17 Ağustos 2023 Perşembe

17 AĞUSTOSU HATIRLATMA ve BUGÜNLER- Doç.Dr.YücelÇağlar

 Yalnızca yapılmayan ya da yapılamayanlar değil, yapılanların nasıl yapıldığı da tartışılmalı ! 

 Ağustos 2023 Merhabalar; 16/17 Ağustos 1999: Gölcük merkezli depreminde 17118, 6 Şubat 2023:Kahramanmaraş merkezli depremdeyse 59259 yitik ! * Peki, bu iki büyük yıkım arasında, yitirdiğimiz canların sayısı dışında ne fark var sizce? Örneğin yıkımların bu denli büyük olmasına yol açan nedenler, kurtarma çalışmalarındaki canhıraş ama akılcıl olmayan çabalar ile öncesi ve sonrasında yapılanlar ile hiç ya da gerektiğince yapılmayan ve yapılamayanlar mı farklı? Evet, farklı: Bir kez ülkemizde Gölcük depremi deneyimi yaşanmıştı; dolayısıyla “dersler çıkarılmalıydı”; ülkemizin yüzeyinin %70’inde deprem olasılığı yüksek çünkü. “Ders çıkarıldı” mı? Evet çıkarıldı: Siyasal iktidar, dolayısıyla “yandaşı” büyük yapsatçılar yıkımı nasıl fırsata dönüştürebileceklerini öğrendi ! Çoğunluğumuzsa sıkça yaptığı gibi, yine unuttu; ne yitirilen onbinlerce yurttaşımız, ne kurtulabilenlerin gerektiğince iyileştirilmeyen yaşama koşulları, ne “deprem vergileri”, ne imar afları”, ne Kızılay Başkanı’nın ayıpları ile başta AFAD olmak üzere ilgili kamu kuruluşlarının yetersizlikleri, ne de yurt içinden ve dışından gelen yardım paralarının nerelerde nasıl kullanıldığı… Yalnızca acıyı değil unutmayı da “bal eyledik” çünkü. Giriş çok karamsar oldu değil mi? Evet, gerçekten de öyle oldu. Öyleyse, iyimser bir değerlendirmeyi bölgede yaşanmakta olanların başlıcalarını sergilemeye çalışacağım bu “…Sessiz Tartışmalar”ı okuduktan sonra siz yaparsınız artık. Selamlarımla. 

Yücel Çağlar 

Yurdumuzun artık “afet bölgesi” olarak anılan illerindeki yıkımın hemen sonrasında, dahası şimdilerde de yaşananlardan aklınızda ne kaldı? Sizi bilemem; “sokaktaki” bir yurttaş olarak benim aklımdaysa  çökmüş –“çöktürülmüş”?- kamusal yapı, ✓ hukuksuzluk … ✓ “planlı” plansızlık… ✓ yönetsel karmaşa… ✓ kolaycılık… ✓ fırsatçılık… ✓ acelecilik … ✓ kayırmacılık… ✓ çoğu yandaş yap-satçılara verilen “deprem konutu” yapım işleri… ✓ hâlâ çoğu yaşanamayacak barınma koşulları, yetersiz sağlık hizmetleri ve ✓ tüm bu olumsuzluklara karşın akıl almaz özverileriyle yücelen yurttaşlarımız…

 * https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27deki_depremler_listesi, Erişim 6 Ağustos 2023. 6/17 Ağustos 1999 Marmara Depremi Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye49322860; 12 Ağustos 2019, Erişim 6 Ağustos 2023. Kaynak: https://www.haberturk.com/kahramanmaras-depremine-kadar-kac-saniye-surdu-77-ve-76-lik-deprem-ne-zamansaat-kacta-meydana-geldi-ve-derinligi-kac-3564792/3, 11 Şubat 2023, Erişim 6 Ağustos 2023.

 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Deprem 2 Görünüşe bakılırsa siyasal iktidar ya deprem bölgesinde yaşan yıkımları tüm boyutlarıyla kavrayamamış ya da bu “asrın felaketi” olarak nitelendirdiği yıkımları da “fırsat” olarak değerlendirme çabasında. Yirmi yıldır yapageldiklerine, yapmaya çabaladıklarına, özellikle de deprem bölgesinde altı aydır yaptıklarına bakınca bence ikinci olasılık çok daha güçlü. Siyasal iktidar ile pek sevdiği yapsatçılar deprem bölgesini bir konut yapım alanı, hani şu sıralar pey yaygın söylemle “proje alanı” olarak görüyor. Kısacası siyasal iktidar yine işin kolayına kaçıyor; son derece büyük sorumluluktan en kolay biçimde “sıyırmaya” çabalıyor. Son seçimler de gösterdi ki, siyasal iktidar bunu da başardı (!). Şimdilerdeyse bir yandan iç ve dış yardım paraları bir yandan Dünya Bankası kredisi ile Birleşmiş Milletler hibeleri, “Körfez ülkelerinden” yalvar yakar sağlanan “sıcak paralarla” –“soğuğu” da varmış gibi sanki - ihale edeceği “deprem konutları” yapımına öncelik ve ağırlık verdi. Verdi ama nasıl; ✓ “ben böyle yaparım, yerseniz !” yaklaşımıyla; ✓ tam bir plansızlıkla, ✓ aceleyle, ✓ daha çok yakın gelecekte yapılan seçimlerden kazanımlı çıkma amacıyla, ✓ başka ülkeler ile ülkemizde yakın geçmişte yaşanan büyük depremlerden hemen hemen hiçbir ders çıkarmadan*… Siyasal iktidar karşıtları ise yaptıkları ve yapmadıklarıyla bu “başarıya” katkıda bulundu. Aradan tam altı aydan fazla bir zaman geçti. Deprem sonrasında yaşananları hep birlikte acılar içinde ve öfkeyle, bir yandan da gönüllü kişi ve kuruluşların özverili çabalarını gurur ve umutlanarak izledik. Ancak, “artçı” toplumsal, bireysel acıları ise hâlâ “izliyoruz”; görünüşe bakılırsa bu gidişle daha çoook “izleyeceğiz. Kendi adıma söylüyorum; izlemekle yetinmek zorunda kalmayı içime sindiremiyorum. Siyasal iktidar ile yandaşları hep söylüyor ya, “Asrın Felaketi!” ; evet, yaşadığımız çok büyük bir can ve mal ama aynı zamanda kamu yönetimi yıkımıydı. Oysa söz konusu olan ekolojisiyle, ekonomisiyle, konut ve işyerleriyle, alt yapısıyla, toplumsal ve kültürel değerleriyle birlikte on onbir (?) kentte milyonlarca yurttaşımızın yaşamının tümüyle ya da kısmen yeniden kurulması çünkü. Bu, çok zor da olsa kesinlikle çözümlenmesi, bu süreçte ✓ iyileştirme amaçlı çalışmalarının deprem konutları yapımına indirgenmemesi, ✓ kesinlikle demokratik katılımlı düzeneklerin işletilmesi, ✓ uzun dönemli çok boyutlu planlamaların yapılması, ✓ dünya ve ülke genelindeki değişme ve gelişmelerden soyutlanılmaması gerekiyordu. Ancak, yine olmadı… Öte yandan, söz konusu büyük yıkımın, üzerinde gerektiğince durulmayan ilgili bakanlıklardan yerel yönetimlere, AFAD’ından Kızılay’ına, TV’lerdeki yardım çağrısında söz verdiği bağışı yapmayanına, tam anlamıyla çökertilmiş bir kamu yönetimi boyutu var. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken, başta planlama olmak üzere kamu yönetiminin her bileşeniyle yeniden yapılandırılmasıydı; bu hiç yapılmadı. Yapılanlar ise ağırlıkla deprem bölgesinin yeniden yapılaştırılmasını daha da kolaylaştırmak için gerekli görülen ✓ 6785 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın (8 Şubat 2023) ✓ 126 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin (24 Şubat 2023), ✓ 7452 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Kabul Edilmesine Dair Kanun (10 Nisan 2023) ile ✓ 7456 Sayılı 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’unun (15 Temmuz 2023). * Örneğin, en son 2010 yılında Şili’deki tam 3 dakika süren 8,8 ile Japonya’da 2016 yılındaki 7 şiddetindeki/büyüklüğündeki depremler sırasında ve sonrasında yaşanan ve yapılanlar. (Şili’deki depremden sonrasında yapılanlar için Ek 1’ye bakabilirsiniz). 3 çıkarılması oldu. Peki, bu düzenlemeler en duyarlı kişi ve kuruluşlarca gerektiğince sorgulanıp tartışıldı mı sizce? Bana sorarsanız, hayır; tartışılmadı. Tartışılması gerekiyor(du); on binlerce insanımızın yaşamı ile ülkemizi doğrudan, dolayısıyla da tüm yurttaşlarımızı etkileyen, bundan sonra da etkileyebilecek olan uygulamalar yapılıyor çünkü. Tartışılacağını umuyor ve diliyorum. Anımsayalım… Açıktır ki, büyük depremlerin, su taşkın ve baskınlarının, orman yangınlarının, kuraklıkların çokça yaşandığı ülkemizde böylesi hukuksal düzenlemeler zorunlu olabilir. Üstelik iklim değişikliklerinin söz konusu olumsuzlukların bundan sonra daha da yıkıcı olabileceği öngörülerinin yapıldığı bir dönemde bu zorunluluk daha da büyüyebilir. Kısacası olağandışı gelişmelerin gündeme geldiği dönemlerde “olağanüstü” uygulamalara dayanak olabilecek hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yapılabilir. Böyle yaklaşıldığında 6785 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın yanı sıra Anayasanın 2017 yılında değiştirilen 119. maddesinde; “Cumhurbaşkanı; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.” kuralına yer verilmesi “olağandır”. Ek olarak Anayasanın bu kuralı uyarınca amacı “a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım, b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir.” olan 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu vb bir düzenlemenin yapılması da gerekebilir. Bu noktada, yürürlükte bulunduğu kırk yıl içinde üçü 2000’li yıllarda ve sekizi KHK’larla olmak üzere ondört kez değiştirilen 2935 sayılı yasanın “olağanüstü” siyasal koşulların geçerli olduğu, daha açık bir söyleyişle baskıcı bir dönemde çıkarılmış olduğunun gözden kaçırılmaması gerekiyor: Yasa, söz konusu koşulların bir sonucu olarak son derece antidemokratik, siyasal iktidarların her türlü keyfi uygulamasına dayanak olabilecek bir düzenlemedir. Şimdi belki de diyeceksiniz ki; “- Ne var canım bunda; adı üstünde, ‘olağanüstü hal yasası’!” Evet ama öyle olması gerekmezdi; çok daha demokratik, katılımcı bir düzenleme yapılabilirdi. Haydi dönemin baskıcı koşullarında yapılamadı diyelim. Peki ama çıkarılmasını izleyen kırk yıl boyunca yasa bu doğrultuda dönüştürülemez miydi; bu amaçla kararlı çabalara girilemez miydi? Girilmemiştir ne yazık ki… Bu nedenledir ki siyasal iktidar, her alanda ve gelişme karşısında yaptığı gibi deprem bölgesinde yaşanan çok boyutlu yıkımı bile, üstelik de canlar tümüyle kurtarılmamışken “fırsata dönüştürme” çabasına girebilmiştir. Özellikle 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 7452 ve bu yasaya 7456 sayılı yasayla yapılan eklemeler değerlendirilirken bu gerçekliklerin göz önünde bulundurulması gerekiyor. Öte yandan, yine anımsayacağınız gibi 8 Şubat 2023 günü önce 6785 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’yla “Anayasanın 119 uncu maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde üç ay süreyle “olağanüstü hal ilan edilmesine karar verilmiştir.” 24 Şubat 2023 günüyse 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlanmıştır. İlk maddesinde belirtildiğine göre Kararnamenin amacı, “… 8/2/2023 tarihli ve 6785 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yer alan illerde yerleşme ve yapılaşma hususunda bazı tedbirlerin alınmasıdır.” 4 7452 sayılı yasayla Kararname yasalaştırılmış; 7456 sayılı yasayla da 2. maddesine eklemeler yapılmıştır (Ek 1). Ancak bu arada yasalı yasasız çeşitli uygulamalar sürdürülmüştür. Örneğin yirmi gün gibi çok kısa bir süre içinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı TOKİ ve Gayrimenkul Yatırımcıları Derneği’yle birlikte Kahramanmaraş, Malatya, Osmaniye, Hatay, Adana illeri için ilçeler özelinde belirlenen “proje alanlarını” içeren “Afet Bölgesi Tasarım Alanları Rehberi” hazırlamıştır* . “Rehberde” belirtildiğine göre aralarında Kalyon, Kuzu Grup, Optimal gibi siyasal iktidara yakınlığıyla” tanınan dokuz şirket “yüklenici firma”, altı şirket ise “müellif firma” olarak belirlenmiş; beş ilde toplam 85250 dairenin yapımı bu kuruluşlar arasında üleşilmiştir. Oysa anılan “rehberin” kamuoyuna açıklanmasından birkaç gün önce ilgili bakan da yapılacak ya da yaptırılacak yapıların sayılarını açıklamıştı. Anlaşılabilir gibi değil: bölgede yapılacak konutların yerleri ve sayıları nasıl oluyor da onbeş gün içinde (6-21 Şubat 2023) il il belirlenebildi? Hayret doğrusu; yıkımı yaşayan yurttaşlarımızın en temel gereksinmeleri bile gerektiğince karşılanmamışken bu acelecilik nedendir? But sizce de deyimin tam anlamıyla; “koyun can, kasapsa mal derdinde” tutumu değil midir yazık, çok yazık… Öte yandan, Çizelge 1’de gördüğünüz gibi, altı ay sonra ise deprem bölgesinde yapılacak konut sayısı “yeni” ilgili bakan tarafından üç kat artırılarak açıklandı: Çizelge 1: İlgili Bakanların Açıklamalarına Göre Deprem Bölgesinde Yapılması Öngörülen Yapıların İllere Sayısal Dağılımı İller Açıklama Tarihleri 

                            21 Şubat**  6 Ağustos*** 

Adana                      2500            21021 

Adıyaman              25882            64811 

Diyarbakır               6000            21712 

Elâzığ                      3750            20261 

Gaziantep              18544            41922 

Kahramanmaraş   45670           112414 

Malatya                44770           103019 

Hatay                   40426            254195 

Kilis                        250                3361

 Osmaniye           9550                20502 

Şanlıurfa            3000                 16782 

TOPLAM      200342               680000 

Bu arada belirteyim: İlgili Bakanlığın 6 Ağustos 2023 günü yaptığı açıklamaya göre deprem bölgesinde 680 bin konutun yanı sıra 170 bin de işyeri yapılacakmış ! Yineliyorum: Bu belirlemeler bu denli kısa süreler içinde kimler -hangi birimler?- tarafından nasıl yapıldı acaba? * Artı Gerçek, “Deprem bölgesindeki yapılaşma planı ortaya çıktı: Hükümete yakın şirketler inşa edecek”, https://artigercek.com/guncel/deprem-bolgesindeki-yapilasma-plani-ortaya-cikti-hukumete-yakin-sirketler-insa240656h, 27 Şubat 2023; Erişim 7 Ağustos 2023. (Nedendir bilemiyorum; ne yaptıysam, nerelerde aradıysam bu “rehbere” bir türlü ulaşamadım ne yazık ki.) ** “Deprem bölgesine kaç konut yapılacak? Deprem konutları hangi illere yapılacak? Deprem konutları kaç katlı olacak?”, https://www.haberler.com/haberler/deprem-bolgesine-kac-konut-yapilacak-deprem-15649667- haberi/?ysclid=ll0j12u2vi979314492, 21 Şubat 2023, Erişim 7 Ağustos 2023. *** Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Özhaseki'den deprem konutlarına ilişkin açıklama” https://www.haberturk.com/cevre-sehircilik-ve-iklim-degisikligi-bakani-ozhaseki-den-deprem konutlarına iliskin aciklama-3612389-ekonomi; 6 Ağustos 2023, Erişim 7 Ağustos 2023 5 Haydi gelin “tartışalım” ... “- Neyi tartışacağız; olan olmuş, ölen ölmüş, yapılan yapılmış?” diyenlerden değilsinizdir umarım. Konunun tartışılacak bence pek çok boyutu var. Var da bu boyutları tartışan nedense yok denecek denli az bence… Yıkımın altıncı ayı dolayısıyla -neden, neden illaki “altıncı ayında”? Anlayamıyorum; bu denli biçimci olmak da nereden çıktı - yapılan konuşmalar –“tartışmalar” değil !- ise daha çok bölgede hâlâ çözümlemeyen sağlık, barınma vb sorunlarla sınırlı… İyimser bir değerlendirmeyle varsayalım ki, bu sorunlar da çözümlendi; bölgede, giderek ülkede her şey yoluna girmiş mi olacak? Sözgelimi;  7456 sayılı yasayla eklemeler yapılan 7452 sayılı yasaya dayanılarak yapılan ve yapılacak olan keyfilikler mi önlenmiş,  hukuk dışı iş ve işlemler mi durdurulmuş, ✓ kamu kaynakları verimli mi kullanılmış,  yıkımın bu denli büyük olmasından doğrudan ya da dolaylı olarak sorumlu olanlara hak ettikleri yaptırımlar mı uygulanmış,  “devlet ormanı” sayılan yerlerin, zeytinliklerin, meraların yapılaşması mı engellenmiş, yıkıntı artıklarının rastgele yerlere gerekli önlemler alınmadan yığılmasının yol açtığı ve yol açabileceği sağlık sorunlarının önüne mi geçilmiş, olacak? Tamam, yurttaşlarımızın çoğunluğunun gündemi ekonomik koşullar nedeniyle son derece yoğun. Ancak ben, yıkım bölgesinde yapılanlar ile hiç ya da gerektiğince yapılmayanların çoğunun geri dönülmesi olanaksız ya da çok daha büyük insancıl ve kamusal sorunlara yol açabileceğini düşünüyor, kaygılanıyorum. Bu nedenle de bölgedeki gelişmelerin izlenmesinin, sürekli olarak gündemde tutulmasının, olumsuzluklara yol açabilecek uygulamalara karşı demokratik olarak karşı çıkılmasını zorunlu görüyorum. Doğaldır ki en büyük sorumluluk hâlâ ayakta kalabilen bilim insanlarına, ilgili demokratik kitle örgütlerine, her yanı gönüllemeyle bezenmiş yurttaşlarımıza düşüyor. Bu düşüncelerle tartışılmasını gerekli gördüğüm konulara “giriş” niteliğinde kısa kısa değineceğim. • Başat sorun: Çökertilen kamu yönetimi ve deprem bölgesine özgü bir kamusal örgütlenmeden yoksunluk ! “Bilenler bilir”: AFAD’da 2014 yılında amacı “… afet ve acil durumlara ilişkin müdahale çalışmalarında görev alacak çalışma grupları ve koordinasyon birimlerine ait rolleri ve sorumlulukları tanımlamak ile afet öncesi, sırası ve sonrasındaki müdahale planlamasının temel prensiplerini belirlemek…” olan son derece ayrıntılı TAMP (Türkiye Afet Müdahale Planı) hazırlanmıştır. TAMP, depremler öncesi, sırası ve hemen sonrasında gerektiği gibi yaşama geçirilmiş olsaydı, yıkımın bu denli büyük olmayabileceğini düşünüyorum. Ancak ilginçtir, TAMP, her fırsatta “Türkiye deprem ülkesidir” savını öne sürenler, yanı sıra, ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarca gerektiğince –“hiç”?- tartışılmamıştır. Oysa, tartışılması da yetmez, başta tüm ilgili birimlerin yöneticileri olmak üzere tüm yurttaşlarımızca içselleştirilmesi gerekiyordu. Tartışılan daha çok siyasal iktidarın, ilgili bakanlıklar ile silahlı kuvvetlerin gecikmeli ilk yardım çabaları, AFAD’ın etkinsizliği, daha çok da Kızılay’daki akıldışı – “ahlak dışı”?- uygulamalar oldu. Çok daha ilginci TAMP şimdilerde de tartışılmıyor. Çok merak ediyorum; TAMP’ı duyan, bilen ya da anımsayan var mı acaba? Hazırlık sürecine katılan ya da katkıda bulunanlar ile AFAD’ta hâlâ kalabilmiş birkaç aklı başında uzman anımsayabilir belki; haksızlık etmeyeyim. Öte yandan, belki anımsarsınız: Depremin hemen ertesinde bölgedeki çalışmaların eşgüdümü daha kolay sağlamak amacıyla (!) 29 ilin valisi deprem bölgesindeki ilçelerde görevlendirilmişti* . Ancak TAMP’ta sözü edilen ne “Ulusal Düzeyde Koordinasyon Birimleri” ne de “Yerel Düzeyde Koordinasyon * “29 ilin valisi deprem bölgesinde görevlendirildi: İşte sorumlu oldukları ilçeler”, https://www.yenisafak.com/gundem/29-ilin-valisi-deprem-bolgesinde-gorevlendirildi-iste-sorumlu-olduklari ilceler-4505343?ysclid=ll6lxgfcxl572826672, 6 Şubat 2023, Erişim 9 Ağustos 2023.

 6 Birimleri” de böyle bir görevlendirmeden söz edilmiştir (Sayfa 20 ile 22); bu da özgün bir “model” olsa gerek (!). Bu görevlendirmenin ne denli etkin olduğunu bilmiyorum; araştırdım bu konuda herhangi bir bilgi ya da habere ulaşamadım. Aklıma doğal olarak 1980’li yıllarda gündemde olan “bölge valiliği” uygulaması geldi. Birazcık aranınca bu alanda hızlı bir süreç yaşandığını öğrendim.* Son olarak 1987 yılında çıkarılan 285 sayılı KHK’nin 1. maddesine göre 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 3. maddesinin “b” bendi uyarınca yetkileri “b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde, Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü de aldıktan sonra; Yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan …” edilen sekiz ille sınırlı “bölge valiliği” oluşturulmuştu. İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak etkinlikte bulunacak “bölge valisi” de Bakanlar Kurulu tarafından atanmıştı. Bu noktada GAP (Güney Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı) Başkanlığı’nın da anımsanmasında yarar var: GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı, 1989 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 388 sayılı GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle kurulmuştu. Kuruluşun web sitesinde belirtildiğine göre; “Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamına giren yörelerin süratle kalkındırılması, yatırımların gerçekleştirilmesi için plan, altyapı, ruhsat, konut, sanayi, maden, tarım, enerji, ulaştırma ve diğer hizmetleri yapmak veya yaptırmak, yöre halkının eğitim düzeyini yükseltmek için gerekli tedbirleri almak veya aldırmak, kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlamak üzere, Başbakanlığa bağlı hükmi şahsiyeti haiz ve on beş yıl süreli olarak kurulan Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı; Güneydoğu Anadolu Projesi Yüksek Kurulu ile Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı'ndan (GAP İdaresi Başkanlığı) oluşmuştur.” İzleyen yıllarda kuruluşun hem adı ile yönetsel yapısı değiştirilmiş hem de 4 Ağustos 2023 günü – bu tarihe dikkat !- görev süresi 2028 yılı sonuna değin uzatılmıştır. Şimdi ben diyorum ki, deprem bölgesi özelinde etkinlikte bulunmak üzere böyle ama kesinlikle çok daha demokratik, görev sınırları hem alan hem de işlevsel olarak TBMM tarafından belirlenebilecek bir yönetsel birim kurulmalıdır. Biliyorum, çoğu okur bu öneriyi “olmayacak bir duaya amin” olarak değerlendirip; “- Bu siyasal iktidarla mı?” diyerek ciddiye almayacaktır. Böylesi düşünenler temelde haklıdır: Günümüzü siyasal koşullarında böyle bir önerinin yaşama geçirilmesi bence de, deyim yerindeyse “balığın kavağa çıkması” denli olanaksızdır. Ancak, bu da duyarlı yurttaşlarımız ile demokratik kitle örgütlerinin –“siyasal partilerin”?- demokratik savaşımın öncelikli boyutlarından birisi olarak gündeme alınabilir; dahası alınmalıdır ! • Plan plan plan ! Hep söylüyorum: 2000’li yılların bir özelliği de “bol planlı, programlı, projeli plansızlık” dönemi olmasıdır! Öyle ki, Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmış olmasına karşın bu dönemde ülkesel, bölgesel, sektörel düzeylerde yüzlerce “strateji belgesi”, “program”, “plan”, “eylem planı”, “proje” hazırlanmıştır. Ancak bu belgelerin hemen hemen hiçbirisi gerektiği gibi uygulanmamış; en fazla deyim yerindeyse “vitrin süsü” işlevini görmüştür. Sözgelimi, başta İstanbul Boğazı olmak üzere yaşamsal önemde köprü, otoyol, havaalanı vb büyük ölçekli projeler, deyim yerindeyse “bir gece ansızın” gündeme getirilebilmiştir. Yine bu dönemde planlama etkinlikleri, başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve * Bakar mısınız; ✓ 1982 yılında 2680 sayılı Bölge İdaresinin Yeniden Düzenlenmesi Hakkında Kanun;  1983 yılında bu yasaya dayandırılan 71 sayılı Bölge Valiliği Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile  1984 yılında 3036 sayılı Bölge Valiliği Hakkında 71 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Reddine Dair Kanun,  1987 yılında 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararname  1990 yılındaysa Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 7 Bütçe Başkanlığı olmak üzere “bölge kalkınma idareleri”, “kalkınma ajansları”, ilgili bakanlıklar, yerel yönetimler vb kuruluşlar arasında üleştirilerek bütünselliğini, tutarlılığını, dolayısıyla da yönlendiriciliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Örneğin, 2000’li yıllarda dört kalkınma planı hazırlanmıştır, şimdilerdeyse 2024-2028 döneminde uygulanmak üzere 12. kalkınma planı hazırlanıyor. Tanrı aşkına, söyler misiniz; bu “planları”, hazırlık sürecine katılan uzmanlar dışında kaç kişi biliyor? Daha da önemlisi, bu “planlar” uygulamada ne denli yönlendirici olabilmiştir? Oysa bu “plansızlık” döneminde deprem öncesinde 13- 14 milyon kişinin yaşadığı, 100 bin kilometrekare genişliğinde bir alanda ivedilikle yapılması gerekenlerin başında gerçekçi ve ayrıntılı durum saptamasına dayalı çok boyutlu, tümleşik ve demokratik bir planlama sürecinin işletilmesi geliyordu. İlgili meslek örgütleri ile kimi bilim insanları da bu zorunluluğu ısrarla dile getirmişti. Öyle ki, “zurnanın son deliği” olarak ben bile 27 Şubat 2023 günü paylaştığım “…Sessiz Tartışmalar (GÜNCEL 18)” önermiştim. Ancak siyasal iktidar yine “bildiğini okuyarak” yapılması gerekenleri “deprem konutları” yapımına indirgedi; hem de nasıl; hiçbir planlama dayandırılmaksızın… Bu noktada, AFAD’ı bir yana bırakarak -neden böyle söylüyorum ki, bırakmıyorum işte - soruyorum: Şu sıralar Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın, deprem bölgesindeki dört “kalkınma ajansı” ile üç bölge kalkınma idaresi başkanlığının** deprem bölgesi özelinde herhangi bir planlama çalışması yaptığını bir duyan bilen var mı? Sözgelimi, özgörevini - “misyonunu”- “Afet ve acil durumlara ilişkin süreçlerin etkin yönetimi için gerekli çalışmaları yürütmek, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak ve bu alanda politikalar üretmek”; uzgörüsünü -“vizyonunu”- ise “Afetlere dirençli toplum oluşturmak” olarak açıklayan AFAD’ın ise “böylesi taraklarda asılı bezi” yok; ne zaman olmuştur ki? Öyle ki böylesi koşullarda bırakın bölgesel kalkınma planını bir yana deprem bölgesi özelinde bir “mekânsal strateji planının” hazırlanmasını bile artık olası görmüyorum. Bugüne değin -20 Ağustos 2023- hazırlanmamış olması, bu doğrultuda hiçbir hazırlığın yapılmaması bu öngörümü doğruluyor. Ne yazık ki, bu doğrultuda toplumsal bir istem de yok. Depremli günlerde ilgili meslek örgütlerinin yaptığı tek tük öneriler ise, benzetme yerindeyse “su üzerine yazılmış yazılar” gibi hiç iz bırakmadan gündemden çıktı. Kısacası deprem bölgesi özelinde ivedilikle çok boyutlu, tümleşik ve demokratik bir planlama sürecinin işletilmesi isteminin gündeme getirilmesi gerekiyor. Bu gerek yerine getirilmediğinde yeniden yapılaştırılacak yerler dönemin AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir’in basına da yansıyan şu gülünç yöntemiyle belirleniyor ya da belirlenecek sanırım : * Fırat Kalkınma Ajansı (Malatya, Bingöl, Elâzığ, Tunceli), Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (Van, Bitlis, Hakkâri, Muş), Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı (Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye) ve İpekyolu Kalkınma Ajansı (Gaziantep, Adıyaman, Kilis) ile Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi, Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi ve Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlıkları. AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir: “Bir tanesini Önsen’e yapacağız. Baktık fay hatlarının olmadığı yere; biri Kılılı, biri Çakallı Hasanağa. Bir tanesini de Orhangazi Kürtül. Bir tanesini de Gafarlı’ya yapacağız. Üniversitenin orada 400 dönüm yeri var: 

Kaynak: https://www.diken.com.tr/akpli-vekilin-kentplani-videosu-gundem-oldu-iste-liyakat-iste-biliminisigi/; 20 Şubat 2023, Erişim 10 Ağustos 2023. 8 • 

7452 sayılı yasayla neler yapılabilir? İşte bunlar yapılabilir: Yapılıyor da zaten… Deprem Bölgesindeki illerde hiç başka araziler yokmuşçasına… Daha önce de belirttiğim gibi, 7452 sayılı yasa, 24 Şubat 2023 günü yürürlüğe giren 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin yasalaştırılması amacıyla çıkarılmıştı. 5 maddeden oluşan Kararnamenin, “Yerleşme ve yapılaşma hususunda alınan tedbirler” başlığı altında yer verilen 2. maddesi 14 fıkradan oluşmuştur. Ancak, 10 Nisan 2023 günü çıkarılan 7456 sayılı yasayla 2. maddenin yalnızca ilk iki fıkrasına son derece önemli kimi eklemeler yapıldı* . Bu biçimiyle madde, adı üzerinde, tümüyle deprem konutlarının yapımıyla ilgili. Şimdi de çok kısa ve açık olarak söylüyorum: 7452 sayılı yasa bu içeriğiyle siyasal iktidarın fırsatçılığını, kolaycılığını pekiştirmek ile konut yapımlarını üstlenen yap-satçıların kazanımlarını daha da artırmak dışında hiçbir alanda “hayırlara vesile olamaz” ! Çünkü;  amacı, 1. maddesine göre “Bu Kanunun amacı, 8/2/2023 tarihli ve 6785 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yer alan illerde yerleşme ve yapılaşma hususunda bazı tedbirlerin alınmasıdır.” olarak belirlenmiştir; dolayısıyla deprem bölgesinde yapılması gereken yapılaşma dışındaki yaşamsal önemde çalışmaların yapılabilmesi büyük ölçüde rastlantılara bırakılmıştır;  öngörülen çalışmaların gerektiği gibi -yerinde, zamanında, nitelik ve nicelikte vb- yapılmaması durumunda uygulanacak yaptırımlarla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamıştır;  Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, kendi başına –“resen”- karar verme yetkisi “sınırsız” sayılabilecek denli geniş tutularak bir tür tek bakanlıklı –“bakanlı”?- buyurgan bir yönetsel yapı oluşturulmuştur;  ilgili meslek örgütleri, yerel yönetimler, üniversitelerin ilgili fakülte ve bölümleri vb kurum ve kuruluşun demokratik katılımına dayanan herhangi bir karar ve denetleme düzeneğine yer verilmemiştir;  hiçbir düzlemde ve nitelikte planlama öngörülmemiştir; ✓ kentsel ve kırsal çevre sorunlarının önlenmesine yönelik kurallar getirilmemiştir;  deprembilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün * Belki daha ayrıntılı ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yapabilirsiniz düşüncesiyle bu düzenlemeleri Ek 2’de çizelge olarak düzenledim. 

Kaynak: https://www.kanalmaras.com/kahramanmaras-orman-ve-bitkizenginligi-ile-dikkat-cekiyor?ysclid=lkza5xshji937335603, 15 Aralık 2018, Erişim 6 Ağustos 2023) Kaynak: https://dogruhaber.com.tr/haber/759018-adiyamanda-meralarislah-ediliyor/?ysclid=lkz9iuzs42252267240, 16 Haziran 2021, Erişim 6 Ağustos 2023 Kaynak: https://www.trthaber.com/fotogaleri/kahramanmarasta-112-bin-414-deprem konutu yapilacak/58361.html, (Tarihsiz), Erişim 6 Ağustos 2023)

“Orman” sayılan, otlak olarak kullanılan, tarım yapılandan başka arazi yok mu? “Devlet ormanı” sayılan yerler, mera olarak kullanılan kamu arazileri ile verimli tarım alanları yapılaştırılır…

Kaynak: T24; “TOKİ 3 bin 200 futbol sahası büyüklüğünde ormana deprem konutu yapacak”, https://www.msn.com/tr-tr/haber/gundem/tok%C4%B0-3-bin-200-futbol-sahası büyüklüğünde-ormana-deprem-konutu-yapacak/ tarihsiz, Erişim 11 Ağustos 2023. 

Kaynak: https://dogruhaber.com.tr/haber/759018-adiyamanda-meralarislah-ediliyor/ 16 Haziran 2021, Erişim 6 Ağustos 2023 “Hatay’da kamulaştırma kararıyla Zeytinlikler inşaata açılıyor! “Antakya’ya bağlı Dikmece Mahallesi’nde, içinde onlarca ev, toplamda bir milyonun üzerinde zeytin ağacı ve buğday ekili arazilerin bulunduğu bölgelerin kamulaştırılması için TOKİ tarafından karar alındı. Ancak bu karar, mahalle sakinlerinin büyük tepkisini çekti.” (Kaynak: Nokta Haber , https://noktahaberyorum.com/hataydakamulastirma-karariyla-zeytinlikler-insaata-aciliyor.html; 22 Mayıs 2023; Erişim 12 Ağustos 2023) 9 "Adıyaman-Hatay deprem bölgesi Doğu Anadolu-Ölüdeniz Fay Zonları içerisinde. Bu bölge büyük ölçüde bu aktif fayların etkisi altında. Bu bölgede alışıla gelmiş ihale, müteahhit ve klasik inşaat yapımıyla sorunlarla baş edemeyiz" ** . uyarısı bile dikkate alınmamıştır. Kısacası 7452 sayılı yasayla ✓ ilgili bakanın savladığı gibi “yeni şehirler kurulmuyor”; deyimin tam anlamıyla “kaş yaparken göz çıkarılıyor”; süslenip püslenecek binlerce çok katlı “bina tarlaları” oluşturuluyor; ✓ “devlet ormanı” sayılan yerler, mera olarak kullanılan araziler ile verimli tarım alanları çok daha kolayca yapılaşmaya açılabiliyor; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın “patronluğunda” tek başlı (!) yeni bir kamu yönetimi yapısı oluşturuluyor;  ilgili kamu kurum ve kuruluşların deprem bölgesindeki işlevleri, en iyimser söylemle büyük ölçüde “askıya alınıyor” • 7452 sayılı yasanın 2. maddesi kimlere ve neye yarıyor? Yanıt çok açık:  Siyasal iktidara, somut olarak da  Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile  Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve ✓ “Yandaş” sayılan büyük ölçekli yap-satçı inşaat firmalarına… “- Peki neler zarar görecek”?” derseniz o da çok açık:  “Devlet ormanı” sayılan yerler, mera olarak kullanılan kamu arazileri, tarımsal üretim alanları, ✓ dolayısıyla başta yöredekiler olmak üzere tüm canlı yaşam ! Bakın TOKİ Başkanı, 7452 sayılı yasaya eklemeler yapan 7456 sayılı yasa önerisinin TBMM gündeminde olduğu günlerde muhalefet milletvekillerine yaptığı sunumda neler söylemişti: * “… Hatay'da Antakya ve Defne ilçelerinde 321 dönümlük toplam 65 tescilli zeytinlik arazisi imara açılacak. … Adıyaman'da 7,7 milyon metrekare, Antep'te 562 bin metrekare, Hatay'da 2,9 milyon metrekare, Maraş'ta 4,8 milyon metrekare, Kilis'te 222 bin metrekare, Malatya'da 3 milyon metrekare, Osmaniye'de 502 bin metrekare olmak üzere orman alanı imara açılacak. Diyarbakır, Elazığ, Urfa, Batman, Bingöl, Kayseri, Sivas illerinde de mera alanlarına imar için yasal düzenleme yapılacak. Toplamda tescilli/tescilsiz zeytinlik alanları, mera ve orman alanları toplamda 15 ilde 124 milyon 730 bin metrekare arazi imara açılmış olacak.” Şaşırtıcı mı? Değil kuşkusuz. Peki neden? Aynı kaynakta belirtildiğine göre TOKİ Başkanı ona da açıklık getirmiş: “…zemin olarak en uygun yerlerin bu araziler olduğu ve özellikle Antep ve Hatay'da başka arazi olmadığı…” Demek oluyor ki, deprem bölgesinin en azından Gaziantep –“Antep”?- ile Hatay dışındaki illerinde “zemin olarak” yapılaştırılabilecek “en uygun yerler” varmış Eğer varsa o zaman TOKİ Başkanı’na sormak gerekmez miydi; “- Ne demek, zemin olarak uygun yer yok?”. Gerekmemiş olacak ki TOKİ Başkanı’na böyle bir soru sorulmamıştır. ** “Naci Görür'den deprem bölgesinde inşaat uyarısı: Bölge aktif fayların etkisinde”, 

(Kaynak https://www.karar.com/guncel-haberler/naci-gorurden-deprem-bolgesinde-insaat-uyarisi-muteahhit-yapimiyla1734038, 12 Mart 2023, 13 Ağustos 2023. * Yeşil Gazete: “Deprem bölgesindeki orman ve zeytinlikler torba kanun ile imara açılmak isteniyor.” https://yesilgazete.org/deprem-bolgesindeki-orman-ve-zeytinlikler-torba-kanun-ile-imara-acilmak-isteniyor/ “Deprem bölgesinde zeytinliklere konut projesi”, 12 Temmuz 2023, Erişim 8 Ağustos 2023. 10 Şimdi bu bağlamda izninizle kimi gerçeklikleri anımsatayım: Çizelge 2’de gördüğünüz gibi “devlet ormanı” sayılan yerler ise Gaziantep’te %18, Hatay’da %38, en çok “devlet ormanı” sayılan yerin yapılaştırılacağı Adıyaman’daysa %23’lük paya sahiptir: Çizelge 2: Deprem Bölgesinde “Orman” Sayılan Alan Varlığı Kaynak: Orman Genel Müdürlüğü, Türkiye Orman Varlığı 2020, 2021, Ankara, sayfa 44-45. Bu noktada bir de “- Haydi “devlet ormanı” sayılan yerleri bir yana bırakalım; siyasal iktidar buraları zaten çoktan gözden çıkarmış ama zeytin tarımı yapılan arazilere göz dikmesiymiş…” diyeceğim ama bu da çok anlamsız –“abes”- olacak. Ege ve Akdeniz Bölgelerinde zeytin tarımı yapılan arazilere neler olduğu aklıma geldi çünkü. Ancak TMMO Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı yasa önerisinin TBMM’de tartışılırken şunları söyleyebilmişti:* “… zeytin ağaçlarının taşınması veya yeni zeytinlik tesis edilmesinin taahhüt edilmesi şartıyla, kamu yararının tüm menfaatlerin üzerinde olduğunu bununla birlikte depremzede vatandaşlarımızın 'asrın felaketi'nin birinci derece mağdurları olması hasebiyle devletimizin, tekrarının yaşanması halinde büyük yaralar açılmasını önlemek adına deprem için uygun zeminlerde, depreme dayanıklı iskan alanları oluşturma gayreti ile yaptığı çalışmanın yerinde ve ileriye dönük sorun olmayacağı kanaatinde olduğumuzu belirtmek isterim.” “- Hay senin ‘kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu” genel başkanlığına, orman mühendisliğine…” diyeceğim ama diyemiyorum ne yazık ki; terbiyem izin vermiyor çünkü *** Son söz: Eyyy yaşam; siyasal iktidar “sesini duymuyor” ! Bilim insanlarının, demokratik kitle örgütlerinin değil yap-satçı inşaat firmalarını dinliyor çünkü. Ancak, yaşamın çığlığını duyabilenler ise çoğunlukla deyim yerindeyse “topu taca atmayı” yeğliyor; hiç ya da gerektiğince yapılmayanlardan hareketle siyasal iktidarı eleştirmekle yetiniyor. Kesinlikle haklılar kuşkusuz: Deprem bölgesinde yaşama koşulları bir türlü yeterince insancıllaştırılmadı, insancıllaştırılamadı değil, yineliyorum; insancıllaştırılmadı; kim bilir, belki de insancıllaştırılması hedeflenmedi. Ne mi hedeflendi; bence çok açık: Öncelikle depremzedeler için kalıcı konutların yapılması ! Peki, neden ? Söyledim, yineliyorum: Deprem Bölgesinde geniş anlamda kamu yararına yapılması gerekenlerin gerektiği gibi yapılabilmesi siyasal iktidarın istencine –“keyfine”?- bırakılamayacak denli yaşamsal önem taşıyor. Bu gerçek şimdilerde kavranamayacaksa eğer ne zaman kavranacak? * Patronlar Dünyası, “Deprem bölgesindeki yeşil alanların imara açılmasıyla ilgili kanun teklifi Meclis’te”, https://www.patronlardunyasi.com/haber/Deprem-bolgesindeki-yesil-alanlarin-imara-acilmasiyla-ilgili-kanunteklifi-Meclis-te/283626, 12 Temmuz 2023, Erişim 8 Ağustos 2023 **Fotoğraf: https://www.haber3.com/foto-galeri/haber/sesimi-duyan-var-mi-galeri-4877629?page=66; Erişim 15 Ağustos 2023. İller İl Yüzeyi (Hektar) “Orman” Sayılan Alan (%) İİler İl Yüzeyi (Hektar) “Orman” Sayılan Alan (%) Adana 1.417.417 42 Malatya 1.263.081 15 Adıyaman 731.084 22 Hatay 546.954 38 Diyarbakır 1.516.918 18 Kilis 204.275 13 Elazığ 617.386 19 Osmaniye 331.318 48 Gaziantep 615.842 18 Şanlıurfa 19.197.981 1 Kahramanmaraş 1.433.300 36 Ortalama 27.875.556 24,5 Malatya 1.263.081 15 Türkiye 780.046.444 29,4 * 11 

Ek 1: Ders Çıkarılması Gereken Bir Deneyim Şili'deki 8.8 Büyüklüğündeki Depremin Ardından Yapılan Bu Evlerin Yarısı Neden Yok? Ayşegül Can “Şili” denince aklımıza ilk gelen şeylerden bazıları maalesef ki deprem ve tsunamiler. Zira tarih boyunca ülkede pek çok büyük ve yıkıcı deprem yaşandı. Ancak bu felaketlerden birinden sonra inşa edilen Constitución, birçok açıdan örnek alınasıydı. Yine 27 Şubat 2010 tarihinde yerel saatle 03:34 sularında Şili, yaklaşık 3 dakika boyunca 8.8 büyüklüğündeki depremle sallandı. Depremi ‘yıkıcı bir felakete’ dönüştüren ise depremden 18 dakika sonra gelen tsunamiydi. Depremin yıkamadığını tsunami yıkmış, ülkenin sahil kesimi büyük ölçüde sular altında kalmıştı. Dönemin Başkanı Michelle Bachelet, ölü sayısını 723 olarak açıkladı fakat 800 bin insan etkilenmişti. Maddi hasar ise çok daha büyüktü. 4013 okul, 79 hastane, ve 370 bin ev hasar gördü veya yıkıldı. Deprem ve ardından gelen tsunaminin yarattığı yıkımın maliyeti ise 30 milyar dolardan fazlaydı. • En büyük yıkımı yaşayan şehirlerden biri de Maule bölgesindeki Constitución’dı. Ülke genelindeki yıkımın yaklaşık dörtte biri Constitución’da yaşanmıştı. Bölgedeki insanlar yıkılmış bir şehrin ortasında 5 gün elektriksiz ve 20 gün susuz kalacaktı. Zira boyu 6 metreye kadar ulaşan dalgalar, her şeyi yerle bir etmişti. Constitución’ın nehir kıyısında yer alan La Poza’da neredeyse hiç yıkılmayan bina kalmamıştı. 100’den fazla aile evlerini kaybetmişti. Burada bir an önce aksiyon alınması gerektiği yadsınamaz bir gerçekti. • Şehri yeniden planlamak için hedef 100 gündü ve hemen çalışmaya başlandı. Felaketten hemen önce konut müsteşarı olarak atanan Andrés Iacobelli, henüz koltuğunun keyfini sürememişken zorlu bir görevle karşı karşıya kalmıştı. Özel sektörden destek alınması gerektiğinin farkındaydı. Şehrin en büyük ormancılık firması Arauco ve sosyal konut projelerinde uzman Elemental şirketlerinden arkadaşı olan Alejandro Aravena ile görüştü. Arauco şirketi, "Sürdürülebilir Yeniden İnşa Projesi" (İspanyolca kısaltması PRES) için finansal destek sağlamayı kabul etti. Elemental ise planların aksaksız bir şekilde işlemesini sağlayacak, konut planıyla ilgilenecekti. La Poza ya el birliğiyle yeniden inşa edilecek ya da bölgede yaşayan insanlar başka bir yere yerleştirilecekti. Ancak bu iki ihtimal halkı ikiye böldü; bir kesim La Poza’dan taşınmaya dünden razıyken diğer bir kesim ise nehir bölgesine yakın olan yaşam alanlarından vazgeçmek istemiyordu. • Bu sebeple her şeyden önce halkın güveninin kazanılması gerekiyordu. Zira birçok soru işareti vardı. La Poza’nın yeniden yapılanacağı "PRES" adı verilen projeye toplam 150 milyon dolarlık bütçe ayrılmıştı ve bunun %70’ini devlet karşılıyordu. Özel şirketlerin de projede yer alması ve ortada dönen büyük meblağlar da halk arasında soru işaretlerine sebep oldu. Bu paralar gerçekten amacına uygun harcanacak mıydı? Hükümet ve projede yer alan şirketler, bu endişeyi gidermek adına mümkün olduğunca şeffaf olmak zorundaydı. Bu konuda en büyük adım Elemental aracılığıyla atıldı. • Şehir meydanına bir “açık ev” kuruldu ve projenin detayları adım adım burada sergilenecekti. Herkes bu açık eve gelerek nasıl bir şehir istediğini söyleyebiliyordu. Şehirdeki sorunlar, bizzat içinde yaşayan kişilerden dinleniyordu. Böylece halkın ihtiyaçları net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda halk, düşüncelerine önem verildiğini gördü ve projeyi takip etme fırsatı yakaladı. Elbette bu sayede projeye duyulan güven de arttı. Tsunami bölge için büyük bir riskti fakat halkın büyük bir kısmı ilk kez tsunami gördüğünü söylüyordu. En büyük sorunları ise yağmur yağdığında evlerini su basmasıydı. Bu sebeple proje tsunami, deprem ve sel felaketine karşı önlemler içermeliydi. • Elemental şirketi, La Poza için 3 farklı proje önerisi sundu. Bunlardan ilki; tsunamiden çıkmış, yorgun arazilerin nadasa bırakılmasıydı. Bu, ucuz ve kolay bir yöntemdi ancak insanların arazilerini bırakması ve farklı bir bölgeye yerleştirilmesi gerekiyordu. Büyük bir çoğunluk bu seçeneğe sıcak bakmadı. Sunulan diğer seçenek ise kafalarda soru işaretleri yarattı. La Poza’nın ortasından geçen haliç ile şehir arasına koruyucu bir duvar inşa edilecekti. Ancak bu pek çok açıdan mantıksız geliyordu. Şili'deki felaketten 1 yıl sonra Japonya’da yaşanan tsunami de bunun bir kanıtı oldu. Zira Japonya’ya 13 milyar dolara mal olan duvarlar bile bazı bölgelerde devasa dalgaların önüne geçemedi... 12 Elemental’ın son önerisi ise şehirle deniz arasına bir orman yapmaktı. Böylelikle ağaçlar, dalgaları yavaşlatabilir ve olası hasarı azaltabilirdi. Ülkenin Orrega adasında yaşanan durum, bu fikir için güzel bir referanstı. Nitekim adanın çevresindeki çalılıklar, daha büyük bir hasarın önüne geçmişti. • Bu üç seçenek halkın oylamasına sunuldu. Kazanan Elemental’ın önerdiği son seçenek oldu. La Poza’nın karşısında yer alan Orrego Adası da plana dahil edildi ve La Poza’yla birlikte 20 milyon dolara devlet tarafından kamulaştırıldı. Her ev için yalnızca 10 bin dolarlık bütçe belirlendi. Yani ya evler derme çatma olacaktı ya da başka bir çözüm gerekiyordu. Elemental'ın Şili'de farklı bölgelerde denediği ve başarılı sonuçlar aldığı bir "yarım ev" projesi akıllara geldi. • Elemental'ın Şili'de farklı bölgelerde denediği ve başarılı sonuçlar aldığı bir "yarım ev" projesi kabul edildi ! Elemental şirketinden Alejandro Aravena projeyle ilgili düşüncelerini “Kötü bir ev inşa etmek yerine, iyi bir evin yarısını yapmaya karar verdik.” sözleriyle dile getirdi. Böylelikle 40 metrekarelik; mutfak/oturma odası, bir banyo ve iki yatak odası içeren evler yapılmaya başlandı. Evlerin boş bırakılan diğer yarısı, içinde yaşayan kişiler tarafından diledikleri zaman, isteklerine göre tamamlanabilecekti. Constitución’daki projenin tamalanması 4 yılı aşkın sürdü ancak sonunda halk, doğayla iç içe evlerine yerleşerek rahat bir nefes aldı. Projenin bu kadar uzun sürmesinin sebebi ise "desteklerin zamanla yavaşlaması" olarak açıklandı. Yine de rakip siyasi parti üyesi yöneticiler, halk ve özel şirketler proje için iş birliği halinde çalıştı çünkü böyle olmalıydı. Belediye tarafından onaylanan bir projenin hükümet onayından geçmesi, halk tarafından benimsenmesi ve özel şirketlerin destek olması gerekiyordu. Şili, bu felaketten çok şey öğrendi. Belki de bu "yeniden doğuş" hikayesinden biz de bir şeyler öğrenebiliriz. Kaynaklar: The Guardian, OECD, Los Angeles Times, ResearchGate (Aktarıldığı kaynak; (https://www.webtekno.com/sili-deprem-sonrasi-insa-edilen-yarim-evler-h132560.html02 Mart 2023; Erişim 8 Ağustos 2023)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder