Ormancılıkta Sessiz Tartışmalar 33-Doç.Dr.Yücel Çağlar
Merhaba;
Kim söylemiş, bilmiyorum: “- Sıkıntıdan sanat doğar”!”
Düşünüyordum da, öyle olsaydı eğer, sözgelimi ülkemizde herkes – “en
azından % 51”i mi demeliydim acaba?- sanatçı
olması gerekirdi ! Oysa, ben bile henüz o aşamaya gelemedim. Neyse ki Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu gelebilmiş gibi görünüyor; şarkıcı Haluk
Levent’le birlikte ağaçlandırma konulu bir şarkı yapmaya karar vermişler
çünkü. Eroğlu, 21 Eylül 2017 tarihinde Best FM’de yayımlanan söyleşide*;
“Sanatçı arkadaşımız ağaçlandırma için destek veriyor. Kendisi
Ayvalık’a beraber gidelim dedi. Ben de tabi dedim. Bakanlıkta biraraya
geldik. Ağaç-landırma ile ilgili bir şarkı yapmaya karar verdik. O an
doğaçlama gelişti. Sözlerini ben yazıyorum. Haluk Levent okuyacak.”
demiş, ardından da eklemiş:
“Bu arada bana şarkı sözü ulaştırmak isteyen vatandaşlarımız
maille, twit-terden veya facebooktan gönderebilirler.”
Benim böyle bir yeteneğim yok; Bakana yardımcı olamayacağım ne
yazık ki. Ama ağaçlandırma alanında da yaşananlar sürdürüldükçe, bakarsınız
bir gün ben de, şarkı olmasa da ağıt sözleri yazabilirim☺.
Demek ki, ülkemizde “ağaçlandırma” alanında yapılanlar ya da yapılmayanlar
yahut yapılamayanlar da bu duruma geldi artık ! Emin olun; gülsem mi, ağlasam
mı, her yıl daha da azalan saçlarımı yolsam mı bi-lemiyorum… Sizi bilmem ama
ben, ormancılığımızın belki de en başarılı olduğu bir etkinlik ala-nında,
üstelik de onca deneyim ve bilgi birikimine ulaşılmışken bu türden
gülünçlüklerden çok sıkıldım artık. Bu sıkıntıyla ben de bir tiyatro oyunu
yazmaya kalkıştım, iyi mi? Kim sahneye koyar bilemiyorum; bakarsınız bitimsiz
bir TV dizisi yapan bile çıkar☺. Çıkar mı
dersiniz?
***
Bu “…Sessiz Tartışmalar”da
da önce kimi anımsatmalar yapacağım; umarım hoş görürsünüz. Gerçekten de,
çoğunu anımsayacaksınız; daha önce bir çok kez tartışmaya çalıştım çünkü.
Sonra; oyunun ilk üç sahnesinde “özel ağaçlandırma” adı altında sergilenen
aymazlıkların, bu amaçla Anayasal ve yasal kuralların “rafa kaldırılmasının”,
orman ekosistemlerimize, yanı sıra, devlet ormancılığı düzenine ihanet
edilmesinin “arka odasında” olup bitenler de çok anlamlı bence.
Evet, gerçekten de “sıkıntıdan sanat doğarmış”!
Haydi bakalım, başlayalım.
Selamlarımla.
Yücel ÇAĞLAR
____________________________________
|
* http://muzikonair.com/haluk-leventle-agaclandirma-icin-sarki-yapmaya-karar-verdik/
(Erişim 23 Şubat 2018)
|
ANIMSAMALAR…
Biliyorum yine sıkılacaksınız ama bu bağlamda da anımsanması
gerekiyor:
Ülkemizde de ağaçlandırma çalışmaları yapılıyor. Öyle ki, 2017
yılında “4 milyarıncı fidanı Edirne’de diktiklerini” söyleyen Bakan Veysel
Eroğlu’na bakarsanız1;
"Beş yılda 2 milyar fidanı toprakla buluşturma hedefi
koymuştuk. Öncelikle fidan üretimini arttırdık. Yıllık 70-75 milyon fidan
üretiliyordu, biz bu hedefi 400 milyona çıkardık. Hatta bazı yıllar 500 milyon
fidan üretimini sağladık. Bütün kamu, kurum, kuruluşlarına ücretsiz fidan da
ğıtmak için de bir seferberlik ilan ettik… Şu ana kadar 3 milyar 750 milyon
fidan toprakla buluştu. Gerçekten bu çok büyük bir başarı. Dünyada pek çok
ülkede orman varlığı, odun serveti azalırken Türkiye'de artıyor. Şu anda orman
varlığımız son 14 yılda 1,5 milyon hektar arttı.”
Kesinlikle yanlış ve düpedüz bir aldatmaca olan son tümcesi bir
yana bırakılır, yanı sıra, öne sürü-len sayısal verilerin doğru olduğu
varsayılırsa, bu gerçekten de “büyük bir başarı” (!). Öyle ki, böy-lesi
açıklamalarla yetinen birisi olsaydım, bu gerçekleşmeler karşısında ben bile
saygıyla eğilebilir-dim; ancak, değilim. Biliyorum, şimdi çoğu okur;
“- Sen de amma hoşnutsuz bir insansın; her
yapılanı olumsuzluyorsun canım !”
diyecektir. Oysa ben giderek daha da yaygınlaşan,
kimileyin kamuoyunu aldatma amacıyla yapılan bu türden “toptancı”,
“genellemeci” vargılar, açıklamalar karşısında, deyim yerindeyse, “çileden çıkıyorum”
! “Başkan Hazretlerinin” söylemiyle;
“- Ulaaaan…” diyorum;
“- … peki bu gelişmeler ne pahasına
gerçekleşiyor yaaa?”
Diyorum ama kimse üzerine alınmıyor ki ! Az buz
değil; 1946-2016 döneminde tam 3 525834 hektar alanda ağaçlandırma çalışması*
yapılmış. Az ya da çok; daha da önemlisi, “neye göre az, neye göre çok”
tartışması bu bağlamda beni ilgilendirmiyor. Ağaçlandırma çalışmalarının,
sözgelimi;
* Yeri gelmişken belirteyim: % 21,9’u 2003-2016 döneminde olmak
üzere 2 372 538 hektar “orman” sayılan yerlerin içinde ve dışında; % 78,4’ü
2003-2006 döneminde olmak üzere, 133 800 hektar “özel ağaçlandırma”; % 40,4’ü
yine 2003-2016 döneminde olmak üzere 1 019 496 hektar “gençleştirme” çalışması
yapılmıştır. (Kaynak: https://www.ogm.gov.tr/ekutuphane/Sayfalar/Istatistikler;
Erişim 23 Şubat 2018)
nerelerde, hangi amaçlarla, nasıl, kimler
tarafından yapıldığı,
ne denli “başarılı” olduğu;
hangi ekolojik, toplumsal, kültürel ve ekonomik
maliyetlere yol açtığı;
ağaçlandırılan alanlardan kimlerin, hangi
amaçlarla daha çok yararlandığı
vb sorular bu bağlamda beni daha çok
ilgilendiriyor. Ancak, görünüşe bakılırsa, bu sorular benden başka pek az
kişiyi ilgilendiriyor; oysa kesinlikle herkesi ilgilendirmesi gerekiyor.
Harcanan parasal kaynak ile emeğin neredeyse tümü kamusaldır; ağaçlandırılan
araziler çoğunlukla devlet mülkiyetindedir; çok daha önemlisi, kimler ne
amaçlarla yaparsa yapsın, gerektiğince yapılamayan ağaçlandırmalar tüm
varlıkları doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilen çeşitli ekolojik,
ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açabilmektedir çünkü.
Öte yandan; ülkemizde ağaçlandırma alanında da,
duyarlı yurttaşlarımızı en azından beni ilgilendirdiği denli ilgilendirmesi
gereken başka gelişmeler de oluyor. Sanırım akla başında meslektaşlarım bana
katılabilecektir:
Her koşulda, her yerde ağaçlandırma yapılmasına
yol açan “ağaçlandırma populizminden” yana değilim;
her yönüyle (amaç, ağaç ve ağaççık türleri,
teknik vb) rasgele ağaçlandırmalar yapılmasını doğru bulmuyorum;
ağaçlandırma çalışmalarını fidan dikilmesine
indirgeyen “… fidanı toprakla buluşturduk” söyleminin son derece saçma olduğunu
düşünüyorum;
Anayasanın 169. maddesi ile 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 57. maddesine aykırı olarak “özel ağaçlandırma” söylemiyle
yaygınlaştırılması için gösterilen çabalarının çoğunlukla orman ekosistemi
oluşturma amacıyla bağdaştırılamayacağına inanıyorum;
çeşitli ekolojik olumsuzluklara yol açmasının
yanı sıra “devlet ormancılığı” düzeninin özelleştirilmesine yönelik girişim
olduğunu düşündüğüm “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki “özel ağaçlandırma”
uygulamalarına dehşetle karşıyım;
4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Seferberlik Kanunu’yla ülkemizdeki özel ile kamusal her kişi ve
kuruluşa getirilen yükümlülüklerin, deyim yerindeyse “olmayacak duaya amin”
demek olduğu, yanı sıra, orman mühendisliği hizmetlerini işlevsizleştirdiği
kanısındayım.
Başka türlü nasıl söyleyebilirim ki… Ne var ki,
bunları söylemekle yetinmiyor, gerekçelerini fırsat bulduğum her ortamda
ayrıntılı biçimde açıklamaya çalışıyorum. Ancak, deyim yerindeyse “zurnanın son
deliği” konumundaki ben, ne söylersem söyleyeyim, siyasal iktidar “bildiğini
okumayı” sürdürüyor. Bu kapsamda, “subaşlarına oturttuğu” son derece bilgisiz
ama yandaş bürokratlar ile teknokratların akıl almaz işgüzarlıkla destek
olabildiği, sözgelimi;
ağaçlandırma alanındaki son derece varsıl bilgi
ve deneyim birikimini yok sayabiliyor;
ağaçlandırma alanında da özellikle ekolojik
yönden deyim yerindeyse, “kaş yaparken gözün çıkarılabildiği”; “Dimyata pirince
giderken, evdeki bulgurdan da olunabildiği” uygulamalarını sürdürebiliyor;
çoğu yörede ağaçlandırılmış alanların
bakımlarını gerekli zamanlarda gerektiği gibi yapmayabiliyor; bu nedenle büyük
maliyetlerle ağaçlandırılarak oluşturulan ağaçlıklı alanlar yangınlara, böcek
ve mantarlara, kar ve fırtınalara karşı direnemiyor;
özel kişi ve kuruluşların “bozuk devlet ormanı”
sayılan yerlerde “özel ağaçlandırma” yapmasını destekleyebiliyor; bu kapsamda “bozuk
devlet ormanı” ya da yeni adlandırmayla “boşluklu kapalı orman”
sayılan yerlerin özel ceviz, kestane, badem, zeytin bahçelerine dönüştürülmesi
için elinden geleni yapabiliyor;
kentsel yerleşmelerin yakınındaki “devlet
ormanı” sayılan yerlerde bin bir güçlükle ağaçlandırılmış, çok da başarılı
olunmuş alanları “kent ormanı” olarak ayrılıp mesire yerlerine dönüştürerek bu
alanlardan yararlanılmasını özelleştirebiliyor;
özellikle Antalya, İzmir, Çanakkale gibi
bölgelerde yaşlı doğal orman ekosistemlerini kaldırarak yerlerinde, benzetme
yerindeyse mısır tarlaları gibi “endüstriyel ağaçlandırmalar” yapabiliyor ya da
özel kişi ve kuruluşlara yaptırabiliyor;
çoğu yandaş üstlenici kişi ve kuruluşların
karayolları çevrelerinde çoğunlukla yanlış ağaç ve ağaççık türleriyle yine çoğunlukla
yanlış tekniklerle ağaçlandırmalar yapmasına olanaklı kılabiliyor;
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma
Derneği’nin yargıya başvurması üzerine satılması önlenen devlet orman
fidanlıklarında üretilen milyarlarca ağaç ve ağaççık fidanı “bayramlarda
seyranlarda” bedelsiz olarak dağıtabiliyor; buna karşılık, nerelerde nasıl
kullanıldıkları, bakımlarının gerektiğince yapılıp yapılmadığını
izlemeyebiliyor;
her türlü kurum ve kuruluşa ağaçlandırma ve
ağaçlandırdıkları yerlerin bakımını yapma ve koruma yükümlülüğü getiren 4122
sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nun
gerektiği gibi uygulanması için hiçbir çaba göstermeyebiliyor; buna karşılık
hazırladığı saçma sapan “eylem planının” uygulama sonuçlarını abartarak, yanlı
sıra, yanlış bilgilerle açıklayabiliyor;
vb.
(https://www.ogm.gov.tr/SitePages/OGM/OGMDefault.aspx
(Erişim 23 Şubat 2018)
Kısacası; ağaçlandırma, gibi ülkemizde ekolojik,
ekonomik, toplumsal ve kültürel yönden son derece önemli bir etkinlik alanı, en
iyimser söylemle popülist uygulamalarla ağaçlandırma olmaktan çıkarılıyor.
İlginç olan ne biliyor musunuz; bu olumsuzlukların çoğunluğu en azından
şimdilik ne egemen sınıflar ne de siyasal iktidar tarafından akıl ediliyor,
isteniyor: İşbilmez, kapıkullulaşmaya dünden razı; Romalı Marcus Junius Brutus
(MÖ 85 – MÖ 42) benzeri bürokratlar ile onların artık “emeklileşmiş”
omuzdaşları meydanı boş bulmuş, istedikleri gibi at koşturabiliyorlar; hepsi
bu…
***
Bininci kezdir (!) yineliyorum: Ağaçlandırma, özellikle
de orman ekosistemi oluşturma amacıyla yapılacak ağaçlandırma çalışmaları tüm
canlıların yalnızca bugünlerini değil yarınlarını da etkileyebilmektedir.
Ayrıca, ağaçlandırma çalışmalarının, yalnızca ekolojik ve teknik yönlerden
başarılı ya da başarısız yahut niceliksel olarak yeterli ya da yetersiz olup
olmadığının tartışılması yaşamsal önemde yanılsamalara yol açmaktadır:
Ağaçlandırma, hiç tartışma konusu yapılmıyor ama ekonomi politik, boyutları da
olan etkinliklerdir ! Siyasal iktidar, ülkemizde her dönemde yaygın olan
“ağaçlandırma popülizmini”, deyim yerindeyse “tepe tepe kullanarak” bu alanda
da önemli dönüşümleri gerçekleştirebiliyor; başta “devlet ormanı” sayılan
araziler olmak üzere kamunun kaynaklarının da bu doğrultuda “değerlendiriyor.
Veee bir kez daha söylüyorum:
De-ğer-len-dir-me-sin !
“BÖYLE
OLURMUŞ ÇAĞDIŞİSTAN’DA
AĞAÇLANDIRMACILIK...”
(Hem Gülünç Hem de Acıklı Üç Perdelik Oyun)
SAHNE
Çağdışistan, biyolojik çeşitlilik yönünden son
derece varsıl orman ekosistemleri hiç de azımsanma-yacak düzeyde olduğu bir
ülke. Böyle bir ülkede her türden ekosistem gibi orman ekosistemlerinin
yönetiminde (korunması, değerlendirilmesi, olanaklıysa onarılması ve
genişletilmesinde, vb) ekolojik koşulların her durumda temel belirleyiciler
olması zorunluluktur. Yeni orman ekosistemlerinin oluşturulmasına yönelik
çabalarda bu zorunluluğun herhangi bir nedenle göz ardı edilmesi ise hiçbir
gerekçeyle bağışlanamayacak bir tutumdur. Böyleyken, aymazların, bilgisizlerin,
aklı çıkarından başka hiçbir şeye ermeyenlerin, “devlet malı deniz, yemeyen
domuz” tutumunu kendisine ilke edinmişler ile görmezden, duymazdan gelmeyi
yeğleyenlerin, deyim yerindeyse üç kuruşluk aktarma bilgileriyle çalım
satanların, içtenlikli ama dünyadan habersizlerin giderek arttığı
Çağdışistan’da siyasal iktidar, “milyarlarca fidanı toprakla buluşturuyoruz”
söylemiyle kamuoyunu kolayca aldatabilmektedir. İlginçtir; bu ülkede sayıları
üçe beşe düşmüş “delilerin” attıklar taşların kuyuları doldurmuş olması da
kimseleri ilgilendirmemektedir.
Oyunumuz işte böyle bir ülkede geçiyor.
“İyi seyirler”☺
Oynayanlar*
* Oyuncular alfabetik olarak sıralanmıştır. YÇ
Aymaz (AY)
Binlerce kişiyi temsil etmesine, varlığı babayasa
ve/veya yasalarla güvence altına alınmış bir kuruluşun yöneticisi; onca olanağa
sahip olmasına karşın görevinin süslü püslü işlerle uğraşmak, deyim yerindeyse
“gölge boksu yapmak” olduğunu sanan ortalıktagezer “adamsılardan” birisi.
Bilgili Suskun (BİLSUS):
Bilen, en azından bilmesi gereken; işi bilgi
üretip öğretmek olan, son zamanlarda daha çok “projecilik” yapmayı yeğleyen;
burnunun ucunu göremeyecek denli dünyadan habersiz kalmayı ilke edinmiş bir
adem.
Akıldane Brutus (AB)
Orman mühendisliği öğrenimi yapmış, dahası, bir
zamanlar üst düzeylerde yöneticilik görevleri üstlenmiş şaşkın; boyunun
kısalığı nedeniyle de yaptıklarının kimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü göremeyen
ya da göre bir akıldane; sözcüğün tam anlamıyla “her maydanoza limon olabilen”
paragöz bir tüccar.
Gariban (GARİ):
“Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider top oynamaya”
takımından bir kişi. Deyim yerindeyse “Denize düşmüş ve yılana sarılmıştır”. Bu
durumdan kurtulmak için her yola başvurur. “Özel ağaçlandırmama”
uygulamalarıyla umutlanır. Ancak, “Komşuda pişer, bize de bir parça düşer”
beklentisi içindedir.
Kapıkulu (KAPKUL)
KPSS sınavını ancak “n.” girişinde kazanabilmiş ancak
“dış kapının dış mandalı ola-bilmenin” en kestirme yolunun “teşkilata” girmek
olduğunu kavrayabilmiş; “hayatta en hakiki mürşit, kapıkulu olmaktır”
ilkesinden ödün vermeyen bir acizane.
Ormanın Delisi (ODELİ):
Kafasını ormanlarımız ile ormancılığımızın kurtarılmasına, en
geniş anlamda kamu yararına değerlendirilmesine takmış, hâlâ bu umudunu
yitirmemiş; bu alanlarda olup bitenleri bilmediğini, göremediğini sandıklarına
aktarmak için işi artık deliliğe vardır-mış, deyim yerindeyse “zurnanın son
deliği” konumundaki bir başka gariban.
Ormansever Suskun (ORSUS):
Olup bitenlerden kendine görev çıkaran, bu görevi yerine
getirmek için çeşitli özverilere katlanan ancak uğraş verdiği konuda
gerektiğince bilgilenmemek için neredeyse direnen; hem zamanı hem gönlü bol bir
yurttaş
Uyanık Ağaçlandırmacı (UYMA):
“Özel ağaçlandırma” uygulamalarının da kimlerin değirmenine
su taşıyabileceğini kavramış, bu olanaklardan alabildiğine yararlanmaya çalışan
doymaz bir paragöz. Derdi yeni orman ekosistemlerinin oluşturulmasında çok
gözüne kestirdiği “devlet ormanı” sayılan bir araziyle “iş pişirmek”; artık, ne
olursa…
Birinci Perde
(Oyuncuların çoğu genişçe bir alanda birbirlerini göremeyecek,
duyamayacak bir konumda; görse ve duysa da görmüyormuş, duymuyormuş gibi
dolaşıp durur; zaman zaman da kendi kendine konuşarak dolaşır.)
GARİ : Yahu bunlar bizleri adamdan saymıyor artık. Oysa
herkes “devlet ormanı” sayılan yerlerde, devlet ormancılığı düzeninden bir
şeyler kapmaya çalışıyor. Devlet baba ise bizlere durmadan “- Sizler
ormanlarımızın güvencesisiniz; siz olmasanız biz n’aparız. Bakın, ücretli
kölelik hakkını öncelikle size veriyoruz; yakacak ve yakacak odun
gereksinmenizi karşılıyor; kredi bile sağlıyoruz…” diyor. İyi ama yanı
başımız-daki “bozuk” saydığınız “devlet ormanı” sayılan yerleri parası olan
herkese, üstelik de parasız olarak veriyorsunuz. Biz de isteriz; bizim başımız
kel mi?
UYMA : Bu da nereden çıktı şimdi? Onlarca yıldır size ne
olanaklar sağlandı, biz karşı çıktık mı? Hem sonra, Babayasamızın 10. maddesine
göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmek-sizin kanun önünde eşittir… Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanı-namaz.” Bakınız aranızdaki
uyanıklar bu olanaklardan nasıl da yararlandı; gözünüzü açıp siz de
yararlansaydınız. Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de “çapulcular” çıktı orta-ya.
Kafanız hiç çalışmıyor mu sizin; ormanlara, derelere, kıyılara, meralara da dokunmazsak
ekonomimiz nasıl büyüyecek sonra? Size mi kalmış ağaçları ormanları korumak.
Bakın biz geçen yıl bin bilmem kaç milyar tane ağaç diktik. Oturun oturdu-ğun
yerde !
AB : Anlaşılan bu siyasal iktidar Babayasadaki; “Devlet
ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe
yönetilir ve işletilir.” kuralını değiştiremeyecek. Ancak, bir zamanlar
söylendiği gibi “demokrasilerde çare tükenmez”; daha önce kimse çakmadan nasıl
yaptıysak şimdi de bu kuralın arkasından dolaşa-biliriz. Nasıl olsa beni hâlâ
dinleyen var. Nasıl yapsak acaba; nasıl?
BİLSUS : (Düşünüyor, arada bir de okuyor
havasında ortalıkta dolaşıp durur ama nedense hiç konuşmaz; başka bir gezegende
geziniyor sanki.).
KAPKUL : (Kızgın ve biraz da çaresiz; ne yapacağını bilmez
durumda; kara kara düşünür) Neden beceremiyoruz, anlamıyorum; oysa her yolu
denedik. “- Arazi !” dediler, “bozuk devlet ormanı” sayılan yerleri
vereceğimizi söyledik; “- Para !” dediler kredi, da-hası, bağış verdik;
“- Orman ağacı türü dikmesek…” diye sızlandılar; “- ‘Tamam’ dedik;
kestane, ceviz, badem gibi meyve ağaçları ile kekik, adaçayı vb tıbbi ve aromatik
bitki yetiştirmelerine izin verdik; şimdi bunları da biz dikiyor sonra da
onlara bedava dağıtıyoruz. Daha n’apalım birader?”
AY : (Üzüntülü, kaygılı ve azıcık da kızgındır.)
Şu sıralar bizi kimse adam yerine koymuyor; siyasal iktidara daha hoş görünmek,
temsil ettiğimiz kişilerin siyasete bulaşmaması için ne yapsak acaba? Başımızda
bir de üç yılda bir yapılması gereken seçim-ler var; nasıl yapsak da
çöreklendiğimiz kuruluşun yönetimini ötekilere kaptırmasak? Ne güzel; şurada
rahat rahat oturup-yatıp duruyor; arada bir bizi adam yerine koyup da
çağırdıklarında protokollerde görünüyoruz. Böyleyken, şu “özel ağaçlandırma” da
nerden çıktı Allah aşkına? Devret şu “devlet ormanı” sayılan yerleri gitsin;
kim ne yapmak istiyorsa yapsın be kardeşim!
ORSUS : Nasıl anlatsam, bilmiyorum: Ormanları bir
seviyor, bir seviyorum ki; öyle olur yani… Bozkırlar, yabanıl hayvanlar,
denizler, dereler bu sevgim karşısında kıskançlıktan ölüyor… Ahhhh; bir de
yanmasalar yakılmasalar; madenciler, turizmciler, HES’çiler tarafından yok
edilmeseler… Güzelim ağaçlara, tavşanlara, ayılara yazık oluyor be kardeşim;
yakmasanıza yıkmasanıza ! Ormanlar yandıkça öyle üzülüyor öyle üzülü-yorum ki…
Yıllardır söylüyoruz; onlar bizim akciğerimiz, anlamıyor musunuz? Az kalsın
unutuyordum; n’olacak şu “ikibelerin” durumu”; kim neyi neden savunuyorum bir
türlü anlamıyorum: “İkibeler satılsın mı satılmasın mı; işte tüm mesele bu?”.
Satılması için yasa çıkarıp ne kolaylıkla getirdiler ama yine de neden
satılamıyor ki? Ay, vallahi bilmiyorum; kafam karıştı… Şimdi bir de “özel
ağaçlandırma” çıkarıldı başımıza. Ne güzel işte; böylece parası olan
vatandaşlarımız da ağaçlandırma için pamuk ellerini ceplerine atıyor. Bu alanda
neler dönüyor bilmiyor, kimilerinin neden karşı çıktıkları da anlamıyorum
doğrusu.
Offff; durmaksızın yeni yeni sorunlar çıkarmaktan
başka işiniz gücünüz yok mu sizin kardeşim? Çıkın şu güzelim ormanlara; güzel
ayakkabı ve giysilerinizle “trekking” yapın, çadır kurun, doğa sporlarıyla
eğlenin; her şeyi ben mi akıl edeceğim. Yaratıcı olun biraz, yaratıcı !
ODELİ : Bu ülkenin adı değişmeli; sözgelimi
“Delistan” olmalı bence. Neden herkes “orman delisi” değil, anlamıyorum. Ama
durun bir dakika; vazgeçtim vazgeçtim; “Delistan” değil de “Ahmakistan” ya da
“Aptalistan”; yok yok, en iyisi “Aymazistan” olsun; böylesi hem daha kibar hem
de daha yakışık alır. Yapıp edilenleri, örneğin Ağaçlandırmama Yönetmeliği’nin
dört yıl içinde altı kez değiştirilmesini deliler bile yapmaz; olsa olsa
aymazların, üç kuruşluk akıllarıyla uyanıklık taslayanların aklına gelir bu
cinlik-ler; onlar hem zeki hem de bilgilidir çünkü (!)
***
(Ortalık, deyim yerindeyse, “ana baba günü”
gibidir. Her kafadan bir ses çıkar. Kimse kimseyi dinlemiyordur. Arkadaki
görüntülerden anlaşılabildiği kadarıyla orman ekosistemleri ise başlarına yeni
çorapların örüleceğini sezmektedir. Yakın geçmişte “özel ağaçlandırma”
uygulamalarıyla yok edilip de yerlerinde meyveliklerin oluş-turulduğunu hiç
unutmamışlardır çünkü. Bu kırımı, Nazilerin sağlıklı Alman ırkını yaratmak
amacıyla hasta, işe yaramaz, çok yaşlı saydıklarını kitlesel olarak yok etmeye;
sağlıklı, dolayısıyla ekonomik yararı olabilecek kalabalıklar oluşturmaya
çalışmasına benzetirler. Kaygılıdırlar; sessizce ağlaşıp dururlar. Bir
yandan ortalık yavaş yavaş kararırken bir yandan da hüzünlü bir kaval sesi
yavaş yavaş yükselir.)
İkinci Perde
(UYMA, ET ve KAPKUL, sanki birinin daha gelmesini
bekliyorlarmış gibi bir masanın çevresinde oturmuş bir yandan çaylarını
yudumluyor, bir yandan da sakin sakin söyleşiyorlar. ODELİ, bahçede bir kenarda
çömelmiş, elinde çubukla yere bir şeyler çiziyor; konuşmaları duydukça da
sinirleniyor. Arada bir AY, BİLSU, GARİ ile ORSUS, sanki hiçbir şey olmuyormuş,
“Ağaçlandırmama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikler onları hiç
ilgilendirmiyormuşçasına olağan yaşantılarını sürdürürlerken görünür )
UYMA : Kaç kez söyledik; bu iş bizsiz olmaz. Bu
koşullarda “özel ağaçlandırma” ile ilgilenmeyiz. Tapusu bizde olmayan
arazilerde dünyanın parasını harcayacağız; köylüsüyle, memuruyla uğraşacağız;
ne için? Allahtan ORSUS’lar gerçekte yapmak istediklerimizin ayırdında değil .
AB : Biz de biliyoruz; ancak Babayasa elimizi
kolumuzu bağlıyor; ağaçlandıracağınız ya da meyve bahçesine dönüştüreceğiniz
devlet ormanı sayılan arazinin tapusunu veremeyiz. Hem sonra, çıplak tapuyu
n’apacaksınız ya; izin vereceğimiz “bozuk devlet ormanı” saydığımız yerler ile
hazine arazilerinde neredeyse tüm istediğinizi yapabileceksiniz; üstelik de bu
alanlardan neredeyse sonsuz değin babanızın malı gibi yararlanabileceksiniz.
UYMA : Öyle söylüyorsunuz ama Ağaçlandırma
Yönetmeliği’nde son yaptığını değişiklikle artık istediğimiz araziler için izin
alamıyoruz. Neymiş efendim; izin verilecek yerleri de siz belirleyecekmişsiniz…
Haaaa, bir de kura işi var; ya kura bize çıkmazsa?
KAPKUL : Bize söz söylemek düşer mi bilmiyorum
ama “özel ağaçlandırma” çalışmalar yapmanız için öyle avantalar, pardon pardon,
öyle kolaylıklar sağladık ki, izin verdiği-miz yerlerde orman ekosistemi
oluşturma koşulunu bile kaldırdık.
UYMA : İyi ama güzel kardeşim, kurtarmaz ki. Şu
“bozuk devlet ormanı” saydığınız yerler-de çalışmamız için daha büyük
kolaylıklar sağlasanız… Bakın, siz bile bu alanlardaki orman ekosistemlerine
yakın zamanlara değin “bozuk” ya da “verimsiz” diyor-dunuz; bizler işte böyle
arazileri adam edip ülke ekonomisine katkıda bulunacağız; siz de bizlere biraz
yardımcı olun canım !
AB : Ne gibi örneğin?
UYMA : Neden yalnızca “bozuk devlet ormanı”
saydığınız yerlerde izin veriyorsunuz; demin de söylediğim gibi; siz
söylüyorsunuz zaten “bozuk orman” ! Bozulmuş, verim-sizleşmiş ormanı ben
n’apayım; bozulmuş işte. Verimli orman arazilerini de verin bize kardeşim;
bakın oralarda neler neler yaparız; ceviz, kestane, zeytinin yanı sıra
mandalina, portakal, muz; daha neler neler yetiştiririz… .
AB : Ona da sıra gelecek muhteremim; biraz sabır,
biraz sabır lütfen. Yeni babayasayı bekliyoruz. Siz de siyasal iktidarı biraz
üstüne gider gerektiğince bastırırsanız, yeni babayasada yapılacak bir
düzenlemeyle bu sorunu da kökünden çözebiliriz.
UYMA : Nasıl yani?
AB : Çok kolay: Yeni yapılacak babayasada yeni
bir kurala yer vermeyeceksiniz; var olan bir kuralı kaldıracaksınız yalnızca!
UYMA : Hangisini?
KAPKUL : (Mal bulmuş mağribi gibi sevinir;
sonunda, kendisinin de üzerinde konuşabileceği bir konu gündeme gelmiştir.) İzin
verirseniz onu da ben söyleyeyim size; şimdiki babayasadaki; “Devlet
ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları ka-nuna göre, Devletçe
yönetilir ve işletilir.” Kuralı var ya, onu kaldırırsınız olu biter.
UYMA : (Kızmıştır artık) Sizi
anlayamıyorum. Kelle koltukta kefeni elinde giden bir siyasal iktidarımız,
böyle de “Başkanımız” var; Babayasayı kim takar; takıyor mu? “Yüzüne
şaşırmışçasına bir görünüm takınır) Sanki bize zorluk çıkarıyor gibisiniz?
AB : Hayır hayır KAPKUL’un öyle bir amacı yok;
yapılabileceklerden birini belirtiyor ki, ben de öyle düşünüyorum. Ancak, ben
başka bir şey daha düşünüyorum: Verdiğimiz “özel ağaçlandırma” izinlerinde hiç
olmazsa sizin gibi sanayici muhteremlere şimdilik bir kolaylık daha sağlayalım.
UYMA : (Heyecanlanır) Nasıl?
AB : Örneğin; sanayici muhteremlere vereceğimiz
izinlerde kura usulünü kaldırırız. Sonra, izin vereceğimiz arazilerin genişliği
ile ilgili bir sınır da koymayız; isterseniz verilen arazi izinlerinin el
değiştirmesini de kolaylaştırırız; ayrıca… (devam edecek gibidir). ,
UYMA : (Heyecandan yerinde duramaz; ayağa
kalkar) Bunu yapabilir misiniz sahiden; kimse karşı çıkmaz mı buna; şu
ODELİ gibileri örneğin?
KAPKUL : (Rahatlamış; özgüvenini yeniden
kazanmıştır.) Anlamazlar ki; onların çoğu çevrelerindeki ağaçlıklı
parklarda bulunan bir kaç ağacın kesilmesi, HES’ler, nükleer santraller vb konularla ilgileniyor. Çok
üzerimize gelirlerse; Sayın Bakanımız, yine; “- Bir şey olmaz, bir şey
olmaz; biz dünyada orman alanını en fazla artıran iki ülkeden biriyiz.
Yıktığımızdan daha fazlasını dikeriz; bir de “milyonlarca fidanı toprakla
buluştururuz” dedik mi kim tutar bizi…” gibilerden bir açıklama yapar.
AB : Dahası var: Siz devletin yapmadığını, bundan
sonra da yeterince yapamayacağı ağaçlandırma, erozyon önleme gibi vatana
millete hayırlı işler yapacaksınız. En duyarlıları bile nasılsa yalnızca
dikilen ya da kesilen ağaç sayılarıyla ilgileniyor; kimle-rin nerelerde, hangi
amaçlarla, ne ağaçlandırması yaptığı; bu ağaçlandırmaların ne denli başarılı
olduğu, bu alanlardan kimlerin hangi kolaylıklarla yararlandıkları vb konularla
ilgilenmiyor ki
UYMA : (Durgulaşır.) Peki, ya şu ODELİ;
adı üstünde adam deli?
AB : Bırakın şunu Allah aşkına; onu kim ciddiye
alıyor ki; kendi söylüyor kendi dinliyor.
UYMA Öyle konuşmayın gözünüzü seveyim; adam
kuyuya bir taş atar, onumuz bir araya gelsek çıkaramayız. Devlet orman
fidanlıklarını ne güzel satıyorduk; onun üyesi olduğu Dernek tekerimize çomak
sokmadı mı?
AB : Taş maş atamaz, atamaz… Daha önce de
denemişti anımsarsanız ama başaramamıştı; yine başaramaz.
KAPKUL : Bence de; bence de…
UYMA : (Rahatlamıştır.) Madem öyle, tamam
o zaman; siz gereğini yaparsınız artık.
AB : Kuşkunuz olmasın. Hem sonra, kötü bir şey mi
yapıyoruz ki; devletin yapamadığını, dahası, yapmaması gereken ağaçlandırma
gibi hayati işleri size yaptırıyoruz; Bunu ha siz ha devlet yapsın; ne fark
eder.
KAPKUL : Bence de… Yıllardır söylüyoruz; devlet
verimsiz çalışıyor; her işi yüzüne gözüne bulaştırıyor. Üstelik bir dönem
nasılsa milletvekili de olabilmiş önceki Genel KAP-KUL da söylemişti; “- Böyle
giderse, çalıştırdığımız personelin maaşlarını ödeyemeyeceğiz” demişti
adam, daha ne desin…
ODELİ : (Kendi kendine söylenir) Yahu bu
ülkede ne çok Brutus varmış. Sanki herkes özellikle devlet mülkiyetindeki orman
ekosistemlerimizi arkadan hançerlemek için elbirliği yapıyor. Hele bunlar
“orman” sayılan yerleri adam gibi yönetmeleri için yetiştirilenlerin arasından
çıkmıyor mu, hepten delleniyorum. Şunun şurasında üç ku-ruşluk aklım kaldı,
sonunda onu da yitireceğim.
***
(Ortalık kararırken hüzünlü kaval sesi yavaş
yavaş yükselir. Ancak, bu kez dışarıdan;
“- Parkımızı
yok ettirmeyeceğiz!”,
“-
Derelerimizi vermeyeceğiz!”,
“-
Ormanlarımızda madencilere geçit yok!”
“- Orman altından daha değerlidir!”
vb bağrışmalar da gelir. İçerde ne olup bittiğinden
haberleri yoktur. Bağrışmalar giderek azalır.)
Üçüncü Perde
(ET ve KAPKUL, kafa kaya vermiş; sorunu nasıl
çözeceklerini tartışıyor. Arada bir de UYMA’yla telefonla görüşüp buldukları
çözümleri aktarıyor; onun önerilerini alıyorlar.)
AB : Bak ne söyleyeceğim: Ağaçlandırma
Yönetmeliği’ni bugüne değin kafamıza estiği gibi kaç kez değiştirdik, değil mi?
Peki, hiç karışan eden, karşı çıkan oldu mu? ODELİ’den söz etme bana; boş ver
onu. Yaptıklarımızı hep olumsuzladığı için onu artık kendi arkadaşları bile ya
eleştiriyor ya da hiç dinlemiyor, okumuyor. Bu kez de öyle olacaktır; bundan
eminim. O nedenle, kendimizi fazla da sıkmayalım.
KAPKUL : Haklısınız.
AB : UYMA ne istemişti sizden?
KAPKUL : Fazla bir şey değil canım: İsteklerinden
birisi, “özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya” izni
verilen yerlerin devredilmesi konusundaki kısıtlamalar vardı, onların
kaldırılması. Biz de Yönetmeliğin 26. maddesinin 7. fıkrasını;
“Kamu kurum ve kuruluşlarına, özel ağaçlandırma,
özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya maksadıyla izin verilen sahalar orman
idaresi haricindeki gerçek ve tüzel kişilere devredilemez ve bu sahalara ortak
alınamaz. Orman idaresine devri yapılacak sahanın Hazine arazisi olması halinde
Maliye Bakanlığınca ilgili mevzuatına göre işlem yapılır.”
8. fıkrasını ise;
“Bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma yönetmelikleri
kapsamında özel ağaçlandırma, özel imar-ihya ve özel erozyon kontrolü gayesi ile
köy ve belde tüzel kişiliklerine izin verilen sahalar, bu maddenin ikinci
fıkrasındaki (a), (b) ve (c) bentlerine bağlı kalınmaksızın gerçek veya tüzel
kişilere devredilebilir, bu sahalara ortak alınabilir. Ayrıca bu sahalar, köy
ve belde tüzel kişiliklerinin talepleri ve idarenin uygun görmesi halinde orman
idaresine de devredilebilir. Ancak bu sahalardan köy ve belde tüzel
kişiliklerine Hazineden tahsis edilmiş olanlar Maliye Bakanlığı’nın uygun
görüşlerini müteakip Orman Genel Müdürlüğü adına tahsis edilir.” biçiminde düzenledik ya.
AB : Neden böyle düzenlediniz ki, UYMA’ların başı
kel mi; söz konusu durumda UYMA’lara da devir yapılabilmeli ya da ortak
olabilmeli. Ben 7. fıkranın;
“Kamu kurum ve kuruluşlarına, özel
ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya maksadıyla izin verilen
sahalar orman idaresi haricindeki gerçek ve tüzel kişilere devredilebilir ve bu
sahalara ortak alınabilir.”;
8. fıkrasının ise şöyle düzenlenmesini
öneriyorum:
“Bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma
yönetmelikleri kapsamında özel ağaçlandırma, özel imar-ihya ve özel erozyon kontrolü
gayesi ile köy ve belde tüzel kişiliklerine izin verilen sahalar, gerçek veya
tüzel kişilere devredilebilir, bu sahalara ortak alınabilir.”
Ayrıca, bu devirler sırasında başkalarına
getirdiğimiz süre kısıtı ile çalışmaların başarılı olması koşulları da
kaldırılmalı bence. Başarı bir çalışma yapmışlarsa eğer, neden devretsinler ki?
KAPKUL : (Rahatlamıştır.) Bence olabilir.
Ama isterseniz UYMA’ya da bir soralım.
AB : Haydi sor bakalım.
(KAPKUL, telefonuyla UYMA’yı arar. KAPKUL’un
konuşmalarından, yüz hatlarından UYMA’nın da bu öneri-ye sıcak yaklaştığını
anlaşılır.)
KAPKUL : Tamam efendim; UYMA da bu düzenlemeleri
uygun buldu.
AB : Bu sorunu çözdük sayılır; pek de büyük bir
sorun değilmiş canım. Peki başka ne istiyor?
KAPKUL : (Nedense kaygılı görünmektedir.)
İki de ek madde getirilmesini efendim.
AB : Ne gibi?
KAPKUL : Diyor ki; taşınmazları kamulaştırılan
gerçek ve tüzel kişilerin çoğu kez bu işlemden zarar gördüklerini düşünüyor.
Daha güvenceli bir hak sağlansın istiyorlar.
AB : Olabilir bence. Örneğin, şöyle bir “Ek
Madde”.getirebiliriz:
“Kamu kurum ve kuruluşlarınca, taşınmazları
kamulaştırılan gerçek ve tüzel kişilere müracaatları halinde, kamulaştırılan
taşınmazın bulunduğu ilçe sınırları içerisindeki Devlet ormanlarından, … özel
ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü veya özel imar-ihya gayesi ile saha izni
verilebilir.”
Ek olarak, bu gibi izinlerde ilân ve kura
uygulamasını da kaldırırız. Ne diyorsunuz?
KAPKUL : Valla siz daha iyi bilirsiniz Abi ama
babayasal bir sorun çıkmasın. Ayrıca ODE-Lİ’nin 1986 yılından bu yana durmadan
söylediği gibi, bu düzenleme 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesine de
aykırı bulunabilir. Hiç olmaz ise, bu gibi izinlerde izin verilecek sahanın
genişliği belirleyeceğiniz bir genişliği geçmesin bari
AB : Kim bulacak; ne AY’ın, ne BİLSUS’un dünyadan
bir haberi var. ORSUS’un ise, daha önce de söylediğim gibi, çok daha önemli
başka sorunları var. Hem sonra, akılları da ermez ki. Belirlenecek bir
genişliği geçmemesi önerinize gelince; peki peki, bir düşünelim bakalım. Amma
pimpirikli çıktınız siz de… (Güler).
KAPKUL : Öyle söylemeyin; valla ben ODELİ’den
çekiniyorum; yine bir delilik yapar. Yönetmeliğin 6831 sayılı Orman Kanunu’nun
57. maddesine, bu maddenin de Anayasanın 169, maddesine aykırılığını yine bir
yolunu bulup yüksek yargıya taşıyabilir.
AB : Arkadaşım kaç kez söyleyeceğim; onun işi
bitti artık; kimse dinlemiyor onu, kendi söylüyor kendi dinliyor. Hem sonra
ortalıkta kararlarına uyulan bir yüksek yargı mı kaldı ki… Siz şimdi ODEL’inin
yapacağı delilikleri bir yana bırakın da, UYMA başka ne istemişti? Onu da
halledelim bitsin bu iş; sıkıldım artık azizim.
KAPKUL : Peki. Bir de “endüstriyel ağaçlandırma”
konusu vardı efendim
AB : Vaaaar, n’olmuş ki? Ne isteniyor yine, daha
önce inanılmaz olanaklar verdik ya?
KAPKUL : Sağlanan olanakların daha da
artırılmasını istiyorlar Abi.
AB : (Kızgın bir tavırla ve yüksek sesle)
Yok ya, başka; başka bir istekleri var m? Amma da gözü doymazmış bu UYMA’nın
da; yavaş yavaş kızıyorum artık. Yahu dur bir dakika; “ağaç tarımı” diyen
tutturan bir kuruluş vardı; danışmanı da endüstriyel amaçlı ağaçlandırma
çalışmalarına sağlanan olanakların artırılmasını önerip duruyordu… 2013 yılında
Yönetmeliğe;
“(1) Faaliyet alanı içerisinde endüstriyel
ağaçlandırma yapacağına dair ibare bulunan veya yıllık odun işleme kapasitesi
25.000 m3 ve üzerinde olan şirketlere müracaatları halinde, yoğun mekanizasyon
ve kültür tekniklerinin uygulanabileceği Devlet ormanlarından, kızılçam, sahil
çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata), kızılağaç, dişbudak, okaliptüs
ve kavak gibi hızlı büyüyen türlerle endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırma
gayesi ile bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine uygun olarak saha izni verilebilir.
(2) Bu şekilde verilecek saha izinleri bu
Yönetmeliğin 12 nci maddesinde belirtilen ilan ve kura esaslarına tabi
değildir.” maddesi eklenmişti. Öyle değil mi?
KAPKUL : (Şaşırmıştır.) Haklısını
haklısınız da, bu düzenlemeyi de yeterli görmüyorlar ki Abi?
AB : “Gözlerini toprak doldursun” diyeceğim ama
yine de saygımızı yitirmemeliyiz. Bu arada ben size bir şey söyleyeyim mi, söz
aramızda, bunlara “devlet ormanı” sayılan yerlerde istedikleri kadar özel
endüstriyel ağaçlandırma izni verilsin; hem de yalnızca “bozuk” ya da
“verimsiz” sayılan orman ekosistemlerinin bulundukları arazilerde değil verimli
arazilerde de. Bana sorarsanız bu da yetmez gerçekte; verilecek izin 10
hektardan da az olmasın…
KAPKUL : Unuttunuz sanırım Abi; Ek madde 2’yle o
olanağı da vermiştik ya… Ama ben yine de tedirginim.
AB : Amaaaan, siz de çok korkak alıştırmışsınız
elinizi. Adam, buralara parasını har-cayacak. Bu gibi yatırımcılara bence başka
kolaylıklar da sağlanmalı. Sözgelimi, bunlar o çok önemli zamanlarını neden
ilân, kura vb işlerle harcasın; işleri başın-dan aşkın; yeni rizikolar
getirmenin de bir yararı yok kanımca.
KAPKUL : Çok akıllısınız Efendim. Bunlar bizim
Teşkilattaki subaşlarına oturtulmuşların hiç-birinin aklına gelmezdi. Emekli
olalı epeyce zaman geçti ama siz hâlâ elinizden geleni yapıyor; “özel güzeldir”
muhabbetini de kararlılıkla sürdürebiliyorsunuz. Üstelik sizi hâlâ dinliyorlar
AB : “Abisiyiz” ya onların; tabi ki
dinleyecekler: Övünmek gibi olmasın, aralarında benden akıllı ve “özelin güzel”
olduğuna gerçekten de inanmış kaç kişi var ki? Allahtan “Prof.Dr. Veysel Eroğlu Dünya Çölleşme ile
Mücadele Günü Programına İştirak Etti”, 16 Haziran 2017;
http://www.ormansu.gov.tr/haber/prof.-dr.-veysel-eroğlu-dünya-çölleşme-ile-mücadele-günü-programına-iştirak-etti
(Erişim 23 Şubat 2018)
sermayedarlar, yanı sıra iktidardaki siyasal
parti en azından şimdilik bu gibi konularla pek ilgilenmiyor. Onların derdi
varsa yoksa “devlet ormanı” sayılan araziler… Eh, ne istiyorlarsa veriyorlar ya
onlar da işimize karışmıyor; biz de istediğimiz gibi at oynatabiliyoruz.
***
(KAPIKUL kendi kendine söylenerek yavaş yavaş
ortamdan çekilirken ortalık yavaş yavaş kararır ve ODELİ’nin giderek yükselen
kederli sesi duyulur.)
“Aman ormancı, canım ormancı
Ormancılığımıza getirdin yoktan bir acı…
*** “… Sessiz Tartışmaları” buraya değin
okuyabilmiş Sayın Okur;
Bu “oyun” burada bitmeyecektir kuşkusuz. Peki, ne
denli sürecektir sizce? Kestiremiyor musunuz? Doğrusunu isterseniz ben de
kestiremiyorum. Açıktır ki; AKP ile destekçisi siyasal partiler siyasal,
ekonomik ve toplumsal yaşamı istedikleri gibi biçimlendirebildikleri sürece bu
türden “oyunlar” her zaman gündemde olabilecektir. Ancak, ben, AKP ile
destekçisi, sürdürümcüsü türden siyasal partiler egemenliklerini
yitirdiklerinde de benzer “oyunların” her zaman gündemde olabileceğinden de
kaygı duyuyorum. Örneğin;
En son olarak
2012 yılında çıkarılmasına karşın 2013-2017 döneminde tam altı kez değiştirilen
6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un gerek TBMM’de görüşülmesi
gerekse yasalaştıktan sonra sıkça değiştirilmesi;
Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin 2000’li yıllarda
beş kez yeniden düzenlenmesi,
sırasında, başta “ana muhalefet” olmak üzere en
duyarlı kamuoyunun bile sergiledikleri yaklaşım bu kaygımın ne denli yerinde
olduğunu açıklıkla ortaya koymuştur ne yazık ki. Söylemek gibi olmasın; bu
kaygımı paylaşmak için elimden geleni yapmaya çabalıyorum; böylesi saçma sapan
“oyunlar” bile yazmaya kalkışıyorum. Bir yurttaşınız olarak istiyorum ki;
ülkemizdeki ağaçlandırma politikaları ile uygulamalarının yalnızca ekolojik ve
teknik boyutlarıyla değil, ekonomi politik yönleriyle tartışılsın; en
azından benim yıllarca sergilediğim görüşlerdeki yanlışlıklar düzeltilsin; çok
daha akılcıl yaklaşımlar geliştirilsin istiyorum.
Çok mu şey istiyorum sizce?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder