“Ormancılığımızın sorunlarıyla
ilgili hiçbir görüş ve öneri üretmeyen, üretilenleri hiç tartışmayan ya da
eş-dost birliktelikleri dışında tartışmaktan kaçınan, ürettiklerini paylaşıma
sunmayan, “tek ağacı görmekten ormanı göremeyen”, daha çok siyasal iktidara
şirin görmeye çabalayan her kesimden meslektaşımın; duyarlılıklarını ve
eylemlerini ağaçlara ve “ormanlara” indirgeyen “doğa/çevre/orman korumacısı
dostların; ormancıkta olup bitenlerin de ekonomi politik, politik, toplumsal ve
kültürel boyutlarını olduğunu görmemek için neredeyse direnen “aydınlarımızın”
bilgisine sunuyorum. Saygılarımla.” YücelÇağlar
21 Aralık 2019
Merhaba; Sanıyorum Dünyada ağaçlandırma, özellikle
orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarının ülkemizde olduğu
denli hafife alındığı başka bir ülke yoktur. Başka bir söyleyişle; onca deneyim
ve bilgi birikimine, son derece başarılı örneklerine karşın, ülkemizde
özellikle 1990’dan sonra, orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçları da
“çığırından çıktı”. Bu gerçeğin en anlamlı kanıtı, siyasal iktidarın en son
“11. Ayın 11’inda, saat 11’de 11 milyon fidan” ya da “Geleceğe Nefes”
savsözüyle gerçekleştirdiği “rekorluk” (!) fidan dikme etkinliğidir. Tam da İzmir’deki büyük orman yangınından
hemen sonra gündeme getirilen bu etkinlik ilgili Bakanın başarısızlıklarının
gözlerden kaçırılmasına katkıda bulunmaktan başka ne gibi sonuçları olmuştur
acaba? İlgili Bakanı anlarım ama ilgili genel müdürlüğün “kraldan çok kralcı”
kesilip en masum söyleyişle, böylesine çocuksu bir etkinliğe omuz vermesi
aklımın alabileceği bir tutum değil. Ormancılığımız adına utandım doğrusu.
Ancak, ilgili genel müdürlüğün ağaçlandırma alanında içinde bulunduğu aymazlık
yalnızca bu değil ne yazık ki… Sözgelimi, en son 2012 yılında tümüyle yenden
düzenlenen ama 2013 yılında değiştirilen Ağaçlandırma Yönetmeliği, 23 Ekim 2019
günü bir kez daha tümüyle yenilendi ! Şaşırdınız mı? Ben hiç şaşırmadım: Çoğu
uygulamasını yasalara dayandıran (!) ama bu yasaları, deyim yerindeyse,
“kafasına göre” hazırlayan; yetmeyince “torbalanmış” yasalarla onlarca kez
değiştirebilen bir siyasal iktidarın ormancılık alanında da aynı yollara
başvurması hiç şaşırtıcı değil çünkü. Ancak, dayanağı olan yasalarda hiçbir değişiklik
yapılmamasına karşın, bu yasaların uygulanmasını düzenleyen yönetmeliklerin
onlarca kez değiştirilmesinin en masum söylemle işbilmezlikten, aymazlıktan
başka bir açıklaması olmasa gerek. Çünkü
yürürlükteki bir yönetmeliğin değiştirilmesine ancak, sözgelimi; ✓ İlgili yasal düzenlemeler değiştirilirse ya da ✓
yürürlükteki yönetmelikte eksiklik ya da yanlışlık yahut zorluk olduğu anlaşılırsa
gerek duyulabilir. Başka ? Sözgelimi,
“etkili birileri” (!) yönetmeliğin
değiştirilmesini istemiş de olabilir ! Doğrusunu isterseniz ilgili yasalarda,
yönetmeliklerde, genelge –“tamim”- ya da bildirgelerde –“tebliğ”- yapılan
değişikliklerin sonrasında olup bitenleri anımsayınca bunun küçümsenebilecek
bir olasılık olmadığını düşünüyorum. Şimdi şöyle bir düşünün lütfen: 1956
yılında çıkarılmış olmasına karşın günümüzde de yürürlükte bulunan 6831 sayılı
Orman Kanunu, bugüne değin tam 40 kez değiştirildi ! Öyle ki, bu
değişikliklerin 25’i 2003-2018 döneminde gerçekleştirildi ! Sizin de aklınıza
gelmiyor mu: “-Peki, neden ?” Sözgelimi, dünyada, ülkemizde ekolojik koşullar
bu değişiklikleri zorunlu kılabilecek denli değişti mi? “- Hadi canım sen de…”
diyebilecekler için şöyle bir gerekçe de öne sürebilirim: Ormancılık
yönetimindeki beceriksizlikler artık öylesine yaygınlaşmıştır ki, özellikle
orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma gibi uzun dönemli bir etkinlik
alanı bile “yaz boz tahtasına” dönüştürülmüştür ! Nedeni ne olursa olsun
böylesi bir değişkenliğin ağaçlandırma alanında da sonradan onarılamayacak ekolojik,
ekonomik, toplumsal vb yıkımlara yol açabileceğini düşünüyorum. Ancak bu
bağlamda tartışılması gereken; en azından bu yıkımlar denli önemli üç konu daha
var var: “On yüz bin birinci” kezdir
söylüyorum: (i) 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun ağaçlandırma çalışmalarını düzenleyen, özellikle 57. Maddesi
Anayasanın 169. Maddesine; (ii)
Ağaçlandırma Yönetmelikleri hem Anayasanın 169. maddesine, hem de 6831 sayılı
yasanın 57. Maddesine; (iii) en son 2013
yılında düzenlenen 6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma” konulu genelge -“tamim” ise
hem Anayasanın 169. Maddesine, hem 6831 sayılı yasanın 57. Maddesine, hem de
Ağaçlandırma Yönetmeliklerine
ay-kı-rı-dır ! Yanı sıra, siyasal iktidar, özellikle orman ekosistemi
oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarını bile bile “ayağa düşürdü” ya,
“helal olsun” ! 23 Ekim 2019 günü yürürlüğe konulan Ağaçlandırma
Yönetmeliği’yle de bu aykırılıkları ortadan kaldırmadığı gibi yeni yeni
sorunları gündeme getirilmiştir. Bugüne değin yine kimseler dert edinmediğine
göre bu kez, bu alandaki gelişmeleri “tartışayım” istedim. Selamlarımla. Yücel Çağlar
‘ANIMSATMALAR… Ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi
oluşturmak amacıyla yapılan ağaçlandırma çalışmaları yalnızca ekolojik ve
teknik boyutları olan bir etkinlik alanı mıdır? Hayır, değildir ! Değildir,
çünkü, özellikle ülkemizde ekonomi politik dolayısıyla toplumsal, ekonomik ve
kültürel boyutları da vardır. Ben bu bağlamda, ülkemizdeki ağaçlandırma
çalışmalarının ekolojik ve teknik boyutlarını, daha doğrusu, sorunlarını
tartışmayacağım. Ağaçlandırma uzmanı değilim çünkü. Ama ağaçlandırma uzmanları
ile meslek yaşamını ağaçlandırma yaparak geçirenler ya da geçirmeye çalışanlar
için ünlü düşün insanımız –“felsefecimiz”- Nermi Uygur’un şu sözlerini
anımsatmadan da geçemeyeceğim:
«<< «Ağaçlandırma»*
alanında her yapılabileni yapmaya kalkışmak;
delilik, aptallık, saygısızlık,
sevgisizlik,
cinayet.
“Ağaçlandırma” alanında; yaptığın
için,
yapmadığın için, gereği gibi yapmaktan
kaçındığın için,
yapar görünüp yapmadığın için alçakça sorumlusun
hep.>>
Bense ağırlıkla ilgili hukuksal düzenlemeler,
ağırlıkla da ağaçlandırma çalışmalarının ekonomi politik yanı sıra hukuksal
boyutlarını ağaçlandırma yönetmelikleri özelinde tartışmaya çalışacağım. Bu
çalışmaları düzenleyen Ağaçlandırma Yönetmeliği 23 Ekim 2019 tarihinde yine
tümüyle yeniden düzenlendi çünkü. Öyle ki, ağaçlandırma yönetmelikleri, altısı
2003-2019 döneminde olmak üzere tam onbir kez değiştirildi. Değişiklik
sıklığına, yanı sıra, gerçekleştirildiği yıllara bakar mısınız: 1987, 1989,
1994, 1996, 1998, 2003, 2004, 2009, 2012, 2013 ve 2019 ! Bu değişiklikler
ağaçlandırma gibi uzun dönemli bir etkinlik alanında da yapılıyorsa eğer,
ortada önemli bir sorun var demektir; sizce de öyle değil mi? Bence, var;
üstelik de yalnızca bir değil, benim bile akıl edebildiğim onlarca sorun.
Öyleyse, gelin “tartışalım”**. *** Yine oldukça uzun bir anımsatma yapacağım.
Tümüyle yenden düzenlenip 23 Ekim 2019 günü yürürlüğe konulan Ağaçlandırma
Yönetmeliği’nin tek başına ele alınıp tartışılmasını yöntemsel olarak doğru
bulmuyorum. Bu yönetmelik de, söylem yerindeyse, “bir gece ansızın” ya da
“durup dururken” gündeme gelmedi çünkü.
Öte yandan; ağaçlandırma yönetmelikleri 2003-2019 döneminde beş kez
kısmen ya da tümüyle yeniden düzenlenmiştir. Bence yalnızca bu bile, ülkemizde
hukuksal düzenleme alanında da yaşanan, giderek yaygınlaşan savrukluğun,
keyfiliğin, kimi sınıf ve kesimlere yönelik kayırmacılığın boyutlarını
açıklıkla ortaya koymaya yetiyor. Bu bağlamda gözden kaçırılmaması gereken
başka bir geçeklik daha var: Özelleştirmeci uygulamalar ülkemizde de öylesine
yaygınlaştı ki, sonunda devlet ormancılığı ile “devlet ormanı” sayılan araziler
bile bu gelişmelerden kaçınamadı. “Kaçınamadı”, gerçekte, sözün gelişi bir
söylem; bu doğrultuda etkili bir çaba mı gösterildi de kaçınılamadı?
Dedidiğinizi duyar gibiyim; kesinlikle haklısınız: Hemen hemen hiç çaba
gösterilmedi, dahası, bu süreçten yararlanma çabaları baskın çıktı. Bu süreçte
beni en çok şaşırtan ise Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM), somut olarak da
OGM’deki özellikle “devletçi” çalışanların kolay teslimiyetleri oldu. Öyle ki, OGM’nin özellikle “devlet ormanı”
sayılan arazilerdeki orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları
bile özelleştirmeci düzenleme ve uygulamalardan kurtulamadı. Ancak özellikle
son yirmi yirmibeş yılda öyle hüzün verici, kimileyin ise gülünç
beceriksizlikler, akıldışılıklar, keyfilikler yaşandı ki sonuçları çok uzun
zaman geçtikten sonra alınabilen ağaçlandırma gibi bir alan bile yaz-boz
tahtasına dönüştürülebildi. Bu nedenle de ağaçlandırma yönetmeliklerinde
yapılan değişikliklerin bu bütünsellik içinde tartışılması yöntemsel bir
zorunluluk oluyor. *** Nedendir, anlayamıyorum: Ülkemizde ağaçlandırma yapmak,
yurttaşlarımızın çoğunluğunun neredeyse “genetik” sayılabilecek kültürel ve
davranışsal özelliklerinden birisidir. Sanırım; ✓
yurdumuzun geniş bir kısmının orman ekosistemi sayılabilecek denli yoğunluğa ve
yaygınlığa sahip ağaçlıklı alanların yeterli – ölçütü ne, bilmiyorum !-
olmaması, ✓ şiddetli toprak aşınım ve taşınımının önlenememesi; ✓ taşkınları
ve büyük
acılara yol açması vb olumsuzluklar
böylesi bir duyarlılığa yol açmış olabilir. Nedeni ne olursa olsun,
yurttaşlarımızın ağaçlandırma çalışmalarına katkıda bulunma ya da katılma
isteği sevindiricidir kuşkusuz. Bana sorarsanız sorun, bu duyarlılığı iyi
değerlendirmek, ki bence gerektiğince değerlendirilemiyor. Siyasal iktidarın,
en son, sözgelimi; ✓ 2008-2012 döneminde yaşama geçirmek üzere
hazırladığı
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı ile
uygulama sonuçları,
yanı sıra,
✓
en son Kasım 2019’da “11. ayın 11’inde,
saat 11’de 11 milyon fidan” çağrısıyla düzenlediği “Geleceğe Nefes” başlıklı
etkinlik bu gerçeği açıklıkla ortaya
koyuyor bence. AKP de, öncülleri gibi, deyim yerindeyse “ürküttüğü kurbağaya
değmeyen” popülizmlerden olabildiğince yararlanmaya çalışıyor; hepsi bu !
Hakkını vermek gerek; daha önce bu alanda hiçbir siyasal iktidar AKP denli
başarılı olamamıştır sanırım. Kitle iletişim araçlarının tümüne yakınını kendi
“basın bürosuna” dönüştüren AKP, bu yöneliminin kamusal maliyetlerini kendine
sorun edinmemiştir. Bu kapsamda yurttaşlarımızın ağaç, orman ekosistemi,
ağaçlandırma tutkusu ise siyasal iktidarın bu türden yönelimlerini daha da
kolaylaştırıyor. Ancak, AKP’nin bu tutumu yalnızca “popülizm” tutkusundan
kaynaklanmıyor kuşkusuz: Pekiştirmeye çalıştığı ekonomi politik düzen ile bu
düzenin gerektirdiği ekonomi politikaları AKP’yi her türden kamusal varlık ile
hizmet alanlarını metalaştırıp özelleştirilmeye yöneltmiştir. Bu süreçte
ülkemizdeki son derece geniş ve nitelikli kamusal arazi varlığı AKP için bir
“nimet” olmuştur. Sözgelimi, bu doğrultudaki hukuksal düzenleme ve
uygulamaların göreceli olarak en yoğun biçimde yaşandığı alanlardan birisi de
“devlet ormanı” sayılan araziler olmuştur. Öyle ki, AKP henüz hükümet oluşunun
ilk aylarında “2B arazilerini” satmak için her yola başvurmuştu. Üstelik, bunu
başaramayınca Anayasanın 169. Maddesini değiştirmeye bile kalkışmıştı. Bu
kalkışmasında da başarılı olamayınca çareyi 6831 sayılı Orman Kanunu 2003-2018
döneminde 25, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nu se 14 kez değiştirmekte bulmuş;
aynı amaçlarla çok sayıda yeni yasa çıkarmıştır. Öte yandan; ormancılıkta
kararların uzun dönemli olması, zorunludur. Ayrıca alınan kararlar
doğrultusunda yapılan uygulamaların sonuçları ancak uzun dönemde alınabilir.
Dolayısıyla; bu kararlara ve uygulamalara dayanak olan hukuksal ve kurumsal
düzenlemelerin sıkça değiştirilmemesi zorunludur. Ne var ki, özellikle 1980’den
sonra, bu gerekleri hemen hemen hiç yerine getirilmemiştir. 2000’den sonra ise
durum çığırından çıkmış; özellikle hukuksal düzenlemeler ormancılık alanında da
akıl almaz bir aymazlıkla (!) sürekli olarak değiştirilmiştir. Açıktır ki, bu
değişiklikler de, temelde, siyasal iktidarın yukarıda çok kısa olarak
değindiğim ekonomi politik, dolayısıyla ekonomi politikalarının bir ürünüdür.
Öyle ki, siyasal iktidar, yurttaşlarımızın ağaçlandırma çalışmalarına yönelik
duyarlılığını da bu doğrultuda kullanma çabası içinde olmuştur. Bu nedenlerle ülkemizde ağaçlandırma
çalışmalarıyla doğrudan ilgili hukuksal düzenlemeler de sıkça değiştirilmiştir.
Bu değişikliklerin başlıcalarını şöylece sıralayabilirim:
* Dizelerin özgün biçiminde
“ağaçlandırma” sözcüğünü yerine “teknikte” sözcüğü vardı. Hoş görebileceğine
inanarak Nermi Uygur’u sevgiyle ve saygıyla anıyorum. ** Kimi okurlar “…Sessiz
Tartışmalar”ın çok uzun olduğundan, dipnotların çokluğundan yakınıyor. Bence de
haksız sayılmazlar ama “mazeretim var”: Daha önce de belirtmiştim: Bu,
öngördüğüm hedef kitlenin bilgisel yönden ayrışık –“heterojen”- olmasından
kaynaklanan bir zorunluluk. Ayrıca, çokça yineleme pahasına da olsa özellikle
kimi ormancılık kavramları ile terimlerine, teknik uygulamaları ile ilgili
önceki ve yürürlükteki hukuksal düzenlemelere göndermelerin, kısa açıklamaların
yararlı olacağını düşünüyorum. Bu yüzden “çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü
özür diliyorum”
1) Yasal
Düzenlemeler:
Biliyorsunuz Anayasamızın 2. Maddesine göre;
“Türkiye Cumhuriyeti, … bir hukuk Devletidir.” Artık gerçekten de öyle midir
dersiniz? Bana sorarsanız, en azından artık değildir ve “yasa ya da KHK
devleti” daha gerçekçi bir niteleme olacaktır. Çok merak ediyorum:
Gezegenimizde bunca yasal düzenlemenin bulunduğu, yanı sıra, bu denli de yasa
değişikliğinin yapıldığı başka bir ülke var mıdır acaba? Yoktur sanırım. Bu
durum ormancılık alanı için de geçerlidir. Bu çokluktan, yanı sıra,
değişkenlikten ağaçlandırma etkinlikleri de payını almıştır.
Osmanlı Devleti’nde yerel düzeyde yapılan
ağaçlandırma çalışmaları ancak 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra giderek
kurumsallaşmıştır. Bu alandaki ilk kapsamlı düzenleme ve uygulamalar ise, 1937
yılında çıkarılan 3116 sayılı Orman Kanunu’yla başlamıştır. Düşünüz; bu yasanın
71-87. Maddeleri yalnızca ağaçlandırma çalışmalarına ayrılmıştır. Bu
maddelerden kimilerinin anımsanmasında yarar var bence:
Madde 77 — Orman Umum Müdürlüğü Devlet
ormanlarının vasıflarını yükseltmek ve mevcut yaylak, kışlak ve mer'a
haklarının istimaline halel vermemek şartile orman sınırları içindeki açık
yangın görmüş ve seyrekleşmiş kısımları ağaçlandırmak vazifesile mükelleftir.
Madde 78 —
Orman mefhumu dışında kalan yerlerde Devletin her hangi bir dairesi tarafından
yeniden orman yetiştirilmesine lüzum gösterilirse buna Vekiller Heyetince karar
verildikten sonra istimlâk ve tesis masrafları alâkalı daireye aid olmak üzere
Orman Umum Müdürlüğünce hazırlanacak ve Ziraat Vekâletince tasdik edilecek
ağaçlandırma plânlarına göre o yerler orman idaresi tarafından ağaçlandırılır
ve buralar orman sicilline alınarak hasılatı bakım masrafına karşılık olmak
üzere orman idaresine bırakılır.
Madde 80 —
Muayyen bir ormanı olmayan ve muhiti itibarile ağaçsız olan mıntıkalardaki köy
ve belediyeler kendi hudutları içinde en az beş hektar vüsatinde bir orman
yetiştirmekle mükelleftirler.”
İzleyen
yıllarda “orman” sayılan yerlerin tümüne yakın bir kısmı devletleştirilmiştir.
Giderek “devlet ormanı” sayılan yerlerin devlet tarafından korunması,
iyileştirilmesi, işletilmesi ile özel mülk “orman” sayılan yerlerin de devletin
gözetiminde yönetilmesi Anayasal bir zorunluluk olmuştur. Dolayısıyla,
Anayasanın 169. Maddesinde “…orman
sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri
alır.” “Yanan ormanların yerinde yeni
orman yetiştirilir.” kurallarına yer
verilmiştir. Anayasanın 46. Maddesiyle ise “yeni ormanların yetiştirilmesi”
amacıyla kamulaştırma yapılması da olanaklı kılınmıştır. Böylece ülkemizde
ağaçlandırma çalışmalarıyla doğrudan ilgili son derece kapsamlı hukuksal
düzenleme alt yapısı oluşturulmuştur.
6831 sayılı Orman Kanunu: 1956
yılında yürürlüğe giren Yasanın 57-67. Maddeleri tümüyle ağaçlandırma konusuna
ayrılmıştır. En son 1986 yılında çıkarılan 3302 sayılı yasayla değiştirilen 57.
Maddenin göreceli olarak daha önemli gördüğüm kurallarını şöylece özetleyebilirim:
(i)
“Orman sahasını artırmak maksadıyla, ✓ “orman sınırları içinde yangın
ve çeşitli
sebeplerle meydana gelmiş açıklıklarda; ✓ “verimsiz, vasıfları bozulmuş ve
amenajman planlarında toprak muhafaza karakteri
taşımadığı halde muhafazaya ayrılmış orman alanları” ile, ✓ “Devlete ait olup orman yetişme
muhiti şartları
bakımından elverişli olan yerlerde”; köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişiler tarafından Orman
Genel Müdürlüğünce uygun görülecek planlara göre ağaçlandırma yapılabilir. Köy, kasaba ve şehirler civarında Devlete
veya diğer kamu tüzelkişilerine ait arazilerle gerekli şartlar bulunduğu ve
ilgili kuruluşların talebi olduğu veya muvafakatleri alındığı takdirde bu
kuruluşlarca tesis edilmek ve bakılmak şartıyla orman idaresince
ağaçlandırmalar yapılabilir. Bu yerler için lüzumlu fidan ile ağaçlandırma
planları ve ağaçlandırma ile ilgili yardımlar bedelsiz sağlanabilir.
Ağaçlandırılan sahayı orman halinde koruyup idame ettirmeyenlerden izin hakları
geri alınır. İmar ihya çalışması
yapılacak bozuk koru ve bozuk baltalık ormanların da bu fıkra hükümleri
uygulanır.
Mülkiyeti hazinede kalmak üzere
bu ağaçlandırma sonucu meydana gelecek ormandan faydalanma usulü, bu Kanunda
yer alan hususi ormanlara ait hükümler göre yürütülür. Bozuk ormanlardan çıkacak her nevi orman
emvali, üretim, taşıma ve diğer giderler kendilerine ait olmak üzere bu
sahaları boşaltıp ağaçlandıracaklara tarife bedeli üzerinden pazar satışı
olarak verilir.”
Ne yazık ki, işbilmez -ya da pek “uyanık”?-
bir meslektaşımın önayak olduğu ancak ilgili meslek örgütlerinin “üç
maymunları” anımsatan duyarsızlıkları nedeniyle kolayca gerçekleştirilen bu
düzenlemeleri son derece önemsiyorum. Bu nedenle, yıllarca öne sürdüğüm
tezlerin kimilerini bu bağlamda da yineleyeceğim; umarım hoş görürsünüz:
✓ Madde
“orman sahasını artırmak maksadıyla” düzenlenmiştir. Açıktır
ki bu düzenleme ancak hukuksal olarak “orman” sayılmayan
ancak sayılması gerekli görülen yerlerde yapılacak orman ekosistemi oluşturma
amaçlı ağaçlandırmalarla yaşama geçirilebilir. Oysa, Maddenin izleyen
tümceciğinde “orman sınırları içinde” yapılacak ağaçlandırma çalışmalarından da
söz ediliyor. Bu, Maddenin başında yer verilen “orman sahasını artırmak
maksadıyla…” amacıyla bağdaşmıyor. Bu noktada denilebilecektir ki;
“- İyi ama hukuksal olarak orman sayılan
arazilerde çeşitli nedenlerle orman ekosistemi bulunmaya yerler de var; yasada
sözü edilen yerler, bu gibi boşluklardır!” Bu düşüncede olanlara
söyleyebileceğim şunlar olacaktır: (i) Bu gibi “boşluklar” doğal olabilir, ki
bunlar ekolojik yönden orman ekosistemlerinin en az ağaçlıklı yerleri denli
önemlidir; ağaçlandırılmaması gerekir. (ii) Bu boşluklar orman ya da maki
ekosistemlerinin yanması, böcek ya da mantar kurutması yahut insanların çeşitli
amaçlarla yok etmesi vb nedenlerle ormansızlaşması sonucu da oluşmuş olabilir.
Ancak, Maddede bu gibi yerler zaten sayılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, yasa koyucu,
bu düzenlemeyi yaparken, hukuksal olarak “orman” sayılabilecek yerlerin
genişletilmesini amaçlamıştır*. ✓ Maddeye göre,
maddede sayılan yerlerde “ağaçlandırma” yapılması gerekiyor. Öyle ki, ağaçlandırma
çalışmalarının da “orman
sahasını artırmak maksadıyla”,
dolayısıyla orman ekosistemi oluşturma amacıyla yapılması zorunlu kılınmıştır.
Oysa, Ağaçlandırma Yönetmelikleri, daha çok da ilgili genelgelerle devlet
ormanı” sayılan arazilerdeki maki, yanı sıra, “bozuk” ya da “verimsiz” yahut
“boşluklu kapalı” sayılan yaşlı, doğal orman ekosistemleri kaldırılarak
yerlerinde özel, örneğin “tıbbi ve aromatik bitki” yetiştiriciliği ile
cevizlik, kestanelik, bademlik, zeytinlik vb oluşturulması da olanaklı
kılınmıştır. ✓ “…köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişilerin”
“özel ağaçlandırma” ile “özel imar ihya”, daha açık bir söyleyişle de
zeytincilik, kestanecilik, bademcilik, cevizcilik yapabilecekleri hukuksal
olarak “devlet ormanı” sayılan yerler arasında “yangın… sebebiyle… meydana
gelmiş açıklıklar…” da sayılmıştır. Bu, açıktır ki, orman ya da maki
ekosistemlerinde yangın çıkarma eylemlerini özendirebilecek bir düzenlemedir.
Demek oluyor ki, dönemin siyasal iktidarın, daha çok da yandaşı teknokratların
gözleri o denli kararmıştır ki, böylesi bir olasılığı bile göze alabilmiştir. ✓ “Köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek ve tüzelkişilerin” Maddede sayılan yerlerdeki “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışmalarının “Orman
Genel Müdürlüğünce uygun görülecek planlara” göre yapılması
gerekli kılınmıştır. Oysa OGM, “özel
ağaçlandırmacıları” yönlendirecek planlama çalışmaları yapmıyor. Burada geçen “planlama” çalışması,
uygulamada, tekil “projeler”
* Durun durun; bu iyimser yorumu
hemen benimsemeyin: Önce dönemin siyasa koşullarını bir anımsayalım: Turgut
Özel dönemidir. Bu dönemde özelleştirmeler gündemdedir. Özel gibi bir
özelleştirmecinin “devlet ormanı” sayılan arazilerin genişliğinin, özellikle de
devlet ormancılığı düzeninin sağladığı olanakları gözden kaçırabileceğini
düşünülemez kuskusuz; bir de onun kamu harcamalarını olabildiğince azaltma
çabalarını… Özel, bu koşullarda ağaçlandırma gibi yüksek maliyetli harcamaları
en aza indirilmesini hedeflemiş de olabilir; ne derler, “günahı boynuna”! Bu
yolu açan 1986 yılında, 6831 sayılı Orman Kanunu’nu değiştiren 3302 sayılı
yasadır. Yasanın gerekçesine ulaşamadım. Ancak, 3302 sayılı yasanın içeriği,
tüm bu olasılıkların hiç de az olmadığını düşündürtüyor. “Özel ağaçlandırma”
çalışmaları da 1986 yılında gündeme gelmiş; bu yıl ancak 264 hektarda “özel
ağaçlandırma” yapılabilmiş; bu miktar Ağaçlandırma Yönetmeliği 1987 yılında
tümüyle yenilendikten sonra önce 719 hektara; 1989 yılında Ağaçlandırma Fonu
Yönetmeliği çıkarıldıktan, Ağaçlandırma Yönetmeliği de bir kez daha tümüyle
değiştirildikten sonra, 1991 yılında ise 925 hektara çıkmıştır.
olarak yapılıyor. Dolayısıyla,
özellikle “devlet ormanı” sayılan yerlerde yapılacak ağaçlandırma çalışmalarının
amaç, yersel, zamanlama, teknik vb yönlerden tümleşik olabilmesi rastlantılara
kalıyor. Ek olarak, Yasanın 58. Maddesindeki; “Orman rejimine dahil veya
yeniden orman tesis edilecek yerlerde havza bazında yapılacak ağaçlandırma,
erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, ekosistemlerin korunup
geliştirilmesi ve havzada yaşayan insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi
faaliyetleri, Çevre ve Orman Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili
kuruluşlarla birlikte hazırlanan entegre projeler halinde uygulanır.” kuralı da
uygulanmıyor. ✓
Maddeye göre; “Mülkiyeti hazinede kalmak üzere
bu ağaçlandırma sonucu meydana gelecek ormandan faydalanma usulü, bu
Kanunda yer alan hususi ormanlara ait hükümler göre yürütülür.” Bu Anayasanın
169. Maddesindeki; “Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve
işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında
irtifak hakkına konu olamaz.” kuralına aykırıdır. Öte yandan, Yasanın 59. Maddesine göre;
“Kendi arazilerinde ağaçlandırma yapmak isteyen gerçek kişilerle özel hukuk
tüzelkişilere, sahipleri tarafından talep edildiği takdirde; plan ve proje
yapımında ve bunların uygulamalarında, orman idaresince teknik yardım
yapılabilir, plan ve projeleri Orman Genel Müdürlüğünce tasdik edilmiş
sahaların fidan ihtiyaçları parasız karşılanır. Bunlar hakkında hususi
ormanlara ilişkin hükümler uygulanır.” Açıktır ki bu, gerektiğince
uygulandığında olumlanabilecek bir düzenlemedir. Sorun ise bu uygulamanın
kimler tarafından ne denli ve nasıl yapıldığıdır. Ne yazık ki, bu sorunun
yanıtlandığı bir araştırmanın yapılıp yapılmadığını en azından ben bilmiyorum.
Duyumlarım ise, çoğunlukla düzenlemenin gerektiğince uygulanmadığı yönündedir.
Ek olarak, 2011 yılında çıkarılan 6111 sayılı yasayla getirilen Ek Madde 12’ye
göre ise; “Bozuk veya verimsiz orman alanları; ağaçlandırma, erozyon kontrolü
ve rehabilitasyon çalışmalarına konu edilir. Bu alanlarda; mevcut türlerden
gerekenler korunur, aşılanır ve/veya rehabilite edilir. Ayrıca orman içi boşluk
alanlar, bölgede doğal olarak yetişen türlerle ekim, dikim ve aşılama suretiyle
imar-ihya ve/veya rehabilite edilerek doldurulur. Ağaçlandırılan, erozyon
kontrolü yapılan, imarihya ve rehabilite edilen sahalardan elde edilen odun
dışı orman ürünleri; öncelikle bu sahaların bakımını gerçekleştiren köy tüzel
kişiliklerine, tarımsal kalkınma kooperatiflerine, 5200 sayılı Kanunla kurulmuş
üretici birlikleri ve birliklere ve/veya yöre halkına tarife bedeli ile
verilebilir.” olanağı getirilmiştir. Bu
düzenleme, ülkemizdeki; ✓ “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki ““bozuk veya verimsiz orman”
sayılan maki ve orman ekosistemleri ile ✓ çevrelerindeki orman ekosistemlerinin, özellikle de yabanıl
yaşamın varlığını sürdürebilmesi için
yaşamsal önemde ekolojik işlevler görebilen “orman içi boşluk
alanların” hem gerçek ve özel kişilerin
hem de “bizzat” OGM tarafından meyveliklere, zeytinliklere dönüştürülmesine yol
açmıştır. Oysa, en son 2011 yılında çıkarılan 645, 648 ile 657 sayılı KHK’larla
düzenlenen 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’da OGM’ye
böyle bir görev verilmemiştir. Sözgelimi, 3234 sayılı yasanın 645 sayılı
KHK’yla yeniden düzenlenen 2. Maddesinin “i” fıkrasında yer verilen; “…Devlet
ormanları içinde ve bitişiğinde oturan köylüleri ayni ve nakdi yardım
kaynaklarıyla desteklemek, orman-halk ilişkilerini geliştirmek ve bu konuda her
türlü tedbiri almak,” görevinin söz konusu uygulamalara dayanak olamayacağı
açıktır. Böyleyken OGM; ✓ 2015 yılında “5000 Köye
5000 Orman” savsözüyle yaptığı çalışmalarla “devlet
ormanı” sayılan
yerlerden yararlanmanın özelleştirilmesine yeni bir boyut kazandırmıştır (Ek 1). ✓ “Yabani Zeytin Delice
Rehabilitasyonu Eylem Planı, 2015-2019” hazırlayarak özellikle
maki ekosistemlerini, bileşenlerinden
birisi olan deliceleri -yabanıl
zeytinleri- aşılayarak ya aşılatarak zeytinliklere dönüştürüp “köy tüzel
kişiliklerine, tarımsal kalkınma kooperatiflerine, 5200 sayılı Kanunla kurulmuş
üretici birlikleri ve birliklere ve/veya yöre halkının” kullanımına bırakmıştır
(Ek 2).
Şimdi “on yüz bin ikinci” kez kısaca söylemek istiyorum: ✓ Özel ve tüzel
kişi ve kuruluşların “Devlet ormanı” sayılan yerlerde ne amaçla olursa olsun ağaçlandırma yapıp
yararlanması, bu yerlerden yararlanmanın özelleştirilmesidir.
Bu, Anayasanın 169. Maddesine aykırıdır ! ✓ Özel ve tüzel
kişi ve kuruluşların, yanı sıra,
OGM’nin “bozuk” ya da “verimsiz”
yahut “boşluklu
kapalı” sayılan
maki ve orman ekosistemleri içinde oluşturdukları
meyvelikler ve zeytinlikler hem bu ekosistemlere olumsuz etkilerde
bulunabilecek hem de orman işletmelerinin etkenlik düzeyini düşürebilecektir ! ✓
Hiçbir planlamaya dayanmayan, yalnızca istenildiğinde ya da
daha doğru bir söyleyişle keyfi olarak “revize
edilebilen” projelerle yürütülen
uygulamalar “devlet ormanı” sayılan yerlerin yönetiminde kentsel arazilerin kullanımında yaşananlardan çok
daha büyük yönetsel karmaşalara, yanı sıra, söz konusu arazilerin “yağma”
edilmesine yol açabilecektir. Ne var ki, bu olasılıklar yalnızca 6831 sayılı
Orman Kanunu’yla da sınırlı değildir. (ii)
4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu:
Belirlemelere göre ülkemiz yüzölçümünün %60,3’ünde “çok hafif”, %19,1’ünde
“hafif”, %8’inde orta, %6’sında “şiddetli”, %7’sinde “çok şiddetli” olarak
toprak aşınımı ve taşınımı oluyor. Öyle ki, ülkemizde yer değiştiren toprağın
%39’u tarım, %4,2’si “orman”, %53,7’si mera olarak kullanılan arazilerde
yaşanıyor*. Bu nedenle, ağaçlandırma ve toprak aşınımı ile taşınımını önlemek
ülkemizde de yaşamsal önem taşıyor. Dolayısıyla 1995 yılında TEMA’nın
oluşturduğu kamuoyunun da etkisiyle çıkarılan 4122 sayılı yasa, ilk bakışta,
olumlanabilir. Ancak Yasanın amacının açıklandığı 1. Maddesi yakından
incelendiğinde bu görünümün pek de gerçekçi olduğu söylenebilir. Madde şöyle: “Devlet ormanlarında, Devletin
hüküm ve tasarrufu altındaki arazilerde, göl ve akarsu kenarlarında, tüzel
kişilerin mülkiyet ve tasarrufundaki arazilerde, orman sahasını ve ağaç
servetini çoğaltmak, toprak, su ve bitki arasında bozulan dengeyi kurmak,
geliştirmek ve çevre değerlerini korumak maksadıyla, kamu kurum ve kuruluşları
ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak ağaçlandırma ve erozyon
kontrolü çalışmalarına ait esas ve usulleri düzenlemektir.” 2. Maddesiyse, yine
ilk görünüşte, yasanın 6831 sayılı yasanın 57. Maddesine koşut olarak
düzenlendiği izlenimi veriyor: “Orman sınırları içindeki; yangın hariç çeşitli
sebeplerle meydana gelmiş olan açıklıklarda, amenajman planlarının
ağaçlandırmaya ayırdığı sahalarda, Orman Bakanlığınca belirlenecek esaslar ve
önceliklere göre ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapılmak üzere,
kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilere bedelsiz izin
verilebilir.” Gördüğünüz gibi, Maddede
“yangın” nedeniyle oluşmuş açıklıklar kapsam dışında tutulmuştur. Oysa,
anımsayacaksınız; 6831 sayılı yasanın 57. Maddesinde “köy tüzelkişilikleri ve
diğer gerçek ve tüzelkişiler” “orman sınırları içinde” yangın dolayısıyla
meydana gelmiş açıklıklarda da ağaçlandırma yapması olanaklı kılınmıştır.
Aradan on yıl bile geçmeden birbirleriyle bu denli önemli çelişkiler taşıyan
iki yasal düzenlemenin yapılması, ülkemize özgü bir özensizlik (?) olsa gerek.
Öte yandan 4122 sayılı yasanın bence en ilginç yanı, deyim yerindeyse,
“olmayacak duaya amin” bir düzenleme olmasıdır: Yasanın 4. Maddesinde “Kendilerine ait arazilerde veya tahsis
yapılan, izin verilen, irtifak hakkı tesis edilen sahalarda; bu Kanun
kapsamında ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliğine katılacak kamu kurum
ve kuruluşları ile tüzel kişiler ve yapacakları işler” Bu kapsamda ülkemizdeki tüm kurum ve
kuruluşlara kesinlikle yerine getiremeyecekleri ağaçlandırma ile “erozyon
kontrolü” yükümlülükleri getirilmiştir.
Zaten, kapsama alınan kurum ve kuruluşlar da bu yükümlülüklerini yerine getirememiştir.
Oysa, Yasa henüz taslak iken, TBMM’de görüşülürken ve sonrasında her fırsatta
yasanın bu özelliğine dikkat çekmeye çalışmıştım; anlaşılan, gerektiğince
çekememişim. Dahası, ormancılık meslek örgütlerinin, yanı sıra, orman
fakültelerinin bile desteklediği Yasanın uygulanması, 2007 yılına değin
kimsenin aklına gelmedi. Oysa Yasa, uygulamada orman mühendisliği hizmetini
bile gereksizleştirebilecek düzenlemeler içeriyordu. Neyse ki siyasal iktidar,
2007 yılında, 2008-2012 döneminde yaşama geçirilmek üzere Ağaçlandırma ve
Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı’nı hazırladı da Yasanın uygulanması
gündeme geldi. İlginçtir, Eylem Planı’nda Yasanın 4. Maddesinde tek tek sayılan
kurum ve kuruluşların bu Maddede sayılan yükümlülüklerine ilişkin somut
hedeflere yer verilmedi. Dolayısıyla, Yasanın gerekli gördüğü çalışmalar yine
yapılmamış; Yasanın yükümlü kıldığı kurumlar ile kuruluşlar toplam 20,6 milyon
TL parasal katkı sağlamakla yetinmiştir. Çalışmaların büyük bir kısmını ise
yine Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, başta OGM olmak üzere ilgili kamu
kuruluşları yapmıştır. Sözgelimi, gerçekleştirilebildiği öne sürülen 2,4 milyon
hektar arazideki çalışmaların alan genişliği olarak %94,6’sını Çevre ve Orman
Bakanlığı yapmıştır. Üstelik, bu çalışmaların %72,1’i de yine OGM’nin yaptığı
“bozuk” ya da verimsiz sayılan orman ekosistemlerinin iyileştirilmesi
–“rehabilitasyon”-amacına yönelik olmuştur. (iii) 2634 Sayılı Turizmi Teşvik
Kanunu Madde 8/1: Biliyorsunuz, ülkemizde turizm etkinlikleri Ege ile Akdeniz
Bölgelerinin kıyılarında yoğunlaşıyor. Öyle ki, kitle turizminin yol açtığı
büyük ölçekli konaklama yerlerinin çoğu bu bölgelerde. Bu bölgelerdeki kıyılar
ise çoğunlukla “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki orman ve maki
ekosistemleriyle iç çe. Doğal olarak da yerli
ve yabancı sermaye, dolayısıyla da siyasal iktidarlar bu durumu “fırsata
dönüştürmek” için her türlü yola başvurmuştur. Turizm yatırımcılarına özellikle
6831 sayılı Orman Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 2634 sayılı
Turizmi Teşvik Kanunu’yla bu doğrultuda arazi sağlama amaçlı çeşitli
“kolaylıklar” sağlanmıştır. Büyük ölçüde rastgele bir düzen içinde yapılan
turizm yatırımları giderek öyle boyutlar kazanmıştır ki, kıyılardaki maki ve
orman ekosistemlerinde onarılamayacak yıkımların yaşanması, bir bakıma,
kaçınılmaz olmuştur. Bu gelişmeler siyasal iktidarları, en azından duyarlı
kamuoyunun yoğunlaşıp yaygınlaşan tepkisini göğüslemek amacıyla göstermelik de
olsa kimi önlemler almaya yöneltmiştir. Örneğin 2634 sayılı yasanın 8.
Maddesinin 1. Fıkrasın “c” bendinde; “c) Turizm yatırımı için tahsis edilen
orman alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve ağaçlandırılan bu
alanın üç yıllık bakım bedeli, yatırımcı tarafından Orman Genel Müdürlüğü
hesabına, doğrudan belirtilen ağaçlandırma ve bakım işlerinde kullanılmak
şartıyla gelir olarak kaydedilir ve kayd edilen tutar karşılığı ödenek
öngörülür.” kuralına yer verilmiştir. Bu kural uyarınca alınan bedellerin ne
denlisi “ağaçlandırma ve bakım işlerinde” kullanıldığını, en azından ben
bilemiyorum. Ancak, bundan çok daha önemlisi, turizm yatırımları ve
etkinlikleriyle zarar gören, yok edilen orman ve maki ekosistemleri niteliği
ile niceliğidir. Ne yazık ki OGM, bu konuda ayrıntılı bilgileri paylaşıma
açmıyor. Görünüşe bakılırsa bu alanda da, deyim yerindeyse, “parayı veren
düdüğü çalabiliyor”. 2. Öteki Düzenleyici Belgeler Doğaldır ki bu bağlamda akla
ilk olarak yönetmelikler gelecektir. Ancak ülkemizde, özellikle de
ormancılığımızda, tamimler –“genelgeler”- ile
tebliğler de –“bildirgeler”- en az yönetmelikler denli düzenleyici işlevler
görüyor*. Biliyorsunuzdur: Genelgeler ile bildirgeler, yönetmeliklerin
uygulanma sürecinde uygulamacıları yönlendirmek amacıyla hazırlanıyor.
* TC Tarım ve Orman Bakanlığı
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü; (https://www.tarimorman.gov.tr/CEM/Menu/32/Erozyon-Kontrolu)
* Açıklamama gerek var mı,
bilemiyorum: Ülkemizde 2018 yılında yeniden düzenlenen yerleşik “hukuksal
normlar hiyerarşinde”; ✓
Anayasa ✓ Temel
Hak ve Hürriyetlere İlişkin Ülkelerarası Antlaşmalar ✓
Kanunlar ✓ OHAL’de çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile Ülkelerarası Antlaşmalar-Yürütmeye
İlişkin
Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi ✓ Yönetmelikler sıradüzeni geçerlidir.
“Tamimler”
ile “tebliğler” –“bildirgeler”- ise daha çok
merkezi yönetimlerin –“birimlerin”- özellikle yönetmeliklerin uygulanmasını
düzenlemek amacıyla uygulamacı birimlerin yönlendirilmesine ya da
bilgilendirilmesine yönelik düzenlemeleridir (“adsız düzenlemeler”).
(i) Ağaçlandırma Yönetmelikleri: Ülkemizde
günümüzdekine yakın içerikte ağaçlandırma yönetmelikleri, 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 57. Maddesinin 1983 yılında çıkarılan 2896 sayılı yasayla yeniden
düzenlenmesinden hemen sonra, 1984 yılında gündeme geldi. Ancak, bu madde, 1986
yılında dönemin özelleştirmeci genel ekonomi politik yönelimine koşut olarak
değiştirilince Ağaçlandırma Yönetmeliği de 1987 yılında yeniden tümüyle
düzenlendi. Ardından Yönetmeliğin “değişiklik serüveni” başladı: En son 2012
yılında tümüyle yeniden düzenlenmiş iken 22 Ekim 2013 tarihinde değiştirilen
Ağaçlandırma Yönetmeliği, 23 Ekim 2019 tarihinde bir kez daha tümüyle yeniden
düzenlendi. Oysa; ✓ ne gezegenimizin geneli ile ülkemizin
özelinde ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullarında; ✓ ne de 6831 sayılı yasanın,
başta 57 olmak üzere
ilgili maddelerinde köklü değişiklikler olmuştur. Öyleyse, söz konusu değişikliklerinin “özel” nedenlerinin olması gerekiyor. Bildiğiniz gibi,
ülkemizde yönetmelikler çıkarılır ya da değiştirilirken, yasal düzenlemelerde
olduğu gibi gerekçeleri yazılmıyor. Bu nedenle, ilgili yasalarda ya da ilgili
maddelerinde değişiklik olmadan yapılan yönetmelik değişikliklerinin resmi
gerekçelerini bilemiyoruz. Sözgelimi, bu “özel” nedenler şunlar olabilir mi
acaba: ✓ Genel
olarak ormancılığımızı yönetenler,
özel olarak da ağaçlandırma yönetmeliklerini
hazırlayanlar, sonra da sıkça değiştirenler son derece bilgisiz ya da uzak görüş yeteneğinden
yoksun, ülkemizin, özellikle de ormancılığımızın
içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullarından habersizdirler.
Bu nedenledir ki, yaptıkları her düzenleme, öngöremedikleri yeni yeni sorunlara
yol açıyor. Onlar da bu sorunları Yönetmeliği sıkça değiştirerek çözmeye
kalkışıyorlar. Nasıl olsa; “suyun başında oturanlar” onlar; söz konusu
yanlışlıkların ayırdında olabilenler ise ya değişikliklerden habersiz, ya tepki
gösteremeyecek denli güçsüz, ya korkuyor yahut da yapılan değişikliklerden
yararlanmayı umuyor. ✓ “Devlet ormanı” sayılan yerlerdeki orman ve maki
ekosistemlerini kaldırıp
yerlerinde özel meyve bahçeleri ya da “ağaç tarlaları”
oluşturmak isteyenler öylesine
açgözlü ki, sağlanan kolaylıkları bir türlü yeterli bulmuyor; sürekli
olarak daha büyük
kolaylıklar istiyorlar. Bu kesimler o denli güçlüler ki, OGM söz konusu
kolaylıkların artırılmasına yönelik istemlerine karşı direnemiyor. ✓ OGM, özellikle 2003 yılından sonra, “bozuk” ya da “verimsiz” yahut “boşluklu
kapalı” orman ekosistemlerini meyve bahçelerine
dönüştürüp “orman köylüsü” sayılanların yararlanmasına sunarak onları siyasal
iktidar yanlısı” yapmaya çabalıyor olabilir. ✓ Söz
konusu değişiklikleri
yapanlar ülkesini, halkını, ağaçları, orman ekosistemlerini öylesine
seviyor ki, benim akıl kötülükleri ya da iyilikleri
önceden sezip gereğini yapmaya çalışıyor olabilir; kimbilir? Ben bilemiyorum
doğrusu. Bildiğim bir şey varsa, o da ağaçlandırma yönetmeliklerinin bu denli
sık, yanı sıra, köklü biçimde değiştirilmemesi gerektiğidir. Öyle anlaşılıyor
ki OGM, bu konuda da benimle aynı görüşte değil; doğaldır. “-
Peki; OGM ağaçlandırma yönetmeliklerinde yapageldiği değişikliklerle ne
amaçlıyor?” derseniz, benim
verebileceğim en kısa yanıt; “- Bir anlamda, “devlet ormanı” sayılan
arazilerden yararlanmanın özelleştirilmesi olan “özel ağaçlandırma” ile “özel
imar-ihya” uygulamalarının hem kapsamının daha da genişletilmesi hem de daha
kolaylaştırılması !” olacaktır. Öyle anlaşılıyor ki; yapılagelen “özel
ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamaları bir türlü istedikleri sonuçları
vermemiştir. Sözgelimi, 1991-2018 döneminde yalnızca 135,2 bin hektarda “özel
ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışması yapılmıştır. Oysa OGM aynı
dönemde; ✓ 3,1 milyon hektarda “rehabilitasyon”, ✓ 1,3 milyon hektarda “erozyon kontrolü”,
✓ 9
70,1 hektarda “ağaçlandırma”, ✓ 427 bin hektarda “suni tensil”
(“orman gençleştirme”), ✓ 200 bin hektarda “enerji ormanı tesisi” ile ✓ 186,9 bin hektarda “mera ıslahı” çalışması
yapmıştır !
Öte yandan “özel
ağaçlandırma” çalışmaları 2003-2010 döneminde düzenli bir
artışla 2010 yılında 3,5 bin hektara çıkmışken, izleyen yıllarda hızla
düşmüştür. Çünkü; ✓ 2011 yılında çıkarılan
645 sayılı Orman ve
Su İşleri Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri
Hakkında KHK’yle
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü
kapatılıp OGM’nin bir daire başkanlığı olarak yapılandırılmıştı; ✓ “özel ağaçlandırma”
ile “özel imar-ihya”
uygulamalarında, başta “özel ağaçlandırma” ile “özel
imar-ihya” izni verilebilecek “devlet ormanı” sayılan yerleri istekliler belirleyebiliyordu; ancak bu uygulamanın yol açtığı olumsuzluklar öyle boyutlar kazanmıştı ki her
nasılsa ayakta kalabilmiş namuslu teknokratların dirençlerine yol açmıştı. Bu
gelişme üzerine Ağaçlandırma Yönetmeliği 2012 yılında tümüyle yeniden
düzenlenmiştir. Ancak bu değişiklik de yeterli görülmemiş olacak ki
Yönetmelikte bir yıl sonra, 22 Ekim 2013 tarihinde de önemli değişiklikler
yapılmıştır. Örneğin; İkinci Bölüm başlığı ile 26 ve 28. Maddeler
değiştirilirken iki de ek madde getirilmiştir. Bu kapsamda Yönetmeliğin 26.
Maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile 7 ve 8. fıkraları değiştirilerek; “Kamu
kurum ve kuruluşlarına, özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel
imar-ihya maksadıyla izin verilen sahalar orman idaresi haricindeki gerçek ve
tüzel kişilere devredilemez ve bu sahalara ortak alınamaz.” ile “…özel
ağaçlandırma, özel imar-ihya ve özel erozyon kontrolü gayesi ile köy ve belde
tüzel kişiliklerine izin verilen sahalar, bu maddenin ikinci fıkrasındaki (a),
(b) ve (c) bentlerine bağlı kalınmaksızın gerçek veya tüzel kişilere
devredilebilir, bu sahalara ortak alınabilir. Ayrıca bu sahalar, köy ve belde
tüzel kişiliklerinin talepleri ve idarenin uygun görmesi halinde orman
idaresine de devredilebilir.” kuralları getirilmiştir. Ancak bu değişiklik
kapsamında göreceli olarak daha önemli düzenleme, bence, Ek Madde 2’nin
getirilmiş olmasıdır. • Siyasal
iktidarın ormancılığımızdaki “çılgın projelerinden” biri: “Endüstriyel Ağaçlandırma”! AKP’nin önceki siyasal iktidarlardan belki de
en önemli ayrımlarından birisi de “çılgın projeler” tutkusu olsa gerek. Ne var
ki, toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik yaşamı tüm alanlarda
dönüştürülmesi gibi bütüncül bir “çılgın proje” gündemdeyken en duyarlı kamuoyu
bile bu dönüştürümün yalnızca tekil boyutlarını tartışmayı sürdürüyor. Doğrusu,
siyasal iktidar da, bu durumun sürmesi için hemen her geçen gün yeni tartışma
konularını gündeme getirmekte oldukça başarılı. Ormancılığımızda olup bitenler
bu bütünsellik içinde tartışılmadığında pek çok durum gözden kaçırılabiliyor;
önemli yanılsamalara düşülebiliyor.*
Kısacası; “devlet ormanı” sayılan arazilerdeki maki ve doğal orman
ekosistemlerinin “ağaç tarlalarına” dönüştürülmesi de siyasal iktidarın “çılgın
projelerinden” birisidir. Bu nedenle, yürürlükten kaldırılmış da olsa, Ek Madde
2’ye kısaca değinmeyi yararlı görüyorum. Madde şöyleydi: <<EK MADDE 2: (1) Faaliyet alanı içerisinde endüstriyel
ağaçlandırma yapacağına dair ibare bulunan veya yıllık odun işleme kapasitesi
25.000 m3 ve üzerinde olan şirketlere müracaatları halinde, yoğun mekanizasyon
ve kültür tekniklerinin uygulanabileceği Devlet ormanlarından, kızılçam, sahil
çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata), kızılağaç, dişbudak, okaliptüs
ve kavak gibi hızlı büyü yen türlerle endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırma
gayesi ile bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine uygun olarak saha izni verilebilir.
(2) Bu şekilde verilecek saha izinleri bu Yönetmeliğin 12 nci maddesinde
belirtilen ilan ve kura esaslarına tabi değildir. (3) Şirketler izin talepleri
için, talep edilen sahanın üzerinde gösterildiği kroki veya harita ile özel
ağaçlandırmayı sahanın yetişme muhitine uygun olarak yukarıda belirtilen tür
veya türler ile yapacağına dair taahhütname ve şirket sözleşmesi ile birlikte
bölge müdürlüğüne müracaatta bulunur. (4) Endüstriyel maksatlı özel
ağaçlandırma müracaatları bölge müdürlüğünce değerlendirilmek üzere Genel
Müdürlüğe gönderilir. Müracaatlar Genel Müdürlükte, ilgili şube müdürü
başkanlığında 2 teknik elemandan oluşan, 3 kişilik komisyon marifetiyle
müracaata konu sahanın endüstriyel maksatlı özel ağaçlandırmaya uygun olup
olmadığı, müracaatçının başvuru için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı
hususları dikkate alınarak incelenir. Yapılan inceleme ve değerlendirme
neticesinde müracaatı uygun görülen müracaatçı adına hak sahipliliği tutanağı
düzenlenir. Hak sahibi olan müracaatçı adına bu Yönetmeliğin 12 nci maddesine
göre oluşturulan komisyonca izin raporu düzenlenmesi için hak sahipliliği
tutanağı ve ekleri ilgili orman bölge müdürlüğüne gönderilir. Bölge
müdürlüğünce düzenlenen izin raporu saha izni verilmesi gayesiyle Genel
Müdürlüğe gönderilir ve saha izni Genel Müdürlükçe verilir. (5) Bu madde
kapsamında yapılacak müracaatlarda izne konu saha 10 hektardan küçük olamaz, bu
sahalar üçüncü şahıslara devredilemez, bu sahalara ortak alınamaz.”>>
Gördüğünüz gibi, Ek Madde 2, tümüyle şirketlerin yapacakları “endüstriyel
ağaçlandırmalarla” ilgili düzenlemeleri içeriyordu. Doğal olarak bu noktada
aklınıza büyük bir olasılıkla; “- Peki
ama OGM endüstriyel ağaçlandırma yapmayacak mı; yapacaksa nasıl yapacak?”
sorusu gelecektir. Yapacaktır kuşkusuz; yapması da gerekir. Odun kökenli sanayi
ürünlere yönelik gereksinme ülkemizde de giderek arttığı öne sürülüyor çünkü.
Öyle ki, odun kökenli ürün sanayi, hammadde odun gereksinmesinin önemli bir
bölümünü dışalım yoluyla karşılıyordu. Ne var ki, tartışılması gereken, en
azından bu bağlamda bu değildir: Bu bağlamda öncelikle ve ağırlıkla
tartışılması gereken, “endüstriyel ağaçlandırma” çalışmalarının kimler
tarafından, nerelerde, hangi arazilerde, nasıl yapılacağı ile bu alanlardan
kimlerin nasıl yararlandırılacağıdır. Söz konu soru OGM’nin hazırladığı
Endüstriyel Ağaçlandırma Çalışmaları Eylem Planı 2013-2023’da büyük ölçüde
yanıtlanmıştır (Tarihsiz !). Eylem Planı’nda açıklandığına göre, “endüstriyel
ağaçlandırma” çalışmalarının yapılabileceği alanların özellikleri şunlardır
(Sayfa 18): ✓ Orman ekosisteminin odun verimgücü –“bonitet”-
I-II. Sınıf, yanı sıra, ✓ arazi
eğimi %30’un
altında olan,
✓ yoğun mekanizasyon ve kültür
tekniklerinin uygulanabilmesi olanaklı yerler. Öte yandan, Eylem Planı’nda
belirtildiğine göre; ✓ 145151 hektar kızılçam,
✓
14069 hektar sahil çamı, ✓
1190 hektar okaliptüs, ✓ 3393
hektar dişbudak ile ✓ 1119
hektar kavak olmak üzere toplam 164,9 bin hektarda
“endüstriyel ağaçlandırma” yapılması öngörülmüştür. Bence Ek Madde 2’nin bu bağlamda sorgulanması
gereken en azından dört yanı vardı: ✓ Bana öyle
geliyor ki, bu düzenleme, OGM’nin daha çok dışsatım ağırlıklı üretim
yapan büyük ölçekli ve odun kökenli sanayi
işletmelerinin hammadde odun gereksinmesini yurt içinden daha ucuza karşılama
amacının bir ürünüydü. Kısacası, OGM, bu düzenlemeyle de “topal eşeğiyle
kervana katılmaya” amaçlıyordu*. Ülkemizde “doğal orman ekosistemlerinin,
benzetme yerindeyse, “ağaç tarlalarına” dönüştürülmesine yol açabilecek böyle
bir uygulamaya gerçekten de gerek var mıydı? ✓ Endüstriyel ağaçlandırmalarda kullanılabilecek ağaç türleri: Bunlar “kızılçam, sahil
çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata), kızılağaç, dişbudak, okaliptüs
ve kavak” olarak örneklenmişti. Ancak hemen ardından “…gibi hızlı büyüyen
türlerle…” söylemine de yer verilmişti. Peki, uygulamaların ağaç türleriyle
ilgili kapsamı neden “ucu açık” bırakılmıştı ? ✓ Endüstriyel ağaçlandırma yapılacak
“devlet ormanı”
sayılan araziler için
belirlenen özellikler, verimli sayılan orman ekosistemleri için
de tehdit oluşturuyordu. Neden devlet ormanı” sayılmayan yerlerde de “endüstriyel ağaçlandırma” yapılması öngörülmemişti? Öte
yandan, ülkemizde, örneğin kavak ağaçlandırmalarının rastgele sayılabilecek bir
düzen içinde özendirilmesinin sözgelimi Adapazarı, Düzce, Balıkesir vb
yörelerde verimli tarım arazilerinde, ne denli büyük yitimlere yol açtığı
biliniyor. Hemen hemen aynı yıllarda, özellikle Batı Karadeniz Bölgesi’nde
yaygınlaştırılan “hızlı gelişen yabancı türlerle”, bu kapsamda sahil çamı (P.
pinaster), monteri çamı (P. radiata) vb türlerle ağaçlandırılan alanlarda
yaşanan yıkımlar da anımsanmalıdır. Böyleyken; Yönetmelik niteliğinde bir
hukuksal düzenlemede ağaç türlerinin belirlenmesi ne denli anlamlıydı? ✓ Söz
konusu düzenleme, “…yıllık odun işleme
kapasitesi 25.000 m3 ve üzerinde olan şirketler…” için
bir ayrıcalıktı.
Bu ayrıcalık, istekli şirketlerin “ilan” ve “kura” işlemlerine tutulmayacak
olmasıyla da pekiştirilmişti. Dolayısıyla, düzenleme, Anayasanın 10.
Maddesindeki “eşitlik” ilkesiyle de bağdaşmıyordu. Ayrıca, endüstriyel ağaçlandırma
yapacak şirketlere “devlet ormanı” sayılan yerlerde verilecek izinlere ilişkin
alan genişliğinin en az 10 hektar olması da büyük şirketlere tanınan bir
ayrıcalık değil miydi ? “Neyse ki…” diyeceğim ama doğrusunu isterseniz acele
etmek de istemiyorum: 23 Ekim 2019 tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği’nde Ek
Madde 2’ye yer verilmemiş. Dahası, “endüstriyel ağaçlandırmanın” sözü bile
edilmemiş. Yer verilmemiş ama benzer uygulamalara dayanak olabilecek “En uygun yetişme ortamlarında, uygun kültür
yöntemlerinin kullanılması ile idare süresi sonunda yıllık ortalama kabuksuz
gövde odunu hacim artımı en az 10 m3/ha olan ağaç türü…” biçimindeki bir “Hızlı Gelişen tür” tanımına
yer verilmiş, bu doğrultuda düzenlemeler yapılmıştır. Neden acaba? Sanırım
yeniden hazırlanacak “Özel Ağaçlandırma Tamimi”nde bu sorunun da yanıtı
verilecektir. Öte yandan, bakın bu noktada aklıma neler geliyor: ✓ “- Geçen
altı yıl içinde “adrese teslim” özel endüstriyel
ağaçlandırma izinleri de verildi mi?” ✓ “- Özel
endüstriyel ağaçlandırma izni verilen “devlet ormanı” sayılan
yerlerin genişliği nedir? ✓ “- Nerelerde özel endüstriyel ağaçlandırma izni verildi? ✓ “- Yerlerinde özel endüstriyel ağaçlandırma yapılan
maki ve orman ekosistemlerinin yapısal özellikleri neydi? “Fena halde” merak
ediyorum: Sizin aklınıza
hangi sorular geliyor acaba? Kısacası, OGM, “özel ağaçlandırma” ile “özel
imar-ihya” uygulamalarıyla, deyim yerindeyse, “topal eşeğiyle özelleştirme
kervanına katılmaya” çabalıyor. 23 Ekim 2019 günü yürürlüğe konulan Ağaçlandırma
Yönetmeliği de, bence, bu çabanın en azından şimdilik son (!) ürünüdür. Bu
Yönetmeliği ayrıntılı olarak tartışmadan önce son olarak 2013 yılında çıkarılan
6912 Sayılı “Özel Ağaçlandırma” Konulu Tamime de –“Genelge” kısaca değinmek
istiyorum. Kısaca diyorum, çünkü Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin yenilenmesine karşın
henüz - 22 Aralık 2019 tarihine değin- yenisi çıkarılmadı; önünde sonunda
çıkarılacaktır kuşkusuz.
* Söz konusu yanılsamaya, Türkiye
Ormancılar Derneği’nin 14 Haziran 2019 tarihinde yayımladığı “Orman Genel
Müdürlüğünce Uygulanmakta Olan Endüstriyel Ağaçlandırma Çalışmaları Eylem
Planı” Üzerine Değerlendirmeler ve Öneriler” başlıklı yazanak gösterilebilir.
*
Öyle anlaşılıyor ki, OGM bu doğrultuda son derece gözü kara davranmış;
orman ekosistemlerinin geleceğini büyük tehlikelere atacak biçimde odun
hasadını giderek artırmıştır. Sözgelimi; çoğunlukla doğal orman
ekosistemlerinde yaptığı “endüstriyel odun” hasadını 2000 yılında toplam 7,3
milyon m3’ten, düzenli biçimde artırarak 2018 yılında 19,1 milyon m3’e
çıkarmıştır*. (Kaynak: Orman Genel Müdürlüğü Resmi İstatistikler 2018
(https://www.ogm.gov.tr/ekutuphane/Istatistikler; Erişim 20 Aralık 2019)
Bu arada hemen belirteyim: 23
Ekim 2019 tarihli “yeni” Ağaçlandırma Yönetmeliği’yle “işim henüz bitmedi” (!);
daha sonra ayrıntılı olarak tartışmaya çalışacağım. Bu nedenle önceki
ağaçlandırma yönetmelikleri ile ilgili tartışmayı burada bitiriyorum. Ayrıca
6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma” Genelgesine ise yalnızca değinip geçeceğim;
nasıl olsa yenisi çıkacaktır. (ii) 6912
Sayılı Tamim (Genelge): Ormancılığımızın ağaçlandırma alanın da son derece
varsıl genelge çıkarma geleneğinin
olduğunu söyleyebilirim: Bakar mısınız: ✓ OGM’nin orman içi ve orman
dışı ağaçlandırma, toprak muhafaza ve sun’i
gençleştirme uygulama projelerinin düzenlenmesi amacıyla çıkarılan 3595 sayılı
Tamim (1983); ✓ “Ağaçlandırma,
Toprak Muhafaza, Mer’a Islahı,
Sun’i Gençleştirme ve Enerji Ormanı Tesisi
Uygulama Projeleri ile İlgili Etüd
ve Proje Düzenleme Esasları Dispozisyon ve
Yararlanılacak Bilgiler” adıyla çıkarılan 4125 sayılı Tamim (1987); ✓
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü
tarafından orman ağaç ve ağaççık
türleriyle yapılacak
ya da yaptırılacak
ağaçlandırma çalışmalarının tekniğini
ve uygulama kuralarını belirlemek amacıyla çıkarılan 18 No’nu Ağaçlandırma
Tamimi (2007) ile ✓ “Özel
Ağaçlandırma” konulu 6912 sayılı Tamim (2012). 3 Mart 2013
tarihinde çıkarılan
ve şimdilerde de – 23
Aralık 2019- yürürlükte bulunan 6291 sayılı “Özel
Ağaçlandırma” konulu Genelgede de sonraki yıllarda değişikler yapılmıştır:
Ağaçlandırma Yönetmeliği 6912
Sayılı “Özel Ağaçlandırma” Genelgesi
23 Ağustos 2012
12 Mart 2013 24 Haziran 2014 22
Ekim 2013 17 Ağustos 2016 23 Ekim 2019 ? Dikkatinizi çekmiştir sanırım: 6912
sayılı Genelgeye “Özel Ağaçlandırma” başlığı verilmiştir. Neden böyle yapılmış
olabilir sizce ? Öyle ya; 6912 sayılı Genelge yalnızca “özel ağaçlandırma” ile
“özel imar-ihya” olarak anılan çalışmaları düzenlemiyor ki? Bence çok açık: “özel
ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” yaklaşımı OGM yöneticileri, teknokrat
çalışanları tarafından öylesine içselleştirilmiş ki, Ağaçlandırma
Yönetmeliği’nin amacının yalnızca bu olmamasına karşın Genelgede de ağırlık
“özel ağaçlandırmalara” ilişkin kurallara yer verilmiştir. Öte yandan 6912
sayılı Genelge, tam anlamıyla “devlet ormanı” sayılan yerlerden yararlanmanın
“özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” adı altında özelleştirilmesini
düzenliyor(du). Çünkü neredeyse tümüyle “özel ağaçlandırma” ile “özel
imar-ihya” uygulamaları düzenlenmişti. Oysa, hem 12 Mart 2012 tarihinde
çıkarılan Ağaçlandırma Yönetmeliği, hem de bu Yönetmelik 22 Ekim 2013 yılında
değiştirilirken “İkinci Bölüm”de OGM’nin yapacağı ağaçlandırma çalışmaları da
düzenlenmişti. Üstelik, 2013 yılında yapılan değişiklikte bu bölümün başlığı
“Devlet Ormanı ve Arazilerde Yapılacak Çalışmalar” iken “Genel Müdürlük
Tarafından Yapılacak Çalışmalar” olarak değiştirilmişti. Öyle ki, bu bölümde
OGM’nin; ✓ Devlet ormanlarında (Madde
5) ✓
Hazine arazilerinde (Madde 6) ile ✓
Gerçek ve tüzel
kişilere ait arazilerde (Madde 7) yapacağı ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili düzenlemeler
yapılmıştı. Yapılmıştı ama OGM’nin yapacağı “ağaçlandırma”, “erozyon
kontrolü”, “imar-ihya” vb çalışmalarıyla ilgili düzenlemeleri
öylesine geçiştirilmişti. Şimdi sorulması – kim soracaksa artık…- gerekmiyor
mu: OGM’nin, özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma
çalışmalarını yürütme düzeninde, başta planlama olmak üzere hiç mi sorun yok;
sorunlar bir yana, geliştirilmesi gereken yan yok mu? Bu bağlamda 2018 tarihli
Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin gerekleri doğrultusunda yeniden düzenlenecek
çünkü.
(iii) Öteki Hukuksal
Düzenlemeler: Ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarının özendirilmesini, gerekli
parasal kaynakların sağlanmasını güvenceye alınmasına yönelik başka hukuksal
düzenlemeler de yapılmıştır. Örneğin, başta madencilik ve turizm olmak üzere,
“devlet ormanı” sayılan arazilerde yapılmasına izin verilebilecek yatırımların
kimilerine ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili çeşitli yükümlülükler
getirilmiştir: • Orman Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği:
Önceleri yalnızca orman işletme müdürlüklerine ilişkin olan bu düzenlemenin
kapsamı, 22 Mart 2015 tarihinde çıkarılan bu yönetmelikle OGM’nin “Döner
sermayenin tahsis amacını gerçekleştirmek üzere kurulan döner sermaye
işletmelerini” de -örneğin, fidanlıkları- içerecek biçimde genişletilmiştir.
Yönetmeliğin 4. Maddesinde “işletmenin faaliyet alanları” arasında; “f) Orman
içi ağaçlandırma ve silvikültür faaliyetleri yapmak” ile, “g) Orman ağacı fidanı ve tohumlarını
üretmek” de sayılmıştır. Ayrıca, Yönetmeliğin 6. Maddesinin 1. Fıkrasında
“işletmenin” giderleri arasında “d) Orman ağacı fidanları ile süs bitkileri
tohumu üretimine ilişkin giderler…” ile,
“e) Orman içi ağaçlandırma, silvikültür faaliyetlerinin yapılması veya
yaptırılmasına ilişkin giderler(e)…” yer
verilmiştir. Öte yandan Yönetmeliğin 18. Maddesiyle “işletmelerin”, “devlet
ormanı” sayılan yerlerde yapacakları ya da yaptıracakları ağaçlandırma, bakım,
imar vb ormancılık çalışmalarının nasıl bir düzen içinde yürütüleceği
düzenlenmiştir. • Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Hizmetlerine İlişkin
Yönetmelik: 2017 yılında 24 Mart 2002 tarihinde yürürlükten kaldırılan
Ağaçlandırma Fonu Yönetmeliği’nin yerine çıkarılan Yönetmeliğin amacı 4.
Maddesinde şöyle açıklanmıştır: “…orman
alanını artırmak, biyolojik çeşitliliği geliştirmek ve bozulan orman
ekosistemini yeniden oluşturmak amacıyla Genel Müdürlükçe veya gerçek ve tüzel
kişilerce yapılacak ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon ve sel kontrolü, çığ
ve heyelanların önlenmesi, mera ıslahı, ağaç ıslahı, tohum ve fidan üretimi,
fidanlık ve imar-ihya çalışmaları için yapılacak harcamaların düzenlenmesine ve
gelirlerin tahsilatına yönelik düzenlemeler”
Yönetmeliğin 4. Maddesine göre ağaçlandırma ve “erozyon kontrolü”
çalışmalarının gerektirdiği harcamaların kaynağı şunlardır: a. Orman Genel
Müdürlüğünce yapılacak orman emvali satışlarından; 1) Satış gelirlerinin yüzde
altısı (%6), 2) Tahsisen satılan yakacak odun ve köylü pazar satışlarından
satış bedelinin yüzde biri (%1), 3) Lif-yonga sanayinin ihtiyacı için verilen
lif-yonga odunları tahsis bedelinin yüzde ikisi (%2), 4) Kamu kurum ve
kuruluşlarına tahsisen verilen tomruk, direk, kağıtlık ve sanayi odunlarının
tahsis bedelinin yüzde ikisi (%2), 5) Orman Genel Müdürlüğünce ödenen Kurumlar
Vergisinin ayrıca yüzde ikisi (%2), 6) Artırmalı orman emvali satışlarında,
alıcıdan tahsil edilecek bedelin yüzde üçü (%3), oranında alınacak paylar, b.
31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 52 nci maddesine göre, özel
orman alanlarında verilen yapılaşma izinlerinde, onaylı bina, yol ve tesis
proje bedellerinin yüzde biri (%1) oranında alınacak paylar, c. 6831 sayılı
Kanun gereğince verilecek izin veya irtifak haklarına dayanılarak, Devlet ve
diğer kamu tüzel kişileriyle özel ve tüzel kişilerce, kâr gayesi bulunmaksızın
ve kamu yararına hizmetlerde kullanılmak üzere yapılacak tesislerin dışındaki
her türlü tesisin proje toplam bedelinden orman sahasına isabet eden kısmının
yüzde ikisi (%2) oranında alınacak paylar,
ç) 6831 sayılı Kanunun Ek Madde 8
hükmüne göre yatırılacak bedeller, d. Kredi geri dönüşünden elde edilen
gelirler…” Bu düzenlemeyle turizm yatırımcılarına getirilen parasal
yükümlülüklerin ne denli yerine getirildiğini, daha önemlisi, alınan bedellerin
nasıl değerlendirildiğini bilemiyorum. • 358 Sayılı Milli Emlak Genel Tebliği:
20 Ocak 1995 tarihinde çıkarılan 201 sıra Sayılı Milli Emlak Genel Tebliği’yle,
ağaçlandırmaya uygun Hazne arazilerini belirmek çabasına girilmiştir. Bu amaçla
her ilde millî emlâk, tapu, teknik tarım, varsa orman idaresi görevlilerinden
oluşması öngörülen 4 kişilik kurulların görevlendirilmesi hedeflenmişti. Ancak
2004 yılında 279 sayılı Tebliğ çıkarılıncaya değin 2000’li yıllara değin
yalnızca 33 ilde kurul oluşturulabilmiş, toplam yüzölçümü 13,6 bin hektar alan
belirlenmiştir. 2013 yılında çıkarılan,
“23/8/2012 tarihli… Ağaçlandırma Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde Hazine taşınmazları
üzerinde özel ağaçlandırma, özel imar-ihya, özel erozyon kontrolü ve özel orman
fidanlığı yapılmak amacıyla ön izin verilmesine ve kiralama yapılmasına ilişkin
usul ve esasları düzenlemek” amacıyla çıkarılan 358 sayılı Milli Emlak Genel
Tebliği’nde Hazine arazilerinde yapılacak ağaçlandırmalara ilişkin kurallar
açıklanmıştır. Örneğin, Tebliğ’in “Genel Esaslar” başlıklı 5. Maddesi
şöyle: (1) Ağaçlandırma Yönetmeliği
çerçevesinde, Hazine taşınmazlarından; a) Beş (V) ve daha yukarı sınıftaki
araziler üzerinde, uygulama projesinde belirtilen idare süresi boyunca odun ve
odun dışı orman ürünü veren türler yetiştirilmek, b) Dördüncü sınıfa (I - IV)
kadarki araziler üzerinde uygulama projesinde belirtilen idare süresi boyunca
odun dışı orman ürünü veren türler yetiştirilmek amaçlarıyla ağaçlandırma
yapılmak üzere gerçek veya tüzel kişilere ön izin verilebilir ve kiralama
yapılabilir. (2) Bu Genel Tebliğ kapsamında Hazine taşınmazları üzerinde elma,
armut, şeftali, incir ve benzeri meyve ağacı türleri yetiştirilmek üzere
ağaçlandırma yapılmak amacıyla ön izin verilemez, kiralama yapılamaz ve
ağaçlandırma yapılmak üzere kiraya verilen Hazine taşınmazları üzerinde bu
ağaçlar yetiştirilemez. (3) Ağaçlandırma işlemlerinde, şiddetli erozyona maruz
kaldığı göz önüne alınarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve
ağaçlandırmaya elverişli olan taşınmazlar öncelikle değerlendirilir. Dikkat
ederseniz, Milli Emlak Genel Müdürlüğü “…Hazine taşınmazları üzerinde elma,
armut, şeftali, incir ve benzeri meyve ağacı türleri yetiştirilmek üzere
ağaçlandırma yapılmasına” ön izin vermiyor. Neden acaba? Öte yandan, aynı
kuruluş tarafından yalnızca 2018 yılında “ceviz, badem, antepfıstığı, zeytin
başta olmak üzere ağaçlandırma için 7,7 milyon m² taşınmaz ilana çıkarılmış
bunlardan 3,6 milyon m²’si kiralanmıştır. 24 bin m² taşınmaz ise özel orman
fidanlığı olarak kiralanmış…), ayrıca, “31 ilde 3,6 milyon m2” Hazine arazisi
ise “ağaçlandırma” yapılması kiralanmıştır.* *** Bu oldukça uzun
anımsatmalardan sonra dikkatli bir okurun aklına şu sorunun gelmesini beklerim:
“- Bunca hukuksal düzenlemenin getiri ve götürüsü ne olmuştur ?” OGM’nin
hazırladığı “Ormancılık İstatistikleri” verilen hareketle ve özet olarak
yanıtlıyorum: 2003-2018 döneminde; ✓
3,1 milyon hektar “rehabilitasyon”; ✓ 1,1 milyon hektar “erozyon
kontrolü” ✓ 612,2 bin hektar “ağaçlandırma”, ✓ 182,4
bin hektar “suni gençleştirme”, ✓ 156
bin hektar “mera ıslah”, ✓ 108,7 bin hektar “özel ağaçlandırma”, ✓ 47,2
bin hektar “enerji ormanı tesisi” olmak üzere toplam 5,3 milyon
hektarda çalışma yapılmıştır. Yalnız burada 3,1 milyon hektarda yapıldığı
söylenen “rehabilitasyon”* çalışmalarında amacın yeni orman ekosistemleri
oluşturmak olmadığını belirtmem gerekiyor. Eğer “rehabilitasyon” çalışmaları
toplam çalışılan alandan çıkarılırsa; çalışma yapılan alan 1987-2012 döneminde
2,192 milyon hektar iken 2003-2018 döneminde 2,172 milyon hektar olarak
gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, 2003-2018 döneminde 108,7 bin hektarda yapılan
“özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışmalarının da önemli bir kısmının
orman ekosistemi oluşturma amaçlı olmadığının gözden kaçırılmaması gerekiyor.
Yinelememe gerek var mı, bilemiyorum: Özellikle orman ekosistemi oluşturma
amaçlı ağaçlandırma çalışmaları; ✓ ekolojik, toplumsal, kültürel ve ekonomik boyutları bulunan, ✓
uzun dönemli tümleşik –“entegre”- planlarla yürütülmesi zorunlu olan, ✓ en geniş
anlamda kamusal etkinliklerdir. Tüm bunların yanı sıra ülkemizin başlıcalarını aşağıda sergilediğim gerçekleri, özellikle
orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarının,
deyim yerindeyse, “ciddiye alınmasını” zorunlu kılıyor: ✓ Ülkemizde “devlet
ormanı” sayılan
arazilerdeki orman ekosistemlerinin nitelik ve niceliği
yetersizdir. Sözgelimi, 2018 yılında bile yarısına yakını “verimsiz” –“boşluklu kapalı”- sayılıyor
! ✓
Orman ekosistemlerinin ülke yüzeyine
dağılımı, ağırlıkla
ekolojik nedenlerle son derece dengesizdir ancak bu nedenler aşılamaz değildir ! ✓ Çeşitli
olanaklar sağlayan, yükümlülükler
getiren hukuksal düzenlemelere karşın yurttaşlarımız, özellikle
orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırmalara yeterince ilgi göstermiyor.
Yurttaşlarımızın çoğunluğu ilgili kuruluşların özel gün ve haftalardaki törensi
ağaçlandırma etkinliklerine katılma ya da katkıda bulunma çağrılarını yanıtsız
bırakmıyor, “hatıra orman” (!) kurduruyor ancak ne OGM’nin ağaçlandırmalarını
sorguluyor ne de kendi olanaklarıyla orman ekosistemi oluşturma amaçlı
yatırımlara kalkışıyor. ✓
Yaygın ve şiddetli
toprak aşınımı ve taşınımı sorunu varlığını 2010’lu yıllarda
bile sürdürüyor. Ek olarak, seller yukarı havzalardaki orman
ekosistemlerinin azalma sürecine koşut olarak giderek daha yıkıcı olabiliyor. ✓ Özellikle odun kökenli sanayinin hammadde odun gereksinmesi yurtiçinden yeterince karşılanamıyor; bu durum OGM’nin endüstriyel odun hasadının
artırılmasına yönelik baskılara yol açıyor.
✓ Orman ve maki ekosistemlerinde yangınlar ile tarla açma, hayvan
otlatma ve yerleşme eylemleri önlenemiyor; madencilik, enerji, turizm vb arazi temelli yatırımlar daha çok
destekleniyor. Bu durum, “devlet ormanı” sayılan
arazilerdeki orman ve maki ekosistemlerinin azalmasına, dolayısıyla
ağaçlandırma gereksinmesinin artmasına neden oluyor. ✓ Tekniğine
uygun olarak yapılamayan ormancılık çalışmalarının
yol açtığı orman
ekosistemleri azalması da daha çok
ağaçlandırma
yapılma gereğini pekiştiriyor. ✓ Olağandışı desteklere karşın özel kişiler ile kuruluşlar ağaçlandırma çalışmalarını daha çok “devlet ormanı” sayılan arazilerde yapıyor; çoğunlukla da meyveli ağaç ve ağaççık ya da hızlı büyüyen
türleri kullanıyor.
Böylece hem “devlet ormanı” sayılan arazilerden yararlanma olanaklarının
özelleştirilmesi sağlanmış oluyor hem çeşitli ekolojik sorunlara yol açılıyor
hem de ormancılık çalışmalarının öncelikleri değiştirilip etkenlik düzeyleri
düşürülüyor. Oysa ülkemizde özellikle orman ekosistemi oluşturma ağaçlandırma
alanında da; ✓ ekolojik koşulların son derece uygun olduğu
ortamlar azımsanmayacak genişliktedir; ✓ önemli bilgi ve deneyim birikimine ulaşılmıştır;
* Rehabilitasyon”, Ağaçlandırma
Yönetmeliklerinde şöyle tanımlanmıştır: “Bozuk veya verimsiz orman alanlarında
mevcut türlerden gerekenlerin korunması, aşılanması, canlandırma kesimi, boşluk
alanlara ormanlarda tabii olarak yetişen türlerin ekimi ve bu türlerin aşılı
veya aşısız fidanlarının dikimi”.
✓
gerekli hukuksal düzenlemeler vardır; ✓ gerekli nitelik ve nicelikte işgören –“personel”-, araç ve gereç, fidanlık,
araştırma, tesis
vb olanaklar yeterlidir; ✓ en son 2015 yılında çıkarılan
Orman Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği le Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü
Hizmetlerine İlişkin
Yönetmelik uyarınca
küçümsenemeyecek büyüklükte parasal kaynak ayrılabilmektedir; Gerçekler böyleyken, özellikle orman ekosistemi
oluşturma amaçlı ağaçlandırma gerçekleşmeleri eğilimi şöyle olmuştur:
Ağaçlandırma Özel Ağaçlandırma
OGM’nin web sitesine yayımladığı
“Ormancılık İstatistikleri” verilerinden yararlanarak hazırladığım bu çizgelere
bakınca kendi kendime şu soruyu sormadan geçemiyorum: Onca hukuksal düzenleme,
bu düzenlemelerde sıkça yapılan değişiklikler, deyim yerindeyse neye, daha
önemlisi, kimlere daha çok yaramıştır acaba ? Bana sorarsanız eğer, yanıtım
kısa olacaktır: "Ülkemizde
ağaçlandırma alanında da hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oluyor
ama fark edemiyorum" *** Bu
gerçekler ortadayken, örneğin ilgili Bakanlığın, somut olarak da OGM’nin en son
Kasım 2019’da “11. ayın 11’inde, saat
11’de 11 milyon fidan” (Gelecek Nefes)”
vb kamusal kaynakların savurganlığına, yanı sıra ekolojik, toplumsal ve
kültürel sorunlara da yol açan, en masum söylemiyle “çocuksu” etkinlikleri
karşısında ben diyorum ki; “- Böyle ağaçlandırmalar yapmayın, yaptırmayın !”
Doğrusunu isterseniz, başta OGM’dekiler olmak üzere kimselerin bu çağrımı
önemseyeceğini sanmıyorum. Deyim yerindeyse; yurttaşlarımızın çoğunluğu;
rastgele yerlere, rastgele ağaç ve
ağaççık türleriyle, rastgele zamanlarda
ve rastgele amaçlarla “ağaç
dikmekle” yetiniyor çünkü. Doğal olarak siyasal iktidar, somut olarak OGM,
yurttaşlarımızın bu tutumundan alabildiğine yararlanabiliyor. 23 Ekim 2019
tarihinde yürürlüğe koyduğu Ağaçlandırma Yönetmeliği de OGM’nin bu
“uyanıklığının” -özür dilerim !- bir başka ürünü bence.
2) 23 Ekim 2019 Tarihli
Ağaçlandırma Yönetmeliği* OGM, en olumsuz koşullarda bile 2000’li yıllarda
yılda ortalama olarak 175-200 bin hektarda “rehabilitasyon”, 35-40 bin hektarda
orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma, 65-70 bin hektarda “erozyon
kontrolü”, 8-10 bin hektarda “mera ıslahı” vb çalışmalar yapabilmiştir.
Böyleyken, OGM’nin, deyim yerindeyse, “durup dururken” denebilecek koşullarda
“özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ıslah” çalışmalarına bu denli coşkulu
biçimde yönelmesinin geçerli nedenlerinin olması gerekir. Bu çalışmaları “devlet
ormanı” sayılan yerlerinde dışında yapılmasına, kimi özel durumlar dışında
benim bile bir itirazım olamaz. Ancak, OGM söz konusu çalışmaları neden
ağılıkla “devlet ormanı” sayılan arazilerde yaygınlaştırmaya çabalıyor,
anlayamıyorum doğrusu (!); üstelik 1990’lı, özellikle 2000’li yıllarda
yoğunlaştırdığı bu çabaların sonuçları da ortadayken? Ne ağaçlandırma
yönetmeliklerinde ne de 6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma” Genelgesinde bu konuda
bir açıklamaya yapılmıştır. Bu durumda en somut yanıtı yine 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 57. Maddesinde bulabiliyoruz: Bir kez daha yinelemek pahasına,
özetle; “Orman sahasını artırmak…” ! İyi, güzel ama; neden “devlet ormanı”
sayılan “…yangın ve çeşitli sebeplerle meydana gelmiş açıklıklarda; verimsiz,
vasıfları bozulmuş ve amenajman planlarında toprak muhafaza karakteri
taşımadığı halde muhafazaya ayrılmış orman alanları(nda) neden “…köy tüzelkişilikleri ve diğer gerçek
ve tüzelkişiler tarafından…”? 2010’lu
yıllarda OGM’nin “Özel Ağaçlandırma ve Projeler Daire Başkanı” ise “Türkiye’de
Özel Ağaçlandırma Çalışmaları” başlıklı tarihsiz sunumunda söz konusu soruyu
şöyle yanıtlamıştı: ✓ Özel
ormancılığı teşvik etmek ✓ Özel sektör kaynaklarından yararlanmak, ✓
Yöre halkının gelir kaynağını artırmak, ✓ Tarıma
uygun olmayan ancak tarım yapılan
alanların ağaçlandırmasını sağlamak “-
Peki; bu “gayeler”
gerçekleşti mi?” derseniz yanıtım, daha önce belirttiğim gibi, hayır,
gerçekleşmemiştir? Gerçekleşebilir miydi, hayır gerçekleşemezdi; bundan sonra
da gerçekleşemeyecek ! Neden mi, “on yüz bin üçüncü kez” kısaca açıklayayım: ✓ Orman
ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma
çalışmalarında sermayenin kârlılık oranı, her zaman piyasa ortalamasının çok
altındadır ! ✓ Orman ekosistemi oluşturma
amaçlı ağaçlandırma
çalışmalarında yatırılan
sermaye, “her şeyin
yolunda” gitmesi durumunda bile ancak çok uzun dönemlerde
kâr getirmeye başlayabilir ! ✓ Orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarının, başta
ekolojik koşullardaki olumsuz değişmeler olmak üzere, dışsal tehditlere karşı duyarlılık düzeyi çok yüksektir.
Kimileri insan kökenli olan bu tehditlerin
öngörülebilmesi, dolayısıyla etkin önleyici önlemlerin alınabilmesi ise her
durumda olanaklı değildir ! Bu genel yoksunlukların yanı sıra ülkemizin
ekonomik, toplumsal ve kültürel koşulları da özellikle orman ekosistemi
oluşturma amaçlı “özel ağaçlandırma” ya da “özel imar-ihya” çalışmalarını
özendirici değildir. Bu nedenle yerli, dahası, yabancı sermayeci bile ancak
beklenen kârlılık düzeyi başka piyasalarda sağlayabileceğinden daha yüksek
olabileceğini düşündüğünde orman ekosistemi oluşturma amaçlı “özel
ağaçlandırma” yapmaya kalkışabilir. Bu, çok açık değil mi? “Özel ağaçlandırma”
uygulamaları kapsamında; ✓ sağlanan “devlet ormanı” sayılan
arazilere, ✓ başta zeytin olmak üzere kullanılabilecek ağaç ve ağaççık
türlerine,
✓ verilen hibe, kredi, teknik bilgi vb desteğe karşın bugüne değin
gerçekleştirilebilen
“özel ağaçlandırma” çalışmalarının niteliği, niceliği ile yersel dağılımı
da bu gerçeği ortaya koymuyor mu? Böyleyken, 2019 Yönetmeliği de; ✓ öngörüldüğü gibi gerçekleştirilmesi, en iyimser söylemle, rastlantılara
kalabilecek kurallar içeriyor; ✓ “tümüyle yeni bir yönetmelik değildir; ağırlıkla,
önceki ağaçlandırma
yönetmeliklerinin, deyim yerindeyse “yontula yontula” güncelleştirilmiş bir
örneğidir; ✓
ekolojik gerekleri gözetmeyen “ağaçlandırma” çalışmalarının sürdürülmesine, dahası yaygınlaştırılmasına
dayanak olacaktır; ✓ ancak
genelge ya da bildirgelerde yapılması gereken düzenlemeler içeriyor; bu durum,
Türkçemizin gereklerine uymayan bir söylemle yazılmasıyla birleşince farklı,
daha önemlisi, yanlış ve çelişkili uygulamalara yol açabilecektir; ✓
ek olarak, içerdiği
gereksiz çok sayıda
iş ve işlem
nedeniyle uygulamaları, yanı sıra,
uygulamaların izlenmesini daha da güçlendirebilecektir; ✓ dolayısıyla, onca deneyime karşın yine öylesine kötü hazırlanmış
ki, yakın gelecekte bir kez da değiştirilecektir ! Son olarak, ayrıntılı tartışmaları 2013 Yönetmeliğinin maddeleri özelinde
yaptığım ayrıntılı tartışmaları Ek 3’te vererek bu bağlamda yalnızca şu genel
değerlendirmelerle yetineceğim. a) 2019 Yönetmeliğinin de çoğu maddesi üst
hukuksal düzenlemelere aykırıdır ! Bütünüyle değerlendirildiğinde, Ağaçlandırma
Yönetmeliklerinin daha önce ayrıntılı olarak açıklamaya çalıştığım
gerekçelerle; ✓ Anayasanın özellikle 169. Maddesi ile
✓ 6831 sayılı Orman Kanunu’nun kendi içinde de çelişkili
olan 57. Maddesine aykırılıkları 2019 Yönetmeliğinde
de sürdürülüyor. Çok
kısa olarak yineliyorum: ✓ Anayasanın
169. Maddesine göre, “Devlet
ormanları kanuna göre,
Devletçe yönetilir
ve işletilir.” Bu
nedenle, “devlet ormanı”
sayılan yerlerde yapılacak
ağaçlandırma çalışmalarının da “devletçe” yönetilmesi
ve işletilmesi”
anayasal bir zorunluluktur ! Ek olarak; Anayasanın aynı maddesine göre “devlet
ormanı” sayılan yerler “kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz”. Dolayısıyla bu yerlerde özel kişi ve
kuruluşların “özel ormanları gibi yararlanabilecekleri” ağaçlıklar oluşturması,
daha genel bir söyleyişle bitkilendirme yapmasına “izin verilmesi” de bu
anayasal kuralla bağdaşmıyor. ✓ Gerek Anayasanın gerekse 6831 sayılı yasanın baştan
57. maddesi, “orman sahasının artırılması” amacına
yöneliktir. Bu amaç
ise ancak hukuksal olarak “orman” sayılan yerlerin dışında yapılacak orman
ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmalarıyla olanaklıdır ! ✓
6831 sayılı yasanın 57. Maddesinde yalnızca “orman ekosistemi oluşturmak” amacıyla yapılacak
ağaçlandırma çalışmaları düzenlenmiştir.
Dolayısıyla ne 57. Maddede ne de öteki ilgili maddelerinde “tıbbi ve aromatik”,
daha genel bir söyleyişle de “odun dışı orman ürününden” söz edilmiştir.
Böyleyken, 2019 Yönetmeliği de; ✓ zaten “devlet
ormanı” sayılan
yerlerde,
* Sözünü edeceğim ağaçlandırma
yönetmeliklerini bundan sonra yalnızca yılını belirterek, örneğin “2019
Yönetmeliği” olarak anacağım. Öte
yandan; 2019 Yönetmeliği’ni 2013 yılında değiştirilen 2012 tarihli Ağaçlandırma
Yönetmeliği’nin göreceli olarak daha önemli olduğunu düşündüğüm kimi
maddeleriyle karşılaştırmalı değerlendirmelerimi Ek 3’te tartışmaya açtım. Daha
çok konu uzmanlarının katılabileceğini umduğum bu tartışmalar sırasında
ağırlıkla 6831 sayılı yasanın 57. maddesi ile Ek Madde 12’si, yanı sıra, önceki
Ağaçlandırma Yönetmeliklerinden hareket ettiğimi belirteyim.
✓ “asli
ve odun dışı orman ürünlerinin üretileceği” orman ekosistemleri oluşturma amacı
dışında “bitkilendirme” çalışması yapılmasını
olanaklı kılıyor. Öte yandan; Yönetmeliğin amacına açıklık getiren 1.
Maddesinin 1. Fıkrasında; “Bu Yönetmeliğin amacı, ağaçlandırma, rehabilitasyon,
erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, mera ıslahı, ağaç
ıslahı, orman ağaç, ağaççık ve florasına ait tohum ve fidan üretimi, fidanlık
ve imar-ihya çalışmalarına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” açıklaması
yapılmıştır. “Kapsam” ise Yönetmeliğin 2. Maddesinin 1. Fıkrasının “b” bendinde
şöyle açıklanmıştır: “Bu Yönetmelik; … b)
Asli ve odun dışı orman ürünlerinin üretileceği ormanların kurulması amacıyla,
kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak
ağaçlandırma, erozyon kontrolü, imarihya ve orman fidanlığı kurma
çalışmalarına, İlişkin usul ve esasları kapsar.” Bu amaç ve kapsam, 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun dayanak alınan 57. Maddesinin özüne uygun olmakla birlikte
eksiktir; 2019 Yönetmeliğinde, “Ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon ve sel
kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, mera ıslahı, ağaç ıslahı, orman ağaç,
ağaççık ve florasına ait tohum ve fidan üretimi, fidanlık ve imar-ihya
çalışmalarını” yapacaklar arasında ilgili Bakanlık ile OGM’nin adı
sayılmamıştır. Oysa, 2009 ile daha önceki yönetmeliklerde en azından ilgili
bakanlığın adına yer verilmişti. Bu noktada dikkatinizi çekmiştir sanırım: 2.
Maddenin 1. Fıkrasının “b” bendinde çok daha önemli bir düzenleme yapılmıştır.
Bu düzenlemeye göre; “kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler
tarafından yapılacak ağaçlandırma, erozyon kontrolü, imar-ihya ve orman
fidanlığı kurma çalışmalarının” yalnızca; “Asli ve odun dışı orman ürünlerinin
üretileceği ormanların kurulması amacıyla…”, yapılması koşulu getirilmiştir.
Böyleyken, az önce de belirttiğim gibi, Yönetmelikte “ormanların kurulması”
amacıyla bağdaştırılamayacak badem, ceviz, kestane, zeytin vb türlerle
ağaçlandırma, daha genel bir söyleyişle, “bitkilendirme” çalışmaları da
düzenlenmiştir. b) 2019 Yönetmeliği de
“planlamacı” değil, “projecidir” ! Daha önce de belirttiğim gibi; başta
ağaçlandırma olmak üzere ormancılık etkinliklerinin olası sonuçları ancak çok
uzun zamandan geçtikten sonra alınabiliyor. Bu nedenle de ormancılıkta uzun
dönemli planlamalar “olmaz olmaz” türden bir koşuldur. Bu koşula 6831 sayılı
yasanın hem 57 hem de 58. Maddelerinde yer verilmiştir. Örneğin 57. Maddeye
göre; “Orman sahasını artırmak maksadıyla,… Orman Genel Müdürlüğünce uygun
görülecek planlara göre ağaçlandırma yapılabilir.” Oysa OGM’nin yerleşik
planlama geleneğinde bu kapsamda bir planlama çalışması yoktur. 2019
Yönetmeliği’nin “Planlama ve Faydalanma Esasları” 28. Maddesinde se; “(1) Bu
Yönetmelik hükümlerine göre odun üretimi maksadıyla tesis edilen özel
ağaçlandırma ve özel imar-ihya sahaları, Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Orman
Amenajman Planlarının Düzenlenmesine Ait Usul ve Esaslara uygun olarak
ormancılık bürolarının tanzim edeceği faydalanmayı esas alan amenajman
planlarına göre işletilir. Özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya sahalarında
amenajman planları, kapalılığın teşekkülünden sonra sahipleri tarafından
ormancılık bürolarına tanzim ettirilir.”
kuralına yer verilmiştir. Bu kuralda sözü edilen “plan” ancak
“ağaçlandırılmış” alanda “kapalılığın teşekkülünden”, daha açık bir söyleyişle,
alan öngörülen amaç doğrultusunda “işletilecek duruma geldikten” sonra
hazırlanacak, belirtildiği gibi “faydalanmayı esas alan amenajman planlarıdır.”
Ormancılığımızla ilgili bilgileri azıcık olsun edinebilmiş yurttaşlarımız bile
bu planların -orman ekosistemi yönetim planları-, “ağaçlandırma planı” olmadığını
bilebilir.
Öte yandan; 6831 sayılı yasanın
58. Maddesine göre; “Orman rejimine dahil veya yeniden orman tesis edilecek
yerlerde havza bazında yapılacak ağaçlandırma, erozyon ve sel kontrolü, çığ ve
heyelanların önlenmesi, ekosistemlerin korunup geliştirilmesi ve havzada
yaşayan insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi faaliyetleri, Çevre ve
Orman Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kuruluşlarla birlikte hazırlanan
entegre projeler halinde uygulanır.” Bu
maddenin gereklerine 2019 Yönetmeliğinde hiç yer verilmemiştir. Böyle bir
ağaçlandırma düzeni hedeflenmediğinden olsa gerek, 2019 Yönetmeliğinde de
“entegre proje”, “havza”, “ilgili kuruluş” terimlerine “şöyle bir”
değinilmemiştir bile. Değinilmemiştir çünkü, böyle bir ağaçlandırma düzeninde
günübirlik ya da kişiye özel, keyfi uygulamalar kolay kolay yapılamaz. Bu,
özellikle orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları yönünden
son derece önemli bir eksikliktir. c)
2019 Yönetmeliğinin de “özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışmalarının
denetlenmesine ilişkin kuralları yetersizdir ! Daha önce de belirttiğim gibi;
ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma
gözetilen amaçlara uygun sonuçlar verip vermediği, yanı sıra, ekolojik etkileri
ancak çok uzun süreler geçtikten sonra belirlenebilecek çalışmalardır.
Dolayısıyla hem arazi hazırlıklarının hem dikim ya da ekim işlemlerinin hem de
bakım çalışmalarının gerektiğince yapılıp yapılmadığının doğru tekniklerle
izlenmesini zorunlu kılıyor. 2019 Yönetmeliği hem OGM’nin kendisinin yapacağı
ya da yaptıracağı hem de özel ve tüzel kişilerin yapacakları “özel
ağaçlandırma” ya da “özel imarihya” çalışmalarının gerektiğince izlenip
denetlenme düzeneklerinden yoksundur. Böyle bir işlevin “Serbest ormancılık
bürolarınca oluşturulan 3 orman mühendisine yüklenmesiyle bu yoksunluk
pekiştirilmiştir. Doğaldır ki, bu bağlamda akla gelebilecek bir soru da şudur:
“Özel ağaçlandırma” ya da “özel İmar-ihya” çalışmalarını denetleyecek serbest
ormancılık bürolarının oluşturduğu üç orman mühendisinden oluşan kurulun
çalışmalarını kim, nasıl denetleyecektir? Evet; kim, nasıl
denetleyebilecektir? d) “Özel erozyon
kontrolü” çalışmaları neden kapsama dışında bırakıldı ? ! 2012 Yönetmeliği,
örneğin 8. Maddesinin; ✓ 1. Fıkrasında; “Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma, özel
erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmalarına
izin verilebilecek yerler…”; ✓ 2. Fıkrasında ise “Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma, özel
erozyon kontrolü ve özel
imar-ihya çalışmalarına izin verilemeyecek yerler…”
belirlenmişti. 2019 Yönetmeliğinde aynı madde ile fıkraları şöyle düzenlenmiştir: (1) “Devlet ormanlarında özel
ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarına izin verilebilecek yerler…” (2)
“Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarına izin
verilemeyecek yerler…” Peki; “devlet ormanı” sayılan yerlerde “özel erozyon”
çalışmaları neden kapsama çıkarılmıştır? Bence çok açık: 2012 Yönetmeliğin 4.
Maddesinin 1. Fıkrasının “g” bendinde; “Yeryüzünde anakaya üzerindeki toprağın
çeşitli etkenlerle aşınıp, taşınmasına karşı alınan tedbirler” olarak
tanımlanan “erozyon kontrolü” çalışmalarının götürüsü, getirisinden hemen her
durumda daha yüksektir. Ne denli kolaylık sağlanırsa sağlansın, bu çalışmalarda
olası kârlılık oranı neredeyse hiçbir yatırım alanında görülemeyecek denli
düşüktür. Başka bir söyleyişle de; özel kişi ya da kuruluşların bu çalışmalara
sermaye yatırması için bu işlerden, sözgelimi, en az benim olduğum denli
habersiz olması gerekir ki, böyle bir yatırımcının çıkabileceğini sanmıyorum.
Aklımın almadığı ise daha önceki ağaçlandırma yönetmeliklerinde “özel erozyon
kontrolü” çalışmalarını da kapsama alan teknokratların gerçeklerden nasıl bu
denli habersiz olabildiğidir. Çok yazık !
e) En kârlısı (!) “devlet ormanı”
sayılan yerlerdeki orman ekosistemlerinde yapılacak “özel imar-ihya”
çalışmalarıdır ! “Devlet ormanı” sayılabilecek yerlerde yapılabilecek ne “özel
erozyon kontrolü” ne de çoğu durumda “özel ağaçlandırma” çalışmaları “özel
imar-ihya” çalışmaları denli kârlı olabilir.
Bu nedenledir ki 2019 Yönetmeliğinde “özel erozyon kontrolü” çalışmaları
çıkarılırken “imar-ihya” çalışmalarına yer verilmiştir. Ağaçlandırma
yönetmeliklerinde, yanı sıra, bu bağlamdaki tartışmalarda sıkça geçen
“imar-ihya” çalışmaları 2019 Yönetmeliği’nin 4. Maddesinin 1. Fıkrasının “m”
bendinde şöyle tanımlanmıştır: “İmar-ihya: Ekonomiye katkı sağlanması ve
biyolojik çeşitliliğin devamı amacıyla; mevcut kök sistemi itibarıyla yeterli
yoğunluk ve dağılış aranmaksızın bozuk orman alanlarının koruma ile birlikte
canlandırma kesimi, aşılama ve boşlukların uygun türlerle, ekim veya dikim
yoluyla doldurularak verimli hale dönüştürülmesi…” Bu düzenlemenin nelere yol
açtığını, yol açabileceğini kestirebiliyor musunuz? 6912 sayılı Genelgenin Ek
17’sine göre, “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki maki ekosistemleri ile “bozuk”
ya da “verimsiz” yahut “boşluklu kapalı” olduğunu karar verilen orman
ekosistemlerinde özel*; ✓ kestane, ✓
zeytin, ✓ keçiboynuzu (“Harnup”; Ceratonia siliqua L.) ✓ menengiç (çitlembik; Pistacia terebinthus
L.), ✓
antepfıstığı
(Buttum, menengiç, sakız;
Pistacia vera L.), ✓ sakızağacı
(Pistacia terebinthus L. var. latifolius Coss. (ya da “var.
chia Duham.) ✓ bıttım
(Buttum, menengiç, sakız ağacı; Pistacia khinjuk Stocks. – Pistacia eurycarpa Yaltırık.); bahçeleri de
oluşturulabilecektir. Kesinlikle oluşturulmamalıdır ! OGM, yıllardır yaptığı ya
da yaptırdığı gibi, “devlet ormanı” sayılan yerlerde bulunan maki
ekosistemlerindeki delicelerin aşılanması ya da zeytin dikimleri dışında bu
ağaç ve ağaççıklardan yararlanılması ya da yararlandırılmasını kendisi de
yapabilir. Ancak, sıkça belirtiyorum: “Topal eşeğiyle özelleştirme kervanına
katılmaya” çabalayan OGM’deki siyasal iktidar yanlısı yöneticiler ile işgüzar
teknokratlar, en azından içinde bulunduğumuz bir dönemde, böylesi bir işe
kalkışmaz. Çok ünlü bir “gönüllü kuruluş” bile bu kârlı işe kalkıştığına
bakılırsa, OGM’nin “aşısı tutmuştur” ne yazık ki. f) 2019 Yönetmeliği
uygulamacı ormancı çalışanların başlarına çooook iş açabilecektir ! ! Bilen
bilir: Ormancılığımızda özellikle uygulamacı birimlerin ağırlıkla da orman
işletme müdürlükleri ile orman işletme şefliklerinin; ✓ hem
sorumluluk alanlarının
genişliği öylesine büyük, ✓ hem
belirli bir zamanda yapmakla yükümlü oldukları iş ve işlemler o denli çok; ✓
hem de çoğu bölgede yönetmeye
çalıştıkları maki ve orman ekosistemlerindeki
biyolojik çeşitlilik
düzeyi o denli yüksek; ✓ teknik personel işlendirme düzeni öylesine savruk ki çoğu durumda en teknik çalışmaların
bile gereği gibi yapılabilmesi tümüyle
olanaksızlaşabiliyor. Gerçekte, son yıllarda giderek artırılan ihaleli iş
yaptırma uygulaması, bu iş yükünü azalttığını öne sürülüyor. Ancak, bu
birimlerdeki çalışanların sorumluluklarını alabildiğine artırmıştır. Buna
karşılık OGM de teknik işgörenlerin sözleşmeli olarak işlendirilmesini
yaygınlaştırmaya çabalıyor. 2019 Yönetmeliği ise, çeşitli belirsizliklerin yanı
sıra, kamu hizmetlerinin temel ilkeleriyle bağdaştırılamayacak, kimleri de
Anayasa’nın 169 ile 170. maddeleriyle, yanı sıra, 6831 sayılı Orman Kanunu’yla
çelişen çok sayıda kural içeriyor. İş yükünün, sorumluluklarının çokluğuna bu
hukuksal kargaşa durumu da eklendiğinde ormancı çalışanların “başlarına bir iş
gelme” kaygısı olmadan çalışabilmesi, iyiden iyiye rastlantılara kalacaktır.
* Bu bağamda andığım ağaç ve
ağaççık türlerini yöresel adları çok değişken olduğu için Latince adlarını da
yazdım. (Kaynak; Turhan Baytop, Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, Türk Dil Kurumu
Yayınları 578, Ankara 1994)
SONUÇ: Devlet ormancılığı düzeni,
dolayısıyla “devlet ormanı” sayılan yerler ile buralardaki maki ve orman
ekosistemleri, deyim yerindeyse, “bindirilmiş bir alamete, götürülüyor kıyamete
! Bu oldukça uzun “…Sessiz Tartışmalar”dan sonra “sonsöz” olarak şunları
savlıyorum: Çokça sanıldığı gibi, ülkemizde; ✓ tüm
arazilerin “genel arazi kullanım planlaması”; o böylesi bir planlamanın bir bileşeni olması gereken “”orman sayılan
yerlerin kullanım planları”; ▪ bu planların bir
bileşeni olarak da “genel ağaçlandırma planları – “makro ağaçlandırma
planları”?- yapılmıyor. Bu yoksunluğun
giderilmesi yerine, en iyi durumda bile yersel düzeyde tekil “projeli”
çalışmalarla yetiniliyor. Bu “projeler” ise
✓ daha çok popülist, duyarlı kamuoyunun yatıştırılmasına yönelik
yaklaşımlarla hazırlanıyor; ✓ “medyatik”
yanları öne çıkarılarak uygulanıyor; ✓
kaynak savurganlığının
yanı sıra
ekonomik ve toplumsal olumsuzluklara yol açabiliyor. Ülkemiz, ağaçlandırma,
özellikle de orman ekosistemi oluşturma
amaçlı ağaçlandırma çalışmalarında da bu türden “artizliklerden” ; keyfilikler ile kamusal kaynakların
savurganlığına yol açan bu yoksunluklardan kurtarılmalıdır ! Ülkemizde tümüne yakını devlet mülkiyetinde
bulunan “orman” sayılan 29,9 milyon hektardaki orman ekosistemlerinin günümüzde
bile yarısına yakını “bozuk” ya da “verimsiz”* yahut “boşluklu kapalı orman”
niteliğindedir. Başka bir söyleyişle; gerçek ve tüzel kişilerin “devlet ormanı”
sayılan 9,6 milyon hektar arazide “özel ormanları” gibi kullanabilecekleri
“özel ağaçlandırma” ile “özel imarihya” için izin verilmesi olanaklıdır. 2019
Yönetmeliği de temel de ağırlıkla bu doğrultu yapılacak uygulamaları düzenlemek
ve desteklemek amacıyla çıkarılmıştır. Bu, 9,6 milyon hektardaki “bozuk” ya da
“verimsiz” yahut “boşluklu kapalı” sayılan orman ekosistemleri ile maki
ekosistemlerini doğrudan etkileyebilecek; bunların çevresindeki “verimli”
sayılan maki ve orman ekosistemlerine de onarılamayacak zararlar
verebilecektir. Buna olanak verilmemelidir ! “Devlet ormanı” sayılan yerlerde
“özel ağaçlandırma”, yanı sıra, “özel imar-ihya” çalışmasına izin verilmesi ile
desteklenmesi, temelde, bu yerlerden yararlanmanın özelleştirilmesidir. Bu da
Anayasanın 169. Maddesindeki, “Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir
ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında
irtifak hakkına konu olamaz.” kuralına aykırıdır. Bu nedenle, 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 57. Maddesi ile 23 Ekim 2019 tarihinde çıkarılan Ağaçlandırma
Yönetmeliği, Anayasaya aykırılığından da arındırılarak tümüyle yeniden
düzenlenmelidir ! Ülkemizde ağaçlandırma çalışmalarının uzun dönemli sonuçları
çok boyutlu çözümleme teknikleriyle değerlendirilmiyor. Öyle ki, araştırma
çalışmalarının nerelerde, ne amaçlarla ve hangi tekniklerle yapıldığı, bakım
işlemlerinin ne denli gerçekleştirildiğine ilişkin veriler ve bilgiler düzenli
ve dizgesel olarak derlenip saklanmıyor. 6912 sayılı “Özel Ağaçlandırma
Tamimi”nin -ki, yenisi henüz – 23 Aralık 2019- çıkarılmamıştır !- 19 sıra
sayılı Ekinde yer verilen “İzleme ve Uygulama Cetveli” de bu yoksunluğu
giderebilecek ayrıntıda değildir. Bu durumda, “özel ağaçlandırma” ile “özel
imar çalışmalarının” gerektiğince denetlenebilmesi rastlantılara kalmamıştır.
Rastlantılara kalmamalıdır ! Ülkemizde ağaçlandırma çalışmaları için “çevresel
etki değerlendirilmesi” (ÇED) yapılmıyor. Oysa kimler tarafından nasıl
yapılırsa yapılsın, her türlü ağaçlandırma, özellikle de orman ekosistemi
oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışması hem ekolojik hem de toplumsal ve
kültürel etkileri olan bir etkinliktir. Bu nedenle, ağaçlandırma
yönetmeliklerinde ÇED yapılmasına yönelik kurallara da yer verilmelidir !
* Yeri gelmişken söylemek
istiyorum: Orman ekosistemlerinin “bozuk” ya da “verimsiz” yahut son yıllarda
gündeme gelen “boşluklu kapalı” sayılması, orman ekolojisi yönünden son derece
anlamsız; daha çok ekonomik yaklaşımın ağır bastığı nitelemelerdir. Bence, son
derece sakıncalı uygulamalara da dayanak olan bunlar yerine artık ekolojik özellikleri
temel alan nitelemeler yapılmalıdır.
EKLER
Ek 1:
<<5 BİN KÖYE 5 BİN ORMAN
PROJESİNDE SONA GELİNDİ 4 bin 718 köyde 14 milyon fidan toprakla buluşturuldu
!>> “Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü (OGM) kırsalda
yaşayan vatandaşların gelirlerini artırmak maksadıyla uygulamaya koyduğu 5 Bin
Köye 5 Bin Orman Projesinde sona yaklaştı. Proje kapsamında bugüne kadar 4 bin
718 köyde 14 milyon gelir getirici türde fidan toprakla buluşturuldu. Bakanlık
olarak daima orman köylülerinin yanında olduklarının altını çizen Tarım ve
Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli "Ağaçlandırma çalışmaları yaparken,
kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın gelir seviyelerini artırmak maksadıyla,
gelir getirici ceviz, badem ve fıstıkçamı gibi türlerde de ağaçlandırma
yapıyoruz. Bu tür ağaçlandırmaları yapmaktaki maksadımız ülkemizin akciğerleri
olan ormanlarımızı bu alanlara bağımlı olarak yaşayan orman köylümüzle birlikte
yönetmek, vatandaşlarımızın ormanlara sahiplenmesini sağlamak ve onları yerinde
kalkındırmaktır" diye konuştu. Atıl durumdaki bozuk ormanlar ekonomiye
kazandırılıyor Yapılan bu çalışmalarla devlet ormancılığından millet
ormancığına geçişin temelinin atıldığını vurgulayan Bakan Pakdemirli "5
Bin Köye 5 Bin Orman Projesi ile orman köylüsü ile hasımdan ziyade hısım
ilişkisi içinde bir işbirliği oluşturduk. Bütün bu çalışmalardaki hedefimiz
atıl durumda olan bozuk ormanlarımızı verimli hale getirerek ekonomiye kazandırmak
ve kırsaldaki vatandaşlarımızın gelir seviyelerini ve yaşam standartlarını
yükseltmek" değerlendirmesinde bulundu. 14 milyon fidan toprakla buluştu
Proje kapsamında iklim şartlarına göre ceviz, badem, fıstıkçamı, zeytin, defne,
keçiboynuzu, kestane, ahlat, kuşburnu, alıç gibi gelir getirici türlerle
köylerde ağaçlandırma yapıldığını ifade eden Pakdemirli "2015 yılında
uygulamaya konulan ve 2019 yılında tamamlanması planlanan bu proje kapsamında
bugüne kadar 4 bin 718 köyde gelir getirici tür ağaçlandırması yaparak 14
milyon fidanı toprakla buluşturduk" dedi. Eşit ve adil bir şekilde
veriliyor Bakan Pakdemirli, yapılan bu ağaçlandırmalardan elde edilecek
ürünlerin faydalanma haklarının, eşit ve adil bir şekilde çekilen kura ile
mahalli halktan müracaat edenlere bakmak ve korumak şartıyla, sembolik olarak
çok cüzi bir fiyat karşılığı verildiğini de sözlerine ekledi.” (Kaynak:
https://www.tarimorman.gov.tr/Haber/4086/5-Bin-Koye-5-Bin-Orman-Projesinde-Sona-Gelindi; (26 Eylül 2019). *** Ek 2:
<<AŞILANAN DELİCELER VE DİKİLEN ZEYTİN FİDANLARI KÖYLÜMÜZE EK GELİR
OLACAK !>> “Orman Genel Müdürlüğümüz tarafından başta orman köylüsü olmak
üzere vatandaşlarımızın refah seviyelerini yükseltmek gayesi ile gelir getirici
tür ağaçlandırmalarına büyük önem verilmektedir. Bu maksatla, ülkemizin dört
bir yanında yapılan ağaçlandırma çalışmalarında ceviz, badem, dut, kestane,
trüf ve salep ormanları kurulmakta olup, ayrıca yılın belirli dönemlerinde
binlerce meyve fidanı vatandaşlarımıza ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Genel
Müdürlüğümüz tarafından hazırlanarak 5 yıllık eylem planları kapsamında
yürütülen bu çalışmalar ile ülkemizin en ücra köşelerindeki insanımızın hayat
standardının artırılması için yoğun çaba harcanmaktadır. 2015-2019 yılları
arasında uygulanmak üzere hazırlanan Yabani Zeytin(Delice) Rehabilitasyonu
Eylem Planı da, başta Akdeniz ve Ege Bölgesi olmak üzere ülkemizin değişik
coğrafyalarında bulunan yabani zeytinlerin, yerel türlerin popülasyonuna zarar
verilmeyecek sayılarda ve yöreye uygun türlerle aşılanarak, ülkemizdeki zeytin
üretim miktarının artırılmasını, kırsal alanda ekonomik faaliyetlerin
çeşitlendirilmesine imkan sağlanmasını, geniş sahalarda ağaçlandırma
çalışmaları yaparak kırsalda yeni istihdam alanları oluşturulması ile çalışma
alanlarındaki vatandaşlarımızın gelir seviyelerinin yükseltilmesini
hedeflemektedir. Bu kapsamda 2015 yılından bu yana 316 köyde yapılan gelir
getirici tür ağaçlandırmaları ile 1 milyon 444 bin 655 adet yabani zeytin
(delice) aşılanmış olup, 174 bin 447 adet aşılı zeytin fidanı dikilmiştir.
Aşılanan yabani zeytin(delice) ve dikilen zeytin fidanları başta orman köylümüz
olmak üzere vatandaşlarımıza ek gelir sağlayarak, köylülerimizin yerinde
kalkınmalarına destek olacaktır.” (Kaynak:
https://www.ogm.gov.tr/SitePages/OGM/OGMHaberler; (13 Aralık 2019)
Ek 3: 23 Ekim 2019 Tahinde Çıkarılan Ağaçlandırma
Yönetmeliği’nin Olası Getiri ve Götürülerinin 2013 Yılında Değiştirilen 23
Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği ile Karşılaştırmalı Tartışısı Aşağıdaki
Çizelgede, 23 Ekim 2019 tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği’ni; ✓ orman
ekolojisinin gerekleriyle, ✓ ülkemizin ekonomi politik, ekonomik,
toplumsal ve kültürel gerçeklikleriyle; ✓
ormancılığımızın kısıtları ve olanaklarıyla; ✓ “özel ağaçlandırma”, “özel
imar-ihya”, “özel
erozyonu kontrolü”, “endüstriyel ağaçlandırma” çalışmalarına
ilişkin gözlem
ve duyumlarıyla, ✓ Anayasanın 169 ve
170. Maddeleriyle, ✓ 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57.
Maddesiyle; ✓ 2013 yılında değiştirilen
2012 Ağaçlandırma Yönetmeliği’yle ilişkilendirerek tartışmaya çalıştım.
2013 Yılında Değiştirilen 23
Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma
Yönetmeliği
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan
Ağaçlandırma Yönetmeliği
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte yer
alan; a) Ağaç: Ormanlarda tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, en az
8 metre boy yapabilen, yaşı ve çapı ne olursa olsun kökü, gövdesi ve tepesi
olan yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri, b) Ağaççık: Ormanlarda tabii
olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, boyu 8 metreyi bulmayan, yaşı ve çapı
ne olursa olsun yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri,
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte yer
alan; a) Ağaç: Ormanlarda tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, en az
5 metre boy yapabilen, yaşı ve çapı ne olursa olsun kökü, gövdesi ve tepesi
olan yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri, b) Ağaççık: Ormanlarda tabii
olarak yetişen veya emekle yetiştirilen, boyu 5 metreyi bulmayan, yaşı ve çapı
ne olursa olsun yerli veya egzotik orijinli odunsu bitkileri,
Yorum: Böylece; (i) özellikle
tüzel ve gerçek kişilerin “devlet ormanı” sayılan arazilerde yapacakları “özel
ağaçlandırma” ile “özel imar- ihya” çalışmalarında kullanılabilecekleri; (ii)
OGM’nin de yapıp “orman köylü” sayılanlara devredebileceği, “köylüye gelir
getirici” ağaç ve ağaççık türlerinin kapsamı genişletilmiş oluyor. Öte yandan,
doğal maki ve orman ekosistemlerinin içinde ya da yakın çevresinde “egzotik”
–“yabancıl”- ağaç ve ağaççık türlerinden orman ya da ağaç ya da ağaççık
toplulukları oluşturmak çeşitli sakıncalı durumları gündeme getirebilecek bir
uygulamadır. Dolayısıyla, ancak koşullu olarak ve çok sınırlı durumlarda
başvurulması gereken bir uygulamadı. Yönetmelikte, bu uygulamayla ilgili hiçbir
kurala ya da sınırlandırmaya yer verilmemiştir.
Konuyla ilgili böyle bir
düzenleme yoktur !
c) Arazi kullanım bedeli: Devlet
ormanlarından özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya amacıyla izin verilen
sahalardan, alan ve tür çeşidine göre alınacak Genel Müdürlük tarafından her
yıl belirlenen bedeli,.. g) Başvuru bedeli: Devlet ormanlarında özel
ağaçlandırma ve özel imar-ihya amacıyla, bu mevzuat hükümlerine göre başvuru
sırasında alınacak olan ve Genel Müdürlük tarafından her yıl belirlenen bedeli,
Yorum: 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun ağaçlandırma çalışmalarını düzenleyen ne 57-67 maddeleri ne de Ek
Madde 12’de böyle bir düzenleme vardır. Böylesi bir bedellendirme, bir anlamda
bir yasal haktan yararlanmayı kısıtlayıcı bir düzenlemedir. Ek olarak; “devlet
ormanlarından özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya izni”
2013 Yılında Değiştirilen 23
Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan
Ağaçlandırma Yönetmeliği
Madde 4/1-i: Ağaçlandırma
sahalarında elde edilen ürünlerin muhafaza edildiği, her türlü hava hallerinde
çalışanların sığınabileceği, malzemelerin saklandığı temelsiz, toprak veya
beton zemin üzerine yapılan geçici yapıları,
Madde 4/1-k: Hangar-depo:
Ağaçlandırma sahalarında elde edilen ürünlerin işlendiği ve muhafaza edildiği,
her türlü hava hallerinde çalışanların sığınabileceği, malzemelerin saklandığı
toprak veya beton zemin üzerine temelsiz yapılan geçici yapıları,
Yorum: Özellikle doğal maki ve
orman ekosistemlerinde kısıtlı olsa yapılaşmaya yol açabilecek olan bu
düzenleme kapsamında bir de ürün işlemeye yer verilmiştir. Açıktır ki, bu
düzenlemeyle söz konusu yapılaşmaya hem yeni hem de çok sakıncalı olabilecek
bir boyut katılmıştır. Sözgelimi ürünlerin işlenmesi sırasında kaçınılmaz
olarak da hava, su, görüntü kirlenmesine, gürültü vb özellikle yabanıl yaşam
yönünden olumsuz çevresel etkiler de gündeme gelebilecektir. Yönetmelikte bu
etkilerin önlenmesine yönelik hiçbir kurala yer verilmemiştir.
Konuyla ilgili böyle bir
düzenleme yoktur !
Madde 4/1-l: Hızlı gelişen tür:
En uygun yetişme ortamlarında, uygun kültür yöntemlerinin kullanılması ile
idare süresi sonunda yıllık ortalama kabuksuz gövde odunu hacim artımı en az 10
m3/ha olan ağaç türünü,
Yorum: 2012 Yönetmeliğinde böyle
bir düzenleme yoktu, Ancak, 2013 yılında getirilen “Endüstriyel Ağaçlandırma”
başlıklı Ek Madde 2’de “hızlı büyüyen türlerden” söz edilmiş ama herhangi bir
tanım yapılmamıştı. Şimdiyse “hızlı gelişen türler” ile ilgili açıklama
yapılmış ancak bu türlerin neler olduğu yine açıklanmamıştır. Bu, “devlet
ormanı” sayılan arazilerdeki maki ve özellikle de yaşlı doğal orman
ekosistemlerinin “ağaç tarlalarına” dönüştürülmesine yol açabilecektir.
Madde 4/1-j: j) İmar-ihya:
Ekonomiye katkı sağlanması ve biyolojik çeşitliliğin devamı amacıyla; mevcut
kök sistemi itibariyle yeterli yoğunluk ve dağılış aranmaksızın bozuk orman
alanlarının koruma ile birlikte canlandırma kesimi, aşılama ve boşlukların
uygun türlerle, ekim veya dikim yoluyla doldurularak verimli hale
dönüştürülmesini,
Madde 4/1-k: m) İmar-ihya:
Ekonomiye katkı sağlanması ve biyolojik çeşitliliğin devamı amacıyla; mevcut
kök sistemi itibarıyla yeterli yoğunluk ve dağılış aranmaksızın bozuk orman
alanlarının koruma ile birlikte canlandırma kesimi, aşılama ve boşlukların
uygun türlerle, ekim veya dikim yoluyla doldurularak verimli hale
dönüştürülmesini,
Yorum: Tanım kendi içinde
çelişkilidir: “Ekonomiye katkı sağlanması” ile “biyolojik çeşitliliğin
devamının sağlanması” eşanlı gerçekleştirilmeyebilir. Bu durumda önceliğin,
hangi ölçütlere, kimler tarafından verileceğine herhangi bir açıklık
getirilmemiştir. Ayrıca, tanıma göre, “boşluk” olarak anılan yerler, orman
ekosistemlerinde, özellikle yabanıl yaşamın devamlılığı için önemli işlevler
gören yerlerdir. Buraların da kapsamı belirsiz “uygun türlerle doldurulması”
gibi ekolojik olarak son derece sakıncalı uygulamalar olanaklı kılınmıştır. Bu
yetmiyormuşçasına aynı yaklaşıma, yönetmeliklerin “rehabilitasyon” tanımında da
yer verilmiştir. Bunların yanı sıra yönetmelik niteliğinde, özellikle de
“devlet ormanı” sayılan yerlerde yapılacak ağaçlandırma çalışmaları ile ilgili
bir hukuksal düzenleme de “doldurma”, uygun olmadığı gibi sakıncalı bir
söylemdir.
Yönetmeliklerde “devlet ormanı”
sayılan yerlerde “özel erozyon kontrolü” çalışmaları kapsamdan çıkarılmıştır.
Yorum: 2009 Ağaçlandırma
Yönetmeliği’nde yer verilen “özel erozyon kontrolü” çalışmaları, 2012
Yönetmeliğinde çıkarılmıştır. 2019 Yönetmeliğinde de yer verilmemiştir. Çok
açık: Özel kişiler ile kuruluşların, dahası, doğrudan ilgili olmayan kamu
kuruluşların “erozyon kontrolü” gibi yüksek maliyetli, buna karşılık olası
parasal getirisi hemen hemen hiç olmayan alanda yatırım yapması, en azından
ülkemizde, deyim yerindeyse, “balığın kavağa çıkması” gibi bir olaydır.
Uygulama da bu gerçeği ortaya koymuş olacak ki düzenlemeye 2019 Yönetmeliğinde
yer verilmemiştir.
2013 Yılında Değiştirilen 23
Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim2019 Tarihinde Çıkarılan
Ağaçlandırma Yönetmeliği
Madde 4/1-ö: Odun dışı orman
ürünü: Her türlü orman ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitkilerinden elde edilen
balzami yağlar ile bunların kabuk, meyve, sürgün, yaprak, çiçek, tohum, kök,
soğan, yumru ve rizomları ile mantar ve benzeri ürünleri,
Madde 4/1-s: Aynı kurala yer verilmiştir.
Yorum: “Özel ağaçlandırma” ile
“özel imar-ihya” uygulamalarında bu tanım temel alınarak şunlar
yapılabilecektir: “Devlet ormanı sayılan
yerlerde; odun dışı orman ürünü veren orman ağaç, ağaççık ve flora türleri ile saf
veya karışık olarak özel ağaçlandırma çalışmaları…” ile “Devlet ormanı sayılan
yerlerde; odun dışı orman ürünü veren ve ormanlarda tabii olarak yetişen ağaç,
ağaççık ve floraların tohumu, fidanı ve aşılı fidanlarının veya aynı türlerin
aşı kalemlerinin kullanımı ile özel ağaçlandırma çalışmaları…” yapılabilecektir. Ayrıca; “Devlet ormanı
sayılan yerlerde yapılacak özel ağaçlandırma çalışmalarında projesinde
belirtilmesi kaydıyla odun veya odun dışı orman ürünü veren ağaç ve ağaççık
türlerinin altında alt tür olarak; tıbbi aromatik, yumrulu ve soğanlı
bitkiler…” ile “Devlet ormanı sayılan
yerlerde tesis edilen özel ağaçlandırma sahalarında erozyonun önlenmesi,
toprağın korunması ve ıslah edilmesi, toprağın bitki besin elementleri
bakımından zenginleştirilerek verim gücünün arttırılması gayesi ile fidan
aralarında kapalılık teşekkül edinceye kadar otsu bitkiler…” yetiştirilebilecektir. Kısacası, bu düzenleme, özellikle maki ve
“bozuk” ya da “verimsiz” yahut “boşluklu kapalı” sayılan yaşlı doğal orman
ekosistemlerinin yıkımına yol açabilecektir.
Madde 4/1-s: Rehabilitasyon:
Bozuk veya verimsiz orman alanlarında mevcut türlerden gerekenlerin korunması,
aşılanması, canlandırma kesimi, boşluk alanlara ormanlarda tabii olarak yetişen
türlerin ekimi ve bu türlerin aşılı veya aşısız fidanlarının dikimini,
Madde 4/1-ü: Rehabilitasyon: Bozuk veya verimsiz orman
alanlarında mevcut türlerden gerekenlerin korunması, aşılanması, canlandırma
kesimi, boşluk alanlara ormanlarda tabii olarak yetişen türlerin ekimi ve bu
türlerin aşılı veya aşısız fidanlarının dikimini,
Yorum: Ağaçlandırma
yönetmeliklerinde, “devlet ormanı” sayılan yerlerde “özel rehabilitasyon”
çalışmasına verilmemiştir. Ancak, OGM’nin yapacağı “rehabilitasyon”
çalışmalarının kapsamında yapılacak işlemler de önem taşıyor. 6831 sayılı
yasaya 2011 yılında çıkarılan Ek Madde 12’ye dayanan bu düzenleme “aşılanmalar”
– doğrusu “aşılamalar” olsa gerek !- ile
“boşluk alanlara” yapılacak ekim ya da “aşılı veya aşısız fidanlar dikim”
işlemleri ekolojik olumsuzluklara yol açabilecek uygulamalardır. Yönetmelikte
bu olumsuzlukları en aza indirebilecek düzenlemelerin yapılmamış olması
kesinlikle giderilmesi gereken bir yoksunluktur.
İKİNCİ BÖLÜM Genel Müdürlük
Tarafından Yapılacak Çalışmalar Devlet ormanlarında yapılacak çalışmalar
Yorum: Bu Bölüm OGM tarafından;
(i) devlet ormanı” sayılan yerlerde, (ii) Hazine arazilerinde, (iii) gerçek ve
tüzel kişilere ait arazilerde yapılacak ağaçlandırma çalışmalarına ayrılmıştır.
Ancak, bu bağlamda yalnızca 3 maddeye; toplam 3 fıkra 6 bende yer verilmiştir.
Türkiye gibi ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullar son derece
değişken olan bir ülkede yılda yalnızca orman ekosistemi oluşturma amacıyla
ortalama 35-40 bin hektarda ağaçlandırma yapan bir kuruluş için bu düzenlemeler
kesinlikle yetersizdir.
2013 Yılında Değiştirilen 23
Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan
Ağaçlandırma Yönetmeliği
Aynı kurallara Yönetmeliğin
“Devlet ormanlarında yapılacak ağaçlandırma, erozyon kontrolü, imarihya
çalışmaları ve hak sahibi tespiti” başlıklı 12. Maddenin 2. Fıkrasında yer
verilmiştir.
Madde 5/3: Orman idaresi
tarafından köy tüzel kişiliği adına ağaçlandırma, imar-ihya veya erozyon
kontrolü çalışmaları yapılabilir. Bu çalışmaların yapılacağı sahalar öncelikli
olarak köy yerleşim yerlerine yakın yerlerden seçilir. Çalışmalarda, yetişme
muhiti şartlarının uygun olması halinde öncelikli olarak, odunundan ziyade
meyvesinden yararlanılan odun dışı orman ürünü veren türler kullanılır. Orman
idaresi tarafından köy tüzel kişiliği adına tesis edilen ağaçlandırma, erozyon
kontrolü ve imar-ihya sahalarının bakımları köy tüzel kişilikleri tarafından
yapılabileceği gibi o köyde ikamet eden hane sahiplerinin nüfus sayıları
dikkate alınarak talep eden hanelere kura usulü ile paylaştırılmak suretiyle de
yaptırılabilir. Sahanın bakımını yapanlara, bu sahalardan elde edilen odun dışı
orman ürünleri tarife bedeli ile verilir.
Yorum: Düzenleme, ilk bakışta,
Anayasanın 170. Maddesindeki; “Ormanlar
içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve
bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde
Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirler… kanunla düzenlenir.” kuralıyla ilişkilendirilebilir. Ancak, bu
“köylerin” hangi köyler olduğuna ne 2019 Yönetmeliği’nin anılan maddesinin ne
“Tanımlar” ayrılan 4 ne de öteki maddelerde bir açıklık getirilmiştir.
Dolayısıyla uygulamanın “”ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler” ile
sınırlı olmayabilecektir. Öte yanda,
daha önce birçok kez belirttiğim gibi, 6831 sayılı Yasanın 57. Maddesinin temel
amacı, “orman sahasının” – daha doğru bir söyleyişle, “orman ekosistemi
varlığının” olması gerekiyor!- arttırılmasına yönelik ağaçlandırma
yapılmasıdır. Oysa 2019 Yönetmeliğinin anılan maddesiyle “odunundan ziyade
meyvesinden yararlanılan odun dışı orman ürünü veren türlerle” yapılmasını
olanaklı kılınmıştır. Ne var ki, bu türlere herhangi bir açıklık
getirilmemiştir. Doğal olarak, bu düzenleme, “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki
maki ve orman ekosistemlerinin ceviz, kestane, badem vb türlerle meyvelikler,
yanı sıra, zeytinliklere dönüştürülmesine yol açabilecektir. Bu durumda, OGM de
Anayasaya aykırılık “suçuna” bu kez “azmettirici” olmaktan çıkıp, “ası fail”
durumuna gelebilecektir. 6831 sayılı yasaya 2011 yılında getirilen Ek Madde
12’nin bu düzenlemeye dayanak olması, bu gerçeği değiştirmiyor. Çünkü, Ek Madde
12’nin Anayasanın 169 ile 170. Maddelerine aykırılığı da söz konusudur.
Konuyla ilgili böyle bir
düzenleme yoktu !
Madde 7/1: b) Gerçek kişiler ile
diğer tüzel kişilere ait arazilerde malikinden muvafakat alınmak kaydıyla
erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesine yönelik çalışmalar
yapılabilir veya yaptırılabilir
Yorum: İlginçtir: OGM gibi
“uzman” bir kuruluş “erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi”
gibi kamusal yararın gerektirdiği çalışmaların özel mülk sınırlarıyla
sınırlandırılamayacağını geç de olsa kavramış görünüyor. İyi de, bu çalışmalar
için mülk sahibinin olurunun alınmasına neden gerek duyulmuş ki?
Madde 8/2-c: “Deniz kıyı kenar
çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak 2000 metrelik mesafe içinde
bulunan yerler ile tabii göl kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay
olarak 500 metrelik mesafe içinde bulunan yerler.”
Madde 8/2-c: Sakız ile yapılacak
özel ağaçlandırma çalışmaları hariç olmak üzere, deniz kıyı kenar çizgisinden
itibaren kara yönünde yatay olarak 2.000 metrelik mesafe içinde bulunan yerler
ile tabii göl kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak 500
metrelik mesafe içinde bulunan yerler.
Yorum: Madde 8’de, “devlet
ormanlarında özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarına izin
verilemeyecek yerler” sayılmıştır. Düzenlemeye göre sakızla yapılacak “özel
ağaçlandırmaların” bu kısıtlamanın dışında tutulmuştur. Bu durum, büyük bir
olasılıkla sakız ağacının ekolojik isteklerinden kaynaklanıyor. Ancak öyle de
olsa bu düzenleme, hiçbir kısıtlamanın getirilmemiş olması nedeniyle kötücül
kullanımlara dayanak olabilecektir. Örneğin; adalarda, kıyılardaki “devlet
ormanı” sayılan yerlerde bulunan maki ve orman ekosistemlerinin kaldırılmasına;
buna bağlı olarak da yapılaşmanın yaygınlaşmasına yol açabilecektir.
Madde 9: (1) Hazineye ait olan ve
Maliye Bakanlığınca bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma yönetmelikleri
kapsamında kiraya verilen veya irtifak hakkı tesis edilen orman kurmaya
elverişli beş (V) ve daha yukarı sınıftaki araziler üzerinde, uygulama
projesinde belirtilen idare müddeti boyunca; asli ve odun dışı orman ürünü
veren türler kullanılarak gerçek ve tüzel kişilerce özel ağaçlandırma, özel
erozyon kontrolü ve özel imar-ihya yapılabilir. (2) Hazineye ait olan ve Maliye
Bakanlığınca bu Yönetmelik veya mülga ağaçlandırma yönetmelikleri kapsamında
kiraya verilen veya irtifak hakkı tesis edilen dördüncü sınıfa (I-IV) kadar ki
araziler üzerinde uygulama projesinde belirtilen idare müddeti boyunca; kavak,
kızılağaç, okaliptüs ve benzeri hızlı gelişen orman ağacı türleri ve ceviz,
kestane, antepfıstığı, badem, iğde, melengiç, harnup ve zeytin gibi odun dışı
orman ürünü veren türler ile gerçek ve tüzel kişilerce özel ağaçlandırma, özel
erozyon kontrolü ve özel imar-ihya yapılabilir ve özel fidanlık kurulabilir
Madde 9: (1) Mülkiyeti Hazineye
ait olan arazilerde, gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak özel ağaçlandırma,
özel imar-ihya ve özel orman fidanlığı çalışmalarına ait müracaat, saha tespit
ve izin işlemleri, Milli Emlak Genel Müdürlüğünce bu maksatla çıkarılan mevzuat
hükümleri çerçevesinde yürütülür.
Yorum: Arazi kullanım
planlamasının yalnızca sınırlı arazilerde yapılabildiği ülkemizde, sözgelimi,
I-V. Sınıf Hazine arazilerinde – eğer hâlâ kalmışsa !- ki, bu arazilerde verimlilik düzeyi yüksek
tarımsal üretim yerine başta kavak olmak üzere kızılağaç, ceviz, kestane vb
meyveli türlerle ağaçlandırma yapılması desteklenmiş olacaktır. Dolayısıyla,
örneğin, Adapazarı, Bursa, Balıkesir, Karadeniz Bölgesi’ndeki birçok kıyı
ilinde yaşanan olumsuzluklara yol açılabilecektir.
Madde 11/1: a) Devlet ormanı ise; ilan edilen yerlerden
talep edeceği sahanın … belirtildiği dilekçe ile orman idaresine…
Madde 11: (1) Devlet ormanlarında
özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya müracaatları, Nisan ve Eylül aylarında
olmak üzere 2 dönem halinde alınır. (2) Özel ağaçlandırma veya özel imar-ihya
çalışması yapmak üzere saha izni talebinde bulunan gerçek ve tüzel kişiler, söz
konusu sahaya ait harita, koordinat özet çizelgesi ile birlikte, … işletme
müdürlüklerine müracaat ederler… 5) Müracaata konu edilen orman alanının orman
köyü mülki hudutları içerisinde kalması ve müracaatçının da o köy nüfusuna
kayıtlı ve o köyde ikamet eden kişi olmaması durumunda ise söz konusu sahanın
bulunduğu köyde ilan yapılır.
Yorum: Ağaçlandırma
Yönetmeliklerinde 2012 yılına değin “özel ağaçlandırma ve imar-ihya” izni
verilen yerler için ilan koşulu yoktu. İstekliler, OGM’nin ilgili birimlerinin
belirlediği “devlet ormanı” sayılan yerler ile Hazine arazilerinde “özel
ağaçlandırma ve imar-ihya” yapabilme izni isterler, ilgili birimler de “uygun
bulurlarsa” hazırlanan projeler uygulamaya konulurdu. Tüm uyarılara karşın sürdürülen
bu uygulamalar çeşitli usulsüzlüklere yol açmıştı. Bu gelişmeler sonrasında
2012 yılı Yönetmelik yeniden düzenlenirken “özel ağaçlandırma” ile “özel
imar-ihya” uygulaması için izin verilebilecek yerlerin “yılda en az bir defa orman idaresine ait internet
sitelerinde 30 gün süreyle ilan edilir”
kuralı getirilmişti. Ancak bu kurallar “özel ağaçlandırmacı” kişiler ile
kuruluşları hoşnut etmemiş olacak ki, 2010 yılında 17 bin hektara çıkan “özel
ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” uygulamaları, düzenli azalışla 2017 yılında
1,4 bin, 2018 yılında da 2,5 bin hektara düşmüştür. Daha açık bir söyleyişle,
OGM, yaptığı kamu yararına bir düzenlemeyi 2019 Ağaçlandırma Yönetmeliğiyle
yine kendisi yürürlükten kaldırmıştır. Maddenin 4. Fıkrasının “a” bendine göre; “(4) “Özel ağaçlandırma veya “özel
imar-ihyaya konu sahanın; a) Orman köyü mülki hudutları içerisinde kalmaması
durumunda ilana gerek duyulmadan ilk müracaatçı adına hak sahipliği” oluşturulması olanaklı kılınmıştır. Bu durum,
OGM’de “devlet ormanı” yerlerin yönetimini düzenleyen bir genel arazi kullanım
planlaması yapılmadığından ilgili birim yöneticilerini “özel ağaçlandırmacı”
kişiler ile kuruluşları baskılarına açık kılmıştır. Başka bir söyleyişle; söz
konusu düzenlemeyle, “devlet ormanı” sayılan arazilerin özel ve tüzel kişilere
kullandırılmasındaki rastgeleliklere, dahası, keyfiliklere yeni bir boyut
eklenmiştir. Bu “devlet ormanı” sayılan yerlerini bütüncül olarak
yönetilmesini, bu amaçla planlanabilmesi rastlantılara bırakmıştır.
Konuyla ilgili böyle bir
düzenleme yoktur !
Madde 11: (16) Hızlı gelişen
türlerle, asgari 10 hektar sahada yapılacak özel ağaçlandırma müracaatları ilan
edilmeksizin ilk müracaatçı adına hak sahipliği tutanağı tanzim edilir. Diğer
iş ve işlemler bu maddede belirtildiği şekilde yürütülür.
Yorum: 2012 Yönetmeliği’nde 2013
yılında getirilen “Endüstriyel Ağaçlandırma” başlıklı Ek Madde 2, 2019
Yönetmeliğiyle kaldırılmıştır. Ancak Aynı maddenin 16. Fıkrasında, bu kez 4.
Maddesinde tanımı yapılan “hızlı gelişen türlere” yer verilerek “endüstriyel
ağaçlandırmalara” yol açabilecek bir olanak getirilmiştir. Üstelik böylece; ✓ “endüstriyel
ağaçlandırma” izni verilebilecek kuruluşlar için “Faaliyet
alanı içerisinde
endüstriyel ağaçlandırma yapacağına
dair ibare bulunan veya yıllık
odun işleme kapasitesi 25.000 m3 ve üzerinde olan şirketler” olma koşulu kaldırılmış ✓ “endüstriyel
ağaçlandırmalarda” kullanılabilecek
ağaç ve ağaççık türlerinin
kapsamı genişletilmiş; ✓ uygulama izni verilebilecek arazinin genişliğine yalnızca
bir “alt sınır” getirilmiş; ✓
izin verilebilecek yerler için ilan koşulu yine getirilmemiştir. Oysa 4122
sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nun “o” ve “t”
fıkralarında bu gibi kuruluşlara yükümlülükler getirilmiştir. Sözgelimi,
Yasanın 4. Maddesinin “t” fıkrasına göre; “t) Büyük İşletmeler; kendi
arazilerinde veya izin verilen, irtifak hakkı tesis edilen veya tahsis edilen
sahalarda, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapar veya yaptırırlar.
Büyük işletme tanımı, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay
içinde çıkarılacak tüzükle tespit edilir “ Ancak yasanın çıkarıldığı 1005
yılından bu yana ne sözü geçen tüzük çıkarılmış ne de söz konusu yükümlülük
yerine getirilmiştir. Kısacası; 2019 Yönetmeliğinin 11. Maddesinin 16. Fıkrası,
yine planlama yoksunluğunu nedeniyle, “devlet ormanı” sayılan yerlerin, deyiş
yerindeyse, “kapanın elinde kalmasından” başka sonuçlar vermesi, en iyimser
söylemle rastlantılara kalmıştır.
Madde 16/1; Uygulama projesinin
tanzimi aşamasında hak sahibinin talep ettiği tür veya türlerin yetişme muhiti
şartları nedeniyle söz konusu sahada kullanılmasına imkan bulunmaması halinde;
ormancılık büroları, hak sahibi ile irtibata geçerek sahada kullanılabilecek
türler hakkında bilgi verir. Hak sahibinin, Ormancılık bürolarınca kendisine
bildirilen sahaya uygun türlerden bir veya birkaçının kullanılmasına rıza
göstermesi halinde uygulama projesi tanzim edilir.
Madde 15/1: Aynı kurala yer
verilmiştir.
Yorum: Bu düzenleme, ilgili yerel
ormancılık birimlerini sürecin dışında bırakarak “ormancılık bürolarını”
belirleyici kılmaktadır. Açıktır ki, ilgili yerel ormancılık birimleri izin
verilecek yerlerin ekolojik koşullarını daha iyi bilmesi, dolayısıyla “hak
sahibi” sayılanlara daha gerçekçi önerilerde bulunması beklenir. Çok daha
önemlisi, ilgili yerel ormancılık birimleri, izin verilecek yerlerde
yapılabilecek “ağaçlandırma” ya da “imar-ihya” çalışmalarının çevresindeki,
başta orman ekosistemleri olmak üzere tüm ekosistemlerine yanı sıra yapılan ya
da yapılacak ormancılık çalışmalarına olası etkileri öngörüsüne sahiptir. Bu
nedenle, ilgili yerel ormancılık birimleri dışlanmasından özenle kaçınılması
gerekmektedir.
Madde 16/6: “Özel ağaçlandırma
sahalarının tamamı veya bir bölümü, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16 ncı ve 17
nci maddelerine göre izne konu edilebilir.”
Madde 15/6: Aynı kurala yer
verilmiştir.
Yorum: Bilindiği gibi, 6831
sayılı yasanın anılan maddeleri, “devlet ormanı” sayılan yerden ormancılık dışı
amaçlarla kullanılması için izin verilmesine ilişkindir. Madde 16/6’nın ise bu
olanağın yalnızca üçüncü kişilere verildiği anlaşılıyor. Öyle de olsa, Fıkrada
“özel ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” izni verilmiş kişi ya da kuruluşun da
bu olanağını kullanmasını ya da deyim yerindeyse, “danışıklı dövüşlü”
uygulamaları engelleyebilecek bir kurala yer verilmemiştir. Bu olasılık,
özellikle arazi rantı yüksek yerlerde hiç de küçük değildir.
Madde 17/1: Devlet ormanlarında
ve sahipli arazilerde en küçük parçası 0,5 hektardan, hazine arazilerinde ise 2
hektardan küçük olan yerler özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel
imar-ihya çalışmalarına konu edilemez. Ancak, hazine arazilerinde imar planı
içinde kalan ve ağaçlandırılacak alan olarak ayrılan sahalarda 2 hektar saha
büyüklüğü aranmaz.
Madde 16/1: Aynı kurala yer verilmiştir.
Yorum: Gerek 6831 sayılı yasanın
57. Maddesinin gerekse tüm ağaçlandırma yönetmeliklerinin temel amacı, “orman
sahasını artırmak maksadıyla” ağaçlandırma yapılmasıdır. Oysa, 6831 sayılı
yasanın 1. Maddesinin “G” fıkrasına göre, bir yerin hukuksal olarak “orman”
sayılabilmesi için genişliğinin en az 3 hektar olması gerekiyor. Bu durumda,
açıktır ki, 2012 Yönetmeliği gibi 2019 Yönetmeliği’ndeki “Devlet ormanlarında
ve sahipli arazilerde en küçük parçası 0,5 hektardan, hazine arazilerinde ise 2
hektardan küçük olmaması” kuralı 6831 sayılı yasanın 1. Maddesinin “G”
fıkrasına kesin olarak aykırıdır.
Madde 17/1: Devlet ormanlarında
özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya çalışmalarında saha ile ilgili üst sınır
Genel Müdürlükçe belirlenir.
Madde 16/1: (3) Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve
özel imar-ihya çalışmalarında saha ile ilgili üst sınır Genel Müdürlükçe
belirlenir.
Yorum: “Devlet ormanlarında özel ağaçlandırma ve
özel imar-ihya” çalışmaları için izin verilebilecek alanın genişliğinin OGM’ye
bırakılması keyfi uygulamalara yol açabilecektir. Üst sınırın nasıl
belirlenebileceğine açıklık getirilmeli; belirleme yetkisi yersel koşullara
göre ilgili yerel birimlere verilmelidir.
2013 Yılında Değiştirilen 23
Ağustos 2012 Tarihli Ağaçlandırma Yönetmeliği
23 Ekim 2019 Tarihinde Çıkarılan
Ağaçlandırma Yönetmeliği
Madde 21/1: c) Devlet
ormanlarında tesis edilen özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel
imar-ihya sahalarında; üretim, bakım ve koruma amaçlı konteyner veya karavan
ile hangar-depo, su deposu, sulama ve yangın havuzu, su isale hattı, su kuyusu,
elektrik tesisleri ve B tipi tali orman yolu yapılmasına izin verilebilir.
Madde 20/1: c) Devlet
ormanlarında tesis edilen özel ağaçlandırma ve özel imar-ihya sahalarında;
üretim, işleme, bakım ve koruma amaçlı konteyner, karavan, prefabrik bekçi evi,
taşınabilir tuvalet, hangar-depo, su deposu, sulama ve yangın havuzu, su isale
hattı, su kuyusu, don kırıcı tesisler, elektrik tesisleri ve B tipi tali orman
yolu yapılmasına izin verilebilir.
Yorum: “İşleme tesisleri” ile
“don kırıcı” tesislerine de izin verilmesiyle birlikte “özel ağaçlandırma” ile
“özel imar-ihya” alanındaki yapılaşma olanağı artırılmıştır. Ayrıca izin
verilecek “üretim” tesisinin kuruluş yerine, yapısal özelliklerine (niteliği
ile ölçeğine, teknolojisine vb) bir açıklama getirilmemesi bu olasılığı
pekiştirmektedir.
Madde 22/1-3: İşletme müdürlüğü
tarafından kurulan ve en az 3 teknik elemandan oluşan denetim komisyonu veya
yeminli ormancılık büroları tarafından tüm sahalar yılda en az bir defa kontrol
edilerek, Genel Müdürlükçe belirlenen örnek dispozisyona göre düzenlenecek
uygulama izleme cetveli her yılın sonunda bölge müdürlüğüne gönderilir
Madde 21/1-3: “İşletme müdürlüğü
tarafından kurulan ve en az 3 teknik elemandan oluşan denetim komisyonu veya
serbest ormancılık bürolarınca oluşturulan 3 orman mühendisi tarafından tüm
sahalar yılda en az bir defa kontrol edilerek, Genel Müdürlükçe belirlenen
örnek dispozisyona göre düzenlenecek uygulama izleme cetveli her yılın sonunda
bölge müdürlüğüne gönderilir.”
Ağaçlandırma, özellikle de orman
ekosistemi oluşturma amaçlı ağaçlandırma çalışmaları, temelde, bir süreçtir.
Arazi hazırlığı, ekim ya da dikimden beklenen amacın gerçekleşmesine değin
yapılması gerekli tüm iş ve işlemlerin gerektiği gibi yapılması
zorunludur. Dolayısıyla; izleme ve
denetimin de tüm süreci kapsaması gerekir. Oysa, ilgili maddelerde “Genel
Müdürlükçe belirlenen örnek dispozisyona göre düzenlenecek uygulama izleme
cetveli her yılın sonunda bölge müdürlüğüne gönderilir.” kuralına yer verilmiş
olmasına karşın bu, denetleme işlemlerinin ne denli süreceğine açıklık
getirilmemiştir. Öyle ki, “serbest ormancılık büroları” da “özel ağaçlandırma”
ya da “özel imarihya” çalışmaları yapabilir; bu durumda onların denetlenmesinin
kimler tarafından nasıl yapılacağı da düzenlenmemiştir. İzleme ve denetleme
sürecinin kesinlikle ya OGM ya da TMMOB Orman Mühendisleri Odası tarafından
yapılması gerekirdi.
Madde 25/2: “Kamu kurum ve
kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiliklere, bu Yönetmelik çerçevesinde
yapacakları özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya
çalışmaları için talepleri halinde hibe veya kredi yerine, onaylı uygulama
projesinde belirtilen sayıda, Çevre ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Hizmetlerine İlişkin Usul ve Esaslara göre verilebilecek hibe veya
kredi tutarını geçmeyecek şekilde orman ağacı ve ağaççığı fidanı ücretsiz
olarak verilebilir.
Madde 24/1: Bu kurala yer
verilmemiştir.
Özellikle orman ekosistemi oluşturma
amacıyla yapılacak ağaçlandırma çalışmalarında kullanılacak ağaç ve ağaççık
türlerin genetik kökeni, sağlığı yaşamsal öneme sahiptir. Genetik özellikleri
belirsiz, dahası, sakıncalı olabilecek, sağlıksız fidanların genetik kirlenmeye
yol açması olasıdır. Bu olasılık yalnızca “özel ağaçlandırma” ile “özel
imar-ihya” çalışması yapılacak yerlerle sınırlı değildir; bu çalışmaların
yapıldığı alanın çevresindeki sağlıklı orman ekosistemleri için de söz
konusudur. Oysa, OGM ise hem araştırma ve geliştirme olanaklarına hem büyük
fidan üretme gizilgücüne sahiptir. Bu
nedenle, gereksinme duyulacak fidanların olanakların verdiğince OGM’den
sağlanması temel ilke olmalıdır.
Devlet desteğinin yalnızca hibe ya da kredi verilmesine indirgenmesi, “özel
ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” çalışmaları yapacak kamu kurum ve
kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişilikleri tümüyle piyasaya bağımlı
kılacaktır.
Madde 27/2: Özel ağaçlandırma,
özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya çalışmalarına konu sahaların korunması
Devletin kontrol ve denetimi altında sahipleri tarafından yapılır.
Madde 26: Bu kurala yer
verilmemiştir.
Bu düzenlemeyle “özel
ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü ve özel imar-ihya” çalışma yapılan
alanların gerektiğince korunabilmesi tümüyle rastlantılara bırakılmıştır.
Açıktır ki özellikle orman ekosistemlerine yönelik yersel konum ile iklimsel,
toplumsal vb koşullardan kaynaklanan tehditler karşı alınabilecek önlemlerin
alınabilmesi ve uygulanabilmesi son derece karmaşık iş ve işlemleri
gerektirmektedir. Özellikle orman ekosistemi oluşturma amacıyla “özel
ağaçlandırma” ile “özel imar-ihya” yapmış köylülerin bu iş ve işlemleri
gerektiğince yapabilme olanakları kısıtlıdır. Bu durumda “özel ağaçlandırmayla”
oluşturulabilecek orman ekosistemlerinin yanı sıra çevrelerindeki maki ve orman
ekosistemlerinin gerektiğince korunabilmesi tümüyle rastlantılara bırakılmış
olacaktır.
Ek Madde 1: (1) Kamu kurum ve
kuruluşlarınca, taşınmazları kamulaştırılan gerçek ve tüzel kişilere
müracaatları halinde, kamulaştırılan taşınmazın bulunduğu ilçe sınırları
içerisindeki Devlet ormanlarından, bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinde belirtilen
esaslar doğrultusunda özel ağaçlandırma, özel erozyon kontrolü veya özel
imar-ihya gayesi ile saha izni verilebilir.
Kapsamdan çıkarılmıştır.
Ek Madde 2: (1) Faaliyet alanı
içerisinde endüstriyel ağaçlandırma yapacağına dair ibare bulunan veya yıllık
odun işleme kapasitesi 25.000 m3ve üzerinde olan şirketlere müracaatları
halinde, yoğun mekanizasyon ve kültür tekniklerinin uygulanabileceği Devlet
ormanlarından, kızılçam, sahil çamı (p. pinaster), monteri çamı (p. radiata),
kızılağaç, dişbudak, okaliptüs ve kavak gibi hızlı büyüyen türlerle endüstriyel
maksatlı özel ağaçlandırma gayesi ile bu Yönetmeliğin 8 inci maddesine uygun
olarak saha izni verilebilir. (2) Bu şekilde verilecek saha izinleri bu
Yönetmeliğin 12 nci maddesinde belirtilen ilan ve kura esaslarına tabi
değildir.
Kapsamdan çıkarılmıştır.
Yorum: Ek Madde 12’ye 2019
Yönetmeliğinde yer verilmemiş olması “özel ağaçlandırmalar” kapsamında
“endüstriyel ağaçlandırmalara” da izin verilmeyeceği anlamına gelmiyor
kuşkusuz. İlginçtir; 2012 Yönetmeliği 2013 yılında değiştirilir, özellikle de
Ek Madde 2 getirilirken “Devle ormanı” sayılan yerler dışındaki yerlerde de
“endüstriyel ağaçlandırmaları” destekleyici düzenlemelere yer verilmemiş,
yalnızca “devlet ormanı” sayılan yerlerde izin verilebilecek “endüstriyel
ağaçlandırmalar” ile ilgili kurallar getirilmişti. Şimdi 2019 Yönetmeliğinden
tümüyle çıkarılmış olması, daha önce de belirttiğim gibi; Yönetmeliğin 11.
Maddesinin 16. Fıkrasında; “Hızlı gelişen türlerle, asgari 10 hektar sahada
yapılacak özel ağaçlandırma müracaatları ilan edilmeksizin ilk müracaatçı adına
hak sahipliği tutanağı tanzim edilir. Diğer iş ve işlemler bu maddede
belirtildiği şekilde yürütülür.” kuralına yer verilmiş olmasıyla da
açıklanabilir. Eğer gerçekten de bu gerekçesiyle çıkarılmış ise, bu, “devlet
ormanı” sayılan yerlerdeki maki ve yaşlı doğal orman ekosistemleri üzerindeki
“ağaç tarlalarına dönüştürülme” tehdidi katlanarak artmıştır anlamına gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder