16 Kasım 2023 Perşembe

ORMANCILIKTA SESSİZ TARTIŞMALAR Doç.Dr.YücelÇağlar

 “Pişmiş aşa su katmak” gibi olacak sanırım: 

ÇIKARILABİLİYOR…

9 Kasım 2023 

Merhaba; 

Büyük bir olasılıkla biliyorsunuzdur: 11 Kasım, 2019 yılında çıkarılan Cumhurbaşkan lığı kararnamesiyle “Milli Ağaçlandırma Günü” olarak değerlendiriliyor. Orman Genel  

Müdürlüğü geçen yıl olduğu gibi bu yıl da günlerdir bu amaçla “harıl harıl” çalışıyor. İlgili Bakan ise sizi fidan dikmeye çağırıyor. Ne güzel değil mi? Böylece hem fidan dik mek ya da fidan bağışı yapmak gibi artık “kutsallaştırılmış” bir görevi yerine getiriyor,  hem de “100. Yıl Cumhuriyet Ormanları”nın “kurulmasına” katkıda bulunuyorsunuz. Ka tılır mısınız, bilemem. Katılsanız da katılmasanız da önce kimi durumları sorgulamanızı  öneririm. Sorgulayacak olursanız eğer aşağıdaki açıklamalar işinize yarayabilir belki. 

Selamlarımla. 

Yücel Çağlar



Yıllarca önce çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin kimi sakıncalı yanları nedeniyle Danıştay’da iptal  davası açmış; Anayasaya aykırılık savında da bulunmuştuk. Duruşma yargıcı bana “-Bu yönetmelik bir  tane olsun daha fazla fidan dikilmesini sağlamaz mı?” diye sorunca ben; “- Evet ama…” diye yanıt vermeye  çabalarken sözümü kesip duruşmayı bitirmiş; istemimiz de reddedilmişti. Ne var ki, ilgili kuruluş çok kısa  bir süre sonra yönetmeliği kendisi değiştirmişti. Bu değiştirim süreci ve uygulamalar yasal dayanağı hiç  değiştirilmeden, dolayısıyla yasal dayanağı olmadan 2011 yılına değin sürdürüldü. 2011 yılında 6831 sayılı  Orman Kanunu’na Ek Madde 12’nin getirilmesiyle bu uygulamalar yasal dayanağa kavuşturuldu. Kavuş 

turuldu ama Anayasanın 169. maddesine aykırılık durumu da pekiştirilmiş; önceki uygulamaların yasal  dayanaktan yoksunluğu da ortaya konulmuş oldu. Peki; bu uygulamaları yapan ve yaptıranlara, sözgelimi  Türk Ceza Kanunu’nun “Görevi kötüye kullanma” başlığı altındaki 257. maddesine aykırı tutumlarından  dolayı herhangi bir işlem yapıldı mı? Hayır, yapılmadı. Dolayısıyla OGM de (Orman Genel Müdürlüğü) 

“devlet ormanı” sayılan yerlerin “özel ağaçlandırma” adı altında özel odun tarlaları ile özel meyve bahçe lerine dönüştürme ve dönüştürtme çabalarını “gönül rahatlığıyla” sürdürebiliyor. Şimdi bu noktada sorul ması gereken bir başka soru da şu: Bu uygulamalar kimlerin “derdi”? Sözgelimi; “kamuya yararlı dernek” niteliğindeki Cumhuriyetle yaşıt Türkiye Ormancılar Derneği’nin mi, hayır; siyasal iktidar yanlısı TMMOB  

Orman Mühendisleri Odası’nın mı, doğaldır ki hayır; TMMOB’nin mi, hayır; TEMA’nın mı, hayır; “kamucu”  geçinenlerin mi, hayır orman fakülteli “hocaların” mı, çoğunlukla hayır; ormancılık araştırma enstitülerin deki “uzmanların mı, hayır; çevre/doğa/orman korumacısı kişi ve kuruluşların, “ekolojistlerin” ya da “yaşam  savunucularının” mı, hayır; “doğaperest” ya da “ormanperest” yurttaşların mı, hayır ! Peki kimlerin “derdi”?  Söyleyeyim; örneğin benim “derdimdir”! 

Evet,  

“devlet ormanı” sayılan alanlardaki maki ya da yaşlı doğal orman ekosistemleriyle kaplı yerlerin “odun tarlası” ya da meyve bahçesine dönüştürülmesi; 

yurttaşlarımızın çoğunluğunun ağaç orman ve ağaçlandırma tutkusu kullanılarak ekolojik olarak  rastgele yerlerde rastgele türlerle, rastgele zamanlarda belirli amaçlarla yaptırılan ağaçlandırma  çalışmaları; 

“özel ağaçlandırma” ve “özel imar-ihya” uygulamalarıyla “devlet ormanı” sayılan yerlerden yarar lanmanın özelleştirilmesi; 

yaşanan ağır ekonomik sorunlar ile hukuksuzluk, eşitsizlik ve adaletsizliklerin tartışma gündemin den çıkarılmasından, kamusal kaynakların savurganca kullanılmasından, ağaçlandırma çalışmala rının “ayağa düşürülmesinden” ve “devlet ormanı” sayılan yerlerde “yeşil yangınların” çıkarılmasın dan başka getirisi olmayan “Ağaç Bayramı”, “Milli Ağaçlandırma Günü” vb popülist etkinlikler 

benim “derdimdir” !  

Onca derdiniz arasında sizlerin de dert edinmenizi diliyorum. 

Özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları çocuk oyunu değildir! Ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarının ekonomi politiği ve ekolojisi (!) 

Yurttaşlarımızın doğa, ağaç, orman ekosistemi sevgisi; ağaçlandırma etkinliklerine coşkuyla katılması ya  da katkıda bulunması sevinç vericidir kuşkusuz. Öte yandan; söz konusu etkinlikler, yurttaşlarımızda doğal  varsıllıklarımızı, bu kapsamda ağaç, orman vb bitki örtüsünü koruma bilincinin pekişmesine katkıda bulunabilir. Ancak bu coşkunun doğru biçimde değerlendirilmesi; günümüzde son derece gelişmiş bilgilendirme  ve bilinçlendirme teknik ve teknolojilerinden yararlanılması gerekiyor. Özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları çocuk oyunu değildir çünkü. Ne yazık ki çoğunlukla öyle sanılıyor.  OGM sonunda bunu da “başardı”; ağaçlandırma çalışmalarını da popülist uygulamalarının bir aracına dönüştürdü. Oysa özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları çok boyutlu, kesinlikle en ayrıntısına değin her boyutuyla planlanıp projelendirilmesi gereken bir süreçtir. Fidan dikmek ya  da tohum ekmek bu sürecin görece en kolay işlemi olmasına karşın gerekli bilgilerle, deneyimle, özen  yapılması zorunlu işlemlerdir; gerektiğince özenle gösterilerek yapılması gerekiyor. 

OGM “topu taca atma” çabasında… 

OGM’nin verilerine göre ülkemizde hukuksal olarak “orman” sayılan alanların genişliği, %41’i “verimsiz”  olmak üzere 23,2 milyon hektarmış. Bu miktar 1973 yılında %56’sı “verimsiz” olmak üzere 20,2 milyon  hektarmış. Başka bir söyleyişle; “orman” sayılan alan genişliği 1973-2022 döneminde toplam 3 milyon  hektar artmış (?). Bu veriler gerçeği yansıtsa bile ülkemizde “verimsiz” sayılan 9,5 milyon hektar orman  ekosisteminin yeniden “verimli” sayılabilecek duruma getirilmesi zorunludur. Öte yandan, “orman” sayılan  alanların ülke yüzeyine dağılımı dengesizdir. Sözgelimi; ülkemizde “orman” sayılan alanların %60’ı Karade 

niz (%24,1), Akdeniz (%19,6) ile Ege (%15,9) bölgelerinde bulunuyor. Açıktır ki bu durum ağırlıkla ekolojik  koşullardan kaynaklanıyor. Ancak yine de bu dengesizliğin en aza indirilmesi olanaklıdır ve başta OGM ol mak üzere ilgili kuruluşların ağaçlandırma çalışmalarını öncelikle bu doğrultuda yönlendirmesi gerekiyor. 

Hayrettin Karaca ile Nihat Gökyiğit Ağabeyleri saygıyla anıyorum: ÇEM’in (Çölleşmeyle ve Erozyonla Mü 

cadele Genel Müdürlüğü) 2019 yılı verilerine göre yılda  642,2 milyon toprak su erozyonu nedeniyle taşınıyor.  %54,1’i meralarda, %38,4’ü tarım arazilerinde gerçekle şen bu taşınımın %4,6’sını oluşturan 29,5 milyon tonu “or man” sayılan arazilerde gerçekleşiyor. Bilindiği gibi toprak  aşınım ve taşınımın en aza indirilebilmesinin bir yolu da  ağaçlandırma çalışmalarıdır. Ancak, yandaki çizgeden de  gördüğünüz gibi örneğin OGM 2016’dan sonra toprak aşı nım çalışmalarını da tavsatmıştır. 

 120 000  100 000  80 000  60 000  40 000  20 000 

Erozyon Önleme (Hektar)

1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2012 2014 2016 2018 2020 2022 

Öte yandan OGM parasal kaynak sıkıntısı çeken bir kuruluş değildir: 2022 yılında %63’ü, %94’ü kesilen  ağaçların satışından sağlanan döner sermayeden olmak üzere 49,3 milyar TL geliri olan; ülkemizin her  yanına dağılmış birimleri bulunan, 44,2 bin kişinin işlendirildiği, yaklaşık 170 yıllık geçmişinde gerçekten  de çok başarılı çalışmalar yapmış bir kuruluştur. Ağaçlandırma ise, geçmişteki en başarılı çalışmalarından  birisi olmuştur. Buna karşılık, yalnızca 2019-2022 döneminde çıkan 11 bin yangın toplam 184,6 bin hektar  orman ekosisteminin yıkımına yol açmıştır. Aynı dönemde “devlet ormanı” sayılan yerlerde 10 bini maden 

cilik olmak üzere 22,7 bin izin verilmiş; 44,6 bin hektarı madencilik etkinlikleriyle olmak üzere toplam 132,7  bin hektar çoğunlukla bir daha orman ekosistemi oluşturulmayacak duruma getirilmiştir.* Oysa OGM, özel likle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarını da büyük ölçüde tavsatmıştır. Aşağı daki çizge ile çizelgede bu gerçekleşmeleri görüyorsunuz: Başta ilgili Bakanlık, OGM ile ÇEM olmak üzere meslek örgütlerinin, çevre/doğ/orman korumacısı kişi ve  kuruluşların da bildiği ya da bilmesi gereken tüm bu gerçekler ortadayken, ağaçlandırma alanında nelerin nasıl yapılması gerekiyor sizce; çocuk oyununa dönüştürülmesi mi? Bence çok açık: Ağaçlandırma çalış malarının, ağırlıkla 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 58. maddesindeki 

Orman rejimine dahil veya yeniden orman tesis edilecek yerlerde havza bazında yapılacak ağaçlandırma,  erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, ekosistemlerin korunup geliştirilmesi ve havzada  yaşayan insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi faaliyetleri, Çevre ve Orman Bakanlığının koordinatörlü ğünde ilgili kuruluşlarla birlikte hazırlanan entegre projeler halinde uygulanır.” 

kural doğrultusunda yapılması gerekiyor. Hasbelkader “su başları tutturulmuşlar” bu önermeyi ciddiye al salar, verebilecek yanıtları adım gibi biliyorum:  

<<- Bu nitelikte dış kaynaklı çok sayıda “projeler” de yapıyoruz ya… Bir de halkı bilinçlendirmek  amacıyla “ağaç bayramı”, “milli ağaçlandırma günü” vb etkinlikler yapılsa kıyamet mi kopar?>> 

Evet, bence “kıyamet kopar”; daha doğrusu “koparılması gerekir !” Çünkü bu gibi etkinliklerle çoğunluk  “kaş yaparken göz çıkarılıyor”, kaynak savurganlığı yapılıyor.  

OGM, yalnızca “topu taca atmıyor”, “penaltı” sayılabilecek yanlışlıklar da yapıyor … 

Sizce ne söylemek istiyorum bu eğretilemeyle –“metaforla”-? Çok kısa olarak açıklayayım: Anayasanın  169. maddesi ile 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesini “ihlal ediyor” ! Biliyor olmalısınız: Anaya sanın 169. maddesine göre 

Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edi lemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.” 

6831 sayılı yasanın 57. maddesine göre de 

Orman sahasını artırmak maksadıyla, orman sınırları içinde yangın ve çeşitli sebeplerle meydana gelmiş  açıklıklarda, verimsiz, vasıfları bozulmuş ve amenajman planlarında toprak muhafaza karekteri taşımadığı  halde muhafazaya ayrılmış orman alanları ile, Devlete ait olup orman yetişme muhiti şartları bakımından  elverişli olan yerlerde; köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişiler tarafından Orman Genel Müdürlü 

ğünce uygun görülecek planlara göre ağaçlandırma yapılabilir.” (Vurguları ben yaptım-YÇ) 

Ancak OGM gerçek ve tüzel kişilere “devlet ormanı” sayılan yerlerde “orman sahasını artırmak maksa dıyla”, yanı sıra, “ağaçlandırma yapmakla” hiçbir ilişkisi olmayan “özel ağaçlandırma” ve “özel imar ıslah”  yapma izinleri veriyor. Sözgelimi, 2011 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu’na getirilen Ek Madde 12’yle 

* Bu bağlamda sunduğum tüm sayısal bilgileri OGM’nin herkese açık web sitesinde yer verilen 2022 yılına ilişkin  “ormancılık istatistikleri” ile “faaliyet raporlarından” aldım.

“Bozuk veya verimsiz orman alanları; ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışmalarına konu  edilir. Bu alanlarda; mevcut türlerden gerekenler korunur, aşılanır ve/veya rehabilite edilir. Ayrıca orman içi  boşluk alanlar, bölgede doğal olarak yetişen türlerle ekim, dikim ve aşılama suretiyle imar-ihya ve/veya re habilite edilerek…” 

doldurulması” olanaklı kılınmıştır. Bu işlemlerin ormancılıkla hiçbir ilişkisi yoktur ve Anayasanın 169.  maddesinin yanı sıra orman ekolojisinin kurallarına da tümüyle aykırıdır. 

Bu çalışmalar kapsamında neler yapılabiliyor biliyor musunuz; daha önce de belirttiğim gibi, “devlet or manı” sayılan yerlerde badem, ceviz, kestane vb meyveli ağaç ve ağaççık ile tıbbi ve aromatik bitki bah çeleri ile zeytin tarımı yapılabiliyor. Ek olarak; “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki yaşlı doğal orman ekosis temleri kaldırılarak yerlerinde “odun tarlaları” –“endüstriyel plantasyonlar”- oluşturulabiliyor. Bu amaçla “ey lem planları” hazırlanıyor; çalışmaları yapacak gerçek ve tüzel kişilere başta “devlet ormanı” sayılan yerler  

olmak üzere arazi, teknik yardım, kredi, hibe destekleri sağlanıyor. 1991-2022 yılı sonuna değin %59,6’sı  “devlet ormanı”, %19,8’i Hazine arazisi sayılan yerlerde olmak üzere toplam 145,7 hektar arazide “özel  ağaçlandırma ile imar-ihya” izni verilmiştir. Bu izinlerin %25,8’inde badem, %19,9’unda ceviz, %16,3’ünde fıstıkçamı ve %5’inde de zeytin ağaçlandırması, aşılaması yapılmıştır: 

20 000  18 000  16 000  14 000  12 000  10 000 

 8 000  6 000  4 000  2 000 

"Özel Ağaçlandırma ve İmar-Islah Çalışmaları  (Hektar) 

1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2012 2014 2016 2018 2020 2022 

İller Hektar % İzmir 11411 13,4% Sivas 10768 12,7% Balıkesir 9546 11,2% Adıyaman 8647 10,2% Konya 8173 9,6% Manisa 7097 8,3% Mersin 6914 8,1% Edirne 6351 7,5% Şanlıurfa 5933 7,0% Adana 5177 6,1% Ankara 5051 5,9%

Bu noktada kimi okurlar büyük bir olasılıkla; “- Ne güzel işte; yalnızca devlet değil yurttaşlar da ağaçlan dırma yapıyor!” diyebilecektir. Deyim yerindeyse, “kazın ayağı hiç de öyle değildir” ! Yurttaşlarımız “özel  ağaçlandırma” yapsın ama nerelerde, hangi amaç ve türlerle? Sorgulanması gereken budur. Özellikle bu  gibi çalışmalar “devlet ormanı” sayılan yerlerde yapıldığında; 

orman ekosistemlerinin bütünlüğü parçalanıyor; 

biyolojik çeşitlilik azalıyor; 

başta yangınlar olmak üzere orman ekosistemlerine zarar verebilecek tehditler artıyor; “devlet ormanı” sayılan yerlerden yararlanma özelleştiriliyor; 

ormancılık çalışmalarının etkenlik düzeyi düşüyor; 

“orman suçu” sayılabilecek işlemler artıyor; 

ormancılık birimleri ve dolayısıyla ormancı çalışanlar üzerindeki çeşitli baskılar artıyor. çünkü. 

Kısacası; bu gibi çalışmalarla, deyim yerindeyse “pirince giderken evdeki bulgurdan da” olunabiliyor. Ke sinlikle olunmasın ! Ben “yangın bombaları” olarak nitelendirdiğim bu çalışmalarla “devlet ormanı” sayılan  yerler ile “devlet ormancılığı” düzeninde “yeşil yangınların” çıkarıldığını düşünüyorum.* 

“Sonuç” olarak diyorum ki, sorgulanması gerekiyor… 

Bu vb tezleri belki otuz yıldır öne sürüyorum. Açık yüreklilikle söylüyorum: Ben yanılıyor olabilirim; bu ne denle bilgili, deneyimli ve yurtsever meslektaşlarım, “kamusalcılar”, ekonomi politikçiler, kamu hukukçuları ile çevre/doğa/orman korumacısı, “ekolojist”, “yaşam savunucusu” vb dostlarım bu konuları da tüm boyut larıyla sorgulasın istiyorum. Bakın ülkemizde 12 orman fakültesi ile 12 ormancılık araştırma enstitüsünde  

yüzlerce bilim insanı ve araştırıcı işlendiriliyor; onbinlerce üyesi olan yüzlerce doğa/çevre/orman “koruma cısı” gönüllü oluşum var. İyi ki varlar. Diyorum ki, hiç olmazsa onlar, özellikle orman ekosistemi oluşturmak  amacıyla yapılacak ağaçlandırma çalışmalarının 

* Reklam : Söylemek gibi olmasın; bu konuda yaptığım kapsamlı çalışmamın yakında Cinius Yayınevi tarafından  yayımlanacağını belirteyim. 

ekolojik koşullar ne olursa olsun aynı anda (11. ayın on birinde ve saat onbirde ) ülkemizin her  yanında yapılıp yapılamayacağı, 

fidan dikmeye indirgenip indirgenmeyeceği; 

yapılması gereken ve yapılabilecek arazilerin ekolojik koşullar ile toplumsal istemlere göre belirle nip belirlenmediği;  

ülkesel ve yöresel düzeyde çok boyutlu ve uzun dönemli tümleşik ağaçlandırma planlarının gerekip  gerekmediğini; 

“Ağaç Bayramı”, “Milli Ağaçlandırma Günü” vb vesilelerle yapılan ağaçlandırma çalışmalarının ne  denli başarılı olduğu, özellikle ekolojik sorunlara yol açıp açmadığı; 

bedensel yeteneğe sahip herkes tarafından yapılıp yapılmayacağı;  

uygunsuz yerlerde, zamanlarda uygunsuz tür ve tekniklerle yapıldığında kaynak savurganlığı ve  ekolojik sorunlara neden olup olmayacağı; 

gerçek ve tüzel kişilerin “devlet ormanı” sayılan yerlerde meyve, tıbbi ve aromatik bitki, zeytin tarımı  yapmalarının ne gibi ekolojik, ekonomi politik, toplumsal ve kültürel olumsuzluklara neden olup olmayacağı  

vb konularda ayrıntılı açıklamaları anlaşılabilir söylemlerle ve uygun iletişim araçlarıyla ısrarlı biçimde yap salar… Bir de içtenlikli yurttaşlarımız da çoğunlukla söz konusu kandırıkçı etkinliklere koşulsuz olarak katılmalarının yanı sıra bir de böylesi konuları dert edinseler… 

*** 

Umut yalnızca yoksulların değil, “ununu eleyip eleğini asmış” benim gibilerin de “ekmeğidir”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder