
Uluslararası Standart: Türkiye’nin üyesi olduğu ya da tanıdığı uluslararası kuruluşlar tarafından bir mes-
leğin icrasına ilişkin olarak onaylanmış belgeler...,
Ormancılık alanında hazırlanmış “meslek standartları” ille hazırlayan kuruluşlar şimdilik (23 Haziran
2021) şunlardır:
Yine 2015 yılında çıkarılan Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde yer verilen kimi tanımlar ise şunlar:
“Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi: Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi ile uyumlu olacak şekilde tasarlanan; ilk,
orta ve yükseköğretim dâhil, meslekî, genel ve akademik eğitim ve öğretim programları ve diğer öğ-
renme yollarıyla kazanılan tüm yeterlilik esaslarını gösteren ulusal yeterlilikler çerçevesi”
“Yeterlilik: Sorumlu kurum tarafından bireyin öğrenme kazanımlarını belirli ölçütlere göre edindiğinin bir
değerlendirme ve geçerlilik kazandırma sürecinin sonunda tanınması halinde elde edilen resmi belge.”
Ulusal Meslek Standartları Hazırlayan Kuruluşlar
Orman Ağaçlandırma ve Fidan Yetiştirme İşçisi Orman Kooperatifleri Merkez Birliği
Orman Gençleştirme ve Bakım İşçisi Orman Kooperatifleri Merkez Birliği
Odun Dışı Ürün Toplayıcısı (Yerden) Orman Kooperatifleri Merkez Birliği
Odun Dışı Ürün Toplayıcısı (Yüksekten) Orman Kooperatifleri Merkez Birliği
Ağaç Kesme ve Boylama Operatörü Ankara Sanayi Odası
6
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Öte yandan “mesleki yeterlilik belgesi” alınması zorunlu tutulan toplam 204 (Aralık 2022) meslek
arasında
✓ “orman üretim işçisi” ile
✓ “orman yetiştirme ve bakım işçisi” de
sayılmıştır.5 Bu nedenle OGM de 310 bildirgesinde
“Üretim tevziatı yapılırken köylü ve kooperatif üyelerinin üretim işlerinin yaptırılması sürecine ait eğitim
aldığı veya bu konuda Mesleki Yeterlilik Belgesine sahip olduğu hususu belgelenecektir.”
uyarısına da yer verilmiştir. (Sayfa 29)
Belirteyim; belge verebilen 15-16 kuruluş arasında OMO ile ORKOOP da bulunuyor.
Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşler: “Tehlike sınıfı”, 6331 sayılı yasanın 3. madde-
sinde şöyle tanımlanmıştır:
“İş sağlığı ve güvenliği açısından, yapılan işin özelliği, işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan
maddeler, iş ekipmanı, üretim yöntem ve şekilleri, çalışma ortam ve şartları ile ilgili diğer hususlar dik-
kate alınarak işyeri için belirlenen tehlike grubu...”
Yasanın 9. maddesine göre “işyeri tehlike sınıfları”
“(1)... 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 83 üncü maddesine göre be-
lirlenen kısa vadeli sigorta kolları prim tarifesi de dikkate alınarak, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdü-
rünün Başkanlığında ilgili taraflarca oluşturulan komisyonun görüşleri doğrultusunda, Bakanlıkça çıka-
rılacak tebliğ ile tespit edilir.”
En son 5 Mart 2024 tarihinde güncellenen İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları
Tebliği’nde yer verilen ormancılık “işleri” ile “tehlike sınıflarını” Çizelge 1’de sergiledim:
Çizelge 1: Kimi Ormancılık Çalışmalarının “Tehlike Sınıfları”
Kaynak: İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği
Mesleki eğitim: 2013 yılında çıkarılan “...6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa göre belirle-
nen tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde çalışanların mesleki eğitimlerinin usul ve
NACE *
Rev.2_Al-
tılı Kod
NACE Rev.2_Altılı Tanım Tehlike
Sınıfı
02.10.01 Baltalık olarak işletilen ormanların yetiştirilmesi (kağıtlık ve yakacak odun üreti-
mine yönelik olanlar dahil) Tehlikeli
02.10.02 Orman yetiştirmek için fidan ve tohum üretimi Az Tehlikeli
02.10.03 Orman ağaçlarının yetiştirilmesi (baltalık ormanların yetiştirilmesi hariç) Az Tehlikeli
02.20.01 Endüstriyel ve yakacak odun üretimi (geleneksel yöntemlerle odun kömürü üre-
timi dahil) Tehlikeli
02.30.01
Ağaç dışındaki yabani olarak yetişen ürünlerinin toplanması (mantar meşesinin
kabuğu, kök, kozalak, balsam, lak ve reçine, meşe palamudu, at kestanesi, yo-
sun ve likenler, yabani çiçek, yabani meyve, yenilebilir mantar vb.)
Az Tehlikeli
02.40.01 Ormanda ağaçların kesilmesi, dallarından temizlenmesi, soyulması vb. destekle-
yici faaliyetler Tehlikeli
02.40.02 Ormanda kesilmiş ve temizlenmiş ağaçların taşınması, istiflenmesi ve yüklen-
mesi faaliyetleri Tehlikeli
02.40.03 Ormanda silvikültürel hizmet faaliyetleri (seyreltilmesi, budanması, repikaj vb.) Tehlikeli
02.40.04 Ormanı zararlılara (böcek ve hastalıklar) karşı koruma faaliyetleri Çok Tehli-
keli
02.40.05 Ormanı yangın ve kaçak kesime (izinsiz kesim) karşı koruma faaliyetleri Tehlikeli
02.40.06 Ormanı koruma ve bakımı amaçlı orman yolu yapımı ve bakımı faaliyetleri Tehlikeli
02.40.07
Diğer ormancılık hizmet faaliyetleri (ormancılık envanterleri, orman işletmesi, or-
man idaresi danışmanlık hizmetleri, orman (bakımı, verimi, vb.) ile ilgili araştırma
geliştirme, vb.)
Az Tehlikeli
7
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
esaslarını düzenlemek...” amacıyla çıkarılan Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşlerde Ça-
lıştırılacakların Mesleki Eğitimlerine Dair Yönetmeliğin 4. maddesinde şöyle tanımlanmıştır:
“... Örgün veya yaygın eğitim yoluyla bireyleri mesleğe hazırlamak, meslek sahibi olanların meslekle-
rindeki gelişimlerini ve yeni mesleklere uyumlarını sağlamak amacıyla gerekli bilgi, beceri, tavır ve de-
ğer duygularını geliştiren ve bireylerin fiziki, sosyal, kültürel ve ekonomik yeteneklerinin gelişim süreci-
nin bir plan içerisinde yürütülmesini sağlayan eğitimi,...”
Yönetmeliğin ekinde yer verilen “Mesleki Eğitim Alınacak İşlere Ait Çizelge”deki toplam 109 “iş”
arasında ama nedense herhangi bir ormancılık “işine” yer verilmemiştir.
İş kolları: 2012 yılında çıkarılan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 4. mad-
desine göre
(2) Bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin girdiği işkolundan sayılır.
(3) Bir işkoluna giren işler, işçi ve işveren konfederasyonlarının görüşü alınarak ve uluslararası normlar
göz önünde bulundurularak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
Yasanın ekinde yer verilen 20 işkolu arasında “Avcılık, Balıkçılık Tarım ve Ormancılık” da bulunuyor.
2012 yılında çıkarılan İş Kolları Yönetmeliği’nde sayılan toplam 862 “iş” arasındaysa ormancılıkla
ilgili yalnızca 4 “iş” sayılmıştır:
✓ “Orman yetiştirme (silvikültür) ve diğer ormancılık faaliyetleri”
✓ “Endüstriyel ve yakacak odun üretimi”
✓ “Tabii olarak yetişen odun dışı orman ürünlerinin toplanması”
✓ “Ormancılık için destekleyici faaliyetler”
Onların neden ne sayılıp ne sayılmadıklarının, içinde bulundukları her türlü olumsuzluğun böylesi
bir kavramsal ve olgusal çerçeve içinde sorgulanması gerekiyor. Bu gerek yerine getirildiğinde böy-
lesine karmaşık ve birbirleriyle tutarsız çerçeveden hareketle yapılan düzenlemelerin onların içinde
bulundukları olumsuzlukları pekiştirdiği, aşılmasına yönelik çabaları zorlaştırdığı çok daha kolay kav-
ranabilecektir.
• Ormancılık çalışmaları ve “orman işçisi” deyince...
Orman ekosistemleri, benzetmem yerindeyse, “birleşik üretim sistemleri” gibi oluşumlardır. Eşanlı
olarak bir yanda çeşitli “ürünler” üretir bir yandan da yine çeşitli ekolojik “hizmetler” görüyor. Ne var
ki, bu sürecin çıktılarının birbirinden ayrılması her durumda ve koşulda olanaklı değildir. İnsanlar, bu
ürün ve hizmetlere önceleri gereksinmelerine, sonraları da değişim değerine göre önem ve ağırlık
vermiştir. Günümüzdeyse, ekonomik, ekolojik ve kültürel koşullar insanların orman ekosistemlerine
yönelim amaçlarını ve çabalarını da daha da çeşitlendirmiştir. 2020’li yılların Türkiye’sindeyse, den-
geli görünümüne karşın, “devlet ormanı” sayılan arazilerden ve başta odun kökenliler –“odun ham-
maddesi” değil !- olmak üzere orman ürünlerinden yararlanılmasına öncelik ve ağırlık verilmiştir. Do-
layısıyla ağaç kesme ve ürünleri taşıma ülkemizde de önde gelen ormancılık etkinlikleridir. Bunların
yanı sıra ormancılığımızda ağırlık ve öncelikleri yöresel ve dönemsel olarak değişen
✓ Planlama,
✓ Araştırma,
✓ odun kökenli olmayan ürünlerin (kök, kabuk, tıbbi ve aromatik bitki, palamut, reçine, sığla
yağı, vb) hasadı,
✓ ağaçlandırma,
✓ toprak aşınımı ve taşınımı, sel, çığ vb doğal oluşumları önleme.
✓ silvikültürel işlemler (orman ekosistemi gençleştirme, bakım, vb),
✓ koruma (yangın söndürme, yasadışı yararlanmaları önleme, “zararlı” sayılan varlıklarla bö-
cek, mantar, virüs, bakteri vb savaşım),
✓ tohum hasadı,
8
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
✓ fide/fidan yetiştiriciliği,
✓ motorlu taşıt sürücülüğü, iş araçları kullanımı,
✓ hukuksal olarak “orman” sayılacak yerlerin sınırlarını belirleme,
✓ bekçilik,
✓ alt yapı tesisleri (yol, köprü, kule, kulübe, üst yapı, vb) yapımı ve onarımı,
✓ yabanıl yaşam kollayıcılığı, bakımı; “yönetimi” ,
✓ odun kökenli ürün depolarında sınıflandırma, istifleme,
✓ orman sınırlarını belirleme –“tahdit”- ve orman kadastrosu,
✓ kesilecek ve kesilmiş ağaçların damgalanması
✓ vb
çalışmalar yapılıyor. Çalışmaların çeşitliliği, doğal olarak işlendirme –“istihdam”- biçimleri ile koşulla-
rının da farklılaşmasına yol açıyor. Örneğin; kimi çalışmalarda “memur” kimilerinde geçici ve sürekli
“işçi”, “sözleşmeli” olarak işlendiriliyor. Dolayısıyla hakedişleri kimilerine “maaş” kimilerine “götürü”,
“parça –“birim”- başına”, “gündelik” ya da “aylık” ücret olarak ödeniyor. Kimilerine ise ormancılık ya-
zınında “vahidi fiyat” olarak anılan hakediş veriliyor..
Öte yandan; bu çalışmalar, “devlet ormanı” sayılan yerlerde 1937’den bu yana OGM (Orman Genel
Müdürlüğü) tarafından planlanıyor, orman işletmeleri tarafından da yürütülüyor; bu amaçla, aşağı-
daki çizelgede de gördüğünüz gibi, OGM’de çok büyük çoğunluğu sendika üyesi ve %82’si “devamlı”
olmak üzere toplam 22 bin dolayında “işçi” çalıştırıyor:
Kaynak: OGM Orman Genel Müdürlüğü 2023 Yılı İdare Faaliyet Raporu, 2024, Ankara, sayfa 6 *
.
Bu sayıların onları kapsamadığını belirteyim. Kapsamıyor çünkü onlar, bırakın “işçi” sayılmayı
emekçi bile sayılmıyor; “aldıkları işin işvereni” ya da “yüklenici”, son yıllardaysa “müşteri” bile sayılı-
yor çünkü ! “- Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim. Daha sonra açıklayacağım. Benim bu “...Sessiz
Tartışmalar”da, söylemim yerindeyse, “dert edindiklerim” yalnızca onlar. Sayılarını benim bilemedi-
ğim, kimselerin de bildiğini sanmadığım bu emekçilerimize hiçbir zaman ödeyemeyeceğim gönül
borcum var çünkü.**
*
2023 yılında, bir önceki yıla göre, özellikle “sözleşmeli işgören” ile “geçici işçi” sayılarındaki azalışlara karşılık
“sürekli işçi” ile “memur” sayılarındaki artışlar dikkatinizi çekmiştir sanırım. Neden acaba ?
**Söylemek ve övünmek gibi olmasın: Öğrencilik yıllarında (1969-1970) Almanya’da “stajdayken” o işleri ben
de yaptım. Ek olarak, Edremit’te, Siirt’te, Sarıkamış’ta orman bölge –“işletme”- şefliği, sonraki yıllarda araş-
tırmalar yaparken onların hangi koşullarda çalıştıklarını, barındıklarını, nasıl beslendiklerini gözlemleyebil-
dim. Konuyla ilgili yayınlar ile çeşitli etkinliklerde sunumlar yaptım. Örneğin; 1971 yılında onların bilebildiğim
tek sendikal örgütlenmesi olan ve 12 Mart Cuntası tarafından engellenen KAZ-OR-İŞ Sendikası’nın (Kaz-
dağları Orman İşçileri Sendikası) örgütlenmesine karınca kararınca destek oldum; “Çalıştırdıklarımız”, (Or-
man Mühendisliği Dergisi, Temmuz 1973), “Ücret ve Orman İşçiliği” (TMMOB OMO, 1976), “Türkiye’de Or-
man İşçiliği ve Sorunları” (MPM 1979), “Çağdaş Köleler” (Yeni Ortam Gazetesi, dizi yazı), “Ağaçerileri” (Ya-
yınlanmamış belgesel öyküsü) vb yazılar yayımladım; başta Suha Arın’ın “Tahtacı Fatma” başlıklı belgeseli
olmak üzere çeşitli belgesellerin yapımına, fotoğraf sanatçısı dostum Mehmet Ali Avcıdırlar’ın fotoğraf sergi-
sine gönüllü katkıda bulundum vb. Birkaç yıl önce de yeni bir araştırmaya kalkıştım ancak, geliştirdiğim “proje”
için gerektiğince destek sağlayamadım; anketlerin doldurulması için yeterince yardım alamadım. Kısacası,
onların ilgili sendikalar ile “işçi sınıfı üzerine iş tutan” çevrelerin tartışma gündemlerine alınmasına
9
Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
• Onlar kim?
Kimi tarihçiler onların tarihsel kökenlerini “...her ne kadar arşiv kaynaklarında 16. asrın başlarında
karşımıza çıksa da 13. asrın başında Horasan taraflarından yapılan yoğun göç sırasında Anadolu'ya
gelmiş olan Türkmen kavmi...” olan “ağaçerlerine” değin indiriyor6
. Oğuzların Anadolu’ya göç eden
boylarından olan “ağaçerleri” çoğunlukla Kahramanmaraş dolaylarındaki ormanlık yörelerde yerleşip
hayvancılık ağaç kesimciliğiyle geçindikleri, bir kesiminin sonradan “tahtacılar” olarak anıldıkları öne
sürülüyor. “Ağaçerleri”, “tahtacılar” Osmanlı devletinde daha çok Sarayın odun kökenli ürün gerek-
sinmesinin karşılanması için çalıştırılmıştır. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında orman ekosistemle-
rinden ticaret amacıyla odun kökenli ürün elde etme çabaları gelmiş; bu süreçte onların kötü –
“makûs”- tarihi de başlamıştır. Onlar, 1937 yılında 3116 sayılı Orman Kanunu’nun çıkarılmasına de-
ğin yerli ve yabancı girişimciler tarafından birim fiyat ya da götürü bedellerle çalıştırılmıştır. Bildiğiniz
gibi, 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı yasanın 31. maddesiyle “devlet ormanı” sayılan yerlerin devlet
tarafından işletilmesi düzenine geçilmiştir. Ancak, “onları” günümüzdeki anlamıyla “onlar” yapan
uygulama, temelde “devlet ormanı” sayılan yerdeki odun kökenli ürün hasadı işlerinin “vahidi fiyat”
olarak anılan bedel ödeme düzeniyle yaptırılması olmuştur. 3116 sayılı yasada bu konuda herhangi
bir düzenleme yapılmamıştır. Ancak aynı yıl çıkarılan Orman İşletme Talimatı’nın 18. maddesinde
“Vahidi fiyatla yapılacak işlerde vahidi kıyasii fiyat işletme revir âmiri ve bölge şefi tarafından müştere-
ken verilen bir kararla tayin olunur. İşçilerin istihkakı alâkadar memurların vereceği istihkak raporuna
müsteniden muhasip tarafından tanzim olunacak istihkak bordurolar ile tespit ve tediye olunur.” (Vur-
guyu ben yaptım. YÇ)
kuralına yer verilmiştir. İlginçtir: “Vahidi fiyat” uygulaması, 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun odun kökenli ürün hasadını düzenleyen 34 ile 40. maddelerinin ilk biçimlerinde yer ve-
rilmemiş olmasına karşın sürdürülmüştür. Ancak, yasanın 1973 yılında çıkarılan 1744 sayılı yasayla
değiştirilen 34. maddesinde ilk kez “vahidi fiyat” uygulamasına yer verilmiştir:
“...Sınırları içinde Devlet ormanı bulunan köy ve kasaba halkının vahidi fiyat usulü ile kesip istif yerle-
rine taşıdıkları kerestelik tomruklar ...” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
Böylece, “vahidi fiyat” uygulamasına günümüze değin süren bir yasal dayanak sağlanmıştır. Ağırlıkla
söz konusu işlerin nesnel koşullarından kaynaklanan bir düzen olmasına karşın uygulama, çoğu
zaman “orman köylüsüne tanınan ayrıcalıklı haklarla” –“imtiyazlar”- gündemde olmuştur. Oysa uy-
gulama, bir yandan da bu alandaki üretim ilişkilerinde, dolayısıyla onlar için belki de hedeflenmeyen
ya da öngörülmeyen çeşitli olumsuzluklara yol açmıştır. Yasanın 40. maddesindeyse “... civar köy-
lülerin iş gücünün kâfi gelmemesi veya işe ehil olmamaları veya fahiş fiyat istemeleri gibi...” durum-
larda söz konusu işlerin “taahhütle” yaptırılabilmesine olanak tanınması da bu gerçeği ortaya koyuyor.
Öte yandan; OGM’nin 1990’lı yılların ikinci yarısında gündeme getirdiği, 2000’li yıllarda hızla yay-
gınlaştırdığı kesilecek ağaçların dikili durumdayken çeşitli yöntemlerle satılması, yanı sıra, söz ko-
nusu işlerin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 3-a maddesi gereği “6831 Sayılı Orman Kanunu
gereğince orman köylerini kalkındırma kooperatiflerinden ve köylülerden yapılacak hizmet alımla-
rının” istisna kapsamına alınması, sürece yeni boyutlar getirmiştir. Ancak onlar, bu uygulamaların
da “başaktörleri” olmuştur.
Onlar, uzunca bir dönem hemen hemen yalnızca “orman köylüsü” sayılan yurttaşlarımız arasından
çıkmıştır. Ancak, zamanla uygulamada “çakma onlar” da gündeme gelmiştir: 34. maddedeki “hak-
lardan” yararlanmak isteyen –“uyanık”- “orman köylüleri”, bu arada kimi yörelerde kooperatifleri de
“vahidi fiyatla” üstlendikleri hasat işlerinin tümünü ya da bir kısmını üstü örtük (!) işlemlerle yine “birim
başına ödemelerle” gezici emekçilere – önce “Adanalı” yanı sıra son yıllarda göçmenlere- , dahası kendi
köylülerine de yaptırır olmuştur. Böylece “gerçek onlar” üzerindeki sömürü hem katmerlenmiş hem
de yol açtığı üretim ilişkileri bir anlamda daha çok kirlenmiştir.
*
gönlümce bir katkım olamadı. Son yıllardaysa, özellikle orman fakültelerinde yapılan konuyla ilgili araştırma-
ların çoğunu inceleme olanağım oldu. Özellikle orman fakültelerinde onların bu türden sorunlarına ilişkin
incelemelerin -ki, kimi örneklerini Ek 1’de sergiledim- artmış olmasını sevinçle karşılıyor; yapanlara ve yönlendi-
renlere teşekkür ediyorum.
* Daha çok K. Marks’la anılan bu söylemin aslı “Ne gülüyorsun, anlattığım senin hikayen" imiş ("Quid Rides?
De Te Fabula Narratur”) ve MÖ 65-8 döneminde yaşamış Romalı ozan Quintus Horatius Flaccus’unmuş;
ben de bilmiyordum
10 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
• “Zor, çok zor zanaat”: Odun kökenli ürün hasat “işçiliği” ...
(Fotoğraflar: Ufuk Coşgun)
Her “işin” niteliği ile yapanına ve değerlendirenine göre (!) değişen kendine özgü zorlukları vardır
kuşkusuz. Çoğunlukla arazi ve açık hava koşullarında yapıldığı için ormancılık “işlerinin” ilgili hukuk-
sal düzenlemelere gerektiğince yansımayan zorlukları da vardır. Ancak, “gözden uzak” olmalarından
olsa gerek (?), ilgili düzenlemelerde, onların içinde bulundukları iş ilişkileri, çalışma, beslenme ve
barınma koşulları gerektiğince göz önünde bulundurulmuyor. Bakın, İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin
İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği’nde günümüzde bile
✓ “ormancılık ile endüstriyel ve yakacak odun üretimi”,
✓ “ormanda ağaçların kesilmesi, dallarından temizlenmesi, soyulması”
✓ “ormanda kesilmiş ve temizlenmiş ağaçların taşınması, istiflenmesi ve yüklenmesi”
çalışmaları “çok tehlikeli” değil de “tehlikeli” sınıfından sayılmıştır. İzleyebildiğim kadarıyla, ne başta
OGM olmak üzere ilgili kamu kuruluşlarında örgütlenmiş işçi sendikaları ne de “mesleki yeterlilik bel-
gesi” verebilecek denli kurumsallaşmış, “orman köylüsü” sayılanların kazanımlarını korumak ve ar-
tırmak için yoğun uğraşlar vermiş ORKOOP (Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği), bence
bu önemli yanlışın düzeltilmesi için gerekli çabaları yeterince göstermiştir. Buna karşılık, özellikle
orman fakültelerinde yapılan araştırmalarda yakın zamanlara değin çoğunlukla onların sonuç olarak
yaşadıkları fiziksel, çok daha az olarak da ruhsal olumsuzluklara ilişkin bulgular sergilenmiş, bu olum-
suzlukların aşılmasına yönelik önerilere yer verilmiştir. Çoğunluğu çeşitli yörelerde yöresel düzeyde
yapılan “anketlerle” üretilen “bilgilere” dayanan bu çalışmalarda da (Ek 1) sıklıkla belirtildiği gibi;
✓ çalışma yeri koşullarının (arazi yapısı, bitki örtüsü vb) kötülüğü,
✓ iklim koşullarına açıklık,
✓ işlerin güçlüğü,
✓ iş kazaları ve çeşitli meslek hastalıkları oranının yüksekliği,
✓ eğitimsizlik,
✓ koruyucu donanım eksikliği,
✓ beslenme yetersizlikleri,
✓ barınma koşullarının olumsuzluğu,
✓ uygun araç gereçlerden yoksunluk,
✓ sağlanan gelir düzeylerinin düşüklüğü,
✓ güvencesizlik,
✓ ilk ve acil yardım olanaklarının kısıtlılığı
vb onların yaşadıkları olumsuzlukların başlıcalarıdır. Ancak daha sonra nedenlerini ayrıntılı olarak
“tartışacağım” şunlar da var: Onlar
✓ en son 2012 yılında çıkarılan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nuyla
ayrıntılı olarak düzenlenen “toplu iş sözleşmesi” ile “grev”, yanı sıra,
✓ 2004 yılında çıkarılan Tarım ve Ormandan Sayılan İşlerde Çalışanların Çalışma Koşullarına
İlişkin Yönetmelikle “günlük ve haftalık çalışma süresi”, “fazla çalışma”, “ara dinlenmesi”, “hafta
tatili ve ücreti”, “genel tatil ve ücreti”, “yıllık ücretli izin” ile ilgili haklardan da yararlanamıyor.
“Anlattığım onların öyküsüdür !” *
11 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Öte yandan; başta “iş kazaları” ile meslek hastalıkları olmak üzere bu olumsuzlukların çoğu başta
OGM’ninkiler olmak üzere ilgili kuruluşların “resmi istatistiklerine” yansıtılmıyor.
Bu arada; OGM’nin 1970’li yıllarda etkinlikte bulunan işçi eğitim merkezleri kapatılmıştır. OGM’nin
merkez örgütsel yapısında Personel Dairesi Başkanlığı’nın görevleri arasında
“Genel Müdürlüğe bağlı işyerlerinde işveren - işçi ilişkilerinin mevzuat ve yürürlükteki toplu iş sözleşme-
lerinde belirtilen esaslarla ilgili olarak Bakanlıkça yürütülecek çalışmalarda gerekli koordinasyon ve iş-
birliğini sağlamak” da
sayılmış; kuruluşunda bir de “İşveren ve İşçi İlişkileri Şube Müdürlüğü”ne yer verilmiştir. Ancak, bu
birimlerce yapılan çalışmalar daha çok OGM’nin geçici ya da devamlı olarak işlendirdiği “işçi” sayı-
lanlarla sınırlıdır. Bunların dışında onlar özelinde herhangi bir düzeyde ilgili birim bulunmuyor. Oysa
daha önceki yıllarda “şube müdürlükleri” düzeyinde de olsa ilgili birimler ile “işçi eğitim merkezleri”
bulunuyordu Bunun dışında kimi orman işletme müdürlükleri, kimileyin halk eğitim merkezleriyle de
işbirliği yaparak kısa süreli eğitsel etkinlikler düzenleyebiliyor. “Mesleki yeterlilik belgesi” uygulaması
nedeniyle onlar da OMO (TMMOB Orman Mühendisleri Odası İktisadi İşletmesi) ile ORKOOP’un
aralarında bulunduğu çeşitli kuruluşların düzenlediği paralı eğitsel etkinliklere katılmak zorunda tu-
tuluyor. Ancak, tutuluyor tutulmasına da bu zorunluluğun ne denli ve nasıl yerine getirildiğini, en
azından ben bilemiyorum. Ek olarak FSC belgesi alan orman işletmelerin de onların eğitilmesine
yönelik çabalara da girildiği öne sürülüyor.*
• Temel sorunların birisi de hukuksal olarak “işçi” sayılmamak...
Ülkemizde çalışma yaşamını düzenleyen yürürlükteki hukuksal düzenlemeler sanki onların “işçi”
sayılmaması için çıkarılmış. Ne var ki onlar, içinde bulundukları iş ilişkileriyle ilgili hukuksal düzen-
lemeler bu tanımlara uymadığı için hukuksal olarak “işçi” sayılmıyor.** Onlar “iş”, “işçilik”, “işyeri” vb
kavramlarla ilgili hukuksal düzenlemelerin dışında bırakıldıkları için de
“... işçilerin ve işverenlerin karşılıklı
olarak ekonomik ve sosyal durum-
ları ile çalışma şartlarını belirlemek
üzere toplu iş sözleşmesi yapmala-
rına, uyuşmazlıkları barışçı yollarla
çözümlemelerine, grev ve lokavta
başvurmalarına ilişkin usul ve esas-
ları...”
düzenleyen 6356 sayılı yasanın
sağladığı haklardan, örneğin,
başta “grev” ve “topu iş sözleş-
mesi” yapmak olmak üzere eko-
nomik ve demokratik haklardan
yararlanamıyor. Şimdi
* Dönemin İnegöl Orman İşletme Müdürü -2017’den sonra Orman Genel Müdürü- İnegöl’de düzenlenen eğitsel
etkinlikte “Orman emvali üretimi yapan tüm vatandaşlarımız bu kursa katılacaklar ve kendilerine sertifika
verilecek, sertifikası olmayanlar üretim işinde çalıştırılmayacaklar...” (https://www.gencgazete.net/1200-or-
man-iscisi-egitimden-geciyor, 15 Mart 2013, erişim 16 Nisan 2024.). Bu arada, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ha-
yat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün
“iş sağlığı ve güvenliği ile çevreyle ilgili önlemlerini alan, işaretlenmiş ağaçları uygun yöntem ve tek-
niklerle kesen ve bunun için uygun malzemeyi seçen, kestikten sonra yuvarlak gövde odununu elde
ederek ve standartlara uygun olarak kesip boylayarak endüstriyel ürüne ve yakacak oduna dönüştürme
ile ilgili bilgi ve beceri sahibi olması...”
amacıyla “Ağaç Kesme ve Boylama Kurs Programı” uyguladığını da belirteyim. (https://e-yay-
gin.meb.gov.tr/download.ashx?fileID=3797, erişim 16 Nisan 2024)
** Daha sonra sergilediğimde de göreceksiniz; OGM de onlarca yıldır çoğunlukla tek yanlı olarak düzenleyip
onlara dayattığı “şartnamelerle” bu düzeni taçlandırmıştır” .
12 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
“- İyi ama Anayasamızda
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini
korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.” (Madde 51)
“İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzen-
lemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.” (Madde 53)
kuralları var !”
diyorsunuz değil mi? Vaaar, n’olacak; burası Türkiye değil mi?
Peki onlar ne sayılıyor?
Şimdi geleyim yukarıdaki fotoğraftaki kadın çalışanların “Biz neyiz; bir bilen var mı?” sorusuna...
Sevgili “Ablalarım”, “Ağabeylerim”, “Kardeşlerim”
Sizler 310 sayılı bildirgeye göre
✓ “yüklenici” (sayfa 21) ve
✓ “yüklenici” olarak da imzaladığınız “kesim şartnamesinin” 13 (sayfa 101),
“sürütme şartnamesinin” 17 (sayfa 105) ve “taşıma şartnamesinin” de 15.
maddesine (sayfa 109) göre de “işveren”
sayılıyorsunuz ! Bence tadını çıkarmalısınız Ancak, OGM, dikili ağaç satışları
satış uygulamasını temel kurala dönüştürüp ülke geneline yaygınlaştırdığında, ka-
ğıt üzerinde de olsa “işverenliğinizi” yitireceksiniz. Benden söylemesi ! Ayrıca şunu
da belirteyim: Ne denli dikkatlice okuyorsunuz, bilemiyorum: “Şartnamelere” göre,
“İşten doğan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 4857
sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile her türlü iş kazası
ve vergi mevzuatı...” ile daha birçok yükümlülükten “işveren” olarak sizler sorum-
lusunuz ! Öyle ki, örneğin “reşit olmayan çocuklarınızın ormanda yapacakları usul-
süzlükten zarar ve ziyandan” sizler sorumlu olacak; çalıştığınız “bölmede” ya da
çevresinde çıkan orman yangınlarını söndürme çalışmalarına katılacak;, yangının
failleri tespit edilmezse” sizinle birlikte o “bölmedeki bütün yükleniciler hakkında
yangından doğan idare zararından müştereken ve müteselsilen sorumlu...” sayı-
lacak ve hakkınızda yasal işlem yapılacak” vb. Benden söylemesi !
13 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Ne güzel değil mi? Ama durun; çok da karamsar olmamak gerekiyor : OGM, 2016 yılında yayım-
ladığı Oduna Dayalı Orman Ürünlerinin Üretim ve Pazarlama Faaliyetleri başlıklı bir yayında uygu-
lamacılarına onların yararına olabilecek önemli uyarılara yer verilmiş.7 Vermiş vermesine de “işlet-
meci” meslektaşlarım, yanı sıra, dikili ağaç satışı alanlar –“müşteriler”, kooperatifler, tüzel kişiler- çalış-
tırmak ya da hizmet aldıkları orman mühendisleri bu uyarıların gereğini ne denli yapabiliyor acaba?
Umarım ve dilerim gerektiğince yapabiliyorlardır.
• Ya “toplumsal güvenlik” ve sendikalarda örgütlenme hakları”?
Gerçi daha önce birkaç kez değindim, şimdi biraz daha yakından “tartışalım”.
Genel bir değerlendirme yapıldığında şunlar söylenebilir: Daha önce belirttiğim gibi; 5510 sayılı yasa,
4. maddesinin “a” bendine göre kural olarak “hizmet akdiyle” çalıştırılanları kapsıyor. Ancak aynı
maddenin “b” bendine göre
“... hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan...4) tarımsal faaliyette
bulunanlar” da
“sigortalı” sayılabiliyor. (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
Bu kurala karşın, yasanın 6. maddesine göre
“ı) Kamu idarelerinde ve Kanunun ek 5 inci maddesi kapsamında sayılanlar hariç olmak üzere, tarım
işlerinde veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar ile tarımda kendi adına ve
hesabına bağımsız çalışanlardan;...” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
kimileri sigortalı sayılmıyor; iyi mi? . Ancak, bu noktada maddede sözü edilen “...ek 5 nci
madde...”nin başlığına da dikkatinizi çekmek isterim:
“Tarım veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanların sigortalılığı”
Bu arada, sabrınızı zorlama pahasına, 2010 yılında çıkarılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetme-
liği’nin 9. maddesinin “sigortalı” olabilecekleri açıklayan 2. fıkrasının “g” bendini anımsatayım:
“... Kanunun -5510 saylı yasanın- 4 üncü maddesi ile isteğe bağlı sigortalılık hükümleri ve 506 sayılı
Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamında sigortalı olmayan, kendi sigortalılıklarından dolayı bu ka-
nunlara göre gelir veya aylık almayan ve 18 yaşını doldurmuş olanlardan; tarım veya orman işlerinde
hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanlar...” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
İşte karşınızda yine onlar için aynı ayakbağı: “Hizmet akdi” !
Aynı maddenin 4. fıkrasının “ğ” bendine göre ise
“(4) Kanunun 4 üncü maddesi birinci fıkrasının (b) bendine göre, ... hizmet akdine bağlı olmaksızın
kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan;
ğ) Tarımsal faaliyette bulunanlar...” da
sigortalı sayılıyor (Vurguyu ben yaptım. YÇ). Peki kimler yok; doğaldır ki onlar !
Bu vesileyle, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü’nün 6 Eylül 2016
tarihli bir yazısından da şu aktarmayı yapayım:
“6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 393 üncü maddesi ile hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı
olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre
ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak değerlendirilmekte, kişinin, durumun gereklerine göre ancak
ücret karşılığında yapılabilecek bir işi belli bir zaman için görmesi ve bu işin de işveren tarafından kabul
edilmesi halinde hizmet sözleşmesi kurulmuş sayılmaktadır. 6098 sayılı Kanunun 470 inci maddesi ile
eser sözleşmesi (istisna akdi) yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında
bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle, sigortalılık yönünden işveren
ile çalıştırdığı kişi arasındaki iş ilişkisinin istisna akdine dayanması halinde 5510 sayılı Kanun kapsa-
mında sigortalılıktan söz edilememektedir.”8
Alıntı çok uzun olacak ama aynı yazıdan şunları da aktarmam gerekiyor:
“... orman idarelerinin bu tür işleri vahidi fiyat üzerinden çalışacak gerçek kişilere vermeyip orman
köylülerinin kurmuş oldukları orman köylülerini kalkınma kooperatiflerine vermeleri durumunda,
14 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
söz konusu kooperatiflerin kendi üyeleri olan orman köylüleri dışında işçi çalıştırmaları Orman Ka-
nununun 34 üncü maddesine göre mümkün olmadığından kooperatif ve üyeleri arasındaki çalışma usul
ve esasları da vahidi fiyat esasına dayalı yani istisna akdi niteliğinde olduğu müddetçe kooperatif
üyelerinin de hizmet akdine tabi sigortalı sayılmamaları gerekmektedir.
Ancak, orman kalkınma kooperatifi tarafından alınan işin kooperatif üyeleri dışındaki kişilere yap-
tırılması ya da köy tüzel kişiliğine verilen işin köylüler dışındaki kişilere ihale usulüyle yaptırılması ha-
linde bu işlerin hizmet akdi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
OGM ise 2016 yılında yayımladığı Oduna Dayalı Orman Ürünlerinin Üretim ve Pazarlama Faaliyet-
leri başlıklı bir yayında şu ayrıntılı açıklamayı yapmış:
“Üretim işçiliği, iş kazası riski yüksek olan ve meslek hastalıkları da yapan bir işi koludur. Ülkemizde
mevcut kanun ve mevzuatlarda, orman işçiliği hizmet akdi niteliğinde olmayan ve istisna akdi çerçeve-
sinde değerlendirilen bir iş kolu şeklindedir. Orman işinde vahidi fiyatla çalışan köylüler tarımsal faali-
yette bulunan diğer köylüler gibi 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 4.
Madde (b) bendi gereği hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan
4. madde Tarımsal faaliyette bulunanlar başlığına göre primlerini kendileri ödemek kaydıyla sosyal gü-
venlik sistemine dahil olmuşlardır. Üzerlerine arazisi olmayıp tarımsal faaliyette bulunmayan sadece
orman işlerinde birim fiyatla çalışanlar da 5510 Sayılı Kanuna Ek Madde 5’i ekleyen 6111 Sayılı Kanunla
ilgili düzenlemeye bağlı çıkarılan Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının 05.04.2011 tarihli 2011/36
Sayılı Genelgeyle Tarım ve Orman İşlerinde Hizmet Akdiyle Süreksiz Çalışanlar kategorisinden kendi
primlerini kendileri ödeyerek sosyal güvenlik sistemine dahil edilmişlerdir.”
9
Ne var ki siyasal iktidar –“OGM”?- 2023 yılında 6831 sayılı yasanın 34. maddesine şöyle bir fıkra
ekleyerek sorunu “Büyük İskender’in kılıcıyla” kendince çözmüştür (!):
“31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü madde-
sinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi veya ek 5 inci maddesi kapsamında sigortalı
olan kişilere orman idaresi tarafından vahidi fiyat usulü ile yaptırılan, odun üretimi,... gibi işlere ait
istihkak tutarları; ödemenin yapılacağı tarihlerde... gecikme cezası ve gecikme zammı borcunun bulun-
maması şartıyla yüzde beş fazlasıyla ödenir.” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
Gerçekten de çözmüş müdür sizce? Ayrıca, onların temel sorunu bu mu? Bence OGM, olabilecek
olumsuzluklardan, deyim yerindeyse “paçayı kurtarma” çabasında. Bu konuda Sayın Yavuz Güloğlu
ile arkadaşlarının şu tezlerine büyük ölçüde katılıyorum:
“Orman İdaresi de söz konusu işlerin dikiliden satış usulü bağlamında istisna sözleşmesi ile orman işle-
rini özel hukuk kişilerine yaptırmak istemesindeki bir gayesinin de esas itibariyle meydana gelecek iş
kazalarından Orman İdaresinin sorumlu tutulmaması çabası içinde olduğunu, iş kazalarına yönelik açı-
lan davaların yargılama aşamasında yapmış olduğu savunmalarda görmek mümkündür. Fakat Yargı-
tay’ın özellikle son yıllardaki henüz müstakar nitelik taşımayan bazı kararlarında ister vahid-i fiyat söz-
leşmesi ile isterse dikiliden satış usulüyle orman işlerinin özel hukuk kişilerine yaptırılması esnada mey-
dana gelecek iş kazalarında idareyi tehlike sorumluluğu esasları çerçevesinde sorumlu tuttuğu görül-
mektedir.”10
Bu noktada, BAĞ-KUR olarak anılan kurumu gündeme getiren 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu da aklınıza gelebilir. Çok kısa olarak
ona da değineyim. Bildiğiniz gibi, bu yasanın 24. maddesinde
“Kanunla ve Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında
kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız
çalışanlardan...” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
kimlerin “sigortalı” sayılacağı ile sayılmayacağı belirtilmiştir. Sayılacaklar arasında onlar yine yok.
Buna karşılık, sigortalı sayılmayacaklar arasındaysa “d) Tarım işi yapanlara (Tarım sanatlarına ait
işleri yapanlar hariç)” yer verilmiş. Ancak bu işlerin neler olduğu açıklanmamıştır. Yasanın 2003 yı-
lında yeniden düzenlenen 79. maddesine göre ise onlar ancak “talepleri halinde isteğe bağlı sigortalı
olabilirler.”
Alın size Anayasasının 2. maddesine göre “sosyal bir hukuk devleti” sayılan TC’de, deyim yerindeyse
“kolaycılığa kaçmanın daniskası” sayılabilecek bir çözüm (!) daha: “İsteğe bağlı sigortalılık”... Tam
da onlara göre bir düzenleme değil mi?
15 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Çok merak ediyorum; siz tüm bu düzenlemelerden ve açıklamalardan ne anladınız?
Öte yandan; onlar “hizmet akdiyle çalışan işçi” sayılmadıkları için sendikalarda değil ama koopera-
tiflerde çok yaygın biçimde örgütlenebildi; daha doğru bir söyleyişle, kooperatiflere üye olabildiler.
Özellikle 1970’li yıllarda, daha çok ormancı çalışanların özverili önderlikleriyle ivme kazanan bu doğ-
rultudaki yönelimler, ormancılığımızı da “kooperatifçilik cennetine” dönüştürdü. 1997 yılında, kendisi
“öncelikle bir ‘emek kooperatifi’ ” ve “orman köylüsünün en geniş tabanına sahip, demokratik tek
örgütlü gücü” sayan ORKOOP’un kurulması onları oldukça örgütlü bir güce dönüştürdü*
. OR-
KOOP’un “2014 Yılı sonu itibariyle, ... 28 Birliğe bağlı 2613 Kooperatif ve 333.005 köylü ailesi ortağı”
bulunuyor.11 Anasözleşme’sinin 3. maddesinde sayılan görevleri arasında
“Her çeşit orman ürününün istihsal, imal, nakil, depolama ve istif işlerinin yapılmasında ortaklara yar-
dımcı olmak ve bu işlerin yapılmasında koordinasyonu sağlamak,”
“Ortaklarının Orman Kanunu hükümlerine göre alacakları pazar satış emvalini gayeye uygun şekilde
değerlendirmek veya değerlendirilmesine yardımcı olmak,”
“Ortakların ormancılıkla ilgili faaliyetleri konusunda ihtiyaç duyacakları makine, alet ve ekipmanlarla di-
ğer girdileri ucuz ve kredili olarak temin etmeleri için gerekli faaliyetlerde bulunmak,”
“Ortaklarının kanuni haklarının istihsal ve ortaklarına intikalinde yardımcı olmak, gerekli önlemleri almak,”
“Orman köylüsünün sosyal güvenceye kavuşması için gerekli çalışmaları yapmak. Her türlü sigorta hiz-
metlerinin sağlanmasında aracılık etmek,” da
bulunuyor.
12
***
İşte görüyorsunuz; onlarla ilgili henüz tam olarak çözüme kavuşturulmamış ve kim nasıl anlarsa öyle
değerlendirebildiği son derece karmaşık bir kavramsal ve hukuksal çerçeve oluşturulmuş. Bana öyle
geliyor ki, ilgili her kuruluş sorumluluğu başkasının üzerine atma çabasında. Dolayısıyla, onların
içinde bulundukları, deyim yerindeyse “saldım çayıra Mevlam kayıra” durumu, bir bakıma iyiden iyiye
içinden çıkılmaz oldu.
Bana öyle geliyor ki bu durumun sürmesinden hoşnut olanlar var ; sizce de var mıdır?*
• “Şahtılar, Şahmeran” oldular !
Onlar her zaman vardı ! Ancak çoğu zaman ve durumda varlıklarının ayırdına bile varılmadı. Öyle
ki, onlar, ülkemizde ça-
lışma yaşamına “sınıf”,
“köylülük”, “emek sömü-
rüsü”, “artı değer”, “bölü-
şüm” vb ekonomi politi-
ğin kavramlarıyla da
yaklaşıldığı 1970’li yıl-
larda bile tartışma gün-
demlerine gerektiğince
giremedi. Oysa, onların pek çok yönüyle “insanlık dışı” (!) sayılabilecek çalıştırılma düzeni çok ön-
celeri “vahidi fiyatla” uygulamalarıyla başlamış; OGM’nin 1990’lı yıllarda gündeme getirdiği “dikili
ağaç satışıyla” pekiştirilmiştir.
a) Hasat işlerini “vahidi fiyat” düzeniyle yaptırma ve onlar:
Daha önce de belirttiğim gibi; artık çoğunlukla “birim fiyat” – “birim ücret”, “parça başına ücret” değil;
aman ha...- olarak da anılan bu ödeme biçimi orman işletmelerinin özellikle odun kökenli ürün hasa-
dında gelenekselleşmiş bir uygulamadır. “Vahidi fiyat” düzeninin, benim öteden beri “üretim” yerine
“hasat” olarak andığım bu çalışmaların
* Başta Cafer Yüksel ve saygıyla andığım Sabri Özgün olmak üzere ORKOOP’un kurulmasına ve güçlenme-
sine katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum.
16 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
✓ açık arazide ve temelde yılların belirli aylarında yapılma zorunluluğu,
✓ gerektiği gibi yapılıp yapılmadığını denetleme zorluğu, yanı sıra, -kim bilir belki de ...-
✓ OGM’nin kimi sorumluluklardan kaçınabilmesine olanak vermesi
vb nedenlerle yeğlendiğini düşünüyorum. Bunu söylerken, ormancılığımıza haksızlık yapmak da is-
temem doğrusu: Çünkü ormancılığımız söz konusu işleri “vahidi fiyat” düzeniyle üstlenenlere, ki onlar
eğer bir de “orman köylüsü” sayılanlardansa, çeşitli ek ekonomik haklar sağlamıştır. Ek olarak, on-
ların kooperatiflerde örgütlenmesini destekleme çabalarına da girmiştir*
. 6831 sayılı yasanın özel-
likle 34. maddesi, biraz da siyasal iklimin gereği olarak bu doğrultuda altı kez değiştirilmiştir. En son
5 Nisan 2023 günü yürürlüğe giren 7442 sayılı yasayla değiştirilen 34. maddeye göre
“Üretimin orman idaresi tarafından yapılması halinde, sınırları içinde Devlet ormanı bulunan köylerde
o yer nüfusuna kayıtlı olarak ikamet eden gerçek kişilerin veya sınırları içinde Devlet ormanı bulunan
köy ve kasabalarda kurulan ve her birinde ikamet eden hane adedinin çoğunluğunun ortak olduğu or-
man köylerini kalkındırma kooperatiflerinin..., vahidi fiyat usulü ile kesip satış istif yerine taşıdıkları
yakacak odunların yüzde yüzüne kadarı idarece tayin edilecek süre içerisinde, istedikleri takdirde ken-
dilerine maliyet bedeli üzerinden verilir.”.
Devlet ormanlarında üretim işlerinin vahidi fiyat usulü ile orman idaresince yaptırılması durumunda;
üretim işinde çalışan gerçek kişilerin kesip, satış istif yerine taşıdıkları endüstriyel ve yakacak emvale
ait istihkak tutarı yüzde on, orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine ise yüzde yirmi fazlasıyla
ödenir.” (Vurguyu ben yaptım. YÇ)
Gördüğünüz gibi, son derece kötü bir anlatımla yazılan maddede “vahidi fiyatlar” dışında sözü edilen
olanaklardan -”haklardan”- yararlanabilmenin “olmazsa olmaz” niteliğinde üç koşula yer verilmiştir:
Hasat işlerinin
✓ “vahidi fiyat” düzeniyle,
✓ sınırları içinde “devlet ormanı” bulunan köy ve kasabalardaki gerçek kişiler ya da onların ku-
racakları kooperatifler tarafından yapılması,
✓ hasat edilen yakacak ve endüstriyel odunların orman işletmelerinin satış istif yerlerine taşın-
ması.
Ayrıca, daha önce de belirtmiştim: Yasanın 2018 yılında yeniden düzenlenen 40. maddesine göre
“... kooperatiflerin ve köylülerin iş güçlerinin yeterli bulunmaması veya işe ehil olmamaları veya aşırı
fiyat istemeleri veya işin dağıtımı veya yapılması ile ilgili konularda çözülmesi mümkün olmayan ihtilaflar
çıkarmaları gibi hallerde, bu işler; işyerine civar olmayan orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine
veya köylülere yaptırılabileceği gibi taahhüt yolu ile de ...”
yaptırılabiliyor. Özellikle popülist siyasal iktidarların bu maddeyi gerektiğince kullanmaktan hiç çe-
kinmemiş; gerekli gördüğünde de değiştirmiştir.
Gelelim “vahidi fiyatların” ya da şimdilerin söylemiyle “birim fiyatların” nasıl belirlendiğine... Önce,
OGM’in bu konuda çok titiz ve üretken –“yaratıcı”?- olduğunu belirtmeliyim. İlgili düzenlemelerden
birisi olan Orman Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği Yönetmeliği’nin (2015)
19. maddesinde gerektiği gibi yerine getirilmesi bence son derece zor bir tanım yapılmış:
“(1) Birim fiyatın hesaplanmasında işin çeşidine göre; arazi meyli, sürütme mesafesi, ağaç türü, taşıma
mesafesi, diri örtüsü gibi zorluk şartları ile işin güçlüğü ve özelliği de dikkate alınarak bölgesel farklılıklar
gözetilmeksizin Ülkenin her tarafında uygulanacak kriterler Genel Müdürlükçe tespit edilerek, he-
saplamalarda kullanılmak üzere taşra teşkilatına bildirilir.
(2) Birim fiyatlar; yaptırılacak işlerle ilgili tespit edilmiş olan kriterler dikkate alınmak suretiyle işletme
müdürü ve ilgili işletme şefi tarafından müştereken bir kararla tespit edilir ve ilgililere duyurulur.” (Vur-
guyu ben yaptım. YÇ)
* OGM’nin “Resmi İstatistikler 2022” verilerine göre 1974-2022 döneminde çoğu ormancılık dışı toplam 624
kooperatif projesine 2022 yılı fiyatlarıyla toplam 1,563 milyar TL ile 537 bin kişiye/aileye de toplam 11,7 mil-
yar TL destek sağlamıştır. (https://www.ogm.gov.tr/tr/e-kutuphane/resmi-istatistikler; erişim 20 Nisan 2024)
17 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Öte yandan
✓ “vahidi fiyatları” belirleme ve ödeme yöntemleri,
✓ işi yapma koşulları, “yüklenici” ya da “işveren” sayılan onlar ile birlikte çalıştıkları ya da ça-
lıştırdıklarının yükümlülükleri
✓ orman işletmelerinin onlara sağlayabileceği “kolaylıklar”
✓ işlerin aşamalarına özgü “şartnamelerin” içerikleri
310 sayılı bildirgede daha ayrıntılı bir açıklanmıştır.
“Birim maliyetler, Orman Genel Müdürlüğünce mali yıl esas alınarak yıllık olarak belirlenir ve teşkilatın
ilgili birimlerine dağıtılır. Standart zaman ise ... alandaki ağaç türü, çap değerleri, arazi eğimi, vb. değiş-
kenler dikkate alınarak...hesaplanarak elde edilir. Standart zamanın belirlenmesine etken olan; ağaçla-
rın çap kademeleri, sürütme mesafesi, yol uzunluğu ve yol standardı gibi hususlar sahada çıkacak ağaç-
ların belirlenmesi ve kayıt altına alınması sürecinde görevli teknik elemanlar ile görevli memurca fiilen
arazide görülen değerler üzerinden belirlenecektir. Buna göre, her bir iş kalemine yönelik üretim birim
fiyatı (TL/m3
), iş kaleminin birim maliyeti (TL/saat) ile standart zamanın (dak/m3
) çarpılması suretiyle ...
hesaplanmaktadır .” (Sayfa 59)
Gördüğünüz gibi, “vahidi fiyatların” hesaplanma yöntemi hiç de yalın değildir. Yerel düzeyde son
derece değişken ve çeşitlilik gösteren arazi ve iklim koşullarında gerektiğince ayrıntılı ve güncel veri
tabanının oluşturulmasını gerektiriyor. Ek olarak iş analizlerinin, ölçümlerinin yapılmasını zorunlu kı-
lıyor. Orman işletme müdürlüklerinin, özellikle de orman işletme şeflikleri yönetsel yapıları, işgören
donanımları, iş yoğunlukları, üzerlerindeki baskılar vb nedenlerle bu zorunlulukların gerektiğince ye-
rine getirilemeyeceğini düşünüyorum. Kaldı ki, 310 sayılı bildirgede de bunların yapılmasını zorunlu
kılan kurallar bulunmuyor.
Ayrıca, “vahidi fiyat” düzeni, çoğunlukla gerektiğince eğitilmemiş ve donatılmamış onların “başlarına
ördüğü çorapların” yanı sıra ekolojik, ekonomi politik, ekonomik vb yönlerden de çeşitli sorunlara yol
açabiliyor. Bu sorunların ülkelerarası ve ülkesel iş hukuku, Anayasanın başta 49-56. maddelerinde-
kiler olmak üzere pek çok kuralı yönünden ayrıntılı olarak tartışılması gerekiyor. Dahası, ben, özel-
likle OGM tarafından hazırlanıp onlara dayatılan*
“şartnamelerin” de bu boyutlarıyla sorgulanmasını
zorunlu görüyorum. Ancak, OGM bir yana, ilgili demokratik örgütleri ile öğretim ve araştırma kuru-
luşlarında bu gibi konular üzerinde gerektiğince durulmuyor.
Kısacası “vahidi fiyat” düzeninde uygulayıcıları uyarma ve yönlendirmekten öteye geçmeyen 310
sayılı bildirge vb düzenlemeleri, işlerin istenildiği gibi yapılmasından çok OGM’nin,
✓ onların yaşadıkları iş kazası, meslek hastalıkları vb olumsuzluklar karşısında sorumluluktan;
✓ onlara güvenli ve gelişkin iş araç ve gereçleri ile sağlıklı barınma ve beslenme koşulları sağ-
lama zorunluluğundan;
✓ onların ve ailelerinin herhangi kanaldan toplumsal güvenceye olanaklarına kavuşmasına yü-
kümlülüğünden
kaçınmasına yaradığını düşünüyorum.
b) “Dikili ağaç satışları” ve onlar”
Kim bilir kaç kez belirtmişimdir: Ormancılık, her etkinliğiyle geniş anlamda kamu hizmetidir. En yakın
özelliklere sahip tarımsal etkinliklerden çok daha karmaşık ve uzun dönemli kararların alındığı ve
uygulandığı bir etkinlik alanıdır. Ülkemizdeyse, başta ekolojik koşullar olmak üzere pek çok etmen
ormancılık çalışmalarının rastlantılara bırakılmamasını ve bütüncül olarak planlanıp yürütülmesini
gerektiriyor. Özellikle tecimsel “-ticari”- amaçların öne çıkarılması ise, son yıllarda daha çok
* Bildirgede yapılan açıklama şöyle:
“Üretim işlerine ait birim fiyatlar (kesme, sürütme, yükleme, taşıma vb.) Genel Müdürlükçe belirlenen
esaslara göre hesaplandıktan sonra... kooperatiflere tebligatla, köylülere ise ilan edilmek üzere köy
muhtarlığına bildirilecektir.” (Sayfa 26)
18 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
görüldüğü gibi, ormancılığımızda, dolayısıyla orman ekosistemlerimizde çeşitli olumsuzluklara yol
açıyor. Bu durum, doğal olarak onlar için de geri dönüşü olanaksız sonuçlar veriyor. “Dikili ağaç
satışı” bu olumsuzluklara yeni boyutlar kazandırıyor. Öyle ki, “vahidi fiyat” uygulamasına bile, deyim
yerindeyse “rahmet okutan” bir uygulamaya dönüşmüştür. Böyleyken ve konuyla ilgili araştırma so-
nuçları ortadayken, üstelik “en azından başlangıçta ilgili kişi ve kuruluşların çoğunluğunun karşı çık-
masına karşın OGM, bu uygulamayı giderek yaygınlaştırma çabasındadır. Bildiğiniz gibi OGM, “yeni
nesil” sayılabilecek “dikili ağaç satışı” uygulamasını “özelleştirme” rüzgarının ormancılığımızda da
estirilmeye çabalandığı 1990 yıllarda gündeme getirmiştir: 1996 yılında yayımlanan 5038 sayılı Açık
Artırmalı Dikili Ağaç Satışı Tamimi’yle –“Genelgesiyle”- başlatılan uygulama süreç içinde ilgili yönet-
melik, dolayısıyla ilgili genelgeler birçok kez yeniden düzenlenmiş ve uygulamalar giderek yaygın-
laştırılmıştır. Öyle ki, döneminde “uygulanan” Ulusal Ormancılık Stratejisi ile Türkiye Ulusal Or-
mancılık Programı’nda, yanı sıra, tüm “stratejik planlarında” dikili ağaç satış oranını artırma hedefine
yer verilmiş; gereği de yapılmıştır. Sözgelimi, 2010 yılında 2977 bin m3 olan13 “dikili ağaç satışını”
düzenli bir artışla 2022 yılında 12465 bin m3’e çıkarmıştır.14 Başka bir söyleyişle, 2023 yılında “en-
düstriyel odunun” %74,3’ü -16798 bin m3- , “yakacak odunun” ise %92,3’ü -4767 bin ster- “dikili ağaç
satışı” yöntemiyle hasat edilmiştir. 2014-2028 döneminde uygulanacak son “stratejik planında” da
aynı hedefe yer verilmiş olması, OGM’nin “dikili ağaç satışı” uygulamasını “istisna” olmaktan çıkarıp
kural durumuna getireceğinin göstergesidir. İlgili demokratik kimi kitle örgütlerinde, bu kapsamda
ilgili kuruluşlarda etkin bir karşı duruş çabalarına girilmediği* * göz önünde bulundurulduğunda
OGM’nin bu doğrultuda daha da ileri gidebileceği öne sürülebilir. Oysa “dikili ağaç satışı” uygulama-
sının onlara getirilerinden birisi –“onlardan götürülerinin” mi demeliydim acaba?- olası “patronların” de-
ğişkenliğidir ! Onlarca yıldır OGM’nin tek “patron” olduğu, dolayısıyla, onların da iyi kötü ayrıcalıklı
kimi haklara sahip olduğu bir düzende onlar artık orman işletmelerinin gözetiminde de olsa (?), “dikili
ağaç satışı” alan ve süreç içinde değişebilen üç “patrondan” birisi ya da birkaçı için çalışmak duru-
munda:
✓ Gerçek kişiler, “köylüler”,
✓ tüzel kişiler (bu kapsamda lif levha veya yonga levha imal eden fabrika ve tesisler, kağıt,
karton, mukavva ve benzeri ürünlerin ana girdisi olan selüloz ve kağıt hamuru imalatı yapan
özel sektöre ait fabrikalar, vb) ile
✓ orman köylerini kalkındırma kooperatifleri.
Sonunu getiremediğim araştırmam sırasında görüşlerine başvurduğum ORKOOP Genel Müdürü
Meslektaşım Sayın Erdem Kaplan’ın ,
“Kooperatifler dışında dikili satış alan gerçek ve tüzel kişiler üretim işini başkasına yaptırırken çalışanları
hem İş kanunu gereği (işveren olması nedeniyle) sigortalı yapmak, hem de 6331 sayılı İSG kanunu
gereği İş sağlığı ve Güvenliği tedbirlerini (KKD, İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi bulundurma) yerine
getirmek durumundadır. Şu anda buna pek uyulmuyor veya işi kooperatiflere vererek bundan kurtul-
maya çalışıyorlar. Ancak bu durum yakın zamanda tahsisli ve ihaleli dikili satış alıp üretim yaptıranlar
için önemli bir sıkıntı oluşturacaktır. Zira kooperatifler kendi aldıkları işi kendi üyeleriyle yaparlarsa Si-
gortadan muaf ve İSG tedbirlerini her çalışan kendi yerine getirmek durumundadır.”
Bu arada “gerçek kişiler” kapsamında “dikili ağaç” satın alabilen onlar, kendilerinin “patronu” da
olabiliyor. Buysa, çoğu durumda kendi kendisinin yanı sıra aile bireylerinin, “çalıştırdığı” kendisi gibi
olanların sömürüsünün daha da ağırlaştırılmasına yol açabiliyor.
*
İnceleyebildiğim konuyla ilgili incelemeler ile orman fakültelerinde yürütülen “tezlerin” çoğunda “paydaşla-
rın” yakınmalarından hareketle uygulamanın daha da kurumsallaştırılmasına yönelik arayışlara girilmiş-
tir. Bu arada uygulamanın önemli taraflarından birisi olan “orman köylülerinin” örgütü ORKOOP bile tahsisli
dikili ağaç satışı uygulamasından yararlanma çabasına girebilmiş; 2015-2019 döneminde uygulanmak
üzere hazırlanan “strateji planında” belki de, deyim yerindeyse “zararın neresinden dönersek kârdır” yakla-
şımıyla
“Dikili ağaç satın alma ve pazarlama işlerinin Bölge Birliklerince gerçekleştirilmesi için uygun olan Bölge Birlikle-
rinde; Merkezce projeler geliştirilmesi ve uygulamaya konulması sağlanacaktır.”
vb uygulamayı kalıcılaştıracak önerilere yer verilebilmiştir. (Kaynak: ORKOOP, Stratejik Plan 2015-2019,
sayfa 17, 20, 32.)
19 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Öte yandan; çoğu düzenlemesini ve uygulamasını, deyim yerindeyse “kervan yolda düzülür” yakla-
şımıyla yapan, bu nedenle çeşitli ekolojik, ekonomik, toplumsal sorunlara yol açan OGM, bu alanda
da sıkça değişiklik yapmıştır. “Dikili ağaç satışıyla” ilgili uygulamalarını, en azından şimdilik
✓ Orman Ürünleri Satış Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği
** (2021) ile
✓ 2023 yılında kimi eklemeler yaptığı 6877/A sayılı Dikili Ağaç Satış Usul ve Esasları Hakkında
Tamim’le (2015)**
yürütüyor. Bu düzenlemeler, OGM’nin “topu taca atmasının”, en azından görünüşte son derece kar-
maşık ve gerektiğince uygulanamayacak, uygulanabilmesi durumundaysa öngörülemeyecek ekolo-
jik ve toplumsal maliyetlere yol açabilecek kurallar içeriyor. Genel olarak değerlendirildiğinde bu ku-
rallarda onların “adı yok”.
*** Ama durun; yanlış söyledim sanırım, var ! Nasıl olduğunu “az sonra” onu
da söyleyeceğim. Şimdilik bu düzenlemelerin yalnızca onlarla ilgili olduğunu düşündüğüm kuralla-
rına birkaç örnek vereceğim:
✓ Hem 310 sayılı bildirgede “oduna dayalı orman ürünü” (Sayfa 21) hem de satış yönetmeliğinin 3.
maddesinde yapılan “orman ürünü” tanımlarında “dikili ağaçların” da sayılmış olması, onlar için
“cehenneme giden yola döşenen taş” işlevini görüyor. Dikili durumdaki ağaçlar ürün değildir; or-
man ekosistemlerinin “olmazsa olmaz” –“ayırtedici- bileşenlerinden birisidir. Ne var ki, “dikili ağaç
satışı” karşıtı ilgili kişi ve kuruluşlar bile “saptırmaca” ya da “yanıltmaca” vb ne derseniz deyin, bu
düzenleme üzerinde hiç durmadı, şimdilerde de durmuyor.
✓ Satış yönetmeliğinin 9. maddesinde “tahsisli” olarak satış yapılacak kişi ve kuruluşların kapsamı
son derece geniştir. Örneğin, bu kapsamda
o “lif levha veya yonga levha imal eden fabrika ve tesislere”,
o “kağıt, karton, mukavva ve benzeri ürünlerin ana girdisi olan selüloz ve kağıt hamuru imalatı
yapan özel sektöre ait fabrikalara” ile
o “yıllık odun hammadde işleme kapasitesi yirmibeşbin metreküp ve üzeri olan fabrika ve te-
sislere de
tahsis dikili ağaç satışı yapılabiliyor. Öyle ki 6877/A sayılı bildirgede yer verilen Tahsis Dikilili Ağaç
Satış Şartnamesi’nin 4. maddesine göreyse
“yabancı uyruklu gerçek kişiler ile hissesinin en az %50 sinden fazlası yabancılara ait tüzel
kişiler, kurulu fabrika ve tesisleri için kapasitesi oranında orman ürünü.... satışına katılabilir.”
Bu uygulama, “serbest” olduğu söylenen “piyasada” haksız rekabete, yanı sıra, böylesi kişi ve
kuruluşların OGM üzerindeki yönlendiriciliğinin artmasına yol açmayacak mıdır?
✓ ORKOOP’un yoğun savaşımıyla 1998 yılında kooperatiflerin de “tahsis satışlardan” yararlanma-
sının olanaklı kılınması onlar için bir kazanım gibi görülebilecektir. Ancak, “tahsisli dikili ağaç
satışından” yararlanmaları kooperatiflerin giderek sıradan “müteahhit” kuruluşlara dönüşmesine
neden olabilecektir. Orman Genel Müdürü’nün 2018 yılında yaptığı bir açıklama, bence bu olası-
lığın hiç de küçümsenmemesi gerektiğini ortaya koyuyor:
“Dikili ağaç satın alan sanayicilerin büyük bir çoğunluğu da işi zaten köylülere veya orman kooperatifle-
rine yaptırıyor. Ancak fahiş fiyat istenmesi, işin zamanında yapılma imkânının olmaması gibi durumlarda
dışarıdan makinalı iş gücü getirmek zorunda kalıyorlar. Yerel orman kooperatifleri buna da şiddetle karşı
çıkıyorlar. Bu kapsamda dikili ağaç satın alan sanayicileri rahatsız ettiklerini de biliyoruz. Bu anlamda
dikili ağaç satın alan sanayicilerin mağduriyetinin giderilmesi noktasında bir yasal düzenlemeye ihtiyaç
olduğu da anlaşılmaktadır.”15
✓ Önce de söylediğim gibi, satış yönetmeliği ile ilgili bildirgelerin sıkça değiştirilmiş olması, OGM’nin
onlarca yıldır işletegeldiği odun kökenli ürün hasadı sürecinde sıkça yaşamsal önemde değişik-
likler yapması, OGM’nin “dikili ağaç satışı” uygulamasını düzenleyici hukuksal ve yönetsel alt
** Yönetmelik “dikili ağaç satışları” özelinde hazırlanmamıştır. Ancak; gerekli tanımların yapıldığı 3/m madde-
sindeki “orman ürünü” kapsamında “dikili ağaç” da sayılmıştır. Bu nedenle içerdiği kurallar “dikili ağaç satış-
ları” için de geçerlidir. Bundan sonra bu yönetmeliği yalnızca “satış yönetmeliği”, biçiminde anacağım.
*** Bu söylemi, saygıyla andığı yazar Duygu Asena’nın ünlü “Kadının Adı Yok” başlıklı kitabından esinlendim
20 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
yapıyı gerektiğince oluşturamadığının anlamlı bir göstergesidir. Oysa, 1996 yılından bu yana uy-
gulamayla ilgili çok sayıda inceleme yapılmış, sorunlu uygulamalara dikkat çekilmiş, çözümlen-
mesine yönelik öneriler geliştirilmiş olmasına karşın16 OGM, yine “dediğim dedik çaldığım düdük”
tutumunu sürdürmüştür. 6877/A sayılı bildirgede Orman Genel Müdürü imzalı sunuş yazısında
yıllardır öne sürülen şu gerekçe ile Türkçesine bakar mısınız:
Bu, yazım yanlışlıkları bir yana, OGM’nin Anayasanın 169. maddesi ile kuruluş ve görevlerini
düzenleyen ilgili 3234 sayılı yasayla getirilen görevleri gerektiğince yerine getirebilecek durumda
olmadığının da bir itirafı değil midir?
✓ Anlaşılan “kervan” gerçekten de “yolda düzülmüş”: 1996 yılında çıkarılan 5087 sayılı bildirgeden
sonra beş kez güncelleme yapılmış. Öyle anlaşılıyor ki, OGM tek yanlı hazırladığı bildirgeleri,
daha çok ev sahiplerinin kiracılarına dayattığı “kontratlar” gibi “yerseniz” biçemiyle –“üslubuyla”-
“müşterilerin” önüne sürmüştür.
Öte yandan; 6877/A sayılı bildirge, yaşanan onca deneyimden hareketle son derece ayrıntılı bi-
çimde hazırlanmış. Doksan sayfalık bildirgede uygulamayla ilgili genel bilgilerden sonra “açık ar-
tırmalı” ve “tahsisli” dikili ağaç satışı uygulamalarının “esasları” açıklanmış, yanı sıra, alıcıların
yükümlülüklerini içeren üç de “şartnameye” yer verilmiş. Bana öyle geliyor ki, OGM, “şartnameleri”
hazırlarken bir anlamda kendini güvene alma kaygısıyla sorumlulukları neredeyse tümüyle “müş-
terilere” yüklemeye özen göstermiştir; yükle de kurtul ! Ne güzel değil mi?”- Peki, onlar?” mı
dediniz; onların ekonomik ve demokratik haklarıyla doğrudan ve dolaylı olarak kurallar arayın ki
bulasınız... İşte siz üç “şartnamede” de yer verilen “ayrıcalıklı haklardan” örnekler:
“... Dikili ağaç satışı yaptıran gerçek ve tüzel kişiler üretim işçiliğini kendileri yapabileceği gibi bir
sözleşme kapsamında hizmet alımıyla da yaptırabilirler.” (Sayfa 34)
“Üretim, TS 1214 Ağaç Kesme ve Kesmede Güvenlik Kuralları standardına ve Mesleki Yeterlilik Ku-
rumu (MYK) Ağaç Kesme ve Boylama Operatörü (Seviye 3) ile Sürütme ve Yükleme İşçisi (Seviye
3) veya Orman Üretim İşçisi (Seviye 3) Ulusal Meslek Standartlarına uygun olarak yapılır.” (Sayfa 34)
“Üretim faaliyetlerinde kullanılacak her türlü araç, gereç ve malzemeler müşteriye aittir. Üretim ma-
kinesi talep edilmesi halinde, kirası mukabilinde İdare tarafından verilebilir” (Sayfa 35)
“Dikili ağaçları satın alan müşteri, üretim süreci ile ilgili kesme, sürütme, yükleme, taşıma, istif vb.
işlerin işverenidir. Müşteri, bu işlerden doğan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun getirdiği yükümlü-
lükler, 5531 sayılı Kanunun getirdiği Orman Mühendisi çalıştırma yükümlülüğü ile her türlü iş kazası
ve vergi mevzuatından doğacak yükümlülüklerden sorumludur. Karayolları Trafik Kanunu’na aykırı
yükleme ve taşımadan müşteri sorumludur.” (Sayfa 42)
“Dikili ağaç satın alan müşteriler üretim işçiliğini kendileri yapabileceği gibi, bir sözleşme dahilinde
anahtar teslimi olarak üçüncü gerçek veya tüzel kişilere de yaptırabilirler. Müşterinin, dikili ağaç satın
aldığı yerde, üretim işini kendi işçi çalıştırmadan, üçüncü gerçek veya tüzel kişilere yaptırması ha-
linde, üretim işi anahtar teslimi olarak üçüncü kişilere yaptırılmış sayılır. Dikili ağaç satın alan müşteri
“...
Orman ürünlerinin müşterilerin isteklerine uygun olarak istenilen standartta üre-
tilerek kullanım alanlarına kısa sürede kaliteli ve taze olarak ulaştırılması, eko-
nomik olmayan kesim, sürütme, istifleme, taşıma ve depolama işlemlerinden
kaynaklanan yüksek maliyetin önlenerek idaremizce yapılan üretim masrafların-
dan tasarruf edilmesi, ürünlerin satış istif yerlerinde beklemesiyle oluşan çatla-
ma, çürüme, esmerleşme gibi olumsuzlukların ortadan kaldırılması ve istiflemeye
gerek kalmadan üretim pazarlama sürecinin kısaltılmasına imkan vermesi gibi
çok yönlü faydalarından dolayı, üretim işleri müşteriye ait olmak üzere, orman-
dan çıkarılacak ağaçların dikili halde satışı rasyonel ve çağdaş orman işletmeci-
liğine önemli katkılar sağlamaktır...”
İsmail Üzmez
Genel Müdür
21 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
üretim işçiliğini anahtar teslimi sözleşme ile hizmet satın alma yoluyla yaptırdığını sözleşmeyle tevsik
ettiğinde SGK asgari işçilik uygulamasından sorumlu tutulmayacaktır. Bu durumda, hizmet alınan
gerçek veya tüzel kişi işçi-işveren ilişkisi üzerinden yukarıda sayılan Kanunlar çerçevesinde ve Sos-
yal Güvenlik Mevzuatı açısından sorumlu olacaktır.” (Sayfa 42)
“Müşteri Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) işle ilgili bildirimde bulunacak olup, ayrıca İşletme Mü-
dürlüğünce Bölge Müdürlüğünün ihale onay yazısının İşletme müdürlüğü kaydına girdiği tarihten iti-
baren 15 gün içinde satışın konusu, alıcısı, yeri ve mahiyeti hakkında SGK’ya bildirimde bulunula-
caktır.” (Sayfa 42)
“Müşteri, dikili ağaç satışlarındaki üretim ve diğer faaliyetlerde FSC, PEFC gibi sertifikalı olan or-
manlarda sertifika belgelendirmesinin zorunlu gereklerine uymak zorundadır.” (Sayfa 43)
“Dikili ağaç satışından sonraki her türlü işçilik (kesme, sürütme, yükleme, taşıma, istif ve ölçme vb.)
müşteriye aittir.” (Sayfa 53)
“Dikili ağaçlar” ister “açık artırma” isterse “tahsisli” satılsın, alanlar ister gerçek kişiler isterse koo-
peratif yahut şirket olsun ve alanlar ister kendi (!) çalışsın isterse başkalarını herhangi bir biçimde
çalıştırsın, şu soruları kim ve nasıl yanıtlatacak acaba:
✓ Onlar nerelerde ve nasıl barınacak, nasıl beslenecek;
✓ Onlara yapılacak ödemeler kimler tarafından nasıl belirlenecek; gerekli düzeyde olmadı-
ğında ve zamanında yapılmadığında ne olacak;
✓ Onların kullanacakları araç ve gereçlerin ergonomik, ekonomik ve güvenli olmaları nasıl
sağlanacak;
✓ Onlar kaza geçirdiklerinde en yakın sağlık kuruluşlarına nasıl ulaştırılacak
✓ Ailece çalıştıklarında onların çocuklarının bakımı kimler tarafından nasıl ve ne denli yapı-
lacak;
✓ Onlar bu türden soruların olumlu biçimde yanıtlanmasını ve bu doğrultuda gereğinin nasıl
sağlayabilecek;
✓ Ücretlerini işverenlerin –“müşterilerin”, yani “patronların”- vereceği bir düzen içinde işlen-
dirilen orman mühendislerinin ya da danışmanlık hizmeti satın alınan serbest ormancılık
bürosu yahut ormancılık şirketi işlerini yaparken onların ve geniş anlamda kamunun ya-
rarını gerektiğince gözetebilecek mi,
✓ OGM, özellikle de uygulamacı birimlerindeki yönetici ve çalışanları, sözgelimi büyük ser-
mayeli “müşterilerin”, iktidar yanlısı yerel siyasetçilerin baskıları karşılaşmayacak mıdır;
✓ OGM, uygulamada orman işletme müdürlükleri ya da şeflikleri, şimdilerdeki yönetsel ya-
pıları ve iş yükleri veriliyken bu soruların onların yararları doğrultusunda verilmesini sağ-
layabilecek mi?
Hem satış yönetmeliği hem de 6877/A sayılı bildirgede bu soruların yanıtları çoğunlukla verilme-
miştir. Size bir şey söyleyeyim mi, gerçekte, böylesi soruları soran pek de olmamıştır. Konuyla
ilgili çok sayıda inceleme, “tez” vb yayınlardaysa “paydaş değerlendirmeleri”
* ile uygulamada
karşılaşılan yönetsel ve teknik “sorunların” çözümlenmesine ağırlık verilmiş; bu yapılırken bile,
deyim yerindeyse “ne şiş yansın ne kebap” yaklaşımları sergilenmiştir17
. Dolayısıyla onlar yine
“saldım çayıra Mevlam kayıra” durumunda bırakılmıştır. Bakın, bu bağlamda “müşteri” sayılan ya
da onların çalıştırdıkları “orman köylüsü” yurttaşlarımızın, benim başından beri şiddetle karşı çık-
tığım vahidi fiyat uygulamasında sahip oldukları ayrıcalıklı haklardan artık ne denli yararlanabile-
ceklerini hiç sormuyorum bile.
***
*
-Tanrı aşkına (!), “paydaşmış”; kimler kimlerle neleri “paylaşıyor”; böyle bir şey olabilir mi? Saçmalığın, öy-
künmeciliğin daniskası bir söylem -
22 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Yine geldik mi “sonsöze” ?
Çoook uzattığımın, yanı sıra, bunun yine hukuksal düzenlemelerden çokça aktarma yaptığım bolca
dipnotlu son derece sıkıcı bir “...Sessiz Tartışmalar” olduğunun ayırdındayım. Ama “müşterileri-
min” çok değişik kesimlerden oluşması, kimi ormancılık konularına yaklaşımımın yerleşik ve yay-
gın olandan farklı olması, böyle yapmamı zorunlu kılıyor sanki. Umarım “yeni nesil” araştırmacılar ile
bilim insanları çok daha derinlikli sorgulamalar yapar, daha yetkin sunumlar yapar.
Öte yandan; evet; OGM’nin orman ürünü hasat ve satış çalışmalarında, özellikle de kesilecek ağaç-
ları dikili durumdayken satmasında pek çok sorun yaşanıyor. Bu türden sorunların kimileri bence de
ilgili hukuksal düzenlemelerin içeriği ile değişkenliği, ormancılığımızın yönetsel yapısı, yanı sıra, uy-
gulamacıların çalışma koşulları vb nedenlerden kaynaklanıyor.
✓ Konuyla ilgili akıl almaz çoklukta, değişken, çoğu birbirleriyle çelişkili hukuksal ve kurumsal
düzenlemelerin varlığı,
✓ OGM yönetimindeki yetersizlikler,
✓ ilgili demokratik kitle örgütlerinin, yanı sıra kimi araştırıcı ve bilim insanlarının sorunlara, de-
yim yerindeyse “tek ağaca bakmaktan ormanı göremeyen” ve kimileyin tekil, kimileyin anlam-
sızlara yol açabilecek denli genellemeli, soyutlamalı yaklaşımları ise
bu türden sorunların çözümünü güçleştiriyor. Yine de bu türden sorunlar herhangi bir yöntemle çö-
zümlenebilir. Bugüne değin pek çok araştırıcı ve bilim insanı bu amaçla onlarca öneri geliştirmiştir
ve bundan sonra da geliştirebilecektir çünkü. Bense, OGM’nin söz konusu çalışmalarının ekonomi
önemsiyorum. Ne var ki, bu “...Sessiz Tartışmalar”da uygulamanın yalnızca emek boyutu üzerinde
durabildim. Çıkarımlarımın –“tezlerimin” - başlıcaları ise şunlar:
✓ OGM de ideolojik kökenli yaklaşım ve uygulamalar yapıyor. Yaparken de çoğunlukla, en ma-
sum söylemle de “işin kolayına kaçıyor; kamu kuruluşu olmasından kaynaklanan sorumluluk-
larını daha çok ekonomik gerekçelerle yeterince yerine getiremiyor ya da getirmiyor. Öyle ki
pek çok sorumluluğunu, başta onlar - ağaç kesme, sürütme, yükleme, taşıma vb- olmak üzere
çalıştırdıklarının sırtına yüklüyor. OGM, bu yönelimiyle sanki ormancılığımızı söz konusu ça-
lışmalarda da çağdışına sürüklediğinin ayırdında değil ve “orman” sayılan yerler ile orman
ekosistemlerimizi sermayeye daha çok açma derdindedir.
✓ Deyim yerindeyse “denize düşüp yılana sarılma” durumuna getirilmiş onlar ile ilgili demokratik
kitle örgütleri yaşadıkları ve böyle giderse çok daha yakıcı biçimde yaşayabilecekleri sorunla-
rının temel nedenlerini gerektiğince kavrayamamıştır ve daha çok günü kurtarma çabasındadır.
✓ Orman ekosistemlerimizde kesilmesine karar verilen ağaçların dikili durumdayken çeşitli yön-
temlerle satılması, onların
o öteden beri içinde bulundukları “saldım çayıra Mevlam kayıra” durumlarının kalıcılaş-
masını, yanı sıra, bir kısmının yararlandıkları ayrıcalıklı olanaklardan da yoksun kal-
masını;
o en azından kuramsal olarak en etkin ve yaygın demokratik örgütlenme biçimleri
olması gereken kooperatiflerin giderek “patronvari” kuruluşlara dönüşüp varoluş ge-
rekçelerinin anlamsızlaşmasını;
o tecimenlerin –“tüccarların”-, sanayici gerçek ve tüzel kişilerin, orman işletmelerinin
“çağdaş kölelerine” dönüşmesini
kolaylaştırıp hızlandıracak bir uygulamadır.
Yapılmaması gereken ise, onların sorunlarını
✓ tek bir nedene dayandırmak;
✓ birbirlerinden soyutlayarak tek tek ele almak,
✓ çeşitli boyutlarıyla saptayıp sergilemekle yetinmek,
23 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
✓ yalnızca vahidi fiyatların düşük olmasına indirgemek,
✓ popülist söylemlerle dillendirmek,
✓ kimler tarafından nasıl ve ne zaman yapılacağı belirsiz önlemler öne sürmektir.
Onların sorunları, özellikle dikili satış uygulamalarıyla “orman köylüsü sorunu” olmaktan büyük öl-
çüde çıkmıştır. Öyle ki artık, kimi yörelerde zaten öteden beri üstü örtük olan yaşanan “işçilik soru-
nuna” evrilmiştir. Bu nedenle, sorunun kalıcı biçimde çözümlenebilmesi için Anayasanın çalışma
yaşamıyla ilgili kuralları doğrultusunda köktenci –“radikal”- yaklaşımları zorunlu kılıyor. Bana sorar-
sanız, sorunun kalıcı biçimde çözümlenebilmesi çok yalındır:
Onlar, orman işletmelerinin uygun bedensel ve ruhsal yeterliliğe sahip, eğitimli, gelişkin tekno-
lojileri yetkinlikle kullanabilen, grevli toplu sözleşmeli sendikal haklarla devamlı olarak işlendi-
rildiklerilen “işçilere” dönüştürülmelidir !
Açıktır ki bu, kendiliğinden gerçekleşebilecek bir dönüşüm değildir. Günümüz koşullarında, başta
onlar ve üyesi oldukları kooperatifler olmak üzere emekten yana olduklarını savlayan kişiler, ilgili
demokratik örgütleri ile siyasal partilerin kararlı ve etkin savaşımlarıyla gerçekleştirilebilecek bir “düş-
tür”. Ama gönlü onlarda kalmış ve seksenine iki kalmış ben, bunun gerçekleştirilebilir bir “düş”
olduğuna içtenlikle inanıyorum.
Bu arada; biliyorum, ORKOOP varken bana söz düşmez belki ama yine de onlarla ilgili bugünlerde
bile gerçekleştirilebilecek birkaç öneriyi, “önerenin bir yüzü kara...” çaresizliğimle sunayım ki unuttu-
ğum sanılmasın: Şunun şurasında “gerçekçi olup da olanaksızı isteyen” kaç kişi kaldı ki?
✓ Onların - ağaç kesme, sürütme, yükleme, taşıma vb işlerini yapanların, üstlenenlerin- ekoloji, teknik
ve araç gereç kullanımı, beslenme, ilk yardım, iş güvenliği, orman yangını söndürme vb
konularda gerektiğince eğitimlerinin yapılacağı işçi eğitim merkezleri yeniden açılarak eğitim-
leri rastlantılara, özellikle de dikili ağaç ihalesi alam kişi ve kuruluşların –“müşterilerin”- insa-
fına bırakılmamalıdır !
✓ Onların gerekli araç gereçleri indirimli fiyatlar ve ödeme kolaylıklarıyla sağlayabilmelerine
destek olmalıdır !
✓ Onlar için gerektiğince beslenme ve barınma ortamları -ortak mutfak, gerektiğince donanımlı
taşınabilir barınak vb sağlanmalıdır !
✓ Onların sağlık durumlarını düzenli olarak izleyecek, sorunlu durumlarda ilk yardım, sağaltım
–“tedavi”- vb hizmetler sağlayabilecek gezici sağlık ekipleri oluşturulmalıdır !
✓ OGM’nin merkez birimlerinde Personel Dairesi Başkanlığı’nın İşveren ve İşçi İlişkileri Şube
Müdürlüğü ağırlıkla onların ilgili gerçekçi, ayrıntılı ve günce veri tabanı oluşturmak, hukuksal
değişikliklerini izlemek gerektiğinde onların yararına düzenleme yapılması vb çalışmalar ya-
pacak ayrı bir daire başkanlığı olarak yapılandırılmalıdır. Ek olarak; orman bölge müdürlük-
lerinde aynı işlevleri yerel düzeyde görebilecek şube müdürlükleri oluşturulmalı; orman fakül-
telerinde “uygulama ve araştırma merkezleri” açılmalı; ormancılık araştırma enstitülerindeyse
onlarla ilgili araştırmalar yapacak yeterli nitelik ve nicelikte araştırıcı işlendirilmelidir !
✓ OGM’de onlarla doğrudan ilişki içinde olan orman işletme müdürlükleri ile onlara bağlı orman
işletme şeflerinin sorumluluk alanlarının genişliği ile iş yükleri ormancılık çalışmalarının tek-
niğine uygun yapılmasını güçleştiriyor, kimi alanlardaysa olanaksızlaştırıyor. Bu nedenle,
özellikle dikili ağaç satışlarının yoğun olduğu yörelerde genişlikleri en azından “şartnameler-
deki” kuralların uygulanması için daha da azaltılmalıdır.
✓ OGM, yanı sıra, başta ORKOOP olmak üzere ilgili demokratik kitle örgütleri örneğin 5620
sayılı Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleş-
meli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması İle Bazı Kanunlarda Değişik-
lik Yapılması Hakkında Kanunu ile “mesleki yeterlilik”, “ulusal meslek standartları”, “İş Sağlığı
ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği” vb düzenlemelerde onlar yararına dü-
zenlemeler yapılması için çaba göstermelidir.
✓ Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun 2006 yılında çıkarılan 5544 sayılı Meslekî Yeterlilik Kurumu
Kanunu’nun 6. Maddesiyle oluşturulan “Genel Kurulu” üyeleri arasında OGM ile ORKOOP’a
da yer verilmelidir.
24 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
(Fotoğraflar Taner Gökçek ve Ufuk Coşgun)
“Sesimizi duyan var mı? Bizler
✓ “orman ağalarının”,
✓ “kooperatif ağaları”,
✓ “kapitalist ağalar” ile
✓ orman işletmelerinin
“modern köleleri” olmak istemiyoruz !
25 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
Ek 1: Ağaç kesme, sürütme, yükleme, taşıma işlerinde çalışanların Sorunlarıyla İlgili Araştırma
Örnekleri
Emre Göksu- Hadiye Başar- Mehmet Erol; Odun hammaddesi üretiminde çalışanların geçirdikleri
iş kazası ve meslek hastalıkları yönünden değerlendirilmesi, Ormancılık Araştırma Dergisi, Orman
Genel Müdürlüğü, 2020, sayı 7:2, sayfa 120-130
H. Hulusi Acar- Necmettin Şentürk; Artvin Yöresindeki Orman İşçilerinde İşçi Sağlığı Üzerine Bir
Araştırma, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Seri A, Cilt 49, Sayı, 1999, İstanbul,
Sayfa 25-37.
Kayhan Menemencioğlu; Ormancılıkta Üretim İşlerinde Çalışma Koşulları ve İş Kazaları Üzerine
Bir Araştırma, Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi Seri: A, Sayı: 2, Yıl: 2006,
ISSN: 1302-7085, sayfa 1-12.
Kenan Melemez-Metin Tunay-Fevzi Çığ-Tuna Emir; Ormancılık Üretim İşlerinde Orman İşçilerinin
Sağlık Muayenelerine İlişkin Örnek Olay İncelemesi, Bartın Orman Fakültesi Dergisi 2012, Cilt: 14,
Sayı: 21, sayfa 37-45.
Metin Tunaya-Tuna Emir; Ormancılık Üretim İşlerinde İş Sağlığı ve Güvenliğinin Yasal Çerçevede
Değerlendirilmesi, Türkiye Ormancılık Dergisi, Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Orman Fa-
kültesi, Cilt 16, Sayı 2, 2015, sayfa 195-202.
Serap Palaz- Kemal Yıldız; Gezici Orman İşçilerinin Çalışma Şartları ve Karşılaştıkları İş Problem-
lerinin Ölçeği; İnegöl Örneği, Akademik Bakış Dergisi Sayı: 64 Kasım – Aralık 2017, sayfa 544-
560.
Seyfettin Kiniş; Orman İşletmeciliğinde Endüstriyel Odun Üretimi ve İstihdam Sorunları (Aladağ Or-
man İşletmesi Örneği), II. Ormancılıkta Sosyo-Ekonomik Sorunlar Kongresi 19-21 Şubat 2009,
SDÜ, Isparta, sayfa 187-195.
Şenay Gökbayrak; Orman İşçilerinin Çalışma Koşullarından Kaynaklı Risk Faktörleri Üzerine Bir
İnceleme, Çalışma Ortamı Dergisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekono-
misi ve Endüstri ilişkileri Bölümü Fişek Enstitüsü Fişek Enstitüsü, Ocak-Şubat 2005, Ankara, Sayı
78, sayfa(?))
Yavuz GÜLOĞLU- İlknur CESUR- Alper BULUT; Ormanlardaki İş Kazalarında Orman İdaresinin
Hukuki Sorumluluğu, Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, Cilt 17, Sayı 58, Temmuz 2022, sayfa
549-572
26 Ormanlarımız ve Ormancılığımız Üzerine “Sessiz” Tartışmalar...
YARARLANDIĞIM KAYNAKLARIN BAŞLICALARI:
1 https://www.csgb.gov.tr/media/94153/calisma-hayati-istatistikleri-aylik-e-bulten-mart-2024.pdf; eri-
şim 2 Nisan 2024.
2 Yavuz GÜLOĞLU- İlknur CESUR- Alper BULUT; Ormanlardaki İş Kazalarında Orman İdaresinin
Hukuki Sorumluluğu, Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, Cilt 17, Sayı 58, Temmuz 2022, sayfa
552.
3 OGM; “FSC’nin Amaçları ve Faydaları”, https://www.ogm.gov.tr/sertifikasyon/sertifikalan-
dirma/fsc-nin-amaci-ve-faydalari, erişim 15 Nisan 2024.
4 OGM; Orman Genel Müdürlüğü 2023 Yılı Kurum İdare Faaliyet Raporu, sayfa 28.
5 https://portal.myk.gov.tr/index.php?option=com_yeterlilik&view=arama&belge_zorunlu=1, erişim
14 Nisan 2024.
6 Kibar Taş; Ağaçeri Kavminin Geçmişten Bugüne Uzanan Tarihi Ve Tahtacı Cemaatiyle Bağlan-
tısı, Tarih Araştırmaları Dergisi, AÜ Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü yayını, Cilt 42,
sayı 73, sayfa 407-435,
7 OGM; Oduna Dayalı Orman Ürünlerinin Üretim ve Pazarlama Faaliyetler, İşletme ve Pazarlama
Dairesi Başkanlığı, 2016, Ankara, sayfa 16-21.
8 TC Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü’nün 6 Eylül 2016 tarihli
“Vahidi Fiyat” konulu “Genel Yazı.( https://www.alomaliye.com/2016/09/22/vahidi-fiyatla-calisanla-
rin-sigortaliligi/, 22 Eylül 2016.
9 OGM; Oduna Dayalı Orman Ürünlerinin Üretim ve Pazarlama Faaliyetler, İşletme ve Pazarlama
Dairesi Başkanlığı, 2016, Ankara, sayfa 19.
10 Yavuz GÜLOĞLU- İlknur CESUR- Alper BULUT; agy, sayfa 570.
11 ORKOOP; Sınırlı Sorumlu Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği Stratejik Plan 2015-
2019, Ankara, 2015, sayfa 9.
12 Agy; sayfa 15.
13 OGM; Orman Genel Müdürlüğü 2011 Yılı İdare Faaliyet Raporu, 2012, Ankara, sayfa 44.
14 OGM; Orman Genel Müdürlüğü 2023 Yılı İdare Faaliyet Raporu, 2012, Ankara, sayfa 28.
15 Ahşap Global; “OGM Müdürü Bekir Karacabey Ahşap Global’e Konuştur”, https://www.ahsapglo-
bal.com/ogm-muduru-bekir-karacabey-ahsap-global-e-konustu/388/ (18 Mayıs 2018, erişim 20
Nisan 2023.
16 Yaşar Selman Gültekin; Türkiye’de Dikili Ağaç Satışı Konusunda Yapılan Çalışmaların Değerlen-
dirilmesi ve Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM) ile İl.gi Gruplarının Modellenmesi, Elektronik Sos-
yal Bilimler Dergisi Kış 2016 Cilt15, Sayı 56, sayfa 153-168.
17 İsmet Daşdemir; Dikili ağaç satışlarının uygulanması üzerine değerlendirmeler, Bartın Orman
politik, emek ve ekolojik boyutlarında yaşanan değişme ve gelişmeleri göreceli olarak daha çok Fakültesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder