23 Mart 2018 Cuma

Ormancılıkta Sessiz Tartışmalar 33-Doç.Dr.Yücel Çağlar

 Merhaba;
Kim söylemiş, bilmiyorum: “- Sıkıntıdan sanat doğar”!” Düşünüyordum da, öyle olsaydı eğer, sözgelimi ülkemizde herkes – “en azından % 51”i mi demeliydim acaba?- sanatçı olması gerekirdi ! Oysa, ben bile henüz o aşamaya gelemedim. Neyse ki Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu gelebilmiş gibi görünüyor; şarkıcı Haluk Levent’le birlikte ağaçlandırma konulu bir şarkı yapmaya karar vermişler çünkü. Eroğlu, 21 Eylül 2017 tarihinde Best FM’de yayımlanan söyleşide*;
Sanatçı arkadaşımız ağaçlandırma için destek veriyor. Kendisi Ayvalık’a beraber gidelim dedi. Ben de tabi dedim. Bakanlıkta biraraya geldik. Ağaç-landırma ile ilgili bir şarkı yapmaya karar verdik. O an doğaçlama gelişti. Sözlerini ben yazıyorum. Haluk Levent okuyacak.”
demiş, ardından da eklemiş:
Bu arada bana şarkı sözü ulaştırmak isteyen vatandaşlarımız maille, twit-terden veya facebooktan gönderebilirler.”
Benim böyle bir yeteneğim yok; Bakana yardımcı olamayacağım ne yazık ki. Ama ağaçlandırma alanında da yaşananlar sürdürüldükçe, bakarsınız bir gün ben de, şarkı olmasa da ağıt sözleri yazabilirim. Demek ki, ülkemizde “ağaçlandırma” alanında yapılanlar ya da yapılmayanlar yahut yapılamayanlar da bu duruma geldi artık ! Emin olun; gülsem mi, ağlasam mı, her yıl daha da azalan saçlarımı yolsam mı bi-lemiyorum… Sizi bilmem ama ben, ormancılığımızın belki de en başarılı olduğu bir etkinlik ala-nında, üstelik de onca deneyim ve bilgi birikimine ulaşılmışken bu türden gülünçlüklerden çok sıkıldım artık. Bu sıkıntıyla ben de bir tiyatro oyunu yazmaya kalkıştım, iyi mi? Kim sahneye koyar bilemiyorum; bakarsınız bitimsiz bir TV dizisi yapan bile çıkar. Çıkar mı dersiniz?
***
Bu “…Sessiz Tartışmalar”da da önce kimi anımsatmalar yapacağım; umarım hoş görürsünüz. Gerçekten de, çoğunu anımsayacaksınız; daha önce bir çok kez tartışmaya çalıştım çünkü. Sonra; oyunun ilk üç sahnesinde “özel ağaçlandırma” adı altında sergilenen aymazlıkların, bu amaçla Anayasal ve yasal kuralların “rafa kaldırılmasının”, orman ekosistemlerimize, yanı sıra, devlet ormancılığı düzenine ihanet edilmesinin “arka odasında” olup bitenler de çok anlamlı bence.
Evet, gerçekten de “sıkıntıdan sanat doğarmış”!
Haydi bakalım, başlayalım.
Selamlarımla.
Yücel ÇAĞLAR
____________________________________
* http://muzikonair.com/haluk-leventle-agaclandirma-icin-sarki-yapmaya-karar-verdik/ (Erişim 23 Şubat 2018)


 ANIMSAMALAR…
Biliyorum yine sıkılacaksınız ama bu bağlamda da anımsanması gerekiyor:
Ülkemizde de ağaçlandırma çalışmaları yapılıyor. Öyle ki, 2017 yılında “4 milyarıncı fidanı Edirne’de diktiklerini” söyleyen Bakan Veysel Eroğlu’na bakarsanız1;
"Beş yılda 2 milyar fidanı toprakla buluşturma hedefi koymuştuk. Öncelikle fidan üretimini arttırdık. Yıllık 70-75 milyon fidan üretiliyordu, biz bu hedefi 400 milyona çıkardık. Hatta bazı yıllar 500 milyon fidan üretimini sağladık. Bütün kamu, kurum, kuruluşlarına ücretsiz fidan da ğıtmak için de bir seferberlik ilan ettik… Şu ana kadar 3 milyar 750 milyon fidan toprakla buluştu. Gerçekten bu çok büyük bir başarı. Dünyada pek çok ülkede orman varlığı, odun serveti azalırken Türkiye'de artıyor. Şu anda orman varlığımız son 14 yılda 1,5 milyon hektar arttı.”
Kesinlikle yanlış ve düpedüz bir aldatmaca olan son tümcesi bir yana bırakılır, yanı sıra, öne sürü-len sayısal verilerin doğru olduğu varsayılırsa, bu gerçekten de “büyük bir başarı” (!). Öyle ki, böy-lesi açıklamalarla yetinen birisi olsaydım, bu gerçekleşmeler karşısında ben bile saygıyla eğilebilir-dim; ancak, değilim. Biliyorum, şimdi çoğu okur;
“- Sen de amma hoşnutsuz bir insansın; her yapılanı olumsuzluyorsun canım !”
diyecektir. Oysa ben giderek daha da yaygınlaşan, kimileyin kamuoyunu aldatma amacıyla yapılan bu türden “toptancı”, “genellemeci” vargılar, açıklamalar karşısında, deyim yerindeyse, “çileden çıkıyorum” ! “Başkan Hazretlerinin” söylemiyle;
“- Ulaaaan…” diyorum;
“- … peki bu gelişmeler ne pahasına gerçekleşiyor yaaa?
Diyorum ama kimse üzerine alınmıyor ki ! Az buz değil; 1946-2016 döneminde tam 3 525834 hektar alanda ağaçlandırma çalışması* yapılmış. Az ya da çok; daha da önemlisi, “neye göre az, neye göre çok” tartışması bu bağlamda beni ilgilendirmiyor. Ağaçlandırma çalışmalarının, sözgelimi;
* Yeri gelmişken belirteyim: % 21,9’u 2003-2016 döneminde olmak üzere 2 372 538 hektar “orman” sayılan yerlerin içinde ve dışında; % 78,4’ü 2003-2006 döneminde olmak üzere, 133 800 hektar “özel ağaçlandırma”; % 40,4’ü yine 2003-2016 döneminde olmak üzere 1 019 496 hektar “gençleştirme” çalışması yapılmıştır. (Kaynak: https://www.ogm.gov.tr/ekutuphane/Sayfalar/Istatistikler; Erişim 23 Şubat 2018)
 nerelerde, hangi amaçlarla, nasıl, kimler tarafından yapıldığı,
 ne denli “başarılı” olduğu;
 hangi ekolojik, toplumsal, kültürel ve ekonomik maliyetlere yol açtığı;
 ağaçlandırılan alanlardan kimlerin, hangi amaçlarla daha çok yararlandığı

vb sorular bu bağlamda beni daha çok ilgilendiriyor. Ancak, görünüşe bakılırsa, bu sorular benden başka pek az kişiyi ilgilendiriyor; oysa kesinlikle herkesi ilgilendirmesi gerekiyor. Harcanan parasal kaynak ile emeğin neredeyse tümü kamusaldır; ağaçlandırılan araziler çoğunlukla devlet mülkiyetindedir; çok daha önemlisi, kimler ne amaçlarla yaparsa yapsın, gerektiğince yapılamayan ağaçlandırmalar tüm varlıkları doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilen çeşitli ekolojik, ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açabilmektedir çünkü.
Öte yandan; ülkemizde ağaçlandırma alanında da, duyarlı yurttaşlarımızı en azından beni ilgilendirdiği denli ilgilendirmesi gereken başka gelişmeler de oluyor. Sanırım akla başında meslektaşlarım bana katılabilecektir:
 Her koşulda, her yerde ağaçlandırma yapılmasına yol açan “ağaçlandırma populizminden” yana değilim;
 her yönüyle (amaç, ağaç ve ağaççık türleri, teknik vb) rasgele ağaçlandırmalar yapılmasını doğru bulmuyorum;
 ağaçlandırma çalışmalarını fidan dikilmesine indirgeyen “… fidanı toprakla buluşturduk” söyleminin son derece saçma olduğunu düşünüyorum;
 Anayasanın 169. maddesi ile 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesine aykırı olarak “özel ağaçlandırma” söylemiyle yaygınlaştırılması için gösterilen çabalarının çoğunlukla orman ekosistemi oluşturma amacıyla bağdaştırılamayacağına inanıyorum;
 çeşitli ekolojik olumsuzluklara yol açmasının yanı sıra “devlet ormancılığı” düzeninin özelleştirilmesine yönelik girişim olduğunu düşündüğüm “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki “özel ağaçlandırma” uygulamalarına dehşetle karşıyım;
 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’yla ülkemizdeki özel ile kamusal her kişi ve kuruluşa getirilen yükümlülüklerin, deyim yerindeyse “olmayacak duaya amin” demek olduğu, yanı sıra, orman mühendisliği hizmetlerini işlevsizleştirdiği kanısındayım.

Başka türlü nasıl söyleyebilirim ki… Ne var ki, bunları söylemekle yetinmiyor, gerekçelerini fırsat bulduğum her ortamda ayrıntılı biçimde açıklamaya çalışıyorum. Ancak, deyim yerindeyse “zurnanın son deliği” konumundaki ben, ne söylersem söyleyeyim, siyasal iktidar “bildiğini okumayı” sürdürüyor. Bu kapsamda, “subaşlarına oturttuğu” son derece bilgisiz ama yandaş bürokratlar ile teknokratların akıl almaz işgüzarlıkla destek olabildiği, sözgelimi;
 ağaçlandırma alanındaki son derece varsıl bilgi ve deneyim birikimini yok sayabiliyor;


 ağaçlandırma alanında da özellikle ekolojik yönden deyim yerindeyse, “kaş yaparken gözün çıkarılabildiği”; “Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan da olunabildiği” uygulamalarını sürdürebiliyor;
 çoğu yörede ağaçlandırılmış alanların bakımlarını gerekli zamanlarda gerektiği gibi yapmayabiliyor; bu nedenle büyük maliyetlerle ağaçlandırılarak oluşturulan ağaçlıklı alanlar yangınlara, böcek ve mantarlara, kar ve fırtınalara karşı direnemiyor;
 özel kişi ve kuruluşların “bozuk devlet ormanı” sayılan yerlerde “özel ağaçlandırma” yapmasını destekleyebiliyor; bu kapsamda “bozuk devlet ormanı” ya da yeni adlandırmayla “boşluklu kapalı orman” sayılan yerlerin özel ceviz, kestane, badem, zeytin bahçelerine dönüştürülmesi için elinden geleni yapabiliyor;
 kentsel yerleşmelerin yakınındaki “devlet ormanı” sayılan yerlerde bin bir güçlükle ağaçlandırılmış, çok da başarılı olunmuş alanları “kent ormanı” olarak ayrılıp mesire yerlerine dönüştürerek bu alanlardan yararlanılmasını özelleştirebiliyor;
 özellikle Antalya, İzmir, Çanakkale gibi bölgelerde yaşlı doğal orman ekosistemlerini kaldırarak yerlerinde, benzetme yerindeyse mısır tarlaları gibi “endüstriyel ağaçlandırmalar” yapabiliyor ya da özel kişi ve kuruluşlara yaptırabiliyor;
 çoğu yandaş üstlenici kişi ve kuruluşların karayolları çevrelerinde çoğunlukla yanlış ağaç ve ağaççık türleriyle yine çoğunlukla yanlış tekniklerle ağaçlandırmalar yapmasına olanaklı kılabiliyor;
 Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği’nin yargıya başvurması üzerine satılması önlenen devlet orman fidanlıklarında üretilen milyarlarca ağaç ve ağaççık fidanı “bayramlarda seyranlarda” bedelsiz olarak dağıtabiliyor; buna karşılık, nerelerde nasıl kullanıldıkları, bakımlarının gerektiğince yapılıp yapılmadığını izlemeyebiliyor;
 her türlü kurum ve kuruluşa ağaçlandırma ve ağaçlandırdıkları yerlerin bakımını yapma ve koruma yükümlülüğü getiren 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nun gerektiği gibi uygulanması için hiçbir çaba göstermeyebiliyor; buna karşılık hazırladığı saçma sapan “eylem planının” uygulama sonuçlarını abartarak, yanlı sıra, yanlış bilgilerle açıklayabiliyor;
 vb.
(https://www.ogm.gov.tr/SitePages/OGM/OGMDefault.aspx (Erişim 23 Şubat 2018)
Kısacası; ağaçlandırma, gibi ülkemizde ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel yönden son derece önemli bir etkinlik alanı, en iyimser söylemle popülist uygulamalarla ağaçlandırma olmaktan çıkarılıyor. İlginç olan ne biliyor musunuz; bu olumsuzlukların çoğunluğu en azından şimdilik ne egemen sınıflar ne de siyasal iktidar tarafından akıl ediliyor, isteniyor: İşbilmez, kapıkullulaşmaya dünden razı; Romalı Marcus Junius Brutus (MÖ 85 – MÖ 42) benzeri bürokratlar ile onların artık “emeklileşmiş” omuzdaşları meydanı boş bulmuş, istedikleri gibi at koşturabiliyorlar; hepsi bu…
***
Bininci kezdir (!) yineliyorum: Ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturma amacıyla yapılacak ağaçlandırma çalışmaları tüm canlıların yalnızca bugünlerini değil yarınlarını da etkileyebilmektedir. Ayrıca, ağaçlandırma çalışmalarının, yalnızca ekolojik ve teknik yönlerden başarılı ya da başarısız yahut niceliksel olarak yeterli ya da yetersiz olup olmadığının tartışılması yaşamsal önemde yanılsamalara yol açmaktadır: Ağaçlandırma, hiç tartışma konusu yapılmıyor ama ekonomi politik, boyutları da olan etkinliklerdir ! Siyasal iktidar, ülkemizde her dönemde yaygın olan “ağaçlandırma popülizmini”, deyim yerindeyse “tepe tepe kullanarak” bu alanda da önemli dönüşümleri gerçekleştirebiliyor; başta “devlet ormanı” sayılan araziler olmak üzere kamunun kaynaklarının da bu doğrultuda “değerlendiriyor.
Veee bir kez daha söylüyorum: De-ğer-len-dir-me-sin !

“BÖYLE OLURMUŞ ÇAĞDIŞİSTAN’DA
AĞAÇLANDIRMACILIK...”
(Hem Gülünç Hem de Acıklı Üç Perdelik Oyun)
SAHNE
Çağdışistan, biyolojik çeşitlilik yönünden son derece varsıl orman ekosistemleri hiç de azımsanma-yacak düzeyde olduğu bir ülke. Böyle bir ülkede her türden ekosistem gibi orman ekosistemlerinin yönetiminde (korunması, değerlendirilmesi, olanaklıysa onarılması ve genişletilmesinde, vb) ekolojik koşulların her durumda temel belirleyiciler olması zorunluluktur. Yeni orman ekosistemlerinin oluşturulmasına yönelik çabalarda bu zorunluluğun herhangi bir nedenle göz ardı edilmesi ise hiçbir gerekçeyle bağışlanamayacak bir tutumdur. Böyleyken, aymazların, bilgisizlerin, aklı çıkarından başka hiçbir şeye ermeyenlerin, “devlet malı deniz, yemeyen domuz” tutumunu kendisine ilke edinmişler ile görmezden, duymazdan gelmeyi yeğleyenlerin, deyim yerindeyse üç kuruşluk aktarma bilgileriyle çalım satanların, içtenlikli ama dünyadan habersizlerin giderek arttığı Çağdışistan’da siyasal iktidar, “milyarlarca fidanı toprakla buluşturuyoruz” söylemiyle kamuoyunu kolayca aldatabilmektedir. İlginçtir; bu ülkede sayıları üçe beşe düşmüş “delilerin” attıklar taşların kuyuları doldurmuş olması da kimseleri ilgilendirmemektedir.
Oyunumuz işte böyle bir ülkede geçiyor.
“İyi seyirler”
Oynayanlar*
* Oyuncular alfabetik olarak sıralanmıştır. YÇ
Aymaz (AY)
Binlerce kişiyi temsil etmesine, varlığı babayasa ve/veya yasalarla güvence altına alınmış bir kuruluşun yöneticisi; onca olanağa sahip olmasına karşın görevinin süslü püslü işlerle uğraşmak, deyim yerindeyse “gölge boksu yapmak” olduğunu sanan ortalıktagezer “adamsılardan” birisi.
Bilgili Suskun (BİLSUS):
Bilen, en azından bilmesi gereken; işi bilgi üretip öğretmek olan, son zamanlarda daha çok “projecilik” yapmayı yeğleyen; burnunun ucunu göremeyecek denli dünyadan habersiz kalmayı ilke edinmiş bir adem.
Akıldane Brutus (AB)
Orman mühendisliği öğrenimi yapmış, dahası, bir zamanlar üst düzeylerde yöneticilik görevleri üstlenmiş şaşkın; boyunun kısalığı nedeniyle de yaptıklarının kimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü göremeyen ya da göre bir akıldane; sözcüğün tam anlamıyla “her maydanoza limon olabilen” paragöz bir tüccar.
Gariban (GARİ):
Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider top oynamaya” takımından bir kişi. Deyim yerindeyse “Denize düşmüş ve yılana sarılmıştır”. Bu durumdan kurtulmak için her yola başvurur. “Özel ağaçlandırmama” uygulamalarıyla umutlanır. Ancak, “Komşuda pişer, bize de bir parça düşer” beklentisi içindedir.
Kapıkulu (KAPKUL)
KPSS sınavını ancak “n.” girişinde kazanabilmiş ancak “dış kapının dış mandalı ola-bilmenin” en kestirme yolunun “teşkilata” girmek olduğunu kavrayabilmiş; “hayatta en hakiki mürşit, kapıkulu olmaktır” ilkesinden ödün vermeyen bir acizane.
Ormanın Delisi (ODELİ):
Kafasını ormanlarımız ile ormancılığımızın kurtarılmasına, en geniş anlamda kamu yararına değerlendirilmesine takmış, hâlâ bu umudunu yitirmemiş; bu alanlarda olup bitenleri bilmediğini, göremediğini sandıklarına aktarmak için işi artık deliliğe vardır-mış, deyim yerindeyse “zurnanın son deliği” konumundaki bir başka gariban.
Ormansever Suskun (ORSUS):
Olup bitenlerden kendine görev çıkaran, bu görevi yerine getirmek için çeşitli özverilere katlanan ancak uğraş verdiği konuda gerektiğince bilgilenmemek için neredeyse direnen; hem zamanı hem gönlü bol bir yurttaş
Uyanık Ağaçlandırmacı (UYMA):
“Özel ağaçlandırma” uygulamalarının da kimlerin değirmenine su taşıyabileceğini kavramış, bu olanaklardan alabildiğine yararlanmaya çalışan doymaz bir paragöz. Derdi yeni orman ekosistemlerinin oluşturulmasında çok gözüne kestirdiği “devlet ormanı” sayılan bir araziyle “iş pişirmek”; artık, ne olursa…
Birinci Perde
(Oyuncuların çoğu genişçe bir alanda birbirlerini göremeyecek, duyamayacak bir konumda; görse ve duysa da görmüyormuş, duymuyormuş gibi dolaşıp durur; zaman zaman da kendi kendine konuşarak dolaşır.)
GARİ : Yahu bunlar bizleri adamdan saymıyor artık. Oysa herkes “devlet ormanı” sayılan yerlerde, devlet ormancılığı düzeninden bir şeyler kapmaya çalışıyor. Devlet baba ise bizlere durmadan “- Sizler ormanlarımızın güvencesisiniz; siz olmasanız biz n’aparız. Bakın, ücretli kölelik hakkını öncelikle size veriyoruz; yakacak ve yakacak odun gereksinmenizi karşılıyor; kredi bile sağlıyoruz…” diyor. İyi ama yanı başımız-daki “bozuk” saydığınız “devlet ormanı” sayılan yerleri parası olan herkese, üstelik de parasız olarak veriyorsunuz. Biz de isteriz; bizim başımız kel mi?
UYMA : Bu da nereden çıktı şimdi? Onlarca yıldır size ne olanaklar sağlandı, biz karşı çıktık mı? Hem sonra, Babayasamızın 10. maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmek-sizin kanun önünde eşittirHiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanı-namaz.” Bakınız aranızdaki uyanıklar bu olanaklardan nasıl da yararlandı; gözünüzü açıp siz de yararlansaydınız. Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de “çapulcular” çıktı orta-ya. Kafanız hiç çalışmıyor mu sizin; ormanlara, derelere, kıyılara, meralara da dokunmazsak ekonomimiz nasıl büyüyecek sonra? Size mi kalmış ağaçları ormanları korumak. Bakın biz geçen yıl bin bilmem kaç milyar tane ağaç diktik. Oturun oturdu-ğun yerde !
AB : Anlaşılan bu siyasal iktidar Babayasadaki; “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir.” kuralını değiştiremeyecek. Ancak, bir zamanlar söylendiği gibi “demokrasilerde çare tükenmez”; daha önce kimse çakmadan nasıl yaptıysak şimdi de bu kuralın arkasından dolaşa-biliriz. Nasıl olsa beni hâlâ dinleyen var. Nasıl yapsak acaba; nasıl?
BİLSUS : (Düşünüyor, arada bir de okuyor havasında ortalıkta dolaşıp durur ama nedense hiç konuşmaz; başka bir gezegende geziniyor sanki.).
KAPKUL : (Kızgın ve biraz da çaresiz; ne yapacağını bilmez durumda; kara kara düşünür) Neden beceremiyoruz, anlamıyorum; oysa her yolu denedik. “- Arazi !” dediler, “bozuk devlet ormanı” sayılan yerleri vereceğimizi söyledik; “- Para !” dediler kredi, da-hası, bağış verdik; “- Orman ağacı türü dikmesek…” diye sızlandılar; “- ‘Tamam’ dedik; kestane, ceviz, badem gibi meyve ağaçları ile kekik, adaçayı vb tıbbi ve aromatik bitki yetiştirmelerine izin verdik; şimdi bunları da biz dikiyor sonra da onlara bedava dağıtıyoruz. Daha n’apalım birader?”
AY : (Üzüntülü, kaygılı ve azıcık da kızgındır.) Şu sıralar bizi kimse adam yerine koymuyor; siyasal iktidara daha hoş görünmek, temsil ettiğimiz kişilerin siyasete bulaşmaması için ne yapsak acaba? Başımızda bir de üç yılda bir yapılması gereken seçim-ler var; nasıl yapsak da çöreklendiğimiz kuruluşun yönetimini ötekilere kaptırmasak? Ne güzel; şurada rahat rahat oturup-yatıp duruyor; arada bir bizi adam yerine koyup da çağırdıklarında protokollerde görünüyoruz. Böyleyken, şu “özel ağaçlandırma” da nerden çıktı Allah aşkına? Devret şu “devlet ormanı” sayılan yerleri gitsin; kim ne yapmak istiyorsa yapsın be kardeşim!
ORSUS : Nasıl anlatsam, bilmiyorum: Ormanları bir seviyor, bir seviyorum ki; öyle olur yani… Bozkırlar, yabanıl hayvanlar, denizler, dereler bu sevgim karşısında kıskançlıktan ölüyor… Ahhhh; bir de yanmasalar yakılmasalar; madenciler, turizmciler, HES’çiler tarafından yok edilmeseler… Güzelim ağaçlara, tavşanlara, ayılara yazık oluyor be kardeşim; yakmasanıza yıkmasanıza ! Ormanlar yandıkça öyle üzülüyor öyle üzülü-yorum ki… Yıllardır söylüyoruz; onlar bizim akciğerimiz, anlamıyor musunuz? Az kalsın unutuyordum; n’olacak şu “ikibelerin” durumu”; kim neyi neden savunuyorum bir türlü anlamıyorum: “İkibeler satılsın mı satılmasın mı; işte tüm mesele bu?”. Satılması için yasa çıkarıp ne kolaylıkla getirdiler ama yine de neden satılamıyor ki? Ay, vallahi bilmiyorum; kafam karıştı… Şimdi bir de “özel ağaçlandırma” çıkarıldı başımıza. Ne güzel işte; böylece parası olan vatandaşlarımız da ağaçlandırma için pamuk ellerini ceplerine atıyor. Bu alanda neler dönüyor bilmiyor, kimilerinin neden karşı çıktıkları da anlamıyorum doğrusu.
Offff; durmaksızın yeni yeni sorunlar çıkarmaktan başka işiniz gücünüz yok mu sizin kardeşim? Çıkın şu güzelim ormanlara; güzel ayakkabı ve giysilerinizle “trekking” yapın, çadır kurun, doğa sporlarıyla eğlenin; her şeyi ben mi akıl edeceğim. Yaratıcı olun biraz, yaratıcı !
ODELİ : Bu ülkenin adı değişmeli; sözgelimi “Delistan” olmalı bence. Neden herkes “orman delisi” değil, anlamıyorum. Ama durun bir dakika; vazgeçtim vazgeçtim; “Delistan” değil de “Ahmakistan” ya da “Aptalistan”; yok yok, en iyisi “Aymazistan” olsun; böylesi hem daha kibar hem de daha yakışık alır. Yapıp edilenleri, örneğin Ağaçlandırmama Yönetmeliği’nin dört yıl içinde altı kez değiştirilmesini deliler bile yapmaz; olsa olsa aymazların, üç kuruşluk akıllarıyla uyanıklık taslayanların aklına gelir bu cinlik-ler; onlar hem zeki hem de bilgilidir çünkü (!)
***
(Ortalık, deyim yerindeyse, “ana baba günü” gibidir. Her kafadan bir ses çıkar. Kimse kimseyi dinlemiyordur. Arkadaki görüntülerden anlaşılabildiği kadarıyla orman ekosistemleri ise başlarına yeni çorapların örüleceğini sezmektedir. Yakın geçmişte “özel ağaçlandırma” uygulamalarıyla yok edilip de yerlerinde meyveliklerin oluş-turulduğunu hiç unutmamışlardır çünkü. Bu kırımı, Nazilerin sağlıklı Alman ırkını yaratmak amacıyla hasta, işe yaramaz, çok yaşlı saydıklarını kitlesel olarak yok etmeye; sağlıklı, dolayısıyla ekonomik yararı olabilecek kalabalıklar oluşturmaya çalışmasına benzetirler. Kaygılıdırlar; sessizce ağlaşıp dururlar. Bir yandan ortalık yavaş yavaş kararırken bir yandan da hüzünlü bir kaval sesi yavaş yavaş yükselir.)
İkinci Perde
(UYMA, ET ve KAPKUL, sanki birinin daha gelmesini bekliyorlarmış gibi bir masanın çevresinde oturmuş bir yandan çaylarını yudumluyor, bir yandan da sakin sakin söyleşiyorlar. ODELİ, bahçede bir kenarda çömelmiş, elinde çubukla yere bir şeyler çiziyor; konuşmaları duydukça da sinirleniyor. Arada bir AY, BİLSU, GARİ ile ORSUS, sanki hiçbir şey olmuyormuş, “Ağaçlandırmama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikler onları hiç ilgilendirmiyormuşçasına olağan yaşantılarını sürdürürlerken görünür )
UYMA : Kaç kez söyledik; bu iş bizsiz olmaz. Bu koşullarda “özel ağaçlandırma” ile ilgilenmeyiz. Tapusu bizde olmayan arazilerde dünyanın parasını harcayacağız; köylüsüyle, memuruyla uğraşacağız; ne için? Allahtan ORSUS’lar gerçekte yapmak istediklerimizin ayırdında değil .
AB : Biz de biliyoruz; ancak Babayasa elimizi kolumuzu bağlıyor; ağaçlandıracağınız ya da meyve bahçesine dönüştüreceğiniz devlet ormanı sayılan arazinin tapusunu veremeyiz. Hem sonra, çıplak tapuyu n’apacaksınız ya; izin vereceğimiz “bozuk devlet ormanı” saydığımız yerler ile hazine arazilerinde neredeyse tüm istediğinizi yapabileceksiniz; üstelik de bu alanlardan neredeyse sonsuz değin babanızın malı gibi yararlanabileceksiniz.
UYMA : Öyle söylüyorsunuz ama Ağaçlandırma Yönetmeliği’nde son yaptığını değişiklikle artık istediğimiz araziler için izin alamıyoruz. Neymiş efendim; izin verilecek yerleri de siz belirleyecekmişsiniz… Haaaa, bir de kura işi var; ya kura bize çıkmazsa?
KAPKUL : Bize söz söylemek düşer mi bilmiyorum ama “özel ağaçlandırma” çalışmalar yapmanız için öyle avantalar, pardon pardon, öyle kolaylıklar sağladık ki, izin verdiği-miz yerlerde orman ekosistemi oluşturma koşulunu bile kaldırdık.
UYMA : İyi ama güzel kardeşim, kurtarmaz ki. Şu “bozuk devlet ormanı” saydığınız yerler-de çalışmamız için daha büyük kolaylıklar sağlasanız… Bakın, siz bile bu alanlardaki orman ekosistemlerine yakın zamanlara değin “bozuk” ya da “verimsiz” diyor-dunuz; bizler işte böyle arazileri adam edip ülke ekonomisine katkıda bulunacağız; siz de bizlere biraz yardımcı olun canım !
AB : Ne gibi örneğin?
UYMA : Neden yalnızca “bozuk devlet ormanı” saydığınız yerlerde izin veriyorsunuz; demin de söylediğim gibi; siz söylüyorsunuz zaten “bozuk orman” ! Bozulmuş, verim-sizleşmiş ormanı ben n’apayım; bozulmuş işte. Verimli orman arazilerini de verin bize kardeşim; bakın oralarda neler neler yaparız; ceviz, kestane, zeytinin yanı sıra mandalina, portakal, muz; daha neler neler yetiştiririz… .
AB : Ona da sıra gelecek muhteremim; biraz sabır, biraz sabır lütfen. Yeni babayasayı bekliyoruz. Siz de siyasal iktidarı biraz üstüne gider gerektiğince bastırırsanız, yeni babayasada yapılacak bir düzenlemeyle bu sorunu da kökünden çözebiliriz.
UYMA : Nasıl yani?
AB : Çok kolay: Yeni yapılacak babayasada yeni bir kurala yer vermeyeceksiniz; var olan bir kuralı kaldıracaksınız yalnızca!
UYMA : Hangisini?
KAPKUL : (Mal bulmuş mağribi gibi sevinir; sonunda, kendisinin de üzerinde konuşabileceği bir konu gündeme gelmiştir.) İzin verirseniz onu da ben söyleyeyim size; şimdiki babayasadaki; “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları ka-nuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir.” Kuralı var ya, onu kaldırırsınız olu biter.
UYMA : (Kızmıştır artık) Sizi anlayamıyorum. Kelle koltukta kefeni elinde giden bir siyasal iktidarımız, böyle de “Başkanımız” var; Babayasayı kim takar; takıyor mu? “Yüzüne şaşırmışçasına bir görünüm takınır) Sanki bize zorluk çıkarıyor gibisiniz?
AB : Hayır hayır KAPKUL’un öyle bir amacı yok; yapılabileceklerden birini belirtiyor ki, ben de öyle düşünüyorum. Ancak, ben başka bir şey daha düşünüyorum: Verdiğimiz “özel ağaçlandırma” izinlerinde hiç olmazsa sizin gibi sanayici muhteremlere şimdilik bir kolaylık daha sağlayalım.
UYMA : (Heyecanlanır) Nasıl?
AB : Örneğin; sanayici muhteremlere vereceğimiz izinlerde kura usulünü kaldırırız. Sonra, izin vereceğimiz arazilerin genişliği ile ilgili bir sınır da koymayız; isterseniz verilen arazi izinlerinin el değiştirmesini de kolaylaştırırız; ayrıca… (devam edecek gibidir). ,
UYMA : (Heyecandan yerinde duramaz; ayağa kalkar) Bunu yapabilir misiniz sahiden; kimse karşı çıkmaz mı buna; şu ODELİ gibileri örneğin?
KAPKUL : (Rahatlamış; özgüvenini yeniden kazanmıştır.) Anlamazlar ki; onların çoğu çevrelerindeki ağaçlıklı parklarda bulunan bir kaç ağacın kesilmesi, HES’ler, nükleer  santraller vb konularla ilgileniyor. Çok üzerimize gelirlerse; Sayın Bakanımız, yine; “- Bir şey olmaz, bir şey olmaz; biz dünyada orman alanını en fazla artıran iki ülkeden biriyiz. Yıktığımızdan daha fazlasını dikeriz; bir de “milyonlarca fidanı toprakla buluştururuz” dedik mi kim tutar bizi…” gibilerden bir açıklama yapar.
AB : Dahası var: Siz devletin yapmadığını, bundan sonra da yeterince yapamayacağı ağaçlandırma, erozyon önleme gibi vatana millete hayırlı işler yapacaksınız. En duyarlıları bile nasılsa yalnızca dikilen ya da kesilen ağaç sayılarıyla ilgileniyor; kimle-rin nerelerde, hangi amaçlarla, ne ağaçlandırması yaptığı; bu ağaçlandırmaların ne denli başarılı olduğu, bu alanlardan kimlerin hangi kolaylıklarla yararlandıkları vb konularla ilgilenmiyor ki
UYMA : (Durgulaşır.) Peki, ya şu ODELİ; adı üstünde adam deli?
AB : Bırakın şunu Allah aşkına; onu kim ciddiye alıyor ki; kendi söylüyor kendi dinliyor.
UYMA Öyle konuşmayın gözünüzü seveyim; adam kuyuya bir taş atar, onumuz bir araya gelsek çıkaramayız. Devlet orman fidanlıklarını ne güzel satıyorduk; onun üyesi olduğu Dernek tekerimize çomak sokmadı mı?
AB : Taş maş atamaz, atamaz… Daha önce de denemişti anımsarsanız ama başaramamıştı; yine başaramaz.
KAPKUL : Bence de; bence de…
UYMA : (Rahatlamıştır.) Madem öyle, tamam o zaman; siz gereğini yaparsınız artık.
AB : Kuşkunuz olmasın. Hem sonra, kötü bir şey mi yapıyoruz ki; devletin yapamadığını, dahası, yapmaması gereken ağaçlandırma gibi hayati işleri size yaptırıyoruz; Bunu ha siz ha devlet yapsın; ne fark eder.
KAPKUL : Bence de… Yıllardır söylüyoruz; devlet verimsiz çalışıyor; her işi yüzüne gözüne bulaştırıyor. Üstelik bir dönem nasılsa milletvekili de olabilmiş önceki Genel KAP-KUL da söylemişti; “- Böyle giderse, çalıştırdığımız personelin maaşlarını ödeyemeyeceğiz” demişti adam, daha ne desin…
ODELİ : (Kendi kendine söylenir) Yahu bu ülkede ne çok Brutus varmış. Sanki herkes özellikle devlet mülkiyetindeki orman ekosistemlerimizi arkadan hançerlemek için elbirliği yapıyor. Hele bunlar “orman” sayılan yerleri adam gibi yönetmeleri için yetiştirilenlerin arasından çıkmıyor mu, hepten delleniyorum. Şunun şurasında üç ku-ruşluk aklım kaldı, sonunda onu da yitireceğim.
***
(Ortalık kararırken hüzünlü kaval sesi yavaş yavaş yükselir. Ancak, bu kez dışarıdan;
“- Parkımızı yok ettirmeyeceğiz!”,
“- Derelerimizi vermeyeceğiz!”,
“- Ormanlarımızda madencilere geçit yok!”
“- Orman altından daha değerlidir!”

vb bağrışmalar da gelir. İçerde ne olup bittiğinden haberleri yoktur. Bağrışmalar giderek azalır.)
Üçüncü Perde
(ET ve KAPKUL, kafa kaya vermiş; sorunu nasıl çözeceklerini tartışıyor. Arada bir de UYMA’yla telefonla görüşüp buldukları çözümleri aktarıyor; onun önerilerini alıyorlar.)
AB : Bak ne söyleyeceğim: Ağaçlandırma Yönetmeliği’ni bugüne değin kafamıza estiği gibi kaç kez değiştirdik, değil mi? Peki, hiç karışan eden, karşı çıkan oldu mu? ODELİ’den söz etme bana; boş ver onu. Yaptıklarımızı hep olumsuzladığı için onu artık kendi arkadaşları bile ya eleştiriyor ya da hiç dinlemiyor, okumuyor. Bu kez de öyle olacaktır; bundan eminim. O nedenle, kendimizi fazla da sıkmayalım.
KAPKUL : Haklısınız.
AB : UYMA ne istemişti sizden?
KAPKUL : Fazla bir şey değil canım: İsteklerinden birisi, “özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya” izni verilen yerlerin devredilmesi konusundaki kısıtlamalar vardı, onların kaldırılması. Biz de Yönetmeliğin 26. maddesinin 7. fıkrasını;
“Kamu kurum ve kuruluşlarına, özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya maksadıyla izin verilen sahalar orman idaresi haricindeki gerçek ve tüzel kişilere devredilemez ve bu sahalara ortak alınamaz. Orman idaresine devri yapılacak sahanın Hazine arazisi olması halinde Maliye Bakanlığınca ilgili mevzuatına göre işlem yapılır.”
8. fıkrasını ise;
“Bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma yönetmelikleri kapsamında özel ağaçlandırma, özel imar-ihya ve özel erozyon kontrolü gayesi ile köy ve belde tüzel kişiliklerine izin verilen sahalar, bu maddenin ikinci fıkrasındaki (a), (b) ve (c) bentlerine bağlı kalınmaksızın gerçek veya tüzel kişilere devredilebilir, bu sahalara ortak alınabilir. Ayrıca bu sahalar, köy ve belde tüzel kişiliklerinin talepleri ve idarenin uygun görmesi halinde orman idaresine de devredilebilir. Ancak bu sahalardan köy ve belde tüzel kişiliklerine Hazineden tahsis edilmiş olanlar Maliye Bakanlığı’nın uygun görüşlerini müteakip Orman Genel Müdürlüğü adına tahsis edilir.” biçiminde düzenledik ya.
AB : Neden böyle düzenlediniz ki, UYMA’ların başı kel mi; söz konusu durumda UYMA’lara da devir yapılabilmeli ya da ortak olabilmeli. Ben 7. fıkranın;
Kamu kurum ve kuruluşlarına, özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya maksadıyla izin verilen sahalar orman idaresi haricindeki gerçek ve tüzel kişilere devredilebilir ve bu sahalara ortak alınabilir.”;
8. fıkrasının ise şöyle düzenlenmesini öneriyorum:
Bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma yönetmelikleri kapsamında özel ağaçlandırma, özel imar-ihya ve özel erozyon kontrolü gayesi ile köy ve belde tüzel kişiliklerine izin verilen sahalar, gerçek veya tüzel kişilere devredilebilir, bu sahalara ortak alınabilir.”
Ayrıca, bu devirler sırasında başkalarına getirdiğimiz süre kısıtı ile çalışmaların başarılı olması koşulları da kaldırılmalı bence. Başarı bir çalışma yapmışlarsa eğer, neden devretsinler ki?
KAPKUL : (Rahatlamıştır.) Bence olabilir. Ama isterseniz UYMA’ya da bir soralım.
AB : Haydi sor bakalım.
(KAPKUL, telefonuyla UYMA’yı arar. KAPKUL’un konuşmalarından, yüz hatlarından UYMA’nın da bu öneri-ye sıcak yaklaştığını anlaşılır.)
KAPKUL : Tamam efendim; UYMA da bu düzenlemeleri uygun buldu.
AB : Bu sorunu çözdük sayılır; pek de büyük bir sorun değilmiş canım. Peki başka ne istiyor?
KAPKUL : (Nedense kaygılı görünmektedir.) İki de ek madde getirilmesini efendim.
AB : Ne gibi?
KAPKUL : Diyor ki; taşınmazları kamulaştırılan gerçek ve tüzel kişilerin çoğu kez bu işlemden zarar gördüklerini düşünüyor. Daha güvenceli bir hak sağlansın istiyorlar.
AB : Olabilir bence. Örneğin, şöyle bir “Ek Madde”.getirebiliriz:
Kamu kurum ve kuruluşlarınca, taşınmazları kamulaştırılan gerçek ve tüzel kişilere müracaatları halinde, kamulaştırılan taşınmazın bulunduğu ilçe sınırları içerisindeki Devlet ormanlarından, … özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü veya özel imar-ihya gayesi ile saha izni verilebilir.”
Ek olarak, bu gibi izinlerde ilân ve kura uygulamasını da kaldırırız. Ne diyorsunuz?
KAPKUL : Valla siz daha iyi bilirsiniz Abi ama babayasal bir sorun çıkmasın. Ayrıca ODE-Lİ’nin 1986 yılından bu yana durmadan söylediği gibi, bu düzenleme 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesine de aykırı bulunabilir. Hiç olmaz ise, bu gibi izinlerde izin verilecek sahanın genişliği belirleyeceğiniz bir genişliği geçmesin bari
AB : Kim bulacak; ne AY’ın, ne BİLSUS’un dünyadan bir haberi var. ORSUS’un ise, daha önce de söylediğim gibi, çok daha önemli başka sorunları var. Hem sonra, akılları da ermez ki. Belirlenecek bir genişliği geçmemesi önerinize gelince; peki peki, bir düşünelim bakalım. Amma pimpirikli çıktınız siz de… (Güler).
KAPKUL : Öyle söylemeyin; valla ben ODELİ’den çekiniyorum; yine bir delilik yapar. Yönetmeliğin 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesine, bu maddenin de Anayasanın 169, maddesine aykırılığını yine bir yolunu bulup yüksek yargıya taşıyabilir.
AB : Arkadaşım kaç kez söyleyeceğim; onun işi bitti artık; kimse dinlemiyor onu, kendi söylüyor kendi dinliyor. Hem sonra ortalıkta kararlarına uyulan bir yüksek yargı mı kaldı ki… Siz şimdi ODEL’inin yapacağı delilikleri bir yana bırakın da, UYMA başka ne istemişti? Onu da halledelim bitsin bu iş; sıkıldım artık azizim.
KAPKUL : Peki. Bir de “endüstriyel ağaçlandırma” konusu vardı efendim
AB : Vaaaar, n’olmuş ki? Ne isteniyor yine, daha önce inanılmaz olanaklar verdik ya?
KAPKUL : Sağlanan olanakların daha da artırılmasını istiyorlar Abi.
AB : (Kızgın bir tavırla ve yüksek sesle) Yok ya, başka; başka bir istekleri var m? Amma da gözü doymazmış bu UYMA’nın da; yavaş yavaş kızıyorum artık. Yahu dur bir dakika; “ağaç tarımı” diyen tutturan bir kuruluş vardı; danışmanı da endüstriyel amaçlı ağaçlandırma çalışmalarına sağlanan olanakların artırılmasını önerip duruyordu… 2013 yılında Yönetmeliğe;
“(1) Faaliyet alanı içerisinde endüstriyel ağaçlandırma yapacağına dair ibare bulunan veya yıllık odun işleme kapasitesi 25.000 m3 ve üzerinde olan şirketlere müracaatları halinde, yoğun mekanizasyon ve kültür tekniklerinin uygulanabileceği Devlet ormanlarından, kızılçam, sahil çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata), kızılağaç, dişbudak, okaliptüs ve kavak gibi hızlı büyüyen türlerle endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırma gayesi ile bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine uygun olarak saha izni verilebilir.
(2) Bu şekilde verilecek saha izinleri bu Yönetmeliğin 12 nci maddesinde belirtilen ilan ve kura esaslarına tabi değildir.” maddesi eklenmişti. Öyle değil mi?
KAPKUL : (Şaşırmıştır.) Haklısını haklısınız da, bu düzenlemeyi de yeterli görmüyorlar ki Abi?
AB : “Gözlerini toprak doldursun” diyeceğim ama yine de saygımızı yitirmemeliyiz. Bu arada ben size bir şey söyleyeyim mi, söz aramızda, bunlara “devlet ormanı” sayılan yerlerde istedikleri kadar özel endüstriyel ağaçlandırma izni verilsin; hem de yalnızca “bozuk” ya da “verimsiz” sayılan orman ekosistemlerinin bulundukları arazilerde değil verimli arazilerde de. Bana sorarsanız bu da yetmez gerçekte; verilecek izin 10 hektardan da az olmasın…
KAPKUL : Unuttunuz sanırım Abi; Ek madde 2’yle o olanağı da vermiştik ya… Ama ben yine de tedirginim.
AB : Amaaaan, siz de çok korkak alıştırmışsınız elinizi. Adam, buralara parasını har-cayacak. Bu gibi yatırımcılara bence başka kolaylıklar da sağlanmalı. Sözgelimi, bunlar o çok önemli zamanlarını neden ilân, kura vb işlerle harcasın; işleri başın-dan aşkın; yeni rizikolar getirmenin de bir yararı yok kanımca.
KAPKUL : Çok akıllısınız Efendim. Bunlar bizim Teşkilattaki subaşlarına oturtulmuşların hiç-birinin aklına gelmezdi. Emekli olalı epeyce zaman geçti ama siz hâlâ elinizden geleni yapıyor; “özel güzeldir” muhabbetini de kararlılıkla sürdürebiliyorsunuz. Üstelik sizi hâlâ dinliyorlar
AB : “Abisiyiz” ya onların; tabi ki dinleyecekler: Övünmek gibi olmasın, aralarında benden akıllı ve “özelin güzel” olduğuna gerçekten de inanmış kaç kişi var ki? Allahtan  “Prof.Dr. Veysel Eroğlu Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü Programına İştirak Etti”, 16 Haziran 2017; http://www.ormansu.gov.tr/haber/prof.-dr.-veysel-eroğlu-dünya-çölleşme-ile-mücadele-günü-programına-iştirak-etti (Erişim 23 Şubat 2018)
sermayedarlar, yanı sıra iktidardaki siyasal parti en azından şimdilik bu gibi konularla pek ilgilenmiyor. Onların derdi varsa yoksa “devlet ormanı” sayılan araziler… Eh, ne istiyorlarsa veriyorlar ya onlar da işimize karışmıyor; biz de istediğimiz gibi at oynatabiliyoruz.
***
(KAPIKUL kendi kendine söylenerek yavaş yavaş ortamdan çekilirken ortalık yavaş yavaş kararır ve ODELİ’nin giderek yükselen kederli sesi duyulur.)
“Aman ormancı, canım ormancı
Ormancılığımıza getirdin yoktan bir acı…
*** “… Sessiz Tartışmaları” buraya değin okuyabilmiş Sayın Okur;
Bu “oyun” burada bitmeyecektir kuşkusuz. Peki, ne denli sürecektir sizce? Kestiremiyor musunuz? Doğrusunu isterseniz ben de kestiremiyorum. Açıktır ki; AKP ile destekçisi siyasal partiler siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamı istedikleri gibi biçimlendirebildikleri sürece bu türden “oyunlar” her zaman gündemde olabilecektir. Ancak, ben, AKP ile destekçisi, sürdürümcüsü türden siyasal partiler egemenliklerini yitirdiklerinde de benzer “oyunların” her zaman gündemde olabileceğinden de kaygı duyuyorum. Örneğin;
 En son olarak 2012 yılında çıkarılmasına karşın 2013-2017 döneminde tam altı kez değiştirilen 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un gerek TBMM’de görüşülmesi gerekse yasalaştıktan sonra sıkça değiştirilmesi;
 Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin 2000’li yıllarda beş kez yeniden düzenlenmesi,

sırasında, başta “ana muhalefet” olmak üzere en duyarlı kamuoyunun bile sergiledikleri yaklaşım bu kaygımın ne denli yerinde olduğunu açıklıkla ortaya koymuştur ne yazık ki. Söylemek gibi olmasın; bu kaygımı paylaşmak için elimden geleni yapmaya çabalıyorum; böylesi saçma sapan “oyunlar” bile yazmaya kalkışıyorum. Bir yurttaşınız olarak istiyorum ki; ülkemizdeki ağaçlandırma politikaları ile uygulamalarının yalnızca ekolojik ve teknik boyutlarıyla değil, ekonomi politik yönleriyle tartışılsın; en azından benim yıllarca sergilediğim görüşlerdeki yanlışlıklar düzeltilsin; çok daha akılcıl yaklaşımlar geliştirilsin istiyorum.
Çok mu şey istiyorum sizce?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder