18 Mart 2024 Pazartesi

Kutsal Gün Doç.Dr. Yücel Çağlar

 “Kutsal Gün” : “Uluslararası Ormanlar Günü”

“EN YENİLEŞİMCİ ORMANCILIK, BİZİM ORMANCILIĞIMIZ” !


18 Mart 2024


Merhaba;

Gerçekten de: OGM (Orman Genel Müdürlüğü)

✓ 2019 yılında geliştirdiği özgün halk katılımı modeliyle yurttaşlarımızın bir saatte

303150 fidan dikmesini sağlayarak,

✓ 2020 yılında 21,825.74 m2’yle en büyük ağaç görüntüsü alarak ve

✓ 2022 yılında 383783 ağaçlandırma fotoğrafıyla bir çevrim içi albüm oluşturarak


dünya rekorları kırıp* Guinness Rekorlar kitabına girmişti ! Bu büyük başarıların ya-

nında, sözgelimi, aşağıda sergilediğim gerçekleşmelerin ne önemi olabilir ki::


Açıklama Yıllık Ortalama

2003-2018 2019-2022

Ağaçlandırma (Hektar) 38,3 28,4

Orman Yangını Sayısı 2275 2760

Zarar Gören “Orman” (Hektar)* 7878 15034

* Açıklama: Ortalamaya 2793 yangın çıkmasına karşın 139,5 bin hektar

“ormanın” zarar gördüğü 2021 yılını katmadım.


Öte yandan, biliyorsunuzdur: BM (Birleşmiş Milletler) 2012 yılında 21 Mart gününün

“Uluslararası Ormanlar Günü” olarak değerlendirilmesini önermişti. BM bu “kutsal

günün” 2024 yılı gündemini “Ormanlar ve Yenileşim: Daha İyi Bir Dünya İçin Yeni Çözümler”


olarak belirlemiştir. Dilerim OGM, bu “...Sessiz Tartışmalar”da başlıcalarını örnekleyece-

ğim bitmez tükenmez “yenilikleri” nedeniyle bir de “en büyük yenileşimcilik” ödülü de


alır; bu bence çok yerinde bir ödüllendirme olur.

Selamlarımla.

Yücel Çağlar


BM tarafından yapılan açıklamaya göre


“Yenileşim, ormanların uzun süredir saklanan sırlarını ortaya çıkarıyor; ağaçlardan hayal edilemeyecek bi-

çimde yararlanılabilmesini sağlıyor. Ormanlardan ve ağaçlardan sağlanan ürünler plastiklerin, inşaat malze-

melerinin, kumaşların, ilaçların ve diğer birçok günlük eşyanın yerine sürdürülebilir seçenekler sunuyor. Hızla


gelişen drone ve uydu teknolojisi, ormanların izlenebilmesine ve yönetilmesine, yangınlarla savaşıma, ekosis-

temlerine korunmasına yardımcı oluyor.”


**


Yenileşim –“inovasyon”- , bu açıklamada da gördüğünüz gibi, daha çok kullanılacak teknik ve teknolojilerle ilgili boyutuyla öne çıkarılıyor. Bu boyutuyla da olsa ormancılıkta da önemsenmesi gereken bir yönelim bence. Ancak bu yönelimde de “ne pahasına olursa olsun yenileşimci olunmalı” yaklaşımı her durumda anlamlı bir tutum değil.

Bir kez, yenileşimin de ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel maliyetleri var. Sözgelimi, her “yenileşimci” söylem, uygulama iyi midir; “yenileşimci” olduğu savlanan söylem ya da uygulama kimler için ne denli iyidir? Sonra, yenileşimci olunacak alanların önceliklendirilmesi, yanı sıra, çeşitli yönlerden “uygun” amaçların belirlenmesi gerekiyor. Bu gerek yerine getirilmediğinde, sözgelimi, “itibardan tasarruf olmaz” savsözüyle “ayranı yok içmeye...” deyimini akla getirebilecek tutumlara girildiğinde, deyim yerindeyse “evdeki bulgurdan da olunabiliyor.” Ülkemizde böylesi sorgulamalar yapma alışkanlığı aklı başında sandığımız yurttaşlarımız arasında bile gerektiğince yaygın olmadığı içindir ki bir “yenişimcilik fetişizmidir” gidiyor. Neyse...

* Kaynak: https://www.gelecegenefes.gov.tr/rekorlarimiz, erişim 10 Mart 2024.

**Öneriyle ilgili ayrıntılı bilgilere BM’nin https://www.un.org/en/observances/forests-and-trees-day adresinden ulaşabilirsiniz


“EN YENİLİKÇİ ORMANCILIK, BİZİM ORMANCILIĞIMIZ” !


Öte yandan ülkemizde artık her “erken kalkan” yeni ya da ilk sandığı bir yaklaşımı, çözümü kolaylıkla gündeme getirebiliyor –“tezgâhlayabiliyor” mu deseydim acaba?- ; kişi ya da kuruluş eğer “subaşını tutmuşlardansa” kolaylıkla yaşama geçirebiliyor. “Eski köye yeni adet getirmemeli” demeyeceğim kuşkusuz; aksine, “getirmeli” diyeceğim. Ancak tarih bilgisi ve bilincinden yoksun olanlar ile kolaycı, öykünmeciliğe “taklitçiliğe”- ve aktarmacılığa pek meraklı kafalar gibi bunlara “yılana sarılırcasına sarılmayı” da doğru bulmuyorum doğrusu. Peki, her “yenileşimci” tutum “hayırlara vesile oluyor mu” sizce? Özellikle 2000’li yıllarda, ülke genelinde olduğu gibi ormancılığımızda da olup bitenler bu sorunun yanıtını açıklıkla ortaya koymaya yetiyor bence. Birkaç örnek vereyim.

• Devletçilik ormancılığımızda da kapkaççı özelleştirmeci bir ideolojiye dönüştürülüyor!
Hem de “Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçiyoruz” gibi saçma sapan bir söylemle...
Kısaca anımsatayım: Her ekosistem gibi ormanlar da geniş anlamda* kamusal oluşumlardır. Her fırsatta
söylüyorum: Bu evrensel gerçek, doğal olarak ormancılık etkinliklerinin de geniş anlamda kamu hizmeti olarak tasarlanmasını, demokratik bir düzen içinde uzun dönemli olarak planlanıp yürütülmesini zorunlu kılıyor. Ülkemizde hukuksal olarak “orman” sayılan yerlerin neredeyse tümünün günümüze değin devlet mülkiyetinde olması, 1937 yılından bu yana devlet ormancılığı düzeniyle yönetilmesi** bu zorunluluğun yerine getirilebilmesini büyük ölçüde kolaylaştırıyor. Ancak, ülkemizde de egemen üretim ilişkilerinin niteliği, dolayısıyla devletin demokratik olmaması, bu kolaylıktan gerektiğince yararlanılabilmesini kısıtlıyor. Dolasıyla, 1980’li yıllarda ülke genelinde estirilen özelleştirmeci rüzgar, kolaylıkla ormancılığımıza da sıçradı. Öyle ki, egemen sınıfların bu doğrultuda kararlı bir istemi olmamasına karşın “kraldan çok kralcı” kafalar, deyim yerindeyse “topal eşekle kervana katılmaya” kalkıştı. Bu kalkışmanın hukuksal dayanağı önce

✓ 1985 yılında 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 2. maddesinde OGM’nin görevleri sayılırken “yapmak” eyleminin yanında bir de “yaptırmak” sözcüğünün eklenmesiyle, sonra aynı sözcüğe ✓ 1987 yılında çıkarılan 3373 sayılı yasayla 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 6. maddesinde yer verilmesiyle oluşturuldu:

6831 Sayılı Yasanın 6. Maddesi (1956) 6831 Sayılı Yasanın 6. Maddesi (>1987... )

Devlet ormanlarına ait her çeşit işler Ziraat Vekaletine bağlı Orman Umum Müdürlüğün tarafından yapılır. Devlet ormanlarına ve Devlet ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işler Orman Genel Müdürlüğünce yapılır ve yaptırılır. 2000’li yıllardaysa bu doğrultudaki çabalara giderek yeni yeni boyutlar kazandırılmış, kapsamı da genişleterek kurumsallaştırılmıştır. Sözgelimi, AB’nin yönlendirmesiyle 2004 yılında 2004-2023 döneminde uygulanacak biçimde hazırlanan ve “Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçişin bilimsel metni” olarak nitelenen Ulusal Ormancılık Programı’nda “Ormancılık hizmetlerinin planlanması ve uygulanmasında özel sektörün ve özellikle yetkilendirilmiş ormancılık bürolarının teşvik edilmesi”; “eylemine” de yer verilmiştir.1 Sonrasında AKP milletvekili de olan dönemin Orman Genel Müdürü ise, "Her türlü orman faaliyetinde özel sektörden yararlanmak istiyoruz. Değişmezsek değişimin ayakları altında ezileceğiz. Tüccar gibi davranmazsak batma sinyalleri verip maaşları bile ödeyemez hale geleceğiz... Yangın söndürme ve diğer tüm alanlarda özel sektörden faydalanma yoluna gideceğiz. Devlet ihale edip yaptıracak ve kontrol edecek.”2 açıklamasını yapmıştı. Böylece başta orman ekosistemlerinin yönetim planlarının –“orman amenajman planlarının”- hazırlanması, ardından orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları olmak üzere akla gelebilecek en ekolojik, teknik ve yönetsel çalışmalar bile giderek gerçekten de alabildiğine uyduruk * Yalnızca insanlara odaklanmayan; gezegenimizde canlı cansız tüm varlıklar, yanı sıra, süreçler ile oluşumlar anlamında.

** Bu kapsamda korunmasına, işletilmesine, özellikle odunsu ürün verim gücünün artırılmasına, özel koruma alanlarının oluşturulmasına, yeni orman ekosistemlerinin oluşturulmasına, “orman köylüsü” sayılanların yaşama koşullarının iyileştirilmesine, gerekli araştırmaların yapılmasına vb yönelik çalışmalar yapılıyor gerekçelerle hızla özelleştirildi. Örneğin, ormancılık altyapı yatırımlarının yapımı ve denetlenmesi, orman yangınlarının söndürülmesi, en son olarak da “devlet ormanı” sayılan yerlerde izin verilen “özel ağaçlandırma” ve “özel imar-ihya” çalışmaları olmak üzere denetleme, orman ekosistemi bakımı vb işler ve yönetsel birimler için gerçek ve tüzel kişilerden “danışmanlık hizmeti” satın alınması olağanlaştırıldı. Öyle ki ormancılık yönetiminin çeşitli birimlerine orman mühendisleri “kiralayan” aracı kişiler ile kuruluşlar bile oluşturuldu.

Ne yazık ki, daha çok işsiz kalma olasılığı yüksek orman mühendisleri yetiştiren orman fakülteleri bir yana, en kamusalcı – “çakma solcu” mu deseydim acaba?- görünenlerin bile çoğunluğu bu doğrultudaki düzenleme ve uygulamaları gerektiğince önemsemedi, dahası, bu uygulamalardan olabildiğince yararlanma çabalarına girebildi. Doğal olarak, bu süreçte kapitalist rekabetin insancıl ve etik olmayan tutumları bile sergilenebildi. Oysa özellikle ülkemizdeki ekolojik, ekonomik ve toplumsal koşullar ormancılıkta özelleştirmeci uygulamalardan olabildiğince kaçınılmasını gerektiriyordu. Ek olarak; yerli ve yabancı sermayenin inşaat, madencilik ve enerji vb getirisi görece çok daha yüksek ve kolay yatırım alanlarının bulunduğu ülkemizde ormancılık alanına yönelebileceğini düşünmek hiç de gerçekçi bir tutum değildi. Dolayısıyla, bu alan, daha çok üç-beş kuruşluk sermayeye sahip –“emekli ikramiyesi”- ormancılık bürokratı eskileriyle küçük yatırımcılara kaldı. İlginç olan ne biliyor musunuz; ormancılık çalışmalarının özelleştirilmesiyle, özellikle orman mühendislerine “yeni iş alanları” açılacağı umuldu.* Ört ki ölem !

• Ormancılığımız ve “ormanlarımızla” ilgili hukuksal düzenlemeler sürekli olarak “yenilendi” !

Ülkemizde ormancılık ve “ormanlarla” doğrudan ve dolaylı olarak ilgili o denli çok sayıda, yanı sıra, alabildiğine değişken hukuksal düzenleme var ki ... Doğaldır ki, bu değişkenlikte 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı Orman Kanunu başı çekiyor: 6831 Sayılı Orman Kanunu (1956) Değişiklikler Toplam 2003-2023 Yasa Değişikliği 45 30 Değiştirilen Madde Sayısı 228 113 Getirilen Ek Madde 20 15

Getirilen Geçici Madde 13 6 Anayasa Mahkemesi İptali 3 3

Bu arada yasanın en çok değiştirilen maddelere dikkatinizi çekmek isterim:

✓ “Devlet ormanı” sayılan yerlerde daha çok maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesisleriyle ilgili 

16. madde 3; ✓ “Devlet ormanı” sayılan yerlerden ormancılık dışı amaçlarla yaralanma izinleri ile buralardaki yaylalardaki yapılaşmaların kullanımıyla ilgili 17. madde 8; ✓ “Devlet ormanı” sayılan yerlerdeki arkeolojik kazı ve restorasyon yapılmasına ve bu alanların kullanımına, tarihi eserlerin restorasyonu ve korunması için gerekli tesislerle verilecek izinler ilgili 18. madde 3 ve ✓ Birim fiyatla odunsu orman ürünü hasadı yapan “orman köylüsü” sayılanlara tanınan haklarla ilgili 34 madde 6 kez değiştirilmiştir. Rastlantı mı? Bence değil: 2000’li yıllarda kolay sermaye birikim alanlarının başında bedava, kimi durumlardaysa çok düşük maliyetlerle “kapatılabilecek” kamu arazilerinde yapılacak yatırımlara geliyordu. Siyasal iktidarın daha ilk aylarında hemen “2B arazilerinin” satışını gündeme getirmesi bu yönelimin bir kanıtıdır. Öte yandan, böylesi “yenileşimci” hukuksal düzenlemeler öteki arazi temelli yasalarda da gerçekleştirilmiştir:2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu (1983) Değişiklikler Toplam 2003-2023 Yasa Değişikliği 8 7 Değiştirilen Madde Sayısı 25 20

Bu değişikliklerle milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat parkı, yaban hayatı koruma ve geliştirme alanı vb özenle korunması için ayrılmış yerler, ki çoğu durumda “el değmemiş” durumda oldukları için arazi değeri görece yüksek olan yerlerin de yatırımlara açılması alabildiğine kolaylaştırıldı.

* Örneğin 2000’li yılların başında TMMOB Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı ile AR-GE merkezi Başkanı da 

(!) orman hizmetlerinin özelleştirilmesiyle işsiz orman mühendislerine istihdam sağlanabileceğini öne sürebiliyordu.

6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun (2012) Değişiklikler Toplam 2012-2023 Yasa Değişikliği 12 12 Değiştirilen Madde Sayısı 8 8

Anayasa Mahkemesi İptali 3 3 Ek Madde 1 1 Geçici Madde 8 4

“Orman köylüsü” sayılanlarının kalkınmalarının desteklenmesiyle uzak yakın hiçbir ilişkisi olmayan bu yasayla “2B arazileri” ile devlet mülkiyetindeki tarım arazilerinin herkese satılması olanaklı kılındı. Öyle ki, ilgili yönetmelikler ile genelgeler bu yasalardan da çok değiştirilmiştir. Tümü de “yenileşimcilik aşkına” kuşkusuz .

• “Yenileşimci” çabalar ormancılık kavram ve terimlerinin üretiminde de yaşanıyor !

Kavramlar, yanı sıra, terimler kişi ya da kuruluşların, deyim yerindeyse, “bir gece ansızın” aklına esmesi, söylemesi ya da yazmasıyla oluşmuyor; yeterli bilgi ve deneyim birikiminin ürünü olarak oluşuyor, karşılık buluyor, giderek de benimsenip yaygınlaşıyor ve kalıcılaşıyor. Ormancılığımızdaysa çoğu 2000’li yıllarda, üstelik de “hocaların” daha çok “yenileşimcilik ayağına” deyimin tam anlamıyla “bir gece ansızın ortayaattığı” şu kavram ve terimlere bakar mısınız:

✓ “sürdürülebilir orman yönetimi”,
✓ “boşluklu kapalı orman” ile “normal kapalı orman”,
✓ “ekosistem tabanlı fonksiyonel...plan”,
✓ “orman rehabilitasyonu”,
✓ “yangına dirençli orman”,
✓ “gelir getiren orman”,
✓ “bal ormanı”,
✓ “iklime dirençli ormancılık”,
✓ “özel ağaçlandırma” ile “özel imar- ihya”
✓ “çöken/çökmekte olan orman”

vb daha neler neler... Bu kavramlar/terimler ortaya atılmakla kalsa, o denli önemli olmaz; en fazla güler geçersiniz. Ancak, anlamlılığı hemen hemen hiç sorgulanmaksızın hukuksal düzenlemelerin adında ya da içeriğinde bile kullanılabiliyor. Daha çok güzelim Türkçemizin kurallarından habersizliğin yahut ilklik, önalma ya da özgünlük taslama çabalarından kaynaklanan bu rastgelelik ormancılığımızda bir de söylemsel kakofoniye –“uyumsuzluğa”- yol açıyor.

• Yalnızca “yenişimcilik olsun” diye mi?

“Yenişimcilik ayağına” gündeme getirilen pek çok söylemin, daha önemlisi, yapılan düzenleme ve uygulamaların çoğu hiç de “masum” bir amacın ürünü olmuyor. Sözgelimi, aşağıda örneklediğim düzenleme ve uygulamalar yalnızca “yenişimcilik olsun” diye mi gündeme getirildi sizce:

✓ 6831 sayılı yasaya 2011 yılında getirilen Ek Madde 12’de “Bozuk veya verimsiz orman alanları; ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışmalarına konu edilir. Bu alanlarda; mevcut türlerden gerekenler korunur, aşılanır ve/veya rehabilite edilir. Ayrıca orman içi boşluk alanlar, bölgede doğal olarak yetişen türlerle ekim, dikim ve aşılama suretiyle imar-ihya ve/veya rehabilite edilerek doldurulur.” kuralına yer verildi. Böylece, öteden beri yasal dayanağı olmaksızın “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki “bozuk veya verimsiz” sayılan orman ekosistemleri gerçek ve tüzel kişilerin özel mülkleri gibi yararlanabilecekleri badem, ceviz, kestane vb meyveliklere, tıbbi ve aromatik bitki ile zeytin yahut odunsu ürün tarlalarına dönüştürebilmelerine hukuksal dayanaklar sağlandı. Bu düzenlemenin bence en “yenileşimci” yanı ne biliyor musunuz, OGM’nin benim “yeşil orman yangınları” olarak adlandırdığım bu çalışmaları yapacak gerçek ve tüzel kişilere kredi vermesi, bağış yapması, teknik yardım sağlaması ile “gelir getirici ağaçlandırma söylemiyle bu çalışmaları yapıp ağaçlandırdıkları yerleri yöre insanının yararlanılmasını bırakması.

✓ 6831 sayılı yasaya Anayasanın 169. maddesine açıkça aykırı biçimde getirilen Ek Madde 16’da

“... Bakanlığınca, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen
ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte
üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz
ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan, sınırları Cumhurbaşkanınca belirlenen alanlar, Cum-
hurbaşkanınca belirlenecek usul ve esaslara göre Orman Genel Müdürlüğünce orman sınırları dışına
çıkartılarak tapuda Hazine adına tescil edilir.” (Vurguları ben yaptım yaptım YÇ).
kuralına yer verildi. 2021 yılındaysa Cumhurbaşkanlığı kararıyla (?) maddenin uygulanmasını dü-
zenleyen yönetmelik çıkarıldı. Yönetmeliğin 4. maddesine göre OGM’nin orman bölge müdürlükle-
rinde “...bölge müdür yardımcısı başkanlığında, kadastro ve mülkiyet şube müdürü, ağaçlandırma
şube müdürü, varsa etüt- proje başmühendisi, ilgili işletme müdürü, işletme şefi ve ziraat mühendisi
ile harita mühendisinden” bir “inceleme heyeti” oluşturuluyor(muş). Bu bağlamda izninizle aynı
maddede yapılan bence yaşamsal öneme sahip iki tanımı aktarayım (Vurguları ben yaptım YÇ):
“c) Bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yer: Üzerinde ağaç top-
lulukları bulunmayan, ormancılık faaliyetleri ve ekonomisi yönünden orman kurulmasında yarar
olmayan yerler...”,
“r) Yerleşim yeri: Devlet ormanlarında 28/4/2018 tarihinden önce yapılan; Devlet ormanı sınırına bitişik
kısımlarında belde, köy veya mahallenin toplu yerleşim alanlarının kesintisiz devamı haline gelmiş bir
ya da birden çok, Devlet ormanı sınırları içerisinde ise en az beş adet olmak üzere içerisinde sürekli ya
da dönemsel ikamet edilen toplu yapılar, özel iş yerleri, kamusal binalar ile ahır, samanlık, ambar, avlu
gibi müştemilat, yol ve tesisler gibi müşterek olarak kullanılan yerler...”
Şimdi de Anayasanın 169. maddesindeki şu kuralı anımsatayım:
“Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanla-
rına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve
fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım
alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy
yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.”
Sormak gerekmiyor mu sizce:
o Bir yerin “orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeme” du-
rumu, o yerin daha önce “orman” sayılmış olmasını gerektirir değil mi? Peki, Ek Madde 16’da
da bu içerikte bir düzenleme yapılmışken Yönetmelikteki “...ormancılık faaliyetleri ve ekono-
misi yönünden orman kurulmasında yarar olmayan yerler...” söylemi ne anlama geliyor?
o Ek Madde 16’daki “bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih...”, dolayısıyla Yönetmelikteki
“28/4/2018 tarihinden önce...” söylemleri, Anayasanın 169. maddesindeki “31.12.1981 tari-
hinden önce...” olarak belirlenmiş tarihsel sınırla açıkça çelişmiyor mu?
Tanrı aşkına; aklı başında birileri bu soruları yanıtlasa ya; hayır, kimse böyle bir görevi üstlenmiyor.
Dolayısıyla, çoğunluğu arazi değeri son derece yüksek yörelerdeki daha önce “devlet ormanı” sa-
yılmış yüzlerce parsel, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Milli Emlak Dairesi Başkanlığı ve Milli Em-
lak Müdürlüklerinin – OGM’nin değil !- istemi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından “şakır şakır” orman
sayılmayabiliyor .
“- Plan?” Plan mı dediniz; ne planı? Sözgelimi “mekânsal strateji planı” mı? Geçiniz efendim geçiniz...
✓ 6831 sayılı yasanın özellikle 34 ile 40. maddelerinde özellikle odunsu ürün hasat çalışmalarını birim
fiyatla –“vahidi fiyatla”- yapmayı üstlenen “orman köylüsü” sayılanlar ile kuracakları kooperatiflerin
kayırılmasına ilişkin kurallara yer verilmiştir. Onlarca yıldır uygulanagelen bu kurallara karşın, ke-
silecek ağaçların dikili durumdayken ihaleyle satılması gündeme getirildi. Böylece, çağdışı üretim
ilişkilerine yol açan “birim fiyat” düzeni tümden ortadan kaldırılması gerekirken yoksul köylüler
“vahşi kapitalist” üretim ilişkileri içine sokuldu. Ayrıca denetlenmesi son derece zor olan bu düzen
giderek, orman ekosistemlerine zarar vermesinin yanı sıra çeşitli usulsüzlüklere de yol açar oldu.
✓ Son olarak “işin kolayına kaçıp” öteki “yenileşimci” düzenleme ve uygulamaların kimilerini topluca
örnekleyeceğim:
o Sözleşmeyle işlendirilen orman mühendisleri ile orman muhafaza memuru olan işgörenlerin sa-
yısı giderek artırılarak 2019 yılında 786 iken ve 2022 yılında 7896’ya çıkarılmıştı. Sonra, bu sayı
ne akla hizmetse 2023 yılında 1714’e düşürülebiliyor ! 3
o TMMOB Orman Mühendisleri Odası 2007 yılında 5531 sayılı “Orman Mühendisliği, Orman En-
düstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun’un çıkarılmasından
sonra “serbest ormancılık ve orman ürünleri büroları” ile “şirketler ve ortaklık bürolarının” açıl-
masına öncülük edebiliyor !
o Orman fakültelerinin, örneğin orman mühendisliği bölümlerinin ders izlencelerinde şimdilik seç-
meli “ormancılıkta ihale esasları”, “uygulamalı girişimcilik” vb derslere yer verilebiliyor !
o 2013 yılında çıkarılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu gereği hazırlık sü-
reçlerine katılanların dışında kimselerin bilmediği – ya da “takmadığı”-, hiçbir yönlendiriciliği olma-
yan “stratejik planlar”, “faaliyet raporları”, “performans programları” hazırlanıyor. Plan” hazırlama
teknikleriyle uzak yakın hiçbir ilişkisi bulunmayan, uygulamada hiçbir yönlendiriciliği olmayan,
dolayısıyla “kenar süsü” olmaktan öteye geçemeyen “eylem planları” üretiliyor !
o Bir yandan “Odun Enerjisi Eğitim Ağı (Wetnet) Projesi”, “Biyokütle, Biyokütle-Kömür Karışımla-
rını Dolaşımlı Akışkan Yatakta Yakma Teknolojilerinin Geliştirilmesi Projesi” uygulanırken bir
yandan da baltalık olarak -yakacak odun elde edilebilecek- orman ekosistemleri “koru” ormanla-
rına dönüştürülüyor !
o “Devlet ormanı” sayılan yerler içinde ve bitişiğindeki yaylalarda kaçak olarak yapılan yapılar
önce devletleştirilip sonra da kullanıcılarına kiralanıyor !
o 2013 yılında başlatılan odunsu ürün verim düzeyi yüksek olabilecek “devlet ormanı” sayılan yer-
leri “odun tarlalarına” dönüştürme çalışmaları –“endüstriyel plantasyon”- giderek yaygınlaştırılıyor.
o başta OGM olmak üzere ilgili kuruluşların çoğu toplantısı –“buluşma” , “çalıştay” vb-, Cumhur-
başkanlığının “tasarruf genelgelerine” karşın yüzlerce çağrılının katılımıyla Antalya vb turistik
yörelerdeki lüks otellerde yapılıyor !
o Onlarca yıldır mart aylarında “ağaç bayramı”, “orman haftası” vb adlarla etkinlikler düzenlenir-
ken, yine deyimin tam anlamıyla “bir gece ansızın” bir de “Milli Ağaçlandırma Günü” oluşturulu-
yor; “Geleceğe Nefes, Cumhuriyete Nefes”, “Toprağa Nefes Cumhuriyete Nefes”, “100. Yıl Cum-
huriyet Ormanları Kuruyoruz” vb söylemleriyle kaynak savurganlığından öteye geçmeyen amacı
belirsiz ağaçlandırmalar yapılıyor.
Aklımda yalnızca bunlar kalmış ne yazık ki. Bu arada “orman” sayılan yerleri/orman ekosistemlerinin korumanın yanı sıra her işe koşulan, görevini gerektiği gibi yaptıklarında sürüm sürüm sürülen “orman muhafaza memurlarının giysilerinin yenilendiğini söylemeyi unuttum . Yine de kesinlikle başka unuttuklarım da vardır; onları da siz eklersiniz artık; eklersiniz değil mi? Lütfen ekleyin ki, BM’nin şu “kutsal günü” olan “Uluslararası Orman Günü” boş geçmesin; siyasal iktidarın
✓ Sayıştay yazanaklarında ısrarla belirtilmesine karşın özellikle madencilik etkinliklerinin yol açtığı
yıkımların onarılması için getirilen yasal zorunlulukların yerine getirilmesini sağlamayan ya da sağ-
layamayan,
✓ “Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları,
verimli orman alanları, orman parkları, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulun-
duğu alanlarda” bile verdiği maden arama ve işletme izinlerinin yol açtığı ekolojik ve toplumsal
yıkımlardaki sorumluluğunu başka kuruluşlara atabilen,
✓ 2021 yılında Akdeniz Bölgesi’nde resmi verilere göre “orman” sayılan 149 bin hektarda büyük eko-
lojik, insanlık ve ekonomik yıkımlara yol açan orman yangınlarının söndürülememesinin sorumlu-
luğunu “günah keçisi” bellediği iklim değişikliklerine “yıkıp” sorumluluktan “sıyrılan”;
✓ ormancılığımızı, daha doğru bir söyleyişle “ormanlarımızı” Dünya Bankası’na daha önce görülme-
dik boyutlarda borçlandırmakla övünen;
✓ onca “ağaçlandırma popülizmi” söylemli açıklamalarına karşın4 2010-2018 döneminde yılda orta-
lama 43,3 bin hektar olan ağaçlandırma –“tesis”- çalışmalarını 2020-2022 döneminde yıllarda ortalama 31,2 bin hektara, 2023 yılındaysa 15,2 bin hektara düşüren;
✓ tüm bunlara karşın 2005 yılına değin yılda ortalama 7-8 milyon m3 olan “endüstriyel odun” hasadını
sürekli artışla 2020’li yıllarda ortalama 25-26 milyon m3’e çıkaran
ormancılık yöneticilerine haksızlık olmasın
***
“Sonsöz” olarak başka ne söyleyebilirim, bilmiyorum ki...
“Kader utansın” ya da “batsın bu dünya” yahut “adaletin bu mu” vb arabesk sözler mi edeyim yoksa “ormancılığımızı bu duruma düşürenler, bu durumu görmezden gelip yurttaşlarımızı orman popülizmiyle oyalayanlar utansın mı?” desem acaba? Hayır; ben bu “kutsal günde” böyle sözler söyleyemem. Ama “rant gevezeliği” yapmak yerine en azından şu yalın soruları sorabilirim:
“Tüm bu “yenileşimci” çabalar sürdürülürken “bozuk orman” ya da “verimsiz orman” yahut “boşluklu kapalı orman” sayılan yerlerin/orman ekosistemlerinin
✓ 2023 yılında bile %41,3’lük - 9,6 milyon hektar- paya sahip olması,
✓ üstelik de 2015-2023 döneminde 15,2 bin hektar artmış5 görünmesi,
✓ “bozuk koru” sayılan orman ekosistemlerinin, 1973 bir yana, 2012 yılındaki envanter verilerine göre
6.978.864 hektar iken 2023 yılında 9.010.253 hektara çıkması
kimlerin derdi acaba; yalnızca benim mi? Bencileyin bir “delininse” eğer, sözgelimi, ormancılık araştırma enstitülerindeki araştırıcılar, orman fakültelerindeki “hocalar”, ilgili meslek örgütleri ile çevre/doğa/orman korumacısı kişi ve kuruluşlar ne işe yarıyor acaba?
***
Aman, içim sıkıldı. Haydi gelin bu tatsız “tartışmayı” bir yana bırakıp çocukların şu güzel şarkısına biz de katılalım:
Kestane, gürgen, palamut,
Altı yaprak üstü bulut,
Kestane, gürgen, palamut,
Altı yaprak üstü bulut,
Gel sen burda derdi unut,
Orman ne güzel, ne güzel.
Gel sen burda derdi unut,
Orman ne güzel, ne güzel.
Dallar kolkola görünür,
Yaprak yaprağa sürünür,
Dallar kolkola görünür,
Yaprak yaprağa sürünür,
Kışın karlara bürünür,
Orman ne güzel, ne güzel
Kışın karlara bürünür,
Orman ne güzel, ne güzel.
(Anonim)
KAYNAKÇA:
1 Anonim, Türkiye Ulusal Ormancılık Programı, TC Çevre ve Orman Bakanlığı, Ekim 2004, Ankara, sayfa 68. 2
İHA, “İşsiz orman mühendisleri istihdam bekliyor”, “http://www.memurlar.net/haber/15738/issiz-orman-muhendisleri-istihdam-bekliyor.html, 5 Şubat 2005, erişim 12 Mart 2024.
3 OGM, Orman Genel Müdürlüğü 2023 Yılı İdare Faaliyet Raporu, 2024, Ankara, sayfa 6.
4 Agy, sayfa 25 5 Agy, sayfa 8.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder