25 Aralık 2019 Çarşamba

Ağaçlandırma-Özel Ağaçlandırma-Doç Dr. Yücel Çağlar


“Ormancılığımızın sorunlarıyla ilgili hiçbir görüş ve öneri üretmeyen, üretilenleri hiç tartışmayan ya da eş-dost birliktelikleri dışında tartışmaktan kaçınan, ürettiklerini paylaşıma sunmayan, “tek ağacı görmekten ormanı göremeyen”, daha çok siyasal iktidara şirin görmeye çabalayan her kesimden meslektaşımın; duyarlılıklarını ve eylemlerini ağaçlara ve “ormanlara” indirgeyen “doğa/çevre/orman korumacısı dostların; ormancıkta olup bitenlerin de ekonomi politik, politik, toplumsal ve kültürel boyutlarını olduğunu görmemek için neredeyse direnen “aydınlarımızın” bilgisine sunuyorum.  Saygılarımla.”  YücelÇağlar
21 Aralık 2019
Merhaba;  Sanıyorum Dünyada ağaçlandırma, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarının ülkemizde olduğu denli hafife alındığı başka bir ülke yoktur. Başka bir söyleyişle; onca deneyim ve bilgi birikimine, son derece başarılı örneklerine karşın, ülkemizde özellikle 1990’dan sonra, orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçları da “çığırından çıktı”. Bu gerçeğin en anlamlı kanıtı, siyasal iktidarın en son “11. Ayın 11’inda, saat 11’de 11 milyon fidan” ya da “Geleceğe Nefes” savsözüyle gerçekleştirdiği “rekorluk” (!) fidan dikme etkinliğidir.  Tam da İzmir’deki büyük orman yangınından hemen sonra gündeme getirilen bu etkinlik ilgili Bakanın başarısızlıklarının gözlerden kaçırılmasına katkıda bulunmaktan başka ne gibi sonuçları olmuştur acaba? İlgili Bakanı anlarım ama ilgili genel müdürlüğün “kraldan çok kralcı” kesilip en masum söyleyişle, böylesine çocuksu bir etkinliğe omuz vermesi aklımın alabileceği bir tutum değil. Ormancılığımız adına utandım doğrusu. Ancak, ilgili genel müdürlüğün ağaçlandırma alanında içinde bulunduğu aymazlık yalnızca bu değil ne yazık ki… Sözgelimi, en son 2012 yılında tümüyle yenden düzenlenen ama 2013 yılında değiştirilen Ağaçlandırma Yönetmeliği, 23 Ekim 2019 günü bir kez daha tümüyle yenilendi ! Şaşırdınız mı? Ben hiç şaşırmadım: Çoğu uygulamasını yasalara dayandıran (!) ama bu yasaları, deyim yerindeyse, “kafasına göre” hazırlayan; yetmeyince “torbalanmış” yasalarla onlarca kez değiştirebilen bir siyasal iktidarın ormancılık alanında da aynı yollara başvurması hiç şaşırtıcı değil çünkü. Ancak, dayanağı olan yasalarda hiçbir değişiklik yapılmamasına karşın, bu yasaların uygulanmasını düzenleyen yönetmeliklerin onlarca kez değiştirilmesinin en masum söylemle işbilmezlikten, aymazlıktan başka bir açıklaması olmasa gerek.  Çünkü yürürlükteki bir yönetmeliğin değiştirilmesine ancak, sözgelimi; İlgili yasal düzenlemeler değiştirilirse ya da   yürürlükteki yönetmelikte eksiklik ya da yanlışlık yahut zorluk olduğu anlaşılırsa gerek duyulabilir. Başka ? Sözgelimi, etkili birileri” (!) yönetmeliğin değiştirilmesini istemiş de olabilir ! Doğrusunu isterseniz ilgili yasalarda, yönetmeliklerde, genelge –“tamim”- ya da bildirgelerde –“tebliğ”- yapılan değişikliklerin sonrasında olup bitenleri anımsayınca bunun küçümsenebilecek bir olasılık olmadığını düşünüyorum. Şimdi şöyle bir düşünün lütfen: 1956 yılında çıkarılmış olmasına karşın günümüzde de yürürlükte bulunan 6831 sayılı Orman Kanunu, bugüne değin tam 40 kez değiştirildi ! Öyle ki, bu değişikliklerin 25’i 2003-2018 döneminde gerçekleştirildi ! Sizin de aklınıza gelmiyor mu: “-Peki, neden ?” Sözgelimi, dünyada, ülkemizde ekolojik koşullar bu değişiklikleri zorunlu kılabilecek denli değişti mi? “- Hadi canım sen de…” diyebilecekler için şöyle bir gerekçe de öne sürebilirim: Ormancılık yönetimindeki beceriksizlikler artık öylesine yaygınlaşmıştır ki, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma gibi uzun dönemli bir etkinlik alanı bile “yaz boz tahtasına” dönüştürülmüştür ! Nedeni ne olursa olsun böylesi bir değişkenliğin ağaçlandırma alanında da sonradan onarılamayacak ekolojik, ekonomik, toplumsal vb yıkımlara yol açabileceğini düşünüyorum. Ancak bu bağlamda tartışılması gereken; en azından bu yıkımlar denli önemli üç konu daha var var: “On yüz bin birinci”    kezdir söylüyorum:  (i) 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ağaçlandırma çalışmalarını düzenleyen, özellikle 57. Maddesi Anayasanın 169. Maddesine;  (ii) Ağaçlandırma Yönetmelikleri hem Anayasanın 169. maddesine, hem de 6831 sayılı yasanın 57. Maddesine;  (iii) en son 2013 yılında düzenlenen 6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma” konulu genelge -“tamim” ise hem Anayasanın 169. Maddesine, hem 6831 sayılı yasanın 57. Maddesine, hem de Ağaçlandırma Yönetmeliklerine  ay-kı-rı-dır ! Yanı sıra, siyasal iktidar, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarını bile bile “ayağa düşürdü” ya, “helal olsun” ! 23 Ekim 2019 günü yürürlüğe konulan Ağaçlandırma Yönetmeliği’yle de bu aykırılıkları ortadan kaldırmadığı gibi yeni yeni sorunları gündeme getirilmiştir. Bugüne değin yine kimseler dert edinmediğine göre bu kez, bu alandaki gelişmeleri “tartışayım”    istedim. Selamlarımla.  Yücel Çağlar
‘ANIMSATMALAR…  Ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturmak amacıyla yapılan ağaçlandırma çalışmaları yalnızca ekolojik ve teknik boyutları olan bir etkinlik alanı mıdır? Hayır, değildir ! Değildir, çünkü, özellikle ülkemizde ekonomi politik dolayısıyla toplumsal, ekonomik ve kültürel boyutları da vardır. Ben bu bağlamda, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarının ekolojik ve teknik boyutlarını, daha doğrusu, sorunlarını tartışmayacağım. Ağaçlandırma uzmanı değilim çünkü. Ama ağaçlandırma uzmanları ile meslek yaşamını ağaçlandırma yaparak geçirenler ya da geçirmeye çalışanlar için ünlü düşün insanımız –“felsefecimiz”- Nermi Uygur’un şu sözlerini anımsatmadan da geçemeyeceğim: 
«<< «Ağaçlandırma»* alanında her yapılabileni yapmaya kalkışmak;
delilik, aptallık, saygısızlık, sevgisizlik,
 cinayet.
“Ağaçlandırma” alanında; yaptığın için,
 yapmadığın için, gereği gibi yapmaktan kaçındığın için,
 yapar görünüp yapmadığın için alçakça sorumlusun hep.>>
 Bense ağırlıkla ilgili hukuksal düzenlemeler, ağırlıkla da ağaçlandırma çalışmalarının ekonomi politik yanı sıra hukuksal boyutlarını ağaçlandırma yönetmelikleri özelinde tartışmaya çalışacağım. Bu çalışmaları düzenleyen Ağaçlandırma Yönetmeliği 23 Ekim 2019 tarihinde yine tümüyle yeniden düzenlendi çünkü. Öyle ki, ağaçlandırma yönetmelikleri, altısı 2003-2019 döneminde olmak üzere tam onbir kez değiştirildi. Değişiklik sıklığına, yanı sıra, gerçekleştirildiği yıllara bakar mısınız: 1987, 1989, 1994, 1996, 1998, 2003, 2004, 2009, 2012, 2013 ve 2019 ! Bu değişiklikler ağaçlandırma gibi uzun dönemli bir etkinlik alanında da yapılıyorsa eğer, ortada önemli bir sorun var demektir; sizce de öyle değil mi? Bence, var; üstelik de yalnızca bir değil, benim bile akıl edebildiğim onlarca sorun. Öyleyse, gelin “tartışalım”**. *** Yine oldukça uzun bir anımsatma yapacağım. Tümüyle yenden düzenlenip 23 Ekim 2019 günü yürürlüğe konulan Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin tek başına ele alınıp tartışılmasını yöntemsel olarak doğru bulmuyorum. Bu yönetmelik de, söylem yerindeyse, “bir gece ansızın” ya da “durup dururken” gündeme gelmedi çünkü.  Öte yandan; ağaçlandırma yönetmelikleri 2003-2019 döneminde beş kez kısmen ya da tümüyle yeniden düzenlenmiştir. Bence yalnızca bu bile, ülkemizde hukuksal düzenleme alanında da yaşanan, giderek yaygınlaşan savrukluğun, keyfiliğin, kimi sınıf ve kesimlere yönelik kayırmacılığın boyutlarını açıklıkla ortaya koymaya yetiyor. Bu bağlamda gözden kaçırılmaması gereken başka bir geçeklik daha var: Özelleştirmeci uygulamalar ülkemizde de öylesine yaygınlaştı ki, sonunda devlet ormancılığı ile “devlet ormanı” sayılan araziler bile bu gelişmelerden kaçınamadı. “Kaçınamadı”, gerçekte, sözün gelişi bir söylem; bu doğrultuda etkili bir çaba mı gösterildi de kaçınılamadı? Dedidiğinizi duyar gibiyim; kesinlikle haklısınız: Hemen hemen hiç çaba gösterilmedi, dahası, bu süreçten yararlanma çabaları baskın çıktı. Bu süreçte beni en çok şaşırtan ise Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM), somut olarak da OGM’deki özellikle “devletçi” çalışanların kolay teslimiyetleri oldu.  Öyle ki, OGM’nin özellikle “devlet ormanı” sayılan arazilerdeki orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları bile özelleştirmeci düzenleme ve uygulamalardan kurtulamadı. Ancak özellikle son yirmi yirmibeş yılda öyle hüzün verici, kimileyin ise gülünç beceriksizlikler, akıldışılıklar, keyfilikler yaşandı ki sonuçları çok uzun zaman geçtikten sonra alınabilen ağaçlandırma gibi bir alan bile yaz-boz tahtasına dönüştürülebildi. Bu nedenle de ağaçlandırma yönetmeliklerinde yapılan değişikliklerin bu bütünsellik içinde tartışılması yöntemsel bir zorunluluk oluyor. *** Nedendir, anlayamıyorum: Ülkemizde ağaçlandırma yapmak, yurttaşlarımızın çoğunluğunun neredeyse “genetik” sayılabilecek kültürel ve davranışsal özelliklerinden birisidir. Sanırım; yurdumuzun geniş bir kısmının orman ekosistemi sayılabilecek denli yoğunluğa ve yaygınlığa sahip ağaçlıklı alanların yeterli – ölçütü ne, bilmiyorum !- olmaması,  şiddetli toprak aşınım ve taşınımının önlenememesi; taşkınları  ve büyük acılara yol açması vb  olumsuzluklar böylesi bir duyarlılığa yol açmış olabilir. Nedeni ne olursa olsun, yurttaşlarımızın ağaçlandırma çalışmalarına katkıda bulunma ya da katılma isteği sevindiricidir kuşkusuz. Bana sorarsanız sorun, bu duyarlılığı iyi değerlendirmek, ki bence gerektiğince değerlendirilemiyor. Siyasal iktidarın, en son, sözgelimi; 2008-2012 döneminde yaşama geçirmek üzere hazırladığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı ile uygulama sonuçları, yanı sıra, en son Kasım 2019da 11. ayın 11inde, saat 11’de 11 milyon fidan” çağrısıyla düzenlediği “Geleceğe Nefes” başlıklı etkinlik  bu gerçeği açıklıkla ortaya koyuyor bence. AKP de, öncülleri gibi, deyim yerindeyse “ürküttüğü kurbağaya değmeyen” popülizmlerden olabildiğince yararlanmaya çalışıyor; hepsi bu ! Hakkını vermek gerek; daha önce bu alanda hiçbir siyasal iktidar AKP denli başarılı olamamıştır sanırım. Kitle iletişim araçlarının tümüne yakınını kendi “basın bürosuna” dönüştüren AKP, bu yöneliminin kamusal maliyetlerini kendine sorun edinmemiştir. Bu kapsamda yurttaşlarımızın ağaç, orman ekosistemi, ağaçlandırma tutkusu ise siyasal iktidarın bu türden yönelimlerini daha da kolaylaştırıyor. Ancak, AKP’nin bu tutumu yalnızca “popülizm” tutkusundan kaynaklanmıyor kuşkusuz: Pekiştirmeye çalıştığı ekonomi politik düzen ile bu düzenin gerektirdiği ekonomi politikaları AKP’yi her türden kamusal varlık ile hizmet alanlarını metalaştırıp özelleştirilmeye yöneltmiştir. Bu süreçte ülkemizdeki son derece geniş ve nitelikli kamusal arazi varlığı AKP için bir “nimet” olmuştur. Sözgelimi, bu doğrultudaki hukuksal düzenleme ve uygulamaların göreceli olarak en yoğun biçimde yaşandığı alanlardan birisi de “devlet ormanı” sayılan araziler olmuştur. Öyle ki, AKP henüz hükümet oluşunun ilk aylarında “2B arazilerini” satmak için her yola başvurmuştu. Üstelik, bunu başaramayınca Anayasanın 169. Maddesini değiştirmeye bile kalkışmıştı. Bu kalkışmasında da başarılı olamayınca çareyi 6831 sayılı Orman Kanunu 2003-2018 döneminde 25, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nu se 14 kez değiştirmekte bulmuş; aynı amaçlarla çok sayıda yeni yasa çıkarmıştır. Öte yandan; ormancılıkta kararların uzun dönemli olması, zorunludur. Ayrıca alınan kararlar doğrultusunda yapılan uygulamaların sonuçları ancak uzun dönemde alınabilir. Dolayısıyla; bu kararlara ve uygulamalara dayanak olan hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin sıkça değiştirilmemesi zorunludur. Ne var ki, özellikle 1980’den sonra, bu gerekleri hemen hemen hiç yerine getirilmemiştir. 2000’den sonra ise durum çığırından çıkmış; özellikle hukuksal düzenlemeler ormancılık alanında da akıl almaz bir aymazlıkla (!) sürekli olarak değiştirilmiştir. Açıktır ki, bu değişiklikler de, temelde, siyasal iktidarın yukarıda çok kısa olarak değindiğim ekonomi politik, dolayısıyla ekonomi politikalarının bir ürünüdür. Öyle ki, siyasal iktidar, yurttaşlarımızın ağaçlandırma çalışmalarına yönelik duyarlılığını da bu doğrultuda kullanma çabası içinde olmuştur.  Bu nedenlerle ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarıyla doğrudan ilgili hukuksal düzenlemeler de sıkça değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin başlıcalarını şöylece sıralayabilirim:
* Dizelerin özgün biçiminde “ağaçlandırma” sözcüğünü yerine “teknikte” sözcüğü vardı. Hoş görebileceğine inanarak Nermi Uygur’u sevgiyle ve saygıyla anıyorum. ** Kimi okurlar “…Sessiz Tartışmalar”ın çok uzun olduğundan, dipnotların çokluğundan yakınıyor. Bence de haksız sayılmazlar ama “mazeretim var”: Daha önce de belirtmiştim: Bu, öngördüğüm hedef kitlenin bilgisel yönden ayrışık –“heterojen”- olmasından kaynaklanan bir zorunluluk. Ayrıca, çokça yineleme pahasına da olsa özellikle kimi ormancılık kavramları ile terimlerine, teknik uygulamaları ile ilgili önceki ve yürürlükteki hukuksal düzenlemelere göndermelerin, kısa açıklamaların yararlı olacağını düşünüyorum. Bu yüzden “çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür diliyorum”  
1)      Yasal Düzenlemeler:
 Biliyorsunuz Anayasamızın 2. Maddesine göre; “Türkiye Cumhuriyeti, … bir hukuk Devletidir.” Artık gerçekten de öyle midir dersiniz? Bana sorarsanız, en azından artık değildir ve “yasa ya da KHK devleti” daha gerçekçi bir niteleme olacaktır. Çok merak ediyorum: Gezegenimizde bunca yasal düzenlemenin bulunduğu, yanı sıra, bu denli de yasa değişikliğinin yapıldığı başka bir ülke var mıdır acaba? Yoktur sanırım. Bu durum ormancılık alanı için de geçerlidir. Bu çokluktan, yanı sıra, değişkenlikten ağaçlandırma etkinlikleri de payını almıştır.
 Osmanlı Devleti’nde yerel düzeyde yapılan ağaçlandırma çalışmaları ancak 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra giderek kurumsallaşmıştır. Bu alandaki ilk kapsamlı düzenleme ve uygulamalar ise, 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Orman Kanunu’yla başlamıştır. Düşünüz; bu yasanın 71-87. Maddeleri yalnızca ağaçlandırma çalışmalarına ayrılmıştır. Bu maddelerden kimilerinin anımsanmasında yarar var bence:
 Madde 77 — Orman Umum Müdürlüğü Devlet ormanlarının vasıflarını yükseltmek ve mevcut yaylak, kışlak ve mer'a haklarının istimaline halel vermemek şartile orman sınırları içindeki açık yangın görmüş ve seyrekleşmiş kısımları ağaçlandırmak vazifesile mükelleftir.
Madde 78 — Orman mefhumu dışında kalan yerlerde Devletin her hangi bir dairesi tarafından yeniden orman yetiştirilmesine lüzum gösterilirse buna Vekiller Heyetince karar verildikten sonra istimlâk ve tesis masrafları alâkalı daireye aid olmak üzere Orman Umum Müdürlüğünce hazırlanacak ve Ziraat Vekâletince tasdik edilecek ağaçlandırma plânlarına göre o yerler orman idaresi tarafından ağaçlandırılır ve buralar orman sicilline alınarak hasılatı bakım masrafına karşılık olmak üzere orman idaresine bırakılır.
Madde 80 — Muayyen bir ormanı olmayan ve muhiti itibarile ağaçsız olan mıntıkalardaki köy ve belediyeler kendi hudutları içinde en az beş hektar vüsatinde bir orman yetiştirmekle mükelleftirler.”
İzleyen yıllarda “orman” sayılan yerlerin tümüne yakın bir kısmı devletleştirilmiştir. Giderek “devlet ormanı” sayılan yerlerin devlet tarafından korunması, iyileştirilmesi, işletilmesi ile özel mülk “orman” sayılan yerlerin de devletin gözetiminde yönetilmesi Anayasal bir zorunluluk olmuştur. Dolayısıyla, Anayasanın 169. Maddesinde  “…orman sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.”  “Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir.”  kurallarına yer verilmiştir. Anayasanın 46. Maddesiyle ise “yeni ormanların yetiştirilmesi” amacıyla kamulaştırma yapılması da olanaklı kılınmıştır. Böylece ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarıyla doğrudan ilgili son derece kapsamlı hukuksal düzenleme alt yapısı oluşturulmuştur.
6831 sayılı Orman Kanunu: 1956 yılında yürürlüğe giren Yasanın 57-67. Maddeleri tümüyle ağaçlandırma konusuna ayrılmıştır. En son 1986 yılında çıkarılan 3302 sayılı yasayla değiştirilen 57. Maddenin göreceli olarak daha önemli gördüğüm kurallarını şöylece özetleyebilirim:
(i)                  “Orman sahasını artırmak maksadıyla,  orman sınırları içinde yangın ve çeşitli sebeplerle meydana gelmiş açıklıklarda;  verimsiz, vasıfları bozulmuş ve amenajman planlarında toprak muhafaza karakteri taşımadığı halde muhafazaya ayrılmış orman alanları” ile,  Devlete ait olup orman yetişme muhiti şartları bakımından elverişli olan yerlerde;  köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişiler tarafından Orman Genel Müdürlüğünce uygun görülecek planlara göre ağaçlandırma yapılabilir.  Köy, kasaba ve şehirler civarında Devlete veya diğer kamu tüzelkişilerine ait arazilerle gerekli şartlar bulunduğu ve ilgili kuruluşların talebi olduğu veya muvafakatleri alındığı takdirde bu kuruluşlarca tesis edilmek ve bakılmak şartıyla orman idaresince ağaçlandırmalar yapılabilir. Bu yerler için lüzumlu fidan ile ağaçlandırma planları ve ağaçlandırma ile ilgili yardımlar bedelsiz sağlanabilir. Ağaçlandırılan sahayı orman halinde koruyup idame ettirmeyenlerden izin hakları geri alınır.  İmar ihya çalışması yapılacak bozuk koru ve bozuk baltalık ormanların da bu fıkra hükümleri uygulanır.
Mülkiyeti hazinede kalmak üzere bu ağaçlandırma sonucu meydana gelecek ormandan faydalanma usulü, bu Kanunda yer alan hususi ormanlara ait hükümler göre yürütülür.  Bozuk ormanlardan çıkacak her nevi orman emvali, üretim, taşıma ve diğer giderler kendilerine ait olmak üzere bu sahaları boşaltıp ağaçlandıracaklara tarife bedeli üzerinden pazar satışı olarak verilir.”
 Ne yazık ki, işbilmez -ya da pek “uyanık”?- bir meslektaşımın önayak olduğu ancak ilgili meslek örgütlerinin “üç maymunları” anımsatan duyarsızlıkları nedeniyle kolayca gerçekleştirilen bu düzenlemeleri son derece önemsiyorum. Bu nedenle, yıllarca öne sürdüğüm tezlerin kimilerini bu bağlamda da yineleyeceğim; umarım hoş görürsünüz:
Madde orman sahasını artırmak maksadıyla düzenlenmiştir. Açıktır ki bu düzenleme ancak hukuksal olarak orman sayılmayan ancak sayılması gerekli görülen yerlerde yapılacak orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırmalarla yaşama geçirilebilir. Oysa, Maddenin izleyen tümceciğinde “orman sınırları içinde” yapılacak ağaçlandırma çalışmalarından da söz ediliyor. Bu, Maddenin başında yer verilen “orman sahasını artırmak maksadıyla…” amacıyla bağdaşmıyor. Bu noktada denilebilecektir ki; 
“-  İyi ama hukuksal olarak orman sayılan arazilerde çeşitli nedenlerle orman ekosistemi bulunmaya yerler de var; yasada sözü edilen yerler, bu gibi boşluklardır!” Bu düşüncede olanlara söyleyebileceğim şunlar olacaktır: (i) Bu gibi “boşluklar” doğal olabilir, ki bunlar ekolojik yönden orman ekosistemlerinin en az ağaçlıklı yerleri denli önemlidir; ağaçlandırılmaması gerekir. (ii) Bu boşluklar orman ya da maki ekosistemlerinin yanması, böcek ya da mantar kurutması yahut insanların çeşitli amaçlarla yok etmesi vb nedenlerle ormansızlaşması sonucu da oluşmuş olabilir. Ancak, Maddede bu gibi yerler zaten sayılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, yasa koyucu, bu düzenlemeyi yaparken, hukuksal olarak “orman” sayılabilecek yerlerin genişletilmesini amaçlamıştır*. Maddeye göre, maddede sayılan yerlerde ağaçlandırma yapılması gerekiyor. Öyle ki, ağaçlandırma çalışmalarının da orman sahasını artırmak maksadıyla”, dolayısıyla orman ekosistemi oluşturma amacıyla yapılması zorunlu kılınmıştır. Oysa, Ağaçlandırma Yönetmelikleri, daha çok da ilgili genelgelerle devlet ormanı” sayılan arazilerdeki maki, yanı sıra, “bozuk” ya da “verimsiz” yahut “boşluklu kapalı” sayılan yaşlı, doğal orman ekosistemleri kaldırılarak yerlerinde özel, örneğin “tıbbi ve aromatik bitki” yetiştiriciliği ile cevizlik, kestanelik, bademlik, zeytinlik vb oluşturulması da olanaklı kılınmıştır.  “…köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişilerin” “özel ağaçlandırma” ile “özel imar ihya”, daha açık bir söyleyişle de zeytincilik, kestanecilik, bademcilik, cevizcilik yapabilecekleri hukuksal olarak “devlet ormanı” sayılan yerler arasında “yangın… sebebiyle… meydana gelmiş açıklıklar…” da sayılmıştır. Bu, açıktır ki, orman ya da maki ekosistemlerinde yangın çıkarma eylemlerini özendirebilecek bir düzenlemedir. Demek oluyor ki, dönemin siyasal iktidarın, daha çok da yandaşı teknokratların gözleri o denli kararmıştır ki, böylesi bir olasılığı bile göze alabilmiştir. Köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişilerin Maddede sayılan yerlerdeki “özel ağaçlandırma ile “özel imar-ihya çalışmalarının Orman Genel Müdürlüğünce uygun görülecek planlara göre yapılması gerekli kılınmıştır. Oysa OGM, “özel ağaçlandırmacıları” yönlendirecek planlama çalışmaları yapmıyor.  Burada geçen “planlama” çalışması, uygulamada, tekil “projeler”
* Durun durun; bu iyimser yorumu hemen benimsemeyin: Önce dönemin siyasa koşullarını bir anımsayalım: Turgut Özel dönemidir. Bu dönemde özelleştirmeler gündemdedir. Özel gibi bir özelleştirmecinin “devlet ormanı” sayılan arazilerin genişliğinin, özellikle de devlet ormancılığı düzeninin sağladığı olanakları gözden kaçırabileceğini düşünülemez kuskusuz; bir de onun kamu harcamalarını olabildiğince azaltma çabalarını… Özel, bu koşullarda ağaçlandırma gibi yüksek maliyetli harcamaları en aza indirilmesini hedeflemiş de olabilir; ne derler, “günahı boynuna”! Bu yolu açan 1986 yılında, 6831 sayılı Orman Kanunu’nu değiştiren 3302 sayılı yasadır. Yasanın gerekçesine ulaşamadım. Ancak, 3302 sayılı yasanın içeriği, tüm bu olasılıkların hiç de az olmadığını düşündürtüyor. “Özel ağaçlandırma” çalışmaları da 1986 yılında gündeme gelmiş; bu yıl ancak 264 hektarda “özel ağaçlandırma” yapılabilmiş; bu miktar Ağaçlandırma Yönetmeliği 1987 yılında tümüyle yenilendikten sonra önce 719 hektara; 1989 yılında Ağaçlandırma Fonu Yönetmeliği çıkarıldıktan, Ağaçlandırma Yönetmeliği de bir kez daha tümüyle değiştirildikten sonra, 1991 yılında ise 925 hektara çıkmıştır.
olarak yapılıyor. Dolayısıyla, özellikle “devlet ormanı” sayılan yerlerde yapılacak ağaçlandırma çalışmalarının amaç, yersel, zamanlama, teknik vb yönlerden tümleşik olabilmesi rastlantılara kalıyor. Ek olarak, Yasanın 58. Maddesindeki; “Orman rejimine dahil veya yeniden orman tesis edilecek yerlerde havza bazında yapılacak ağaçlandırma, erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, ekosistemlerin korunup geliştirilmesi ve havzada yaşayan insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi faaliyetleri, Çevre ve Orman Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kuruluşlarla birlikte hazırlanan entegre projeler halinde uygulanır.” kuralı da uygulanmıyor.  Maddeye göre; Mülkiyeti hazinede kalmak üzere bu ağaçlandırma sonucu meydana gelecek ormandan faydalanma usulü, bu Kanunda yer alan hususi ormanlara ait hükümler göre yürütülür.” Bu Anayasanın 169. Maddesindeki; “Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.” kuralına aykırıdır.  Öte yandan, Yasanın 59. Maddesine göre; “Kendi arazilerinde ağaçlandırma yapmak isteyen gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilere, sahipleri tarafından talep edildiği takdirde; plan ve proje yapımında ve bunların uygulamalarında, orman idaresince teknik yardım yapılabilir, plan ve projeleri Orman Genel Müdürlüğünce tasdik edilmiş sahaların fidan ihtiyaçları parasız karşılanır. Bunlar hakkında hususi ormanlara ilişkin hükümler uygulanır.” Açıktır ki bu, gerektiğince uygulandığında olumlanabilecek bir düzenlemedir. Sorun ise bu uygulamanın kimler tarafından ne denli ve nasıl yapıldığıdır. Ne yazık ki, bu sorunun yanıtlandığı bir araştırmanın yapılıp yapılmadığını en azından ben bilmiyorum. Duyumlarım ise, çoğunlukla düzenlemenin gerektiğince uygulanmadığı yönündedir. Ek olarak, 2011 yılında çıkarılan 6111 sayılı yasayla getirilen Ek Madde 12’ye göre ise; “Bozuk veya verimsiz orman alanları; ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışmalarına konu edilir. Bu alanlarda; mevcut türlerden gerekenler korunur, aşılanır ve/veya rehabilite edilir. Ayrıca orman içi boşluk alanlar, bölgede doğal olarak yetişen türlerle ekim, dikim ve aşılama suretiyle imar-ihya ve/veya rehabilite edilerek doldurulur. Ağaçlandırılan, erozyon kontrolü yapılan, imarihya ve rehabilite edilen sahalardan elde edilen odun dışı orman ürünleri; öncelikle bu sahaların bakımını gerçekleştiren köy tüzel kişiliklerine, tarımsal kalkınma kooperatiflerine, 5200 sayılı Kanunla kurulmuş üretici birlikleri ve birliklere ve/veya yöre halkına tarife bedeli ile verilebilir.”  olanağı getirilmiştir. Bu düzenleme, ülkemizdeki;  devlet ormanı” sayılan yerlerdeki ““bozuk veya verimsiz orman sayılan maki ve orman ekosistemleri ile  çevrelerindeki orman ekosistemlerinin, özellikle de yabanıl yaşamın varlığını sürdürebilmesi için  yaşamsal önemde ekolojik işlevler görebilen “orman içi boşluk alanların”  hem gerçek ve özel kişilerin hem de “bizzat” OGM tarafından meyveliklere, zeytinliklere dönüştürülmesine yol açmıştır. Oysa, en son 2011 yılında çıkarılan 645, 648 ile 657 sayılı KHK’larla düzenlenen 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’da OGM’ye böyle bir görev verilmemiştir. Sözgelimi, 3234 sayılı yasanın 645 sayılı KHK’yla yeniden düzenlenen 2. Maddesinin “i” fıkrasında yer verilen; “…Devlet ormanları içinde ve bitişiğinde oturan köylüleri ayni ve nakdi yardım kaynaklarıyla desteklemek, orman-halk ilişkilerini geliştirmek ve bu konuda her türlü tedbiri almak,” görevinin söz konusu uygulamalara dayanak olamayacağı açıktır. Böyleyken OGM; 2015 yılında 5000 Köye 5000 Orman savsözüyle yaptığı çalışmalarla devlet ormanı” sayılan yerlerden yararlanmanın özelleştirilmesine yeni bir boyut kazandırmıştır (Ek 1). Yabani Zeytin Delice Rehabilitasyonu Eylem Planı, 2015-2019 hazırlayarak özellikle maki ekosistemlerini, bileşenlerinden birisi olan deliceleri -yabanıl zeytinleri- aşılayarak ya aşılatarak zeytinliklere dönüştürüp köy tüzel kişiliklerine, tarımsal kalkınma kooperatiflerine, 5200 sayılı Kanunla kurulmuş üretici birlikleri ve birliklere ve/veya yöre halkının” kullanımına bırakmıştır (Ek 2). 
Şimdi “on yüz bin ikinci”    kez kısaca söylemek istiyorum: Özel ve tüzel kişi ve kuruluşların Devlet ormanı” sayılan yerlerde ne amaçla olursa olsun ağaçlandırma yapıp yararlanması, bu yerlerden yararlanmanın özelleştirilmesidir. Bu, Anayasanın 169. Maddesine aykırıdır ! Özel ve tüzel kişi ve kuruluşların, yanı sıra, OGMnin bozuk ya da verimsiz yahut boşluklu kapalı” sayılan maki ve orman ekosistemleri içinde oluşturdukları meyvelikler ve zeytinlikler hem bu ekosistemlere olumsuz etkilerde bulunabilecek hem de orman işletmelerinin etkenlik düzeyini düşürebilecektir ! Hiçbir planlamaya dayanmayan, yalnızca istenildiğinde ya da daha doğru bir söyleyişle keyfi olarak revize edilebilen projelerle yürütülen uygulamalar devlet ormanı” sayılan yerlerin yönetiminde kentsel arazilerin kullanımında yaşananlardan çok daha büyük yönetsel karmaşalara, yanı sıra, söz konusu arazilerin “yağma” edilmesine yol açabilecektir. Ne var ki, bu olasılıklar yalnızca 6831 sayılı Orman Kanunu’yla da sınırlı değildir. (ii)  4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu: Belirlemelere göre ülkemiz yüzölçümünün %60,3’ünde “çok hafif”, %19,1’ünde “hafif”, %8’inde orta, %6’sında “şiddetli”, %7’sinde “çok şiddetli” olarak toprak aşınımı ve taşınımı oluyor. Öyle ki, ülkemizde yer değiştiren toprağın %39’u tarım, %4,2’si “orman”, %53,7’si mera olarak kullanılan arazilerde yaşanıyor*. Bu nedenle, ağaçlandırma ve toprak aşınımı ile taşınımını önlemek ülkemizde de yaşamsal önem taşıyor. Dolayısıyla 1995 yılında TEMA’nın oluşturduğu kamuoyunun da etkisiyle çıkarılan 4122 sayılı yasa, ilk bakışta, olumlanabilir. Ancak Yasanın amacının açıklandığı 1. Maddesi yakından incelendiğinde bu görünümün pek de gerçekçi olduğu söylenebilir.  Madde şöyle: “Devlet ormanlarında, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki arazilerde, göl ve akarsu kenarlarında, tüzel kişilerin mülkiyet ve tasarrufundaki arazilerde, orman sahasını ve ağaç servetini çoğaltmak, toprak, su ve bitki arasında bozulan dengeyi kurmak, geliştirmek ve çevre değerlerini korumak maksadıyla, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına ait esas ve usulleri düzenlemektir.” 2. Maddesiyse, yine ilk görünüşte, yasanın 6831 sayılı yasanın 57. Maddesine koşut olarak düzenlendiği izlenimi veriyor: “Orman sınırları içindeki; yangın hariç çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan açıklıklarda, amenajman planlarının ağaçlandırmaya ayırdığı sahalarda, Orman Bakanlığınca belirlenecek esaslar ve önceliklere göre ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapılmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilere bedelsiz izin verilebilir.”  Gördüğünüz gibi, Maddede “yangın” nedeniyle oluşmuş açıklıklar kapsam dışında tutulmuştur. Oysa, anımsayacaksınız; 6831 sayılı yasanın 57. Maddesinde “köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişiler” “orman sınırları içinde” yangın dolayısıyla meydana gelmiş açıklıklarda da ağaçlandırma yapması olanaklı kılınmıştır. Aradan on yıl bile geçmeden birbirleriyle bu denli önemli çelişkiler taşıyan iki yasal düzenlemenin yapılması, ülkemize özgü bir özensizlik (?) olsa gerek. Öte yandan 4122 sayılı yasanın bence en ilginç yanı, deyim yerindeyse, “olmayacak duaya amin” bir düzenleme olmasıdır: Yasanın 4. Maddesinde  “Kendilerine ait arazilerde veya tahsis yapılan, izin verilen, irtifak hakkı tesis edilen sahalarda; bu Kanun kapsamında ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliğine katılacak kamu kurum ve kuruluşları ile tüzel kişiler ve yapacakları işler”  Bu kapsamda ülkemizdeki tüm kurum ve kuruluşlara kesinlikle yerine getiremeyecekleri ağaçlandırma ile “erozyon kontrolü” yükümlülükleri getirilmiştir.  Zaten, kapsama alınan kurum ve kuruluşlar da bu yükümlülüklerini yerine getirememiştir. Oysa, Yasa henüz taslak iken, TBMM’de görüşülürken ve sonrasında her fırsatta yasanın bu özelliğine dikkat çekmeye çalışmıştım; anlaşılan, gerektiğince çekememişim. Dahası, ormancılık meslek örgütlerinin, yanı sıra, orman fakültelerinin bile desteklediği Yasanın uygulanması, 2007 yılına değin kimsenin aklına gelmedi. Oysa Yasa, uygulamada orman mühendisliği hizmetini bile gereksizleştirebilecek düzenlemeler içeriyordu. Neyse ki siyasal iktidar, 2007 yılında, 2008-2012 döneminde yaşama geçirilmek üzere Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı’nı hazırladı da Yasanın uygulanması gündeme geldi. İlginçtir, Eylem Planı’nda Yasanın 4. Maddesinde tek tek sayılan kurum ve kuruluşların bu Maddede sayılan yükümlülüklerine ilişkin somut hedeflere yer verilmedi. Dolayısıyla, Yasanın gerekli gördüğü çalışmalar yine yapılmamış; Yasanın yükümlü kıldığı kurumlar ile kuruluşlar toplam 20,6 milyon TL parasal katkı sağlamakla yetinmiştir. Çalışmaların büyük bir kısmını ise yine Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, başta OGM olmak üzere ilgili kamu kuruluşları yapmıştır. Sözgelimi, gerçekleştirilebildiği öne sürülen 2,4 milyon hektar arazideki çalışmaların alan genişliği olarak %94,6’sını Çevre ve Orman Bakanlığı yapmıştır. Üstelik, bu çalışmaların %72,1’i de yine OGM’nin yaptığı “bozuk” ya da verimsiz sayılan orman ekosistemlerinin iyileştirilmesi –“rehabilitasyon”-amacına yönelik olmuştur. (iii) 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu Madde 8/1: Biliyorsunuz, ülkemizde turizm etkinlikleri Ege ile Akdeniz Bölgelerinin kıyılarında yoğunlaşıyor. Öyle ki, kitle turizminin yol açtığı büyük ölçekli konaklama yerlerinin çoğu bu bölgelerde. Bu bölgelerdeki kıyılar ise çoğunlukla “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki orman ve maki ekosistemleriyle iç çe.  Doğal olarak da yerli ve yabancı sermaye, dolayısıyla da siyasal iktidarlar bu durumu “fırsata dönüştürmek” için her türlü yola başvurmuştur. Turizm yatırımcılarına özellikle 6831 sayılı Orman Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’yla bu doğrultuda arazi sağlama amaçlı çeşitli “kolaylıklar” sağlanmıştır. Büyük ölçüde rastgele bir düzen içinde yapılan turizm yatırımları giderek öyle boyutlar kazanmıştır ki, kıyılardaki maki ve orman ekosistemlerinde onarılamayacak yıkımların yaşanması, bir bakıma, kaçınılmaz olmuştur. Bu gelişmeler siyasal iktidarları, en azından duyarlı kamuoyunun yoğunlaşıp yaygınlaşan tepkisini göğüslemek amacıyla göstermelik de olsa kimi önlemler almaya yöneltmiştir. Örneğin 2634 sayılı yasanın 8. Maddesinin 1. Fıkrasın “c” bendinde; “c) Turizm yatırımı için tahsis edilen orman alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve ağaçlandırılan bu alanın üç yıllık bakım bedeli, yatırımcı tarafından Orman Genel Müdürlüğü hesabına, doğrudan belirtilen ağaçlandırma ve bakım işlerinde kullanılmak şartıyla gelir olarak kaydedilir ve kayd edilen tutar karşılığı ödenek öngörülür.” kuralına yer verilmiştir. Bu kural uyarınca alınan bedellerin ne denlisi “ağaçlandırma ve bakım işlerinde” kullanıldığını, en azından ben bilemiyorum. Ancak, bundan çok daha önemlisi, turizm yatırımları ve etkinlikleriyle zarar gören, yok edilen orman ve maki ekosistemleri niteliği ile niceliğidir. Ne yazık ki OGM, bu konuda ayrıntılı bilgileri paylaşıma açmıyor. Görünüşe bakılırsa bu alanda da, deyim yerindeyse, “parayı veren düdüğü çalabiliyor”. 2. Öteki Düzenleyici Belgeler Doğaldır ki bu bağlamda akla ilk olarak yönetmelikler gelecektir. Ancak ülkemizde, özellikle de ormancılığımızda, tamimler –“genelgeler”- ile  tebliğler de –“bildirgeler”- en az yönetmelikler denli düzenleyici işlevler görüyor*. Biliyorsunuzdur: Genelgeler ile bildirgeler, yönetmeliklerin uygulanma sürecinde uygulamacıları yönlendirmek amacıyla hazırlanıyor.
* TC Tarım ve Orman Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü; (https://www.tarimorman.gov.tr/CEM/Menu/32/Erozyon-Kontrolu)
* Açıklamama gerek var mı, bilemiyorum: Ülkemizde 2018 yılında yeniden düzenlenen yerleşik “hukuksal normlar hiyerarşinde”;  Anayasa  Temel Hak ve Hürriyetlere İlişkin Ülkelerarası Antlaşmalar Kanunlar OHALde çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile Ülkelerarası Antlaşmalar-Yürütmeye İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Yönetmelikler sıradüzeni geçerlidir. Tamimler ile tebliğler –“bildirgeler”- ise daha çok merkezi yönetimlerin –“birimlerin”- özellikle yönetmeliklerin uygulanmasını düzenlemek amacıyla uygulamacı birimlerin yönlendirilmesine ya da bilgilendirilmesine yönelik düzenlemeleridir (“adsız düzenlemeler”). 
 (i) Ağaçlandırma Yönetmelikleri: Ülkemizde günümüzdekine yakın içerikte ağaçlandırma yönetmelikleri, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. Maddesinin 1983 yılında çıkarılan 2896 sayılı yasayla yeniden düzenlenmesinden hemen sonra, 1984 yılında gündeme geldi. Ancak, bu madde, 1986 yılında dönemin özelleştirmeci genel ekonomi politik yönelimine koşut olarak değiştirilince Ağaçlandırma Yönetmeliği de 1987 yılında yeniden tümüyle düzenlendi. Ardından Yönetmeliğin “değişiklik serüveni” başladı: En son 2012 yılında tümüyle yeniden düzenlenmiş iken 22 Ekim 2013 tarihinde değiştirilen Ağaçlandırma Yönetmeliği, 23 Ekim 2019 tarihinde bir kez daha tümüyle yeniden düzenlendi. Oysa; ne gezegenimizin geneli ile ülkemizin özelinde ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullarında;  ne de 6831 sayılı yasanın, başta 57 olmak üzere ilgili maddelerinde  köklü değişiklikler olmuştur. Öyleyse, söz konusu değişikliklerinin “özel nedenlerinin olması gerekiyor. Bildiğiniz gibi, ülkemizde yönetmelikler çıkarılır ya da değiştirilirken, yasal düzenlemelerde olduğu gibi gerekçeleri yazılmıyor. Bu nedenle, ilgili yasalarda ya da ilgili maddelerinde değişiklik olmadan yapılan yönetmelik değişikliklerinin resmi gerekçelerini bilemiyoruz. Sözgelimi, bu “özel” nedenler şunlar olabilir mi acaba:  Genel olarak ormancılığımızı yönetenler, özel olarak da ağaçlandırma yönetmeliklerini hazırlayanlar, sonra da sıkça değiştirenler son derece bilgisiz ya da uzak görüş yeteneğinden yoksun, ülkemizin, özellikle de ormancılığımızın içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullarından habersizdirler. Bu nedenledir ki, yaptıkları her düzenleme, öngöremedikleri yeni yeni sorunlara yol açıyor. Onlar da bu sorunları Yönetmeliği sıkça değiştirerek çözmeye kalkışıyorlar. Nasıl olsa; “suyun başında oturanlar” onlar; söz konusu yanlışlıkların ayırdında olabilenler ise ya değişikliklerden habersiz, ya tepki gösteremeyecek denli güçsüz, ya korkuyor yahut da yapılan değişikliklerden yararlanmayı umuyor.  Devlet ormanı” sayılan yerlerdeki orman ve maki ekosistemlerini kaldırıp yerlerinde özel meyve bahçeleri ya da ağaç tarlaları” oluşturmak isteyenler öylesine açgözlü ki, sağlanan kolaylıkları bir türlü yeterli bulmuyor; sürekli olarak daha büyük kolaylıklar istiyorlar. Bu kesimler o denli güçlüler ki, OGM söz konusu kolaylıkların artırılmasına yönelik istemlerine karşı direnemiyor. OGM, özellikle 2003 yılından sonra, bozuk ya da verimsiz yahut boşluklu kapalı” orman ekosistemlerini meyve bahçelerine dönüştürüp “orman köylüsü” sayılanların yararlanmasına sunarak onları siyasal iktidar yanlısı” yapmaya çabalıyor olabilir. Söz konusu değişiklikleri yapanlar ülkesini, halkını, ağaçları, orman ekosistemlerini öylesine seviyor ki, benim akıl kötülükleri ya da iyilikleri önceden sezip gereğini yapmaya çalışıyor olabilir; kimbilir? Ben bilemiyorum doğrusu. Bildiğim bir şey varsa, o da ağaçlandırma yönetmeliklerinin bu denli sık, yanı sıra, köklü biçimde değiştirilmemesi gerektiğidir. Öyle anlaşılıyor ki OGM, bu konuda da benimle aynı görüşte değil; doğaldır.  “-  Peki; OGM ağaçlandırma yönetmeliklerinde yapageldiği değişikliklerle ne amaçlıyor?”  derseniz, benim verebileceğim en kısa yanıt;  “-  Bir anlamda, “devlet ormanı” sayılan arazilerden yararlanmanın özelleştirilmesi olan “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamalarının hem kapsamının daha da genişletilmesi hem de daha kolaylaştırılması !” olacaktır. Öyle anlaşılıyor ki; yapılagelen “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamaları bir türlü istedikleri sonuçları vermemiştir. Sözgelimi, 1991-2018 döneminde yalnızca 135,2 bin hektarda “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışması yapılmıştır. Oysa OGM aynı dönemde; 3,1 milyon hektarda rehabilitasyon, 1,3 milyon hektarda “erozyon kontrolü”,
9 70,1 hektarda “ağaçlandırma”, 427 bin hektarda “suni tensil” (“orman gençleştirme”), 200 bin hektarda enerji ormanı tesisi ile 186,9 bin hektarda mera ıslahı” çalışması yapmıştır ! Öte yandan “özel ağaçlandırma çalışmaları 2003-2010 döneminde düzenli bir artışla 2010 yılında 3,5 bin hektara çıkmışken, izleyen yıllarda hızla düşmüştür. Çünkü; 2011 yılında çıkarılan 645 sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHKyle Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü kapatılıp OGMnin bir daire başkanlığı olarak yapılandırılmıştı; “özel ağaçlandırma ile “özel imar-ihya uygulamalarında, başta “özel ağaçlandırma ile “özel imar-ihya izni verilebilecek devlet ormanı” sayılan yerleri istekliler belirleyebiliyordu; ancak bu uygulamanın yol açtığı  olumsuzluklar öyle boyutlar kazanmıştı ki her nasılsa ayakta kalabilmiş namuslu teknokratların dirençlerine yol açmıştı. Bu gelişme üzerine Ağaçlandırma Yönetmeliği 2012 yılında tümüyle yeniden düzenlenmiştir. Ancak bu değişiklik de yeterli görülmemiş olacak ki Yönetmelikte bir yıl sonra, 22 Ekim 2013 tarihinde de önemli değişiklikler yapılmıştır. Örneğin; İkinci Bölüm başlığı ile 26 ve 28. Maddeler değiştirilirken iki de ek madde getirilmiştir. Bu kapsamda Yönetmeliğin 26. Maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile 7 ve 8. fıkraları değiştirilerek; “Kamu kurum ve kuruluşlarına, özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya maksadıyla izin verilen sahalar orman idaresi haricindeki gerçek ve tüzel kişilere devredilemez ve bu sahalara ortak alınamaz.” ile “…özel ağaçlandırma, özel imar-ihya ve özel erozyon kontrolü gayesi ile köy ve belde tüzel kişiliklerine izin verilen sahalar, bu maddenin ikinci fıkrasındaki (a), (b) ve (c) bentlerine bağlı kalınmaksızın gerçek veya tüzel kişilere devredilebilir, bu sahalara ortak alınabilir. Ayrıca bu sahalar, köy ve belde tüzel kişiliklerinin talepleri ve idarenin uygun görmesi halinde orman idaresine de devredilebilir.” kuralları getirilmiştir. Ancak bu değişiklik kapsamında göreceli olarak daha önemli düzenleme, bence, Ek Madde 2’nin getirilmiş olmasıdır.  • Siyasal iktidarın ormancılığımızdaki “çılgın projelerinden” biri:  “Endüstriyel Ağaçlandırma”!  AKP’nin önceki siyasal iktidarlardan belki de en önemli ayrımlarından birisi de “çılgın projeler” tutkusu olsa gerek. Ne var ki, toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik yaşamı tüm alanlarda dönüştürülmesi gibi bütüncül bir “çılgın proje” gündemdeyken en duyarlı kamuoyu bile bu dönüştürümün yalnızca tekil boyutlarını tartışmayı sürdürüyor. Doğrusu, siyasal iktidar da, bu durumun sürmesi için hemen her geçen gün yeni tartışma konularını gündeme getirmekte oldukça başarılı. Ormancılığımızda olup bitenler bu bütünsellik içinde tartışılmadığında pek çok durum gözden kaçırılabiliyor; önemli yanılsamalara düşülebiliyor.*  Kısacası; “devlet ormanı” sayılan arazilerdeki maki ve doğal orman ekosistemlerinin “ağaç tarlalarına” dönüştürülmesi de siyasal iktidarın “çılgın projelerinden” birisidir. Bu nedenle, yürürlükten kaldırılmış da olsa, Ek Madde 2’ye kısaca değinmeyi yararlı görüyorum. Madde şöyleydi: <<EK MADDE 2:  (1) Faaliyet alanı içerisinde endüstriyel ağaçlandırma yapacağına dair ibare bulunan veya yıllık odun işleme kapasitesi 25.000 m3 ve üzerinde olan şirketlere müracaatları halinde, yoğun mekanizasyon ve kültür tekniklerinin uygulanabileceği Devlet ormanlarından, kızılçam, sahil çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata), kızılağaç, dişbudak, okaliptüs ve kavak gibi hızlı büyü yen türlerle endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırma gayesi ile bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine uygun olarak saha izni verilebilir. (2) Bu şekilde verilecek saha izinleri bu Yönetmeliğin 12 nci maddesinde belirtilen ilan ve kura esaslarına tabi değildir. (3) Şirketler izin talepleri için, talep edilen sahanın üzerinde gösterildiği kroki veya harita ile özel ağaçlandırmayı sahanın yetişme muhitine uygun olarak yukarıda belirtilen tür veya türler ile yapacağına dair taahhütname ve şirket sözleşmesi ile birlikte bölge müdürlüğüne müracaatta bulunur. (4) Endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırma müracaatları bölge müdürlüğünce değerlendirilmek üzere Genel Müdürlüğe gönderilir. Müracaatlar Genel Müdürlükte, ilgili şube müdürü başkanlığında 2 teknik elemandan oluşan, 3 kişilik komisyon marifetiyle müracaata konu sahanın endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırmaya uygun olup olmadığı, müracaatçının başvuru için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı hususları dikkate alınarak incelenir. Yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde müracaatı uygun görülen müracaatçı adına hak sahipliliği tutanağı düzenlenir. Hak sahibi olan müracaatçı adına bu Yönetmeliğin 12 nci maddesine göre oluşturulan komisyonca izin raporu düzenlenmesi için hak sahipliliği tutanağı ve ekleri ilgili orman bölge müdürlüğüne gönderilir. Bölge müdürlüğünce düzenlenen izin raporu saha izni verilmesi gayesiyle Genel Müdürlüğe gönderilir ve saha izni Genel Müdürlükçe verilir. (5) Bu madde kapsamında yapılacak müracaatlarda izne konu saha 10 hektardan küçük olamaz, bu sahalar üçüncü şahıslara devredilemez, bu sahalara ortak alınamaz.”>> Gördüğünüz gibi, Ek Madde 2, tümüyle şirketlerin yapacakları “endüstriyel ağaçlandırmalarla” ilgili düzenlemeleri içeriyordu. Doğal olarak bu noktada aklınıza büyük bir olasılıkla;  “- Peki ama OGM endüstriyel ağaçlandırma yapmayacak mı; yapacaksa nasıl yapacak?” sorusu gelecektir. Yapacaktır kuşkusuz; yapması da gerekir. Odun kökenli sanayi ürünlere yönelik gereksinme ülkemizde de giderek arttığı öne sürülüyor çünkü. Öyle ki, odun kökenli ürün sanayi, hammadde odun gereksinmesinin önemli bir bölümünü dışalım yoluyla karşılıyordu. Ne var ki, tartışılması gereken, en azından bu bağlamda bu değildir: Bu bağlamda öncelikle ve ağırlıkla tartışılması gereken, “endüstriyel ağaçlandırma” çalışmalarının kimler tarafından, nerelerde, hangi arazilerde, nasıl yapılacağı ile bu alanlardan kimlerin nasıl yararlandırılacağıdır. Söz konu soru OGM’nin hazırladığı Endüstriyel Ağaçlandırma Çalışmaları Eylem Planı 2013-2023’da büyük ölçüde yanıtlanmıştır (Tarihsiz !). Eylem Planı’nda açıklandığına göre, “endüstriyel ağaçlandırma” çalışmalarının yapılabileceği alanların özellikleri şunlardır (Sayfa 18): Orman ekosisteminin odun verimgücü –“bonitet- I-II. Sınıf, yanı sıra, arazi eğimi %30un altında olan,  yoğun mekanizasyon ve kültür tekniklerinin uygulanabilmesi olanaklı yerler. Öte yandan, Eylem Planı’nda belirtildiğine göre; 145151 hektar kızılçam, 14069 hektar sahil çamı, 1190 hektar okaliptüs, 3393 hektar dişbudak ile 1119 hektar kavak olmak üzere toplam 164,9 bin hektarda “endüstriyel ağaçlandırma” yapılması öngörülmüştür.  Bence Ek Madde 2’nin bu bağlamda sorgulanması gereken en azından dört yanı vardı: Bana öyle geliyor ki, bu düzenleme, OGMnin daha çok dışsatım ağırlıklı üretim yapan büyük ölçekli ve odun kökenli sanayi işletmelerinin hammadde odun gereksinmesini yurt içinden daha ucuza karşılama amacının bir ürünüydü. Kısacası, OGM, bu düzenlemeyle de “topal eşeğiyle kervana katılmaya” amaçlıyordu*. Ülkemizde “doğal orman ekosistemlerinin, benzetme yerindeyse, “ağaç tarlalarına” dönüştürülmesine yol açabilecek böyle bir uygulamaya gerçekten de gerek var mıydı? Endüstriyel ağaçlandırmalarda kullanılabilecek ağaç türleri: Bunlar “kızılçam, sahil çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata), kızılağaç, dişbudak, okaliptüs ve kavak” olarak örneklenmişti. Ancak hemen ardından “…gibi hızlı büyüyen türlerle…” söylemine de yer verilmişti. Peki, uygulamaların ağaç türleriyle ilgili kapsamı neden “ucu açık” bırakılmıştı ? Endüstriyel ağaçlandırma yapılacak devlet ormanı” sayılan araziler için belirlenen özellikler, verimli sayılan orman ekosistemleri için de tehdit oluşturuyordu. Neden devlet ormanı” sayılmayan yerlerde de endüstriyel ağaçlandırma” yapılması öngörülmemişti? Öte yandan, ülkemizde, örneğin kavak ağaçlandırmalarının rastgele sayılabilecek bir düzen içinde özendirilmesinin sözgelimi Adapazarı, Düzce, Balıkesir vb yörelerde verimli tarım arazilerinde, ne denli büyük yitimlere yol açtığı biliniyor. Hemen hemen aynı yıllarda, özellikle Batı Karadeniz Bölgesi’nde yaygınlaştırılan “hızlı gelişen yabancı türlerle”, bu kapsamda sahil çamı (P. pinaster), monteri çamı (P. radiata) vb türlerle ağaçlandırılan alanlarda yaşanan yıkımlar da anımsanmalıdır. Böyleyken; Yönetmelik niteliğinde bir hukuksal düzenlemede ağaç türlerinin belirlenmesi ne denli anlamlıydı?   Söz konusu düzenleme, “…yıllık odun işleme kapasitesi 25.000 m3 ve üzerinde olan şirketler…” için bir ayrıcalıktı. Bu ayrıcalık, istekli şirketlerin “ilan” ve “kura” işlemlerine tutulmayacak olmasıyla da pekiştirilmişti. Dolayısıyla, düzenleme, Anayasanın 10. Maddesindeki “eşitlik” ilkesiyle de bağdaşmıyordu. Ayrıca, endüstriyel ağaçlandırma yapacak şirketlere “devlet ormanı” sayılan yerlerde verilecek izinlere ilişkin alan genişliğinin en az 10 hektar olması da büyük şirketlere tanınan bir ayrıcalık değil miydi ? “Neyse ki…” diyeceğim ama doğrusunu isterseniz acele etmek de istemiyorum: 23 Ekim 2019 tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği’nde Ek Madde 2’ye yer verilmemiş. Dahası, “endüstriyel ağaçlandırmanın” sözü bile edilmemiş. Yer verilmemiş ama benzer uygulamalara dayanak olabilecek  “En uygun yetişme ortamlarında, uygun kültür yöntemlerinin kullanılması ile idare süresi sonunda yıllık ortalama kabuksuz gövde odunu hacim artımı en az 10 m3/ha olan ağaç türü…”  biçimindeki bir “Hızlı Gelişen tür” tanımına yer verilmiş, bu doğrultuda düzenlemeler yapılmıştır. Neden acaba? Sanırım yeniden hazırlanacak “Özel Ağaçlandırma Tamimi”nde bu sorunun da yanıtı verilecektir. Öte yandan, bakın bu noktada aklıma neler geliyor: - Geçen altı yıl içinde adrese teslim özel endüstriyel ağaçlandırma izinleri de verildi mi? - Özel endüstriyel ağaçlandırma izni verilen devlet ormanı” sayılan yerlerin genişliği nedir? - Nerelerde özel endüstriyel ağaçlandırma izni verildi? - Yerlerinde özel endüstriyel ağaçlandırma yapılan maki ve orman ekosistemlerinin yapısal özellikleri neydi?  Fena halde merak ediyorum: Sizin aklınıza hangi sorular geliyor acaba? Kısacası, OGM, “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamalarıyla, deyim yerindeyse, “topal eşeğiyle özelleştirme kervanına katılmaya” çabalıyor. 23 Ekim 2019 günü yürürlüğe konulan Ağaçlandırma Yönetmeliği de, bence, bu çabanın en azından şimdilik son (!) ürünüdür. Bu Yönetmeliği ayrıntılı olarak tartışmadan önce son olarak 2013 yılında çıkarılan 6912 Sayılı “Özel Ağaçlandırma” Konulu Tamime de –“Genelge” kısaca değinmek istiyorum. Kısaca diyorum, çünkü Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin yenilenmesine karşın henüz - 22 Aralık 2019 tarihine değin- yenisi çıkarılmadı; önünde sonunda çıkarılacaktır kuşkusuz. 
* Söz konusu yanılsamaya, Türkiye Ormancılar Derneği’nin 14 Haziran 2019 tarihinde yayımladığı “Orman Genel Müdürlüğünce Uygulanmakta Olan Endüstriyel Ağaçlandırma Çalışmaları Eylem Planı” Üzerine Değerlendirmeler ve Öneriler” başlıklı yazanak gösterilebilir.
*  Öyle anlaşılıyor ki, OGM bu doğrultuda son derece gözü kara davranmış; orman ekosistemlerinin geleceğini büyük tehlikelere atacak biçimde odun hasadını giderek artırmıştır. Sözgelimi; çoğunlukla doğal orman ekosistemlerinde yaptığı “endüstriyel odun” hasadını 2000 yılında toplam 7,3 milyon m3’ten, düzenli biçimde artırarak 2018 yılında 19,1 milyon m3’e çıkarmıştır*. (Kaynak: Orman Genel Müdürlüğü Resmi İstatistikler 2018 (https://www.ogm.gov.tr/ekutuphane/Istatistikler; Erişim 20 Aralık 2019)
Bu arada hemen belirteyim: 23 Ekim 2019 tarihli “yeni” Ağaçlandırma Yönetmeliği’yle “işim henüz bitmedi” (!); daha sonra ayrıntılı olarak tartışmaya çalışacağım. Bu nedenle önceki ağaçlandırma yönetmelikleri ile ilgili tartışmayı burada bitiriyorum. Ayrıca 6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma” Genelgesine ise yalnızca değinip geçeceğim; nasıl olsa yenisi çıkacaktır. (ii)  6912 Sayılı Tamim (Genelge): Ormancılığımızın ağaçlandırma alanın da son derece varsıl   genelge çıkarma geleneğinin olduğunu söyleyebilirim: Bakar mısınız: OGMnin orman içi ve orman dışı ağaçlandırma, toprak muhafaza ve sun’i gençleştirme uygulama projelerinin düzenlenmesi amacıyla çıkarılan 3595 sayılı Tamim (1983); Ağaçlandırma, Toprak Muhafaza, Mera Islahı, Suni Gençleştirme ve Enerji Ormanı Tesisi Uygulama Projeleri ile İlgili Etüd ve Proje Düzenleme Esasları Dispozisyon ve Yararlanılacak Bilgiler” adıyla çıkarılan 4125 sayılı Tamim (1987); Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü tarafından orman ağaç ve ağaççık türleriyle yapılacak ya da yaptırılacak ağaçlandırma çalışmalarının tekniğini ve uygulama kuralarını belirlemek amacıyla çıkarılan 18 No’nu Ağaçlandırma Tamimi (2007) ile “Özel Ağaçlandırma konulu 6912 sayılı Tamim (2012). 3 Mart 2013 tarihinde çıkarılan ve şimdilerde de 23 Aralık 2019- yürürlükte bulunan 6291 sayılı “Özel Ağaçlandırma” konulu Genelgede de sonraki yıllarda değişikler yapılmıştır:
Ağaçlandırma Yönetmeliği 6912 Sayılı “Özel Ağaçlandırma” Genelgesi
23 Ağustos 2012
12 Mart 2013 24 Haziran 2014 22 Ekim 2013 17 Ağustos 2016 23 Ekim 2019 ? Dikkatinizi çekmiştir sanırım: 6912 sayılı Genelgeye “Özel Ağaçlandırma” başlığı verilmiştir. Neden böyle yapılmış olabilir sizce ? Öyle ya; 6912 sayılı Genelge yalnızca “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” olarak anılan çalışmaları düzenlemiyor ki? Bence çok açık: “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” yaklaşımı OGM yöneticileri, teknokrat çalışanları tarafından öylesine içselleştirilmiş ki, Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin amacının yalnızca bu olmamasına karşın Genelgede de ağırlık “özel ağaçlandırmalara” ilişkin kurallara yer verilmiştir. Öte yandan 6912 sayılı Genelge, tam anlamıyla “devlet ormanı” sayılan yerlerden yararlanmanın “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” adı altında özelleştirilmesini düzenliyor(du). Çünkü neredeyse tümüyle “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamaları düzenlenmişti. Oysa, hem 12 Mart 2012 tarihinde çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği, hem de bu Yönetmelik 22 Ekim 2013 yılında değiştirilirken “İkinci Bölüm”de OGM’nin yapacağı ağaçlandırma çalışmaları da düzenlenmişti. Üstelik, 2013 yılında yapılan değişiklikte bu bölümün başlığı “Devlet Ormanı ve Arazilerde Yapılacak Çalışmalar” iken “Genel Müdürlük Tarafından Yapılacak Çalışmalar” olarak değiştirilmişti. Öyle ki, bu bölümde OGM’nin; Devlet ormanlarında (Madde 5) Hazine arazilerinde (Madde 6) ile  Gerçek ve tüzel kişilere ait arazilerde (Madde 7) yapacağı ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili düzenlemeler yapılmıştı. Yapılmıştı ama OGMnin yapacağı ağaçlandırma, erozyon kontrolü”, imar-ihya vb çalışmalarıyla ilgili düzenlemeleri öylesine geçiştirilmişti. Şimdi sorulması – kim soracaksa artık…- gerekmiyor mu: OGM’nin, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarını yürütme düzeninde, başta planlama olmak üzere hiç mi sorun yok; sorunlar bir yana, geliştirilmesi gereken yan yok mu? Bu bağlamda 2018 tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin gerekleri doğrultusunda yeniden düzenlenecek çünkü. 

(iii) Öteki Hukuksal Düzenlemeler: Ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarının özendirilmesini, gerekli parasal kaynakların sağlanmasını güvenceye alınmasına yönelik başka hukuksal düzenlemeler de yapılmıştır. Örneğin, başta madencilik ve turizm olmak üzere, “devlet ormanı” sayılan arazilerde yapılmasına izin verilebilecek yatırımların kimilerine ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili çeşitli yükümlülükler getirilmiştir: • Orman Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği: Önceleri yalnızca orman işletme müdürlüklerine ilişkin olan bu düzenlemenin kapsamı, 22 Mart 2015 tarihinde çıkarılan bu yönetmelikle OGM’nin “Döner sermayenin tahsis amacını gerçekleştirmek üzere kurulan döner sermaye işletmelerini” de -örneğin, fidanlıkları- içerecek biçimde genişletilmiştir. Yönetmeliğin 4. Maddesinde “işletmenin faaliyet alanları” arasında; “f) Orman içi ağaçlandırma ve silvikültür faaliyetleri yapmak” ile,  “g) Orman ağacı fidanı ve tohumlarını üretmek” de sayılmıştır. Ayrıca, Yönetmeliğin 6. Maddesinin 1. Fıkrasında “işletmenin” giderleri arasında “d) Orman ağacı fidanları ile süs bitkileri tohumu üretimine ilişkin giderler…” ile,  “e) Orman içi ağaçlandırma, silvikültür faaliyetlerinin yapılması veya yaptırılmasına ilişkin giderler(e)…”  yer verilmiştir. Öte yandan Yönetmeliğin 18. Maddesiyle “işletmelerin”, “devlet ormanı” sayılan yerlerde yapacakları ya da yaptıracakları ağaçlandırma, bakım, imar vb ormancılık çalışmalarının nasıl bir düzen içinde yürütüleceği düzenlenmiştir. • Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Hizmetlerine İlişkin Yönetmelik: 2017 yılında 24 Mart 2002 tarihinde yürürlükten kaldırılan Ağaçlandırma Fonu Yönetmeliği’nin yerine çıkarılan Yönetmeliğin amacı 4. Maddesinde şöyle açıklanmıştır:  “…orman alanını artırmak, biyolojik çeşitliliği geliştirmek ve bozulan orman ekosistemini yeniden oluşturmak amacıyla Genel Müdürlükçe veya gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, mera ıslahı, ağaç ıslahı, tohum ve fidan üretimi, fidanlık ve imar-ihya çalışmaları için yapılacak harcamaların düzenlenmesine ve gelirlerin tahsilatına yönelik düzenlemeler”  Yönetmeliğin 4. Maddesine göre ağaçlandırma ve “erozyon kontrolü” çalışmalarının gerektirdiği harcamaların kaynağı şunlardır: a. Orman Genel Müdürlüğünce yapılacak orman emvali satışlarından; 1) Satış gelirlerinin yüzde altısı (%6), 2) Tahsisen satılan yakacak odun ve köylü pazar satışlarından satış bedelinin yüzde biri (%1), 3) Lif-yonga sanayinin ihtiyacı için verilen lif-yonga odunları tahsis bedelinin yüzde ikisi (%2), 4) Kamu kurum ve kuruluşlarına tahsisen verilen tomruk, direk, kağıtlık ve sanayi odunlarının tahsis bedelinin yüzde ikisi (%2), 5) Orman Genel Müdürlüğünce ödenen Kurumlar Vergisinin ayrıca yüzde ikisi (%2), 6) Artırmalı orman emvali satışlarında, alıcıdan tahsil edilecek bedelin yüzde üçü (%3), oranında alınacak paylar, b. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 52 nci maddesine göre, özel orman alanlarında verilen yapılaşma izinlerinde, onaylı bina, yol ve tesis proje bedellerinin yüzde biri (%1) oranında alınacak paylar, c. 6831 sayılı Kanun gereğince verilecek izin veya irtifak haklarına dayanılarak, Devlet ve diğer kamu tüzel kişileriyle özel ve tüzel kişilerce, kâr gayesi bulunmaksızın ve kamu yararına hizmetlerde kullanılmak üzere yapılacak tesislerin dışındaki her türlü tesisin proje toplam bedelinden orman sahasına isabet eden kısmının yüzde ikisi (%2) oranında alınacak paylar,
ç) 6831 sayılı Kanunun Ek Madde 8 hükmüne göre yatırılacak bedeller, d. Kredi geri dönüşünden elde edilen gelirler…” Bu düzenlemeyle turizm yatırımcılarına getirilen parasal yükümlülüklerin ne denli yerine getirildiğini, daha önemlisi, alınan bedellerin nasıl değerlendirildiğini bilemiyorum. • 358 Sayılı Milli Emlak Genel Tebliği: 20 Ocak 1995 tarihinde çıkarılan 201 sıra Sayılı Milli Emlak Genel Tebliği’yle, ağaçlandırmaya uygun Hazne arazilerini belirmek çabasına girilmiştir. Bu amaçla her ilde millî emlâk, tapu, teknik tarım, varsa orman idaresi görevlilerinden oluşması öngörülen 4 kişilik kurulların görevlendirilmesi hedeflenmişti. Ancak 2004 yılında 279 sayılı Tebliğ çıkarılıncaya değin 2000’li yıllara değin yalnızca 33 ilde kurul oluşturulabilmiş, toplam yüzölçümü 13,6 bin hektar alan belirlenmiştir.  2013 yılında çıkarılan, “23/8/2012 tarihli… Ağaçlandırma Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde Hazine taşınmazları üzerinde özel ağaçlandırma, özel imar-ihya, özel erozyon kontrolü ve özel orman fidanlığı yapılmak amacıyla ön izin verilmesine ve kiralama yapılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek” amacıyla çıkarılan 358 sayılı Milli Emlak Genel Tebliği’nde Hazine arazilerinde yapılacak ağaçlandırmalara ilişkin kurallar açıklanmıştır. Örneğin, Tebliğ’in “Genel Esaslar” başlıklı 5. Maddesi şöyle:  (1) Ağaçlandırma Yönetmeliği çerçevesinde, Hazine taşınmazlarından; a) Beş (V) ve daha yukarı sınıftaki araziler üzerinde, uygulama projesinde belirtilen idare süresi boyunca odun ve odun dışı orman ürünü veren türler yetiştirilmek, b) Dördüncü sınıfa (I - IV) kadarki araziler üzerinde uygulama projesinde belirtilen idare süresi boyunca odun dışı orman ürünü veren türler yetiştirilmek amaçlarıyla ağaçlandırma yapılmak üzere gerçek veya tüzel kişilere ön izin verilebilir ve kiralama yapılabilir. (2) Bu Genel Tebliğ kapsamında Hazine taşınmazları üzerinde elma, armut, şeftali, incir ve benzeri meyve ağacı türleri yetiştirilmek üzere ağaçlandırma yapılmak amacıyla ön izin verilemez, kiralama yapılamaz ve ağaçlandırma yapılmak üzere kiraya verilen Hazine taşınmazları üzerinde bu ağaçlar yetiştirilemez. (3) Ağaçlandırma işlemlerinde, şiddetli erozyona maruz kaldığı göz önüne alınarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ağaçlandırmaya elverişli olan taşınmazlar öncelikle değerlendirilir. Dikkat ederseniz, Milli Emlak Genel Müdürlüğü “…Hazine taşınmazları üzerinde elma, armut, şeftali, incir ve benzeri meyve ağacı türleri yetiştirilmek üzere ağaçlandırma yapılmasına” ön izin vermiyor. Neden acaba? Öte yandan, aynı kuruluş tarafından yalnızca 2018 yılında “ceviz, badem, antepfıstığı, zeytin başta olmak üzere ağaçlandırma için 7,7 milyon m² taşınmaz ilana çıkarılmış bunlardan 3,6 milyon m²’si kiralanmıştır. 24 bin m² taşınmaz ise özel orman fidanlığı olarak kiralanmış…), ayrıca, “31 ilde 3,6 milyon m2” Hazine arazisi ise “ağaçlandırma” yapılması kiralanmıştır.* *** Bu oldukça uzun anımsatmalardan sonra dikkatli bir okurun aklına şu sorunun gelmesini beklerim: “- Bunca hukuksal düzenlemenin getiri ve götürüsü ne olmuştur ?” OGM’nin hazırladığı “Ormancılık İstatistikleri” verilen hareketle ve özet olarak yanıtlıyorum:  2003-2018 döneminde; 3,1 milyon hektar rehabilitasyon; 1,1 milyon hektar erozyon kontrolü” 612,2 bin hektar ağaçlandırma, 182,4 bin hektar suni gençleştirme, 156 bin hektar mera ıslah, 108,7 bin hektar “özel ağaçlandırma”, 47,2 bin hektar enerji ormanı tesisi olmak üzere toplam 5,3 milyon hektarda çalışma yapılmıştır. Yalnız burada 3,1 milyon hektarda yapıldığı söylenen “rehabilitasyon”* çalışmalarında amacın yeni orman ekosistemleri oluşturmak olmadığını belirtmem gerekiyor. Eğer “rehabilitasyon” çalışmaları toplam çalışılan alandan çıkarılırsa; çalışma yapılan alan 1987-2012 döneminde 2,192 milyon hektar iken 2003-2018 döneminde 2,172 milyon hektar olarak gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, 2003-2018 döneminde 108,7 bin hektarda yapılan “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışmalarının da önemli bir kısmının orman ekosistemi oluşturma amaçlı olmadığının gözden kaçırılmaması gerekiyor. Yinelememe gerek var mı, bilemiyorum: Özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları; ekolojik, toplumsal, kültürel ve ekonomik boyutları bulunan,  uzun dönemli tümleşik –“entegre”- planlarla yürütülmesi zorunlu olan,  en geniş anlamda kamusal etkinliklerdir. Tüm bunların yanı sıra ülkemizin başlıcalarını aşağıda sergilediğim gerçekleri, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarının, deyim yerindeyse, “ciddiye alınmasını” zorunlu kılıyor:  Ülkemizde devlet ormanı” sayılan arazilerdeki orman ekosistemlerinin nitelik ve niceliği yetersizdir. Sözgelimi, 2018 yılında bile yarısına yakını verimsiz –“boşluklu kapalı”- sayılıyor ! Orman ekosistemlerinin ülke yüzeyine dağılımı, ağırlıkla ekolojik nedenlerle son derece dengesizdir ancak bu nedenler aşılamaz değildir ! Çeşitli olanaklar sağlayan, yükümlülükler getiren hukuksal düzenlemelere karşın yurttaşlarımız, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırmalara yeterince ilgi göstermiyor. Yurttaşlarımızın çoğunluğu ilgili kuruluşların özel gün ve haftalardaki törensi ağaçlandırma etkinliklerine katılma ya da katkıda bulunma çağrılarını yanıtsız bırakmıyor, “hatıra orman” (!) kurduruyor ancak ne OGM’nin ağaçlandırmalarını sorguluyor ne de kendi olanaklarıyla orman ekosistemi oluşturma amaçlı yatırımlara kalkışıyor.  Yaygın ve şiddetli toprak aşınımı ve taşınımı sorunu varlığını 2010lu yıllarda bile sürdürüyor. Ek olarak, seller yukarı havzalardaki orman ekosistemlerinin azalma sürecine koşut olarak giderek daha yıkıcı olabiliyor. Özellikle odun kökenli sanayinin hammadde odun gereksinmesi yurtiçinden yeterince karşılanamıyor; bu durum OGMnin endüstriyel odun hasadının artırılmasına yönelik baskılara yol açıyor.  Orman ve maki ekosistemlerinde yangınlar ile tarla açma, hayvan otlatma ve yerleşme eylemleri önlenemiyor; madencilik, enerji, turizm vb arazi temelli yatırımlar daha çok destekleniyor. Bu durum, devlet ormanı” sayılan arazilerdeki orman ve maki ekosistemlerinin azalmasına, dolayısıyla ağaçlandırma gereksinmesinin artmasına neden oluyor.  Tekniğine uygun olarak yapılamayan ormancılık çalışmalarının yol açtığı orman ekosistemleri azalması da daha çok ağaçlandırma yapılma gereğini pekiştiriyor. Olağandışı desteklere karşın özel kişiler ile kuruluşlar ağaçlandırma çalışmalarını daha çok devlet ormanı” sayılan arazilerde yapıyor; çoğunlukla da meyveli ağaç ve ağaççık ya da hızlı büyüyen türleri kullanıyor. Böylece hem “devlet ormanı” sayılan arazilerden yararlanma olanaklarının özelleştirilmesi sağlanmış oluyor hem çeşitli ekolojik sorunlara yol açılıyor hem de ormancılık çalışmalarının öncelikleri değiştirilip etkenlik düzeyleri düşürülüyor. Oysa ülkemizde özellikle orman ekosistemi oluşturma ağaçlandırma alanında da; ekolojik koşulların son derece uygun olduğu ortamlar azımsanmayacak genişliktedir; önemli bilgi ve deneyim birikimine ulaşılmıştır; 

* Rehabilitasyon”, Ağaçlandırma Yönetmeliklerinde şöyle tanımlanmıştır: “Bozuk veya verimsiz orman alanlarında mevcut türlerden gerekenlerin korunması, aşılanması, canlandırma kesimi, boşluk alanlara ormanlarda tabii olarak yetişen türlerin ekimi ve bu türlerin aşılı veya aşısız fidanlarının dikimi”.
gerekli hukuksal düzenlemeler vardır; gerekli nitelik ve nicelikte işgören –“personel-, araç ve gereç,  fidanlık, araştırma, tesis vb olanaklar yeterlidir; en son 2015 yılında çıkarılan Orman Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği le Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Hizmetlerine İlişkin Yönetmelik uyarınca küçümsenemeyecek büyüklükte parasal kaynak ayrılabilmektedir; Gerçekler böyleyken, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma gerçekleşmeleri eğilimi şöyle olmuştur:
 Ağaçlandırma Özel Ağaçlandırma

OGM’nin web sitesine yayımladığı “Ormancılık İstatistikleri” verilerinden yararlanarak hazırladığım bu çizgelere bakınca kendi kendime şu soruyu sormadan geçemiyorum: Onca hukuksal düzenleme, bu düzenlemelerde sıkça yapılan değişiklikler, deyim yerindeyse neye, daha önemlisi, kimlere daha çok yaramıştır acaba ? Bana sorarsanız eğer, yanıtım kısa olacaktır:  "Ülkemizde ağaçlandırma alanında da hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oluyor ama fark edemiyorum"    *** Bu gerçekler ortadayken, örneğin ilgili Bakanlığın, somut olarak da OGM’nin en son Kasım 2019’da  “11. ayın 11’inde, saat 11’de 11 milyon fidan” (Gelecek Nefes)”  vb kamusal kaynakların savurganlığına, yanı sıra ekolojik, toplumsal ve kültürel sorunlara da yol açan, en masum söylemiyle “çocuksu” etkinlikleri karşısında ben diyorum ki; “- Böyle ağaçlandırmalar yapmayın, yaptırmayın !” Doğrusunu isterseniz, başta OGM’dekiler olmak üzere kimselerin bu çağrımı önemseyeceğini sanmıyorum. Deyim yerindeyse; yurttaşlarımızın çoğunluğu; rastgele yerlere,  rastgele ağaç ve ağaççık türleriyle, rastgele zamanlarda  ve rastgele amaçlarla  “ağaç dikmekle” yetiniyor çünkü. Doğal olarak siyasal iktidar, somut olarak OGM, yurttaşlarımızın bu tutumundan alabildiğine yararlanabiliyor. 23 Ekim 2019 tarihinde yürürlüğe koyduğu Ağaçlandırma Yönetmeliği de OGM’nin bu “uyanıklığının” -özür dilerim !- bir başka ürünü bence.
2) 23 Ekim 2019 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği* OGM, en olumsuz koşullarda bile 2000’li yıllarda yılda ortalama olarak 175-200 bin hektarda “rehabilitasyon”, 35-40 bin hektarda orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma, 65-70 bin hektarda “erozyon kontrolü”, 8-10 bin hektarda “mera ıslahı” vb çalışmalar yapabilmiştir. Böyleyken, OGM’nin, deyim yerindeyse, “durup dururken” denebilecek koşullarda “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ıslah” çalışmalarına bu denli coşkulu biçimde yönelmesinin geçerli nedenlerinin olması gerekir. Bu çalışmaları “devlet ormanı” sayılan yerlerinde dışında yapılmasına, kimi özel durumlar dışında benim bile bir itirazım olamaz. Ancak, OGM söz konusu çalışmaları neden ağılıkla “devlet ormanı” sayılan arazilerde yaygınlaştırmaya çabalıyor, anlayamıyorum doğrusu (!); üstelik 1990’lı, özellikle 2000’li yıllarda yoğunlaştırdığı bu çabaların sonuçları da ortadayken? Ne ağaçlandırma yönetmeliklerinde ne de 6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma” Genelgesinde bu konuda bir açıklamaya yapılmıştır. Bu durumda en somut yanıtı yine 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. Maddesinde bulabiliyoruz: Bir kez daha yinelemek pahasına, özetle; “Orman sahasını artırmak…” ! İyi, güzel ama; neden “devlet ormanı” sayılan “…yangın ve çeşitli sebeplerle meydana gelmiş açıklıklarda; verimsiz, vasıfları bozulmuş ve amenajman planlarında toprak muhafaza karakteri taşımadığı halde muhafazaya ayrılmış orman alanları(nda)  neden “…köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişiler tarafından…”?    2010’lu yıllarda OGM’nin “Özel Ağaçlandırma ve Projeler Daire Başkanı” ise “Türkiye’de Özel Ağaçlandırma Çalışmaları” başlıklı tarihsiz sunumunda söz konusu soruyu şöyle yanıtlamıştı: Özel ormancılığı teşvik etmek Özel sektör kaynaklarından yararlanmak,  Yöre halkının gelir kaynağını artırmak,  Tarıma uygun olmayan ancak tarım yapılan alanların ağaçlandırmasını sağlamak - Peki; bu gayeler gerçekleşti mi?” derseniz yanıtım, daha önce belirttiğim gibi, hayır, gerçekleşmemiştir? Gerçekleşebilir miydi, hayır gerçekleşemezdi; bundan sonra da gerçekleşemeyecek ! Neden mi, “on yüz bin üçüncü kez”    kısaca açıklayayım: Orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarında sermayenin kârlılık oranı, her zaman piyasa ortalamasının çok altındadır ! Orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarında yatırılan sermaye, her şeyin yolunda gitmesi durumunda bile ancak çok uzun dönemlerde kâr getirmeye başlayabilir ! Orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarının, başta ekolojik koşullardaki olumsuz değişmeler olmak üzere, dışsal tehditlere karşı duyarlılık düzeyi çok yüksektir. Kimileri insan kökenli olan bu tehditlerin öngörülebilmesi, dolayısıyla etkin önleyici önlemlerin alınabilmesi ise her durumda olanaklı değildir ! Bu genel yoksunlukların yanı sıra ülkemizin ekonomik, toplumsal ve kültürel koşulları da özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı “özel ağaçlandırma” ya da “özel imar-ihya” çalışmalarını özendirici değildir. Bu nedenle yerli, dahası, yabancı sermayeci bile ancak beklenen kârlılık düzeyi başka piyasalarda sağlayabileceğinden daha yüksek olabileceğini düşündüğünde orman ekosistemi oluşturma amaçlı “özel ağaçlandırma” yapmaya kalkışabilir. Bu, çok açık değil mi? “Özel ağaçlandırma” uygulamaları kapsamında; sağlanan “devlet ormanı” sayılan arazilere,  başta zeytin olmak üzere kullanılabilecek ağaç ve ağaççık türlerine,  verilen hibe, kredi, teknik bilgi vb desteğe  karşın bugüne değin gerçekleştirilebilen “özel ağaçlandırma çalışmalarının niteliği, niceliği ile yersel dağılımı da bu gerçeği ortaya koymuyor mu? Böyleyken, 2019 Yönetmeliği de; öngörüldüğü gibi gerçekleştirilmesi, en iyimser söylemle, rastlantılara kalabilecek kurallar içeriyor; tümüyle yeni bir yönetmelik değildir; ağırlıkla, önceki ağaçlandırma yönetmeliklerinin, deyim yerindeyse “yontula yontula” güncelleştirilmiş bir örneğidir;  ekolojik gerekleri gözetmeyen ağaçlandırma çalışmalarının sürdürülmesine, dahası yaygınlaştırılmasına dayanak olacaktır; ancak genelge ya da bildirgelerde yapılması gereken düzenlemeler içeriyor; bu durum, Türkçemizin gereklerine uymayan bir söylemle yazılmasıyla birleşince farklı, daha önemlisi, yanlış ve çelişkili uygulamalara yol açabilecektir; ek olarak, içerdiği gereksiz çok sayıda iş ve işlem nedeniyle  uygulamaları, yanı sıra, uygulamaların izlenmesini daha da güçlendirebilecektir; dolayısıyla, onca deneyime karşın yine öylesine kötü hazırlanmış ki, yakın gelecekte bir kez da değiştirilecektir !  Son olarak, ayrıntılı tartışmaları 2013 Yönetmeliğinin maddeleri özelinde yaptığım ayrıntılı tartışmaları Ek 3’te vererek bu bağlamda yalnızca şu genel değerlendirmelerle yetineceğim. a) 2019 Yönetmeliğinin de çoğu maddesi üst hukuksal düzenlemelere aykırıdır ! Bütünüyle değerlendirildiğinde, Ağaçlandırma Yönetmeliklerinin daha önce ayrıntılı olarak açıklamaya çalıştığım gerekçelerle; Anayasanın özellikle 169. Maddesi ile  6831 sayılı Orman Kanununun kendi içinde de çelişkili olan 57. Maddesine  aykırılıkları 2019 Yönetmeliğinde de sürdürülüyor. Çok kısa olarak yineliyorum: Anayasanın 169. Maddesine göre, Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu nedenle, devlet ormanı” sayılan yerlerde yapılacak ağaçlandırma çalışmalarının da devletçe yönetilmesi ve işletilmesi anayasal bir zorunluluktur ! Ek olarak; Anayasanın aynı maddesine göre “devlet ormanı” sayılan yerler “kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz”.  Dolayısıyla bu yerlerde özel kişi ve kuruluşların “özel ormanları gibi yararlanabilecekleri” ağaçlıklar oluşturması, daha genel bir söyleyişle bitkilendirme yapmasına “izin verilmesi” de bu anayasal kuralla bağdaşmıyor. Gerek Anayasanın gerekse 6831 sayılı yasanın baştan 57. maddesi, orman sahasının artırılması” amacına yöneliktir. Bu amaç ise ancak hukuksal olarak “orman” sayılan yerlerin dışında yapılacak orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarıyla olanaklıdır ! 6831 sayılı yasanın 57. Maddesinde yalnızca orman ekosistemi oluşturmak amacıyla yapılacak ağaçlandırma çalışmaları düzenlenmiştir. Dolayısıyla ne 57. Maddede ne de öteki ilgili maddelerinde “tıbbi ve aromatik”, daha genel bir söyleyişle de “odun dışı orman ürününden” söz edilmiştir. Böyleyken, 2019 Yönetmeliği de; zaten devlet ormanı” sayılan yerlerde,


* Sözünü edeceğim ağaçlandırma yönetmeliklerini bundan sonra yalnızca yılını belirterek, örneğin “2019 Yönetmeliği” olarak anacağım.  Öte yandan; 2019 Yönetmeliği’ni 2013 yılında değiştirilen 2012 tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin göreceli olarak daha önemli olduğunu düşündüğüm kimi maddeleriyle karşılaştırmalı değerlendirmelerimi Ek 3’te tartışmaya açtım. Daha çok konu uzmanlarının katılabileceğini umduğum bu tartışmalar sırasında ağırlıkla 6831 sayılı yasanın 57. maddesi ile Ek Madde 12’si, yanı sıra, önceki Ağaçlandırma Yönetmeliklerinden hareket ettiğimi belirteyim.

“asli ve odun dışı orman ürünlerinin üretileceği” orman ekosistemleri oluşturma amacı dışında “bitkilendirme”  çalışması yapılmasını olanaklı kılıyor. Öte yandan; Yönetmeliğin amacına açıklık getiren 1. Maddesinin 1. Fıkrasında; “Bu Yönetmeliğin amacı, ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, mera ıslahı, ağaç ıslahı, orman ağaç, ağaççık ve florasına ait tohum ve fidan üretimi, fidanlık ve imar-ihya çalışmalarına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” açıklaması yapılmıştır. “Kapsam” ise Yönetmeliğin 2. Maddesinin 1. Fıkrasının “b” bendinde şöyle açıklanmıştır: “Bu Yönetmelik; …  b) Asli ve odun dışı orman ürünlerinin üretileceği ormanların kurulması amacıyla, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak ağaçlandırma, erozyon kontrolü, imarihya ve orman fidanlığı kurma çalışmalarına, İlişkin usul ve esasları kapsar.” Bu amaç ve kapsam, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun dayanak alınan 57. Maddesinin özüne uygun olmakla birlikte eksiktir; 2019 Yönetmeliğinde, “Ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, mera ıslahı, ağaç ıslahı, orman ağaç, ağaççık ve florasına ait tohum ve fidan üretimi, fidanlık ve imar-ihya çalışmalarını” yapacaklar arasında ilgili Bakanlık ile OGM’nin adı sayılmamıştır. Oysa, 2009 ile daha önceki yönetmeliklerde en azından ilgili bakanlığın adına yer verilmişti. Bu noktada dikkatinizi çekmiştir sanırım: 2. Maddenin 1. Fıkrasının “b” bendinde çok daha önemli bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre; “kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak ağaçlandırma, erozyon kontrolü, imar-ihya ve orman fidanlığı kurma çalışmalarının” yalnızca; “Asli ve odun dışı orman ürünlerinin üretileceği ormanların kurulması amacıyla…”, yapılması koşulu getirilmiştir. Böyleyken, az önce de belirttiğim gibi, Yönetmelikte “ormanların kurulması” amacıyla bağdaştırılamayacak badem, ceviz, kestane, zeytin vb türlerle ağaçlandırma, daha genel bir söyleyişle, “bitkilendirme” çalışmaları da düzenlenmiştir.  b) 2019 Yönetmeliği de “planlamacı” değil, “projecidir” ! Daha önce de belirttiğim gibi; başta ağaçlandırma olmak üzere ormancılık etkinliklerinin olası sonuçları ancak çok uzun zamandan geçtikten sonra alınabiliyor. Bu nedenle de ormancılıkta uzun dönemli planlamalar “olmaz olmaz” türden bir koşuldur. Bu koşula 6831 sayılı yasanın hem 57 hem de 58. Maddelerinde yer verilmiştir. Örneğin 57. Maddeye göre; “Orman sahasını artırmak maksadıyla,… Orman Genel Müdürlüğünce uygun görülecek planlara göre ağaçlandırma yapılabilir.” Oysa OGM’nin yerleşik planlama geleneğinde bu kapsamda bir planlama çalışması yoktur. 2019 Yönetmeliği’nin “Planlama ve Faydalanma Esasları” 28. Maddesinde se; “(1) Bu Yönetmelik hükümlerine göre odun üretimi maksadıyla tesis edilen özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya sahaları, Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Orman Amenajman Planlarının Düzenlenmesine Ait Usul ve Esaslara uygun olarak ormancılık bürolarının tanzim edeceği faydalanmayı esas alan amenajman planlarına göre işletilir. Özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya sahalarında amenajman planları, kapalılığın teşekkülünden sonra sahipleri tarafından ormancılık bürolarına tanzim ettirilir.”  kuralına yer verilmiştir. Bu kuralda sözü edilen “plan” ancak “ağaçlandırılmış” alanda “kapalılığın teşekkülünden”, daha açık bir söyleyişle, alan öngörülen amaç doğrultusunda “işletilecek duruma geldikten” sonra hazırlanacak, belirtildiği gibi “faydalanmayı esas alan amenajman planlarıdır.” Ormancılığımızla ilgili bilgileri azıcık olsun edinebilmiş yurttaşlarımız bile bu planların -orman ekosistemi yönetim planları-, “ağaçlandırma planı” olmadığını bilebilir.

Öte yandan; 6831 sayılı yasanın 58. Maddesine göre; “Orman rejimine dahil veya yeniden orman tesis edilecek yerlerde havza bazında yapılacak ağaçlandırma, erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, ekosistemlerin korunup geliştirilmesi ve havzada yaşayan insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi faaliyetleri, Çevre ve Orman Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kuruluşlarla birlikte hazırlanan entegre projeler halinde uygulanır.”   Bu maddenin gereklerine 2019 Yönetmeliğinde hiç yer verilmemiştir. Böyle bir ağaçlandırma düzeni hedeflenmediğinden olsa gerek, 2019 Yönetmeliğinde de “entegre proje”, “havza”, “ilgili kuruluş” terimlerine “şöyle bir” değinilmemiştir bile. Değinilmemiştir çünkü, böyle bir ağaçlandırma düzeninde günübirlik ya da kişiye özel, keyfi uygulamalar kolay kolay yapılamaz. Bu, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları yönünden son derece önemli bir eksikliktir.  c) 2019 Yönetmeliğinin de “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışmalarının denetlenmesine ilişkin kuralları yetersizdir ! Daha önce de belirttiğim gibi; ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma gözetilen amaçlara uygun sonuçlar verip vermediği, yanı sıra, ekolojik etkileri ancak çok uzun süreler geçtikten sonra belirlenebilecek çalışmalardır. Dolayısıyla hem arazi hazırlıklarının hem dikim ya da ekim işlemlerinin hem de bakım çalışmalarının gerektiğince yapılıp yapılmadığının doğru tekniklerle izlenmesini zorunlu kılıyor. 2019 Yönetmeliği hem OGM’nin kendisinin yapacağı ya da yaptıracağı hem de özel ve tüzel kişilerin yapacakları “özel ağaçlandırma” ya da “özel imarihya” çalışmalarının gerektiğince izlenip denetlenme düzeneklerinden yoksundur. Böyle bir işlevin “Serbest ormancılık bürolarınca oluşturulan 3 orman mühendisine yüklenmesiyle bu yoksunluk pekiştirilmiştir. Doğaldır ki, bu bağlamda akla gelebilecek bir soru da şudur: “Özel ağaçlandırma” ya da “özel İmar-ihya” çalışmalarını denetleyecek serbest ormancılık bürolarının oluşturduğu üç orman mühendisinden oluşan kurulun çalışmalarını kim, nasıl denetleyecektir? Evet; kim, nasıl denetleyebilecektir?  d) “Özel erozyon kontrolü” çalışmaları neden kapsama dışında bırakıldı ? ! 2012 Yönetmeliği, örneğin 8. Maddesinin; 1. Fıkrasında; Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmalarına izin verilebilecek yerler…”; 2. Fıkrasında ise Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmalarına izin verilemeyecek yerler…” belirlenmişti. 2019 Yönetmeliğinde aynı madde ile fıkraları şöyle düzenlenmiştir: (1) “Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarına izin verilebilecek yerler…” (2) “Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarına izin verilemeyecek yerler…” Peki; “devlet ormanı” sayılan yerlerde “özel erozyon” çalışmaları neden kapsama çıkarılmıştır? Bence çok açık: 2012 Yönetmeliğin 4. Maddesinin 1. Fıkrasının “g” bendinde; “Yeryüzünde anakaya üzerindeki toprağın çeşitli etkenlerle aşınıp, taşınmasına karşı alınan tedbirler” olarak tanımlanan “erozyon kontrolü” çalışmalarının götürüsü, getirisinden hemen her durumda daha yüksektir. Ne denli kolaylık sağlanırsa sağlansın, bu çalışmalarda olası kârlılık oranı neredeyse hiçbir yatırım alanında görülemeyecek denli düşüktür. Başka bir söyleyişle de; özel kişi ya da kuruluşların bu çalışmalara sermaye yatırması için bu işlerden, sözgelimi, en az benim olduğum denli habersiz olması gerekir ki, böyle bir yatırımcının çıkabileceğini sanmıyorum. Aklımın almadığı ise daha önceki ağaçlandırma yönetmeliklerinde “özel erozyon kontrolü” çalışmalarını da kapsama alan teknokratların gerçeklerden nasıl bu denli habersiz olabildiğidir. Çok yazık !  
e) En kârlısı (!) “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki orman ekosistemlerinde yapılacak “özel imar-ihya” çalışmalarıdır ! “Devlet ormanı” sayılabilecek yerlerde yapılabilecek ne “özel erozyon kontrolü” ne de çoğu durumda “özel ağaçlandırma” çalışmaları “özel imar-ihya” çalışmaları denli kârlı olabilir.  Bu nedenledir ki 2019 Yönetmeliğinde “özel erozyon kontrolü” çalışmaları çıkarılırken “imar-ihya” çalışmalarına yer verilmiştir. Ağaçlandırma yönetmeliklerinde, yanı sıra, bu bağlamdaki tartışmalarda sıkça geçen “imar-ihya” çalışmaları 2019 Yönetmeliği’nin 4. Maddesinin 1. Fıkrasının “m” bendinde şöyle tanımlanmıştır: “İmar-ihya: Ekonomiye katkı sağlanması ve biyolojik çeşitliliğin devamı amacıyla; mevcut kök sistemi itibarıyla yeterli yoğunluk ve dağılış aranmaksızın bozuk orman alanlarının koruma ile birlikte canlandırma kesimi, aşılama ve boşlukların uygun türlerle, ekim veya dikim yoluyla doldurularak verimli hale dönüştürülmesi…” Bu düzenlemenin nelere yol açtığını, yol açabileceğini kestirebiliyor musunuz? 6912 sayılı Genelgenin Ek 17’sine göre, “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki maki ekosistemleri ile “bozuk” ya da “verimsiz” yahut “boşluklu kapalı” olduğunu karar verilen orman ekosistemlerinde özel*; kestane, zeytin, keçiboynuzu (Harnup; Ceratonia siliqua L.) menengiç (çitlembik; Pistacia terebinthus L.), antepfıstığı (Buttum, menengiç, sakız; Pistacia vera L.),  sakızağacı (Pistacia terebinthus L. var. latifolius Coss. (ya da var. chia Duham.) bıttım (Buttum, menengiç, sakız ağacı; Pistacia khinjuk Stocks. Pistacia eurycarpa Yaltırık.); bahçeleri de oluşturulabilecektir. Kesinlikle oluşturulmamalıdır ! OGM, yıllardır yaptığı ya da yaptırdığı gibi, “devlet ormanı” sayılan yerlerde bulunan maki ekosistemlerindeki delicelerin aşılanması ya da zeytin dikimleri dışında bu ağaç ve ağaççıklardan yararlanılması ya da yararlandırılmasını kendisi de yapabilir. Ancak, sıkça belirtiyorum: “Topal eşeğiyle özelleştirme kervanına katılmaya” çabalayan OGM’deki siyasal iktidar yanlısı yöneticiler ile işgüzar teknokratlar, en azından içinde bulunduğumuz bir dönemde, böylesi bir işe kalkışmaz. Çok ünlü bir “gönüllü kuruluş” bile bu kârlı işe kalkıştığına bakılırsa, OGM’nin “aşısı tutmuştur” ne yazık ki. f) 2019 Yönetmeliği uygulamacı ormancı çalışanların başlarına çooook iş açabilecektir ! ! Bilen bilir: Ormancılığımızda özellikle uygulamacı birimlerin ağırlıkla da orman işletme müdürlükleri ile orman işletme şefliklerinin; hem sorumluluk alanlarının genişliği öylesine büyük,  hem belirli bir zamanda yapmakla yükümlü oldukları iş ve işlemler o denli çok; hem de  çoğu bölgede yönetmeye çalıştıkları maki ve orman ekosistemlerindeki biyolojik çeşitlilik düzeyi o denli yüksek;  teknik personel işlendirme düzeni öylesine savruk ki  çoğu durumda en teknik çalışmaların bile gereği gibi yapılabilmesi tümüyle olanaksızlaşabiliyor. Gerçekte, son yıllarda giderek artırılan ihaleli iş yaptırma uygulaması, bu iş yükünü azalttığını öne sürülüyor. Ancak, bu birimlerdeki çalışanların sorumluluklarını alabildiğine artırmıştır. Buna karşılık OGM de teknik işgörenlerin sözleşmeli olarak işlendirilmesini yaygınlaştırmaya çabalıyor. 2019 Yönetmeliği ise, çeşitli belirsizliklerin yanı sıra, kamu hizmetlerinin temel ilkeleriyle bağdaştırılamayacak, kimleri de Anayasa’nın 169 ile 170. maddeleriyle, yanı sıra, 6831 sayılı Orman Kanunu’yla çelişen çok sayıda kural içeriyor. İş yükünün, sorumluluklarının çokluğuna bu hukuksal kargaşa durumu da eklendiğinde ormancı çalışanların “başlarına bir iş gelme” kaygısı olmadan çalışabilmesi, iyiden iyiye rastlantılara kalacaktır.

* Bu bağamda andığım ağaç ve ağaççık türlerini yöresel adları çok değişken olduğu için Latince adlarını da yazdım. (Kaynak; Turhan Baytop, Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları 578, Ankara 1994)
SONUÇ: Devlet ormancılığı düzeni, dolayısıyla “devlet ormanı” sayılan yerler ile buralardaki maki ve orman ekosistemleri, deyim yerindeyse, “bindirilmiş bir alamete, götürülüyor kıyamete ! Bu oldukça uzun “…Sessiz Tartışmalar”dan sonra “sonsöz” olarak şunları savlıyorum: Çokça sanıldığı gibi, ülkemizde; tüm arazilerin genel arazi kullanım planlaması”; o böylesi bir planlamanın bir bileşeni olması gereken “”orman sayılan yerlerin kullanım planları”; bu planların bir bileşeni olarak da “genel ağaçlandırma planları – “makro ağaçlandırma planları”?-   yapılmıyor. Bu yoksunluğun giderilmesi yerine, en iyi durumda bile yersel düzeyde tekil “projeli” çalışmalarla yetiniliyor. Bu “projeler” ise  daha çok popülist, duyarlı kamuoyunun yatıştırılmasına yönelik yaklaşımlarla hazırlanıyor;  medyatik yanları öne çıkarılarak uygulanıyor;  kaynak savurganlığının yanı sıra ekonomik ve toplumsal olumsuzluklara yol açabiliyor.  Ülkemiz, ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarında da bu türden “artizliklerden”  ; keyfilikler ile kamusal kaynakların savurganlığına yol açan bu yoksunluklardan kurtarılmalıdır !  Ülkemizde tümüne yakını devlet mülkiyetinde bulunan “orman” sayılan 29,9 milyon hektardaki orman ekosistemlerinin günümüzde bile yarısına yakını “bozuk” ya da “verimsiz”* yahut “boşluklu kapalı orman” niteliğindedir. Başka bir söyleyişle; gerçek ve tüzel kişilerin “devlet ormanı” sayılan 9,6 milyon hektar arazide “özel ormanları” gibi kullanabilecekleri “özel ağaçlandırma” ile “özel imarihya” için izin verilmesi olanaklıdır. 2019 Yönetmeliği de temel de ağırlıkla bu doğrultu yapılacak uygulamaları düzenlemek ve desteklemek amacıyla çıkarılmıştır. Bu, 9,6 milyon hektardaki “bozuk” ya da “verimsiz” yahut “boşluklu kapalı” sayılan orman ekosistemleri ile maki ekosistemlerini doğrudan etkileyebilecek; bunların çevresindeki “verimli” sayılan maki ve orman ekosistemlerine de onarılamayacak zararlar verebilecektir. Buna olanak verilmemelidir ! “Devlet ormanı” sayılan yerlerde “özel ağaçlandırma”, yanı sıra, “özel imar-ihya” çalışmasına izin verilmesi ile desteklenmesi, temelde, bu yerlerden yararlanmanın özelleştirilmesidir. Bu da Anayasanın 169. Maddesindeki, “Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.” kuralına aykırıdır. Bu nedenle, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. Maddesi ile 23 Ekim 2019 tarihinde çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği, Anayasaya aykırılığından da arındırılarak tümüyle yeniden düzenlenmelidir ! Ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarının uzun dönemli sonuçları çok boyutlu çözümleme teknikleriyle değerlendirilmiyor. Öyle ki, araştırma çalışmalarının nerelerde, ne amaçlarla ve hangi tekniklerle yapıldığı, bakım işlemlerinin ne denli gerçekleştirildiğine ilişkin veriler ve bilgiler düzenli ve dizgesel olarak derlenip saklanmıyor. 6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma Tamimi”nin -ki, yenisi henüz – 23 Aralık 2019- çıkarılmamıştır !- 19 sıra sayılı Ekinde yer verilen “İzleme ve Uygulama Cetveli” de bu yoksunluğu giderebilecek ayrıntıda değildir. Bu durumda, “özel ağaçlandırma” ile “özel imar çalışmalarının” gerektiğince denetlenebilmesi rastlantılara kalmamıştır. Rastlantılara kalmamalıdır ! Ülkemizde ağaçlandırma çalışmaları için “çevresel etki değerlendirilmesi” (ÇED) yapılmıyor. Oysa kimler tarafından nasıl yapılırsa yapılsın, her türlü ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışması hem ekolojik hem de toplumsal ve kültürel etkileri olan bir etkinliktir. Bu nedenle, ağaçlandırma yönetmeliklerinde ÇED yapılmasına yönelik kurallara da yer verilmelidir !

* Yeri gelmişken söylemek istiyorum: Orman ekosistemlerinin “bozuk” ya da “verimsiz” yahut son yıllarda gündeme gelen “boşluklu kapalı” sayılması, orman ekolojisi yönünden son derece anlamsız; daha çok ekonomik yaklaşımın ağır bastığı nitelemelerdir. Bence, son derece sakıncalı uygulamalara da dayanak olan bunlar yerine artık ekolojik özellikleri temel alan nitelemeler yapılmalıdır.

EKLER
Ek 1:
<<5 BİN KÖYE 5 BİN ORMAN PROJESİNDE SONA GELİNDİ 4 bin 718 köyde 14 milyon fidan toprakla buluşturuldu !>> “Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü (OGM) kırsalda yaşayan vatandaşların gelirlerini artırmak maksadıyla uygulamaya koyduğu 5 Bin Köye 5 Bin Orman Projesinde sona yaklaştı. Proje kapsamında bugüne kadar 4 bin 718 köyde 14 milyon gelir getirici türde fidan toprakla buluşturuldu. Bakanlık olarak daima orman köylülerinin yanında olduklarının altını çizen Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli "Ağaçlandırma çalışmaları yaparken, kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın gelir seviyelerini artırmak maksadıyla, gelir getirici ceviz, badem ve fıstıkçamı gibi türlerde de ağaçlandırma yapıyoruz. Bu tür ağaçlandırmaları yapmaktaki maksadımız ülkemizin akciğerleri olan ormanlarımızı bu alanlara bağımlı olarak yaşayan orman köylümüzle birlikte yönetmek, vatandaşlarımızın ormanlara sahiplenmesini sağlamak ve onları yerinde kalkındırmaktır" diye konuştu. Atıl durumdaki bozuk ormanlar ekonomiye kazandırılıyor Yapılan bu çalışmalarla devlet ormancılığından millet ormancığına geçişin temelinin atıldığını vurgulayan Bakan Pakdemirli "5 Bin Köye 5 Bin Orman Projesi ile orman köylüsü ile hasımdan ziyade hısım ilişkisi içinde bir işbirliği oluşturduk. Bütün bu çalışmalardaki hedefimiz atıl durumda olan bozuk ormanlarımızı verimli hale getirerek ekonomiye kazandırmak ve kırsaldaki vatandaşlarımızın gelir seviyelerini ve yaşam standartlarını yükseltmek" değerlendirmesinde bulundu. 14 milyon fidan toprakla buluştu Proje kapsamında iklim şartlarına göre ceviz, badem, fıstıkçamı, zeytin, defne, keçiboynuzu, kestane, ahlat, kuşburnu, alıç gibi gelir getirici türlerle köylerde ağaçlandırma yapıldığını ifade eden Pakdemirli "2015 yılında uygulamaya konulan ve 2019 yılında tamamlanması planlanan bu proje kapsamında bugüne kadar 4 bin 718 köyde gelir getirici tür ağaçlandırması yaparak 14 milyon fidanı toprakla buluşturduk" dedi. Eşit ve adil bir şekilde veriliyor Bakan Pakdemirli, yapılan bu ağaçlandırmalardan elde edilecek ürünlerin faydalanma haklarının, eşit ve adil bir şekilde çekilen kura ile mahalli halktan müracaat edenlere bakmak ve korumak şartıyla, sembolik olarak çok cüzi bir fiyat karşılığı verildiğini de sözlerine ekledi.” (Kaynak: https://www.tarimorman.gov.tr/Haber/4086/5-Bin-Koye-5-Bin-Orman-Projesinde-Sona-Gelindi;     (26 Eylül 2019). *** Ek 2: <<AŞILANAN DELİCELER VE DİKİLEN ZEYTİN FİDANLARI KÖYLÜMÜZE EK GELİR OLACAK !>> “Orman Genel Müdürlüğümüz tarafından başta orman köylüsü olmak üzere vatandaşlarımızın refah seviyelerini yükseltmek gayesi ile gelir getirici tür ağaçlandırmalarına büyük önem verilmektedir. Bu maksatla, ülkemizin dört bir yanında yapılan ağaçlandırma çalışmalarında ceviz, badem, dut, kestane, trüf ve salep ormanları kurulmakta olup, ayrıca yılın belirli dönemlerinde binlerce meyve fidanı vatandaşlarımıza ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Genel Müdürlüğümüz tarafından hazırlanarak 5 yıllık eylem planları kapsamında yürütülen bu çalışmalar ile ülkemizin en ücra köşelerindeki insanımızın hayat standardının artırılması için yoğun çaba harcanmaktadır. 2015-2019 yılları arasında uygulanmak üzere hazırlanan Yabani Zeytin(Delice) Rehabilitasyonu Eylem Planı da, başta Akdeniz ve Ege Bölgesi olmak üzere ülkemizin değişik coğrafyalarında bulunan yabani zeytinlerin, yerel türlerin popülasyonuna zarar verilmeyecek sayılarda ve yöreye uygun türlerle aşılanarak, ülkemizdeki zeytin üretim miktarının artırılmasını, kırsal alanda ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesine imkan sağlanmasını, geniş sahalarda ağaçlandırma çalışmaları yaparak kırsalda yeni istihdam alanları oluşturulması ile çalışma alanlarındaki vatandaşlarımızın gelir seviyelerinin yükseltilmesini hedeflemektedir. Bu kapsamda 2015 yılından bu yana 316 köyde yapılan gelir getirici tür ağaçlandırmaları ile 1 milyon 444 bin 655 adet yabani zeytin (delice) aşılanmış olup, 174 bin 447 adet aşılı zeytin fidanı dikilmiştir. Aşılanan yabani zeytin(delice) ve dikilen zeytin fidanları başta orman köylümüz olmak üzere vatandaşlarımıza ek gelir sağlayarak, köylülerimizin yerinde kalkınmalarına destek olacaktır.” (Kaynak: https://www.ogm.gov.tr/SitePages/OGM/OGMHaberler; (13 Aralık 2019) 
Ek 3:  23 Ekim 2019 Tahinde Çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin Olası Getiri ve Götürülerinin 2013 Yılında Değiştirilen 23 Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği ile  Karşılaştırmalı Tartışısı Aşağıdaki Çizelgede, 23 Ekim 2019 tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği’ni; orman ekolojisinin gerekleriyle, ülkemizin ekonomi politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel gerçeklikleriyle;  ormancılığımızın kısıtları ve olanaklarıyla; “özel ağaçlandırma, “özel imar-ihya, “özel erozyonu kontrolü”, endüstriyel ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin gözlem ve duyumlarıyla, Anayasanın 169 ve 170. Maddeleriyle, 6831 sayılı Orman Kanununun 57. Maddesiyle; 2013 yılında değiştirilen 2012 Ağaçlandırma Yönetmeliğiyle ilişkilendirerek tartışmaya çalıştım.
2013 Yılında Değiştirilen 23 Ağustos 2012  Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği 
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği 
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte yer alan; a) Ağaç: Ormanlarda tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, en az 8 metre boy yapabilen, yaşı ve çapı ne olursa olsun kökü, gövdesi ve tepesi olan yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri, b) Ağaççık: Ormanlarda tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, boyu 8 metreyi bulmayan, yaşı ve çapı ne olursa olsun yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri,
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte yer alan; a) Ağaç: Ormanlarda tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, en az 5 metre boy yapabilen, yaşı ve çapı ne olursa olsun kökü, gövdesi ve tepesi olan yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri, b) Ağaççık: Ormanlarda tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, boyu 5 metreyi bulmayan, yaşı ve çapı ne olursa olsun yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri,
Yorum: Böylece; (i) özellikle tüzel ve gerçek kişilerin “devlet ormanı” sayılan arazilerde yapacakları “özel ağaçlandırma” ile “özel imar- ihya” çalışmalarında kullanılabilecekleri; (ii) OGM’nin de yapıp “orman köylü” sayılanlara devredebileceği, “köylüye gelir getirici” ağaç ve ağaççık türlerinin kapsamı genişletilmiş oluyor. Öte yandan, doğal maki ve orman ekosistemlerinin içinde ya da yakın çevresinde “egzotik” –“yabancıl”- ağaç ve ağaççık türlerinden orman ya da ağaç ya da ağaççık toplulukları oluşturmak çeşitli sakıncalı durumları gündeme getirebilecek bir uygulamadır. Dolayısıyla, ancak koşullu olarak ve çok sınırlı durumlarda başvurulması gereken bir uygulamadı. Yönetmelikte, bu uygulamayla ilgili hiçbir kurala ya da sınırlandırmaya yer verilmemiştir.
Konuyla ilgili böyle bir düzenleme yoktur !
c) Arazi kullanım bedeli: Devlet ormanlarından özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya amacıyla izin verilen sahalardan, alan ve tür çeşidine göre alınacak Genel Müdürlük tarafından her yıl belirlenen bedeli,.. g) Başvuru bedeli: Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya amacıyla, bu mevzuat hükümlerine göre başvuru sırasında alınacak olan ve Genel Müdürlük tarafından her yıl belirlenen bedeli,
Yorum: 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ağaçlandırma çalışmalarını düzenleyen ne 57-67 maddeleri ne de Ek Madde 12’de böyle bir düzenleme vardır. Böylesi bir bedellendirme, bir anlamda bir yasal haktan yararlanmayı kısıtlayıcı bir düzenlemedir. Ek olarak; “devlet ormanlarından özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya izni”

2013 Yılında Değiştirilen 23 Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği
Madde 4/1-i: Ağaçlandırma sahalarında elde edilen ürünlerin muhafaza edildiği, her türlü hava hallerinde çalışanların sığınabileceği, malzemelerin saklandığı temelsiz, toprak veya beton zemin üzerine yapılan geçici yapıları,
Madde 4/1-k: Hangar-depo: Ağaçlandırma sahalarında elde edilen ürünlerin işlendiği ve muhafaza edildiği, her türlü hava hallerinde çalışanların sığınabileceği, malzemelerin saklandığı toprak veya beton zemin üzerine temelsiz yapılan geçici yapıları,
Yorum: Özellikle doğal maki ve orman ekosistemlerinde kısıtlı olsa yapılaşmaya yol açabilecek olan bu düzenleme kapsamında bir de ürün işlemeye yer verilmiştir. Açıktır ki, bu düzenlemeyle söz konusu yapılaşmaya hem yeni hem de çok sakıncalı olabilecek bir boyut katılmıştır. Sözgelimi ürünlerin işlenmesi sırasında kaçınılmaz olarak da hava, su, görüntü kirlenmesine, gürültü vb özellikle yabanıl yaşam yönünden olumsuz çevresel etkiler de gündeme gelebilecektir. Yönetmelikte bu etkilerin önlenmesine yönelik hiçbir kurala yer verilmemiştir.
Konuyla ilgili böyle bir düzenleme yoktur !
Madde 4/1-l: Hızlı gelişen tür: En uygun yetişme ortamlarında, uygun kültür yöntemlerinin kullanılması ile idare süresi sonunda yıllık ortalama kabuksuz gövde odunu hacim artımı en az 10 m3/ha olan ağaç türünü,
Yorum: 2012 Yönetmeliğinde böyle bir düzenleme yoktu, Ancak, 2013 yılında getirilen “Endüstriyel Ağaçlandırma” başlıklı Ek Madde 2’de “hızlı büyüyen türlerden” söz edilmiş ama herhangi bir tanım yapılmamıştı. Şimdiyse “hızlı gelişen türler” ile ilgili açıklama yapılmış ancak bu türlerin neler olduğu yine açıklanmamıştır. Bu, “devlet ormanı” sayılan arazilerdeki maki ve özellikle de yaşlı doğal orman ekosistemlerinin “ağaç tarlalarına” dönüştürülmesine yol açabilecektir.
Madde 4/1-j: j) İmar-ihya: Ekonomiye katkı sağlanması ve biyolojik çeşitliliğin devamı amacıyla; mevcut kök sistemi itibariyle yeterli yoğunluk ve dağılış aranmaksızın bozuk orman alanlarının koruma ile birlikte canlandırma kesimi, aşılama ve boşlukların uygun türlerle, ekim veya dikim yoluyla doldurularak verimli hale dönüştürülmesini,
Madde 4/1-k: m) İmar-ihya: Ekonomiye katkı sağlanması ve biyolojik çeşitliliğin devamı amacıyla; mevcut kök sistemi itibarıyla yeterli yoğunluk ve dağılış aranmaksızın bozuk orman alanlarının koruma ile birlikte canlandırma kesimi, aşılama ve boşlukların uygun türlerle, ekim veya dikim yoluyla doldurularak verimli hale dönüştürülmesini,
Yorum: Tanım kendi içinde çelişkilidir: “Ekonomiye katkı sağlanması” ile “biyolojik çeşitliliğin devamının sağlanması” eşanlı gerçekleştirilmeyebilir. Bu durumda önceliğin, hangi ölçütlere, kimler tarafından verileceğine herhangi bir açıklık getirilmemiştir. Ayrıca, tanıma göre, “boşluk” olarak anılan yerler, orman ekosistemlerinde, özellikle yabanıl yaşamın devamlılığı için önemli işlevler gören yerlerdir. Buraların da kapsamı belirsiz “uygun türlerle doldurulması” gibi ekolojik olarak son derece sakıncalı uygulamalar olanaklı kılınmıştır. Bu yetmiyormuşçasına aynı yaklaşıma, yönetmeliklerin “rehabilitasyon” tanımında da yer verilmiştir. Bunların yanı sıra yönetmelik niteliğinde, özellikle de “devlet ormanı” sayılan yerlerde yapılacak ağaçlandırma çalışmaları ile ilgili bir hukuksal düzenleme de “doldurma”, uygun olmadığı gibi sakıncalı bir söylemdir.
Yönetmeliklerde “devlet ormanı” sayılan yerlerde “özel erozyon kontrolü” çalışmaları kapsamdan çıkarılmıştır.
Yorum: 2009 Ağaçlandırma Yönetmeliği’nde yer verilen “özel erozyon kontrolü” çalışmaları, 2012 Yönetmeliğinde çıkarılmıştır. 2019 Yönetmeliğinde de yer verilmemiştir. Çok açık: Özel kişiler ile kuruluşların, dahası, doğrudan ilgili olmayan kamu kuruluşların “erozyon kontrolü” gibi yüksek maliyetli, buna karşılık olası parasal getirisi hemen hemen hiç olmayan alanda yatırım yapması, en azından ülkemizde, deyim yerindeyse, “balığın kavağa çıkması” gibi bir olaydır. Uygulama da bu gerçeği ortaya koymuş olacak ki düzenlemeye 2019 Yönetmeliğinde yer verilmemiştir.
2013 Yılında Değiştirilen 23 Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim2019 Tarihinde Çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği
Madde 4/1-ö: Odun dışı orman ürünü: Her türlü orman ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitkilerinden elde edilen balzami yağlar ile bunların kabuk, meyve, sürgün, yaprak, çiçek, tohum, kök, soğan, yumru ve rizomları ile mantar ve benzeri ürünleri,

Madde 4/1-s:  Aynı kurala yer verilmiştir.
Yorum: “Özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamalarında bu tanım temel alınarak şunlar yapılabilecektir:  “Devlet ormanı sayılan yerlerde; odun dışı orman ürünü veren orman ağaç, ağaççık ve flora türleri ile saf veya karışık olarak özel ağaçlandırma çalışmaları…” ile “Devlet ormanı sayılan yerlerde; odun dışı orman ürünü veren ve ormanlarda tabii olarak yetişen ağaç, ağaççık ve floraların tohumu, fidanı ve aşılı fidanlarının veya aynı türlerin aşı kalemlerinin kullanımı ile özel ağaçlandırma çalışmaları…”  yapılabilecektir. Ayrıca; “Devlet ormanı sayılan yerlerde yapılacak özel ağaçlandırma çalışmalarında projesinde belirtilmesi kaydıyla odun veya odun dışı orman ürünü veren ağaç ve ağaççık türlerinin altında alt tür olarak; tıbbi aromatik, yumrulu ve soğanlı bitkiler…” ile   “Devlet ormanı sayılan yerlerde tesis edilen özel ağaçlandırma sahalarında erozyonun önlenmesi, toprağın korunması ve ıslah edilmesi, toprağın bitki besin elementleri bakımından zenginleştirilerek verim gücünün arttırılması gayesi ile fidan aralarında kapalılık teşekkül edinceye kadar otsu bitkiler…”  yetiştirilebilecektir.  Kısacası, bu düzenleme, özellikle maki ve “bozuk” ya da “verimsiz” yahut “boşluklu kapalı” sayılan yaşlı doğal orman ekosistemlerinin yıkımına yol açabilecektir.
Madde 4/1-s: Rehabilitasyon: Bozuk veya verimsiz orman alanlarında mevcut türlerden gerekenlerin korunması, aşılanması, canlandırma kesimi, boşluk alanlara ormanlarda tabii olarak yetişen türlerin ekimi ve bu türlerin aşılı veya aşısız fidanlarının dikimini,
Madde 4/1-ü:  Rehabilitasyon: Bozuk veya verimsiz orman alanlarında mevcut türlerden gerekenlerin korunması, aşılanması, canlandırma kesimi, boşluk alanlara ormanlarda tabii olarak yetişen türlerin ekimi ve bu türlerin aşılı veya aşısız fidanlarının dikimini,
Yorum: Ağaçlandırma yönetmeliklerinde, “devlet ormanı” sayılan yerlerde “özel rehabilitasyon” çalışmasına verilmemiştir. Ancak, OGM’nin yapacağı “rehabilitasyon” çalışmalarının kapsamında yapılacak işlemler de önem taşıyor. 6831 sayılı yasaya 2011 yılında çıkarılan Ek Madde 12’ye dayanan bu düzenleme “aşılanmalar” – doğrusu “aşılamalar” olsa gerek !-  ile “boşluk alanlara” yapılacak ekim ya da “aşılı veya aşısız fidanlar dikim” işlemleri ekolojik olumsuzluklara yol açabilecek uygulamalardır. Yönetmelikte bu olumsuzlukları en aza indirebilecek düzenlemelerin yapılmamış olması kesinlikle giderilmesi gereken bir yoksunluktur.
İKİNCİ BÖLÜM Genel Müdürlük Tarafından Yapılacak Çalışmalar Devlet ormanlarında yapılacak çalışmalar
Yorum: Bu Bölüm OGM tarafından; (i) devlet ormanı” sayılan yerlerde, (ii) Hazine arazilerinde, (iii) gerçek ve tüzel kişilere ait arazilerde yapılacak ağaçlandırma çalışmalarına ayrılmıştır. Ancak, bu bağlamda yalnızca 3 maddeye; toplam 3 fıkra 6 bende yer verilmiştir. Türkiye gibi ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullar son derece değişken olan bir ülkede yılda yalnızca orman ekosistemi oluşturma amacıyla ortalama 35-40 bin hektarda ağaçlandırma yapan bir kuruluş için bu düzenlemeler kesinlikle yetersizdir.
2013 Yılında Değiştirilen 23 Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği
Aynı kurallara Yönetmeliğin “Devlet ormanlarında yapılacak ağaçlandırma, erozyon kontrolü, imarihya çalışmaları ve hak sahibi tespiti” başlıklı 12. Maddenin 2. Fıkrasında yer verilmiştir.

Madde 5/3: Orman idaresi tarafından köy tüzel kişiliği adına ağaçlandırma, imar-ihya veya erozyon kontrolü çalışmaları yapılabilir. Bu çalışmaların yapılacağı sahalar öncelikli olarak köy yerleşim yerlerine yakın yerlerden seçilir. Çalışmalarda, yetişme muhiti şartlarının uygun olması halinde öncelikli olarak, odunundan ziyade meyvesinden yararlanılan odun dışı orman ürünü veren türler kullanılır. Orman idaresi tarafından köy tüzel kişiliği adına tesis edilen ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve imar-ihya sahalarının bakımları köy tüzel kişilikleri tarafından yapılabileceği gibi o köyde ikamet eden hane sahiplerinin nüfus sayıları dikkate alınarak talep eden hanelere kura usulü ile paylaştırılmak suretiyle de yaptırılabilir. Sahanın bakımını yapanlara, bu sahalardan elde edilen odun dışı orman ürünleri tarife bedeli ile verilir. 
Yorum: Düzenleme, ilk bakışta, Anayasanın 170. Maddesindeki;  “Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirler… kanunla düzenlenir.”  kuralıyla ilişkilendirilebilir. Ancak, bu “köylerin” hangi köyler olduğuna ne 2019 Yönetmeliği’nin anılan maddesinin ne “Tanımlar” ayrılan 4 ne de öteki maddelerde bir açıklık getirilmiştir. Dolayısıyla uygulamanın “”ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler” ile sınırlı olmayabilecektir.  Öte yanda, daha önce birçok kez belirttiğim gibi, 6831 sayılı Yasanın 57. Maddesinin temel amacı, “orman sahasının” – daha doğru bir söyleyişle, “orman ekosistemi varlığının” olması gerekiyor!- arttırılmasına yönelik ağaçlandırma yapılmasıdır. Oysa 2019 Yönetmeliğinin anılan maddesiyle “odunundan ziyade meyvesinden yararlanılan odun dışı orman ürünü veren türlerle” yapılmasını olanaklı kılınmıştır. Ne var ki, bu türlere herhangi bir açıklık getirilmemiştir. Doğal olarak, bu düzenleme, “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki maki ve orman ekosistemlerinin ceviz, kestane, badem vb türlerle meyvelikler, yanı sıra, zeytinliklere dönüştürülmesine yol açabilecektir. Bu durumda, OGM de Anayasaya aykırılık “suçuna” bu kez “azmettirici” olmaktan çıkıp, “ası fail” durumuna gelebilecektir. 6831 sayılı yasaya 2011 yılında getirilen Ek Madde 12’nin bu düzenlemeye dayanak olması, bu gerçeği değiştirmiyor. Çünkü, Ek Madde 12’nin Anayasanın 169 ile 170. Maddelerine aykırılığı da söz konusudur.  
Konuyla ilgili böyle bir düzenleme yoktu !
Madde 7/1: b) Gerçek kişiler ile diğer tüzel kişilere ait arazilerde malikinden muvafakat alınmak kaydıyla erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesine yönelik çalışmalar yapılabilir veya yaptırılabilir
Yorum: İlginçtir: OGM gibi “uzman” bir kuruluş “erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi” gibi kamusal yararın gerektirdiği çalışmaların özel mülk sınırlarıyla sınırlandırılamayacağını geç de olsa kavramış görünüyor. İyi de, bu çalışmalar için mülk sahibinin olurunun alınmasına neden gerek duyulmuş ki?
Madde 8/2-c: “Deniz kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak 2000 metrelik mesafe içinde bulunan yerler ile tabii göl kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak 500 metrelik mesafe içinde bulunan yerler.”
Madde 8/2-c: Sakız ile yapılacak özel ağaçlandırma çalışmaları hariç olmak üzere, deniz kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak 2.000 metrelik mesafe içinde bulunan yerler ile tabii göl kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak 500 metrelik mesafe içinde bulunan yerler.

Yorum: Madde 8’de, “devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarına izin verilemeyecek yerler” sayılmıştır. Düzenlemeye göre sakızla yapılacak “özel ağaçlandırmaların” bu kısıtlamanın dışında tutulmuştur. Bu durum, büyük bir olasılıkla sakız ağacının ekolojik isteklerinden kaynaklanıyor. Ancak öyle de olsa bu düzenleme, hiçbir kısıtlamanın getirilmemiş olması nedeniyle kötücül kullanımlara dayanak olabilecektir. Örneğin; adalarda, kıyılardaki “devlet ormanı” sayılan yerlerde bulunan maki ve orman ekosistemlerinin kaldırılmasına; buna bağlı olarak da yapılaşmanın yaygınlaşmasına yol açabilecektir.
Madde 9: (1) Hazineye ait olan ve Maliye Bakanlığınca bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma yönetmelikleri kapsamında kiraya verilen veya irtifak hakkı tesis edilen orman kurmaya elverişli beş (V) ve daha yukarı sınıftaki araziler üzerinde, uygulama projesinde belirtilen idare müddeti boyunca; asli ve odun dışı orman ürünü veren türler kullanılarak gerçek ve tüzel kişilerce özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya yapılabilir. (2) Hazineye ait olan ve Maliye Bakanlığınca bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma yönetmelikleri kapsamında kiraya verilen veya irtifak hakkı tesis edilen dördüncü sınıfa (I-IV) kadar ki araziler üzerinde uygulama projesinde belirtilen idare müddeti boyunca; kavak, kızılağaç, okaliptüs ve benzeri hızlı gelişen orman ağacı türleri ve ceviz, kestane, antepfıstığı, badem, iğde, melengiç, harnup ve zeytin gibi odun dışı orman ürünü veren türler ile gerçek ve tüzel kişilerce özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya yapılabilir ve özel fidanlık kurulabilir
Madde 9: (1) Mülkiyeti Hazineye ait olan arazilerde, gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak özel ağaçlandırma, özel imar-ihya ve özel orman fidanlığı çalışmalarına ait müracaat, saha tespit ve izin işlemleri, Milli Emlak Genel Müdürlüğünce bu maksatla çıkarılan mevzuat hükümleri çerçevesinde yürütülür.
Yorum: Arazi kullanım planlamasının yalnızca sınırlı arazilerde yapılabildiği ülkemizde, sözgelimi, I-V. Sınıf Hazine arazilerinde – eğer hâlâ kalmışsa !-  ki, bu arazilerde verimlilik düzeyi yüksek tarımsal üretim yerine başta kavak olmak üzere kızılağaç, ceviz, kestane vb meyveli türlerle ağaçlandırma yapılması desteklenmiş olacaktır. Dolayısıyla, örneğin, Adapazarı, Bursa, Balıkesir, Karadeniz Bölgesi’ndeki birçok kıyı ilinde yaşanan olumsuzluklara yol açılabilecektir.
Madde 11/1:  a) Devlet ormanı ise; ilan edilen yerlerden talep edeceği sahanın … belirtildiği dilekçe ile orman idaresine…
Madde 11: (1) Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya müracaatları, Nisan ve Eylül aylarında olmak üzere 2 dönem halinde alınır. (2) Özel ağaçlandırma veya özel imar-ihya çalışması yapmak üzere saha izni talebinde bulunan gerçek ve tüzel kişiler, söz konusu sahaya ait harita, koordinat özet çizelgesi ile birlikte, … işletme müdürlüklerine müracaat ederler… 5) Müracaata konu edilen orman alanının orman köyü mülki hudutları içerisinde kalması ve müracaatçının da o köy nüfusuna kayıtlı ve o köyde ikamet eden kişi olmaması durumunda ise söz konusu sahanın bulunduğu köyde ilan yapılır.
Yorum: Ağaçlandırma Yönetmeliklerinde 2012 yılına değin “özel ağaçlandırma ve imar-ihya” izni verilen yerler için ilan koşulu yoktu. İstekliler, OGM’nin ilgili birimlerinin belirlediği “devlet ormanı” sayılan yerler ile Hazine arazilerinde “özel ağaçlandırma ve imar-ihya” yapabilme izni isterler, ilgili birimler de “uygun bulurlarsa” hazırlanan projeler uygulamaya konulurdu. Tüm uyarılara karşın sürdürülen bu uygulamalar çeşitli usulsüzlüklere yol açmıştı. Bu gelişmeler sonrasında 2012 yılı Yönetmelik yeniden düzenlenirken “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulaması için izin verilebilecek yerlerin  “yılda en az bir defa orman idaresine ait internet sitelerinde 30 gün süreyle ilan edilir”  kuralı getirilmişti. Ancak bu kurallar “özel ağaçlandırmacı” kişiler ile kuruluşları hoşnut etmemiş olacak ki, 2010 yılında 17 bin hektara çıkan “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamaları, düzenli azalışla 2017 yılında 1,4 bin, 2018 yılında da 2,5 bin hektara düşmüştür. Daha açık bir söyleyişle, OGM, yaptığı kamu yararına bir düzenlemeyi 2019 Ağaçlandırma Yönetmeliğiyle yine kendisi yürürlükten kaldırmıştır. Maddenin 4. Fıkrasının “a” bendine göre;  “(4) “Özel ağaçlandırma veya “özel imar-ihyaya konu sahanın; a) Orman köyü mülki hudutları içerisinde kalmaması durumunda ilana gerek duyulmadan ilk müracaatçı adına hak sahipliği”  oluşturulması olanaklı kılınmıştır. Bu durum, OGM’de “devlet ormanı” yerlerin yönetimini düzenleyen bir genel arazi kullanım planlaması yapılmadığından ilgili birim yöneticilerini “özel ağaçlandırmacı” kişiler ile kuruluşları baskılarına açık kılmıştır. Başka bir söyleyişle; söz konusu düzenlemeyle, “devlet ormanı” sayılan arazilerin özel ve tüzel kişilere kullandırılmasındaki rastgeleliklere, dahası, keyfiliklere yeni bir boyut eklenmiştir. Bu “devlet ormanı” sayılan yerlerini bütüncül olarak yönetilmesini, bu amaçla planlanabilmesi rastlantılara bırakmıştır.
Konuyla ilgili böyle bir düzenleme yoktur !
Madde 11: (16) Hızlı gelişen türlerle, asgari 10 hektar sahada yapılacak özel ağaçlandırma müracaatları ilan edilmeksizin ilk müracaatçı adına hak sahipliği tutanağı tanzim edilir. Diğer iş ve işlemler bu maddede belirtildiği şekilde yürütülür.
Yorum: 2012 Yönetmeliği’nde 2013 yılında getirilen “Endüstriyel Ağaçlandırma” başlıklı Ek Madde 2, 2019 Yönetmeliğiyle kaldırılmıştır. Ancak Aynı maddenin 16. Fıkrasında, bu kez 4. Maddesinde tanımı yapılan “hızlı gelişen türlere” yer verilerek “endüstriyel ağaçlandırmalara” yol açabilecek bir olanak getirilmiştir. Üstelik böylece; endüstriyel ağaçlandırma izni verilebilecek kuruluşlar için Faaliyet alanı içerisinde endüstriyel ağaçlandırma yapacağına dair ibare bulunan veya yıllık odun işleme kapasitesi 25.000 m3 ve üzerinde olan şirketler” olma koşulu kaldırılmış endüstriyel ağaçlandırmalarda kullanılabilecek ağaç ve ağaççık türlerinin kapsamı genişletilmiş; uygulama izni verilebilecek arazinin genişliğine yalnızca bir alt sınır getirilmiş; izin verilebilecek yerler için ilan koşulu yine getirilmemiştir. Oysa 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nun “o” ve “t” fıkralarında bu gibi kuruluşlara yükümlülükler getirilmiştir. Sözgelimi, Yasanın 4. Maddesinin “t” fıkrasına göre; “t) Büyük İşletmeler; kendi arazilerinde veya izin verilen, irtifak hakkı tesis edilen veya tahsis edilen sahalarda, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapar veya yaptırırlar. Büyük işletme tanımı, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde çıkarılacak tüzükle tespit edilir “ Ancak yasanın çıkarıldığı 1005 yılından bu yana ne sözü geçen tüzük çıkarılmış ne de söz konusu yükümlülük yerine getirilmiştir. Kısacası; 2019 Yönetmeliğinin 11. Maddesinin 16. Fıkrası, yine planlama yoksunluğunu nedeniyle, “devlet ormanı” sayılan yerlerin, deyiş yerindeyse, “kapanın elinde kalmasından” başka sonuçlar vermesi, en iyimser söylemle rastlantılara kalmıştır.
Madde 16/1; Uygulama projesinin tanzimi aşamasında hak sahibinin talep ettiği tür veya türlerin yetişme muhiti şartları nedeniyle söz konusu sahada kullanılmasına imkan bulunmaması halinde; ormancılık büroları, hak sahibi ile irtibata geçerek sahada kullanılabilecek türler hakkında bilgi verir. Hak sahibinin, Ormancılık bürolarınca kendisine bildirilen sahaya uygun türlerden bir veya birkaçının kullanılmasına rıza göstermesi halinde uygulama projesi tanzim edilir.
Madde 15/1: Aynı kurala yer verilmiştir.
Yorum: Bu düzenleme, ilgili yerel ormancılık birimlerini sürecin dışında bırakarak “ormancılık bürolarını” belirleyici kılmaktadır. Açıktır ki, ilgili yerel ormancılık birimleri izin verilecek yerlerin ekolojik koşullarını daha iyi bilmesi, dolayısıyla “hak sahibi” sayılanlara daha gerçekçi önerilerde bulunması beklenir. Çok daha önemlisi, ilgili yerel ormancılık birimleri, izin verilecek yerlerde yapılabilecek “ağaçlandırma” ya da “imar-ihya” çalışmalarının çevresindeki, başta orman ekosistemleri olmak üzere tüm ekosistemlerine yanı sıra yapılan ya da yapılacak ormancılık çalışmalarına olası etkileri öngörüsüne sahiptir. Bu nedenle, ilgili yerel ormancılık birimleri dışlanmasından özenle kaçınılması gerekmektedir. 
Madde 16/6: “Özel ağaçlandırma sahalarının tamamı veya bir bölümü, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16 ncı ve 17 nci maddelerine göre izne konu edilebilir.”
Madde 15/6: Aynı kurala yer verilmiştir.
Yorum: Bilindiği gibi, 6831 sayılı yasanın anılan maddeleri, “devlet ormanı” sayılan yerden ormancılık dışı amaçlarla kullanılması için izin verilmesine ilişkindir. Madde 16/6’nın ise bu olanağın yalnızca üçüncü kişilere verildiği anlaşılıyor. Öyle de olsa, Fıkrada “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” izni verilmiş kişi ya da kuruluşun da bu olanağını kullanmasını ya da deyim yerindeyse, “danışıklı dövüşlü” uygulamaları engelleyebilecek bir kurala yer verilmemiştir. Bu olasılık, özellikle arazi rantı yüksek yerlerde hiç de küçük değildir.
Madde 17/1: Devlet ormanlarında ve sahipli arazilerde en küçük parçası 0,5 hektardan, hazine arazilerinde ise 2 hektardan küçük olan yerler özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmalarına konu edilemez. Ancak, hazine arazilerinde imar planı içinde kalan ve ağaçlandırılacak alan olarak ayrılan sahalarda 2 hektar saha büyüklüğü aranmaz.
Madde 16/1: Aynı kurala yer verilmiştir.
Yorum: Gerek 6831 sayılı yasanın 57. Maddesinin gerekse tüm ağaçlandırma yönetmeliklerinin temel amacı, “orman sahasını artırmak maksadıyla” ağaçlandırma yapılmasıdır. Oysa, 6831 sayılı yasanın 1. Maddesinin “G” fıkrasına göre, bir yerin hukuksal olarak “orman” sayılabilmesi için genişliğinin en az 3 hektar olması gerekiyor. Bu durumda, açıktır ki, 2012 Yönetmeliği gibi 2019 Yönetmeliği’ndeki “Devlet ormanlarında ve sahipli arazilerde en küçük parçası 0,5 hektardan, hazine arazilerinde ise 2 hektardan küçük olmaması” kuralı 6831 sayılı yasanın 1. Maddesinin “G” fıkrasına kesin olarak aykırıdır.
Madde 17/1: Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarında saha ile ilgili üst sınır Genel Müdürlükçe belirlenir. 
Madde 16/1:  (3) Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarında saha ile ilgili üst sınır Genel Müdürlükçe belirlenir.
Yorum:  “Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya” çalışmaları için izin verilebilecek alanın genişliğinin OGM’ye bırakılması keyfi uygulamalara yol açabilecektir. Üst sınırın nasıl belirlenebileceğine açıklık getirilmeli; belirleme yetkisi yersel koşullara göre ilgili yerel birimlere verilmelidir.


2013 Yılında Değiştirilen 23 Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği
Madde 21/1: c) Devlet ormanlarında tesis edilen özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya sahalarında; üretim, bakım ve koruma amaçlı konteyner veya karavan ile hangar-depo, su deposu, sulama ve yangın havuzu, su isale hattı, su kuyusu, elektrik tesisleri ve B tipi tali orman yolu yapılmasına izin verilebilir.
Madde 20/1: c) Devlet ormanlarında tesis edilen özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya sahalarında; üretim, işleme, bakım ve koruma amaçlı konteyner, karavan, prefabrik bekçi evi, taşınabilir tuvalet, hangar-depo, su deposu, sulama ve yangın havuzu, su isale hattı, su kuyusu, don kırıcı tesisler, elektrik tesisleri ve B tipi tali orman yolu yapılmasına izin verilebilir.
Yorum: “İşleme tesisleri” ile “don kırıcı” tesislerine de izin verilmesiyle birlikte “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” alanındaki yapılaşma olanağı artırılmıştır. Ayrıca izin verilecek “üretim” tesisinin kuruluş yerine, yapısal özelliklerine (niteliği ile ölçeğine, teknolojisine vb) bir açıklama getirilmemesi bu olasılığı pekiştirmektedir.
Madde 22/1-3: İşletme müdürlüğü tarafından kurulan ve en az 3 teknik elemandan oluşan denetim komisyonu veya yeminli ormancılık büroları tarafından tüm sahalar yılda en az bir defa kontrol edilerek, Genel Müdürlükçe belirlenen örnek dispozisyona göre düzenlenecek uygulama izleme cetveli her yılın sonunda bölge müdürlüğüne gönderilir
Madde 21/1-3: “İşletme müdürlüğü tarafından kurulan ve en az 3 teknik elemandan oluşan denetim komisyonu veya serbest ormancılık bürolarınca oluşturulan 3 orman mühendisi tarafından tüm sahalar yılda en az bir defa kontrol edilerek, Genel Müdürlükçe belirlenen örnek dispozisyona göre düzenlenecek uygulama izleme cetveli her yılın sonunda bölge müdürlüğüne gönderilir.”
Ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları, temelde, bir süreçtir. Arazi hazırlığı, ekim ya da dikimden beklenen amacın gerçekleşmesine değin yapılması gerekli tüm iş ve işlemlerin gerektiği gibi yapılması zorunludur.  Dolayısıyla; izleme ve denetimin de tüm süreci kapsaması gerekir. Oysa, ilgili maddelerde “Genel Müdürlükçe belirlenen örnek dispozisyona göre düzenlenecek uygulama izleme cetveli her yılın sonunda bölge müdürlüğüne gönderilir.” kuralına yer verilmiş olmasına karşın bu, denetleme işlemlerinin ne denli süreceğine açıklık getirilmemiştir. Öyle ki, “serbest ormancılık büroları” da “özel ağaçlandırma” ya da “özel imarihya” çalışmaları yapabilir; bu durumda onların denetlenmesinin kimler tarafından nasıl yapılacağı da düzenlenmemiştir. İzleme ve denetleme sürecinin kesinlikle ya OGM ya da TMMOB Orman Mühendisleri Odası tarafından yapılması gerekirdi. 
Madde 25/2: “Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiliklere, bu Yönetmelik çerçevesinde yapacakları özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmaları için talepleri halinde hibe veya kredi yerine, onaylı uygulama projesinde belirtilen sayıda, Çevre ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Hizmetlerine İlişkin Usul ve Esaslara göre verilebilecek hibe veya kredi tutarını geçmeyecek şekilde orman ağacı ve ağaççığı fidanı ücretsiz olarak verilebilir.
Madde 24/1: Bu kurala yer verilmemiştir.

Özellikle orman ekosistemi oluşturma amacıyla yapılacak ağaçlandırma çalışmalarında kullanılacak ağaç ve ağaççık türlerin genetik kökeni, sağlığı yaşamsal öneme sahiptir. Genetik özellikleri belirsiz, dahası, sakıncalı olabilecek, sağlıksız fidanların genetik kirlenmeye yol açması olasıdır. Bu olasılık yalnızca “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışması yapılacak yerlerle sınırlı değildir; bu çalışmaların yapıldığı alanın çevresindeki sağlıklı orman ekosistemleri için de söz konusudur. Oysa, OGM ise hem araştırma ve geliştirme olanaklarına hem büyük fidan üretme gizilgücüne sahiptir.  Bu nedenle, gereksinme duyulacak fidanların olanakların verdiğince OGM’den
sağlanması temel ilke olmalıdır. Devlet desteğinin yalnızca hibe ya da kredi verilmesine indirgenmesi, “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışmaları yapacak kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişilikleri tümüyle piyasaya bağımlı kılacaktır. 
Madde 27/2: Özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmalarına konu sahaların korunması Devletin kontrol ve denetimi altında sahipleri tarafından yapılır.
Madde 26: Bu kurala yer verilmemiştir.
Bu düzenlemeyle “özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya” çalışma yapılan alanların gerektiğince korunabilmesi tümüyle rastlantılara bırakılmıştır. Açıktır ki özellikle orman ekosistemlerine yönelik yersel konum ile iklimsel, toplumsal vb koşullardan kaynaklanan tehditler karşı alınabilecek önlemlerin alınabilmesi ve uygulanabilmesi son derece karmaşık iş ve işlemleri gerektirmektedir. Özellikle orman ekosistemi oluşturma amacıyla “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” yapmış köylülerin bu iş ve işlemleri gerektiğince yapabilme olanakları kısıtlıdır. Bu durumda “özel ağaçlandırmayla” oluşturulabilecek orman ekosistemlerinin yanı sıra çevrelerindeki maki ve orman ekosistemlerinin gerektiğince korunabilmesi tümüyle rastlantılara bırakılmış olacaktır.
Ek Madde 1: (1) Kamu kurum ve kuruluşlarınca, taşınmazları kamulaştırılan gerçek ve tüzel kişilere müracaatları halinde, kamulaştırılan taşınmazın bulunduğu ilçe sınırları içerisindeki Devlet ormanlarından, bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinde belirtilen esaslar doğrultusunda özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü veya özel imar-ihya gayesi ile saha izni verilebilir.
Kapsamdan çıkarılmıştır.
Ek Madde 2: (1) Faaliyet alanı içerisinde endüstriyel ağaçlandırma yapacağına dair ibare bulunan veya yıllık odun işleme kapasitesi 25.000 m3ve üzerinde olan şirketlere müracaatları halinde, yoğun mekanizasyon ve kültür tekniklerinin uygulanabileceği Devlet ormanlarından, kızılçam, sahil çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata), kızılağaç, dişbudak, okaliptüs ve kavak gibi hızlı büyüyen türlerle endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırma gayesi ile bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine uygun olarak saha izni verilebilir. (2) Bu şekilde verilecek saha izinleri bu Yönetmeliğin 12 nci maddesinde belirtilen ilan ve kura esaslarına tabi değildir.
Kapsamdan çıkarılmıştır.
Yorum: Ek Madde 12’ye 2019 Yönetmeliğinde yer verilmemiş olması “özel ağaçlandırmalar” kapsamında “endüstriyel ağaçlandırmalara” da izin verilmeyeceği anlamına gelmiyor kuşkusuz. İlginçtir; 2012 Yönetmeliği 2013 yılında değiştirilir, özellikle de Ek Madde 2 getirilirken “Devle ormanı” sayılan yerler dışındaki yerlerde de “endüstriyel ağaçlandırmaları” destekleyici düzenlemelere yer verilmemiş, yalnızca “devlet ormanı” sayılan yerlerde izin verilebilecek “endüstriyel ağaçlandırmalar” ile ilgili kurallar getirilmişti. Şimdi 2019 Yönetmeliğinden tümüyle çıkarılmış olması, daha önce de belirttiğim gibi; Yönetmeliğin 11. Maddesinin 16. Fıkrasında; “Hızlı gelişen türlerle, asgari 10 hektar sahada yapılacak özel ağaçlandırma müracaatları ilan edilmeksizin ilk müracaatçı adına hak sahipliği tutanağı tanzim edilir. Diğer iş ve işlemler bu maddede belirtildiği şekilde yürütülür.” kuralına yer verilmiş olmasıyla da açıklanabilir. Eğer gerçekten de bu gerekçesiyle çıkarılmış ise, bu, “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki maki ve yaşlı doğal orman ekosistemleri üzerindeki “ağaç tarlalarına dönüştürülme” tehdidi katlanarak artmıştır anlamına gelir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder