MADENCİLİK
ve ENERJİ YATIRIMLARI ARTVİN’İ “ARTVİN” OLMAKTA ÇIKARIYOR…
Çoğu durumda olduğu gibi Cerattepe
yıkımı konusunda da, deyim yerindeyse, “tek ağaca bakmaktan dolayı orman
görülemiyor.” Bu bağlamda genel olarak ülke genelinde şimdilerdeyse Cerattepe özelinde
yapılmaya çalışılan, temelde;
(i) kapitalist
gelişmenin ülkemizde de emek ile doğal süreç, ortam ve varlıkların
olabildiğince daha çok ve daha kolay sömürülmesi;
(ii) Artvin’nde
Artvinlilerin yaşama biçimi ile kültürünün yok edilmesidir!
Bu her zaman böyle olmuştur;
bugünlerde olanlar ise öteden beri olup bitenlerin yeni boyutlar ve biçimler
kazanmasıdır. Örnek mi, gerekiyor; işte birkaçı: Artvin’de;
1)
olabildiğince daha çok orman ürünü (tomruk,
direk, yakacak odun vb) hasat elde etmek amacıyla işletilmesi nedeniyle orman
ekosistemlerinin yapısal özellikleri büyük ölçüde bozulmuştur;
2)
yöre halkının çevrelerindeki orman
ekosistemlerinden izinsiz ve teknik dışı yararlanma gelenekleri, yanı sıra,
ormancılık kesiminde “tapulu kesim” olarak anılan ve kimi dönemlerde siyasal
amaçlarla artırılan uygulamalar orman ekosistemlerindeki yıkım sürecini
kalıcılaştırmıştır;
3)
yanlış ormancılık tekniği uygulamaları ile
izinsiz ve teknik dışı yararlanmalar, orman ekosistemlerinde zararlı böceklerin
yaygınlaşmasını kolaylaştırmış; onbinlerce dönüm yaşlı doğal orman ekosisteminin
“ayakta ölmesine” yol açmıştır;
4)
Murgul’da 1800’li yılların sonlarında gündeme
gelen, giderek de “sömürge madenciliğine” dönüşen bakır madenciliğiyle başlayan
asit yağmurları, toprak kirlenmesi ve erozyonu orman, su ve tarım
ekosistemlerinde onarılamayacak yıkımlara, yörede ve çevresinde hâlâ aşılamayan
ekolojik, toplumsal, kültürel ve ekonomik olumsuzluklara neden olmuştur;
5)
Orman Ürünleri Sanayi Kurumu’na (ORÜS) başlı
odun kökenli sanayi işletmeleri birer birer özelleştirilip sonra da kapatılınca,
Artvin’de zaten yoğun olan işsiz sayısı daha artmıştır;
6)
çevresi Akdeniz Bölgesi’nin ekolojik koşullarına
sahip olan Çoruh Nehri üzerinde yapılan barajlar, havzadaki ekolojik koşulların
hızla bozulmasının yanı sıra başta Yusufeli olmak üzere Artvinlilerin göçünü
daha da hızlandırmış; bir çok yerleşim yeri haritadan silinmiştir.
7)
başta göçler olmak üzere Artvin’de yaşanan
ekonomik ve toplumsal gelişmeler Gürcüler, Hemşinliler, Kıpçak Türkleri, Ahıska
Türkleri ve Lazlardan oluşan toplumsal yapıyı büyük ölçüde olumsuz yönde
değiştirmiş, dolayısıyla kültürel varsıllık hızla azalmıştır.
Yine
de doğal süreçlerin, ortamların ve varlıkların devamlılığı Artvin’in,
Artvinlilerin tek kurtuluşudur !
Bu değerlendirme abartma sanılabilir;
değildir: Artvin’de;
ü orman
ekosistemlerinin tümüne yakın bir kesimi doğal ve çok yaşlıdır; biyolojik
çeşitlilik düzeyi (ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitki, yabanıl hayvan türü varlığı)
son derece yüksektir; bitki ve hayvan türlerinin çoğunluğu yöreye özgüdür
(endemik); bu nedenledir ki, Artvin, çeşitli amaçlarla koruma altına alınan
alanların (milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı, anıtsal ağaç, tohum
ağacı, biyo-rezerv alanı vb) ) sayısı ve genişliğinin en fazla olan ilimizdir;
bu varlıkların korunması ve gerektiği gibi yönetilmesi durumunda, Artvinliler
de, sonsuza değin yoksulluktan ve yoksunluktan kurtarılabilecektir;
ü hem
su varlığını dört mevsim sürdürebilen dolayısıyla hem de yine çok sayıda
yabanıl sucul canlı türlerinin yaşama ortamları olan sucul ekosistemler
(dereler, çaylar, göller, buzul gölleri vb) henüz doğal yapısını sürdürmektedir;
ü Gürcistan
sınırına bitişik olan Camili yöresinde genetik olarak henüz kirlenmemiş olan
Kafkas arısıyla yapılan arıcılık etkinliklerinin yöreye gör ardı edilemeyecek
boyutlarda ekonomik getirisi olmaktadır;
ü denizden
yüksekliğin son derece kısa mesafelerde 0 metreden 3600 metrelere ulaşabilen
yeryüzü biçimleri, doğa sporları yönünden olağan dışı sayılabilecek olanaklar
sunmaktadır;
ü “Artvinlilik, toplumsal ve kültürel
çeşitliliğin yanı sıra geleneksel dayanışmacı, güleryüzlü, hoşgörülü insancıl
ilişkilerin adıdır” denmesi abartı değildir; tüm bu olumluluklar,
Artvinlilerin yüzlerce yıldır özgül doğal süreçler, ortamlar ve varlıklarla olan
ilişkisiyle beslenmiş; bugünlere gelebilmiştir; dolayısıyla, özgül doğal
süreçler, ortamlar ve varlıklarda yaşanabilecek her türden yıkım, Artvin’in Artvinlisizleşmesine yol açabilecektir.
Artvinliler bu gerçeklerin
ayırdındadır ve Artvinliliklerinin daha fazla zarar görmesinden kaygı
duymaktadır. Doğrusu, kaygılanmakta da yerden göğe kadar haklıdırlar.
Kısacası…
Siyasal iktidar,
onüç yıldır ülke genelinde yaptıklarını Cerattepe’de de yapmaya çalışmaktadır.
Bu, hiç de şaşırtıcı bir durum değildir: Ülkemizin ekonomik büyümesini, yandaş sermayenin
kazanımlarının kolay yollardan olabildiğince artırılmasına; bu amaçla da emeğin
yanı sıra her türlü doğal, dolayısıyla da kamusal sürecin, ortamın ve varlığın
alınıp satılabilir duruma getirilmesine indirgemiştir çünkü. Artvinli artık
bunun da bilincine varmıştır.
Öte yandan; Artvin,
bu kapsamda Artvinliler, insanca yaşayabilmek için madencilik, enerji vb
yatırımlarına “mecbur” değildir; bugüne değin yörelerinde yapılan bu türden
yıkımların bedelini çok yüksek ödemişlerdir çünkü! Artvin’de doğal süreçler,
ortamlar ve varlıklar korunabildiği, gerektiği gibi yönetilebildiğinde yalnızca
Artvinlilerin değil, tüm insanlarımızın, insanlığın geleceği yönünden bitimsiz,
sınırsız, sürekli ve eşitlikçi bir yaşama olanağı da sağlanabilecektir. Bu
nedenle, tartışmaların bu kez Cerattepe örneğinde de olduğu gibi ilgili
bakanın, madencilerin ve yandaşlarının öne sürdüğü gibi kesilebilecek ağaç
sayısına, yerel düzeydeki çevresel kirlenmelerine indirgenmesi, özenle
kaçınılması gereken bir yanılsamadır. Cerattepe’deki madencilik etkinlikleri,
hiçbir ekonomik gerekçeyle savunulamaz; hazırlanacak ÇED’lerle ya da alınacağı
öne sürülen teknik ve teknolojik önlemlerle, dahası, yargı kararlarıyla bile
aklanamaz, olumlanamaz. Artvinliler bu gerçeği anlatmaya çalışıyor; Artvinli,
yörelerinde bu türden etkinliklerin yapılmasını istemiyor! Bu istemi “çevreci”
yurttaşlarımızın sıradan bir istemine indirgemek, böylece dillendirmek, en
hafif söylemiyle aymazlıktır; Artvinlinin anayasal hakkına sahip çıkmasını
“marjinalleştirme” çabasıdır! Çünkü Artvinli sahip olduklarının bilincindedir.
Bu nedenledir ki;
Anayasanın
56. maddesinde yer verilen;
“Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
ödevini yapmaya çalışıyor;
Anayasanın 169. maddesindeki;
“Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna
göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk
edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade
edilemez.”
kurallarının
gereğini yapılmasını istiyor; hepsi bu ! Yanılmayın, yanıltmayın !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder